T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə2/7
tarix25.06.2018
ölçüsü0,61 Mb.
#51112
1   2   3   4   5   6   7

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Efendim ben işadamıyım.”

Mahkeme Başkanı: "O işadamlığına mı yakışmaz?”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Evet 20 milyon dolar ciro yapan bir işadamıyım.”

Mahkeme Başkanı: "Anlaşıldı. Anlaşıldı.”



Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Alanya’da Gökalp meşrubatın sahibiyim ben nasıl gidip anlatacağım bunu? Ben nasıl molotofçudan yargılanıyorum efendim nasıl adam benimle nasıl iş yapacak? Artık yapar mı nasıl anlatacağım bu mahkeme 20 sene sürer diyorlar. Ben bu beraatı alamadıktan sonra insanların bana bakış açısı ne olacak? Molotof attırmış hırsız mı ne. Yani tamam öyle durmuyoruz ama adam kafasında 50 tane düşünce olacak bu neci diyecek benim için. Biz başka şeyleri anlatıyoruz insanlara başka şeylerden yargılanıyoruz. Çok enteresan bir hal aldı bu dosya. Tahliye olduktan sonra cezaevinde C27 koğuşunda 4 ay daha kalmaya devam ediyor. Bu sırada o koğuştan 2008 yılının 2 ve 3 aylarında bu konuları konuşuyor. Ve konuşulanları dinliyor. Efendim 2007 yılının Aralık ayında tahliye olan biri tahliye olduğu koğuşta nasıl 2008 yılında yapıldığını iddia ettiği bir konuşmaya katılır? İşin ilginç yanı C27 koğuşunda benimde olduğum ortamda konuların konuşulduğunu iddia ediyor. Ben Kocaeli Kandıra F tipi cezaevinde yatmaktayım. Yani tarihlerde külliyen uyuşmamaktadır. Bunları gerçekleri görmek için yani müneccim olmaya da gerek yok ki efendim. Ben bunları 2 buçuk sene anlattım. Şahitler geldi, tanıklar geldi. Anlattık bizi buraya yolladılar. Siz dosyayı kabul etmediniz. Yargıtay’a gittik bir dedik yandık herhalde Yargıtay’dan 1 senede, Yargıtay’dan dosya buraya, buraya geldik tanıklar var sıra bekliyoruz 31 ay olmuş molotofun cezası 6 ay, yaptım dese 6 ay, yaptım desem 6 ay. Tüm bu anlattıklarımdan anlaşılacağı gibi Bedirhan Şinal’ın yalancı, iftiracı ve hayalperesttir. Söylemiş olduğu hiçbir şey doğru değildir. Söylemiş olduğu şeylerin yalan ve iftira olduğu delillerle sabit kılınmıştır. Bu şahıs yarın bir gün dışarıya çıktığında başkaca insanlara başkaca iftiralar atabilir. Eğer bu hasta kişiliği fazla kaale alırsanız her dediği kaale alınıyor diye bir gün gider kafasına göre tekrar bir eylem yapar bu sefer sizleri ya da bu salonda bulunan başkaca kişilere tekrar iftira atabilir. Bu şahsın herkesçe tanınma isteğinin hayata geçmemesi için Sayın mahkemenizin bir kararla bu hasta kişiliğin adını internet ortamlarından bile sildirmesi gerekmektedir. Ünlü ve popüler olma peşinde koşan bu şahıs yarın bir gün internet ortamında kendi adını her okuduğunda nasıl popüler oldum düşüncesiyle potansiyel bir yapay suç makinesi olarak ülkemiz vatandaşları için tehlike arz edecek ve bu şahıs her an yeni bir eylem yapabilmek durumuyla ülkemizi karşı karşıya bırakacaktır. Bir düşünün ki bugün siz burada bir yargılama yapıyorsunuz ve hepimiz buna şahidiz. Hatta kameralar sizleri çekiyor duruşma tutanaklarında her şey yazıyor ancak bir gün biri çıkmış İstanbul’da bile değil başka bir şehirde bir eylem yapmış ve bugünü kastederek İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesi heyetiyle eylemi konuştuk diyor. Siz bizler izleyiciler kameralar duruşma tutanakları sabitken nasıl aynı anda başka bir ilde bir eylem ile ilgili görüşme yapabilirsiniz? Böyle bir şey mümkün değil. İşte benim durumumda bundan ibaret. Soracağınız her soruya içtenlikle cevap vereceğimi bilmenizi istiyorum Yüce mahkemenizden saygılarımla tahliyemi talep ediyorum. Delilleri sunmak istiyorum.”

Mahkeme Başkanı: "Verin bize.”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Efendim ilk başta diyor ki Sarı Serdar diye birinin hakkında bilgi veriyor Bayrampaşa cezaevinde polis operasyon yapıyor. Gidiyor öbür Sarı Serdar’ı almadan.”

Mahkeme Başkanı: "Belgelerinizi verin bize.”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “O çok var efendim onun için.”

Mahkeme Başkanı: "Hepsini ver işte neyse hepsini verin bize. Al onları. Tamam, oturun oturun yerinize.”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Bu ama şeyleri okumak istiyorum efendim.”

Mahkeme Başkanı: "Neyleri okuyacaksınız?”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Bu İstanbul 12 Ağır Ceza Mahkemesine benim C27 nolu koğuşta gelmediğimin ve 9 Ağır.”

Mahkeme Başkanı: "E okuyacaksan biz okuruz onları yani onlar resmi belge.”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Biraz fazla efendim.”

Mahkeme Başkanı: "Resmi belge değil mi onlar?”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Resmi.”

Mahkeme Başkanı: "Resmi yazışmalar değiller mi?”

Sanık Boğaç Kaan Murathan: “Evet.”

Mahkeme Başkanı: "E tamam ver niye okuyacaksın onları daha? Evet buyurun.”



Sanık Semih Tufan Gülaltay söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, Muhterem heyet, şu anda yargılanmakta olduğum dava ile ilgili benim ilişkim 1999 yılında başlamaktadır. 1999 yılında adımın bir şekilde karıştırıldığı Akın Birdal suikastı ile ilgili yargılanmaktayken Yozgat E tipi cezaevinde belgelere dayalı bir kitap yazdım. Yazmakta olduğum kitapta, yazmış olduğum kitabımda Fethullah Gülen’in gizli servislerle ilişkileri ve Fethullah Gülen’in Dünya Bahai mahfilleri ile ilişkilerini ortaya çıkardım. Kitabımın yayınlanmasından hemen sonra başıma birçok sıkıntı gelmeye başladı. Önce o dönemin cezaevi savcısıyla ve cezaevi müdürleriyle akabinden de yargılanmakta olduğum mahkeme ile ilgili dehşet problemler yaşadım. İşte o günlerde kalmakta olduğum koğuşa cezaevinin değil Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı, başsavcı cezaevine gelerek koğuşuma geldi ve Osman Yıldırım’ı koğuşuma almamı istedi. Tabiatıyla ben bir Cumhuriyet Başsavcısının koğuşuma kadar gelerek işte buraya bir gariban geldi bunu yanınıza alın kantin yapacak parası yoktur sizinde hemşerinizmiş demesinden şüphelendim. Ve ben bu şahsı normalde koğuşuma alacak iken almadım. Almamakla da bugün çok doğru bir iş yaptığımı anlıyorum. Akabinden yargılanmakta olduğum davada beraatım talep edilirken bütün şahitler bütün tanıklar ve yargılanmakta olduğum heyetin gözünde beraatlık bir sanık iken birden bire 19 sene 8 ay cezaya mahkûm edildim. Dosya Yargıtay’a gitti Sayın Başkanım, Yargıtay’da raportör hakim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı beni beraatımı talep etti. Ben yine kesin beraat beklerken cezam onandı ve tekrar geri geldi. Bu şartlar altında yargılandım ceza aldım emir vermediğim bir olaydan dolayı hüküm, hükümlü oldum. Allah’tan o dönem infaz yasası çıktı ve 4 buçuk sene suçsuz yere cezaevinde yattıktan sonra tahliye oldum. Tabi ben tahliye olduktan sonra bunların bittiğini zannettim. Meğer ben tahliye olduktan sonra daha beter, daha büyük komplolar başlamış. Sayın Başkanım ben tahliye olduktan sonra siyasi çalışmalar yazdığım kitaplarla ilgili toplantılar, sempozyumlar birçok yerlere birçok sivil toplum örgütünün toplantılarına katıldım. Ve kısa bir süre sonra da Ulusal Birlik Partisinin genel başkanı oldum. İşte o günlerde tekrardan özel cep telefonumdan Osman Yıldırım’ı arattırdılar bana. Ben ismen bile tanıyamadığım bir şahsın özel cep telefonumun numarasını nereden bulduğunu sorduğumda e parti genel merkezine gittiğini oradan aldığını söyledi ki bu hiç mantıklı bir cevap değildi. Bende zaten inanmadım. Özel cep telefonumu partideki sekreterde bilmiyordu. Dolayısıyla bizlerin, bizlerin başına birtakım komploların örülmekte olduğunu, birtakım çorapların örülmekte olduğunu o günlerde idrak etmeye başladım. Yine o günlerde partimizle ilgili birlikte çalıştığımız bir arkadaşımızın bir karı kocayı getirdi ve bunların çocuklarını PKK kaçırmaya teşebbüs etmiş yardımcı olalım aile dostumdur diyerek tamamıyla iyi niyetle yardımcı olduğum insanlar dolandırıcı çıktı. Bu insanlar Danıştay suikastına benim adım karıştırılamayınca Danıştay suikastından 40 gün sonra yani Esra Feride Gökçimen, Danıştay suikastından 40 gün sonra Muzaffer Gökçimen ile birlikte emniyet istihbarat şubesinin eliyle, emniyet istihbarat daire başkanlığının bilgisiyle organize suçlar şubesine yollanıyor ki burada HTS kayıtlarıyla, kendi görüş kendisi de burada zaten söyledi. Görüştüğü emniyet müdürlerinin telefon numaraları ortaya çıkınca ikrar etti. Gönderiliyor ve hakkımda müşteki oluyorlar. Hem dolandırılıyorum ki profesyonel dolandırıcı karı koca resmi evrakta sahtecilikten, sahte çek keşide etmekten defalarca sabıkalı olmuş 2 insan. Hakkımda tahkikat başlıyor. Danıştay cinayetinin Danıştay cinayetinin mesulü olarak beni yargı karşısına çıkartamayan gizli eller bu sefer beni çeteci yapıyor. Ben birden bire çeteci oluyorum. Ve başlayan tahkikat sonucu bize 2 Nisan günü 2 Nisan 2007 günü operasyon yapılıyor Sayın Başkanım. 2 Nisan 2007 gününden 26 gün evvel emniyet istihbarat şubesinden emekli bir emniyet müdürü arkadaşım Maltepe’de yapmış olduğumuz toplantıya geliyor Ulusal Birlik Platformunun toplantısı var. Geliyor, orada koluma giriyor diyor ki Semih yakında sana bir komplo kurulacak ben seni eskiden beri tanırım. Sana yazıktır başına büyük bir çorap örecekler yurtdışına mı gidiyorsun, ne yapıyorsan yap bir müddet uzak dur. Bende dönüp diyorum ki yav abi niye yurtdışına gideyim? Benim yasadışı bir işim yok. Bana bir iftira atsalar ben çıkarım giderim savcıya, mahkemeye derdimi anlatırım suçsuz olduğumu ispat ederim. Ben diyor onu bunu bilmem bak diyor sizin diyor Ümraniye’de fabrikanız varmış, Irak’a tırlar gidiyormuş ve o tırlar boş geliyormuş. O tırlara diyor bomba ve silah koyacaklar. Tırlar fabrikanın sahasına girdiği zamanda gelecek orada zabıt tutacaklar böyle bir komployla tutuklanacaksın. Ben kardeşimin ortak olduğu boru fabrikasının adresini tarif ettiğini anlayınca ben tertibin, komplonun ciddiyetini o zaman anladım. Bunun üzerine Sayın Başkanım, Ulusal Birlik Platformunun toplantısında yönetim kurulu üyelerimizle birlikte bu konuyu dile getirdim ve bunu kayda aldırdım kamera çekimi yaptırttım. Dedim ki arkadaşlar bir siyasi komplo ile karşı karşıyayız. Yakın bir zamanda bana birtakım iftiralar atıp beni tutuklayabilirler. Siz aranızdan yeni bir başkan seçin bu toplantıda yaptığımız konuşmaları da adli mercilere intikal ettirin ve bu toplantıyı yaptığım tarihte de benim elimde pasaportum var Sayın Başkanım. Yurtdışında Miami’de şirketim var. Çin’de şirketim var. Dubai’de şirketim var, evlerim var. Rahatlıkla yurtdışına gidebilirim. Yurtdışında bu fırtınayı atlatana kadar saklanabilirdim ancak ben şerefimi, onurumu, haysiyetimi korumak için Türk yargısına da güvendiğim için gitmedim kaçmadım ve bu çekimler bu CD’ler şu anda 12. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasındadır. Ne yazmış biliyor musunuz Sayın Başkan iddianameyi düzenleyen savcı? Bunlar diyor öyle bir örgüttür ki diyor emniyet istihbaratın içinden bile bilgi almaktadırlar. Yapılacak operasyonu haber almışlardır. O yüzden aranan yerlerde silah bulunamamıştır. Bunu yazmış savcı. Biz devlete adalete güveniyoruz diye bu CD’leri sonradan avukatlarımız götürüyor intikal ettiriyor. Savcı buna diyor ki hayır diyor bunlar öyle bir örgüttür ki yav beni seven insan, benim vali muavini arkadaşımda var. Emniyet müdürü arkadaşımda var. Milletvekili arkadaşımda var. Benim ailevi ilişkilerim var, akrabalarım var. Akrabalarım içerisinden önemli konumda bürokratlar var. Yani ben bu sosyal yaşantımdan kaynaklanan bir ilişkim olamaz mı? Hayır, bizi çeteci yapacaklar, bizi örgüt lideri yapacaklar, bizi cezalandıracaklar. Neden? Biz 99 yılında bir hata yapmışız. Hoca efendinin gizli servislerle ilişkilerini belgeleriyle, belgeleriyle öyle atfı cürüm değil. Okuyorum Fethullah Gülen hakkında kitap yazanları masal yazmışlar. 300 küsur tane belgeyle bana dava açtı beyefendi Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesinin mahkemesinde yargılandım gittim hakime hanımın önüne ek bir klasör koydum. 300 tane daha belge evet dedim o kitabı ben yazdım o kitapta olmayan belgelerde var. Dahası da var. Bu adam Müslüman değildir bu adam Bahai’dir. Dünya Bahai mahfillerinin gizli başkanıdır. Bu adamın yaptığı tarikatçılık değildir israiliyat faaliyetidir. Kelam bilirim, fıkıh bilirim, Arapça bilirim, Osmanlıca bilirim, bu konu üzerine kitaplar yazmışım. Fethullah Gülen benim kan davalı olduğum birisi değil. Ama Türk devleti için, Türk toplumu için, İslamiyet için bir tehdit gördüğüm için oturup kitap yazmışım. Sayın Başkanım, burada yargılanmamın sebebi budur. Ben şerefli, onurlu bir insanım. Ben bir Türk milliyetçisiyim. Türkiye Cumhuriyetinin mahkemelerinin uyuşturucu satıcılarını fuhuştan derdest olmuş kepazeleri getirip burada şahit olarak karşıma çıkartmasından utanıyorum, hicap duyuyorum. Yani yalancı şahit tutular komplo yapılır da bunun da bir adabı vardır. Bunun da bir edebi vardır. Bakınız Sayın Başkanım, Ergenekon tahkikatı başladığı günlerde 6 Mart 2008 günü Tekirdağ 2 nolu F tipi cezaevinde beni resim kursuna çıkartıyorlar. Hâlbuki ben bu cezaevine gittiğim günden beri beni sosyal faaliyetlere çıkartmıyorlar. Savcılığa şikâyet etmişim cezaevi yönetimini sosyal faaliyetler hakkımı gasp ettikleri için. Halı saha falan herkes çıkıyor bizim diğer arkadaşlarımızda çıkıyor, Semih Tufan Gülaltay çıkamıyor. Gerekçe, gerekçesi yok. Geldiler o sabah beni resim kursuna çıkartacaklar. Dedim ki, ya ben halı sahaya çıkmak istiyorum yani bu resim kursu nereden çıktı? Ben ressam değilim. İşte sosyal faaliyettir işte sizi ileriki günlerde halı sahaya da çıkartırız. Buyurun çıkın bende spor ayakkabı falan giymişim. Çıktım Sayın Başkanım, resim kursuna gittim. Odanın sonunda şöyle kameranın önüne beni oturttular. Yanımda da birisi resim yapıyor. Resim yapıyor ama bana bakıyor göz ucuyla. Dedi ki ben dedi Engin Bağbars Semih abi nasılsın. İyiyim kardeşim sağolun falan. Ya dedi işte ben o ifadeleri verdim ama kusur ettim hata ettim. Hangi ifadeleri dedim. Ya dedi işte geçen hafta gazeteler yazdı ya dedi. Ben dedi Muzaffer abi hakkında dedi ifade vermiştim. Dedim bilmiyorum. Yani hangi gazeteyse ben onu okumadım. Ben dedi Muzaffer abi hakkında ifade yazmıştım ama dedi ben dedi pişmanım. Haksızlık yaptım. Ben seni de çok severim Bingöllüyüm bende ülkücüyüm abi. Sen arzu edersen ben bu ifadeyi geri çekerim. Şimdi Sayın Başkanım, şimdi garibime gitti. Beni 11 ay boyunca cezaevi idaresi sosyal faaliyete çıkarmıyor. Savcılığa şikâyet ediyorum yine çıkarmıyor. Birden bire beni sosyal faaliyete çıkartıyor, kameranın önüne oturtuyor bu arkadaş da çok rahat konuşuyor. Muhterem heyetinize arz etmek istediğim bir şey var. Tekirdağ 2 nolu F tipi cezaevinde sosyal faaliyetler esnasında tutukluların birbirleri ile konuşması yasak. Hatta birbiriyle konuştu diye mektup yasağı ve ziyaret yasağı alan tutuklular var. Baktım ki bu arkadaş bu Engin Bağbars çok rahat. Kendini anlatıyor işte başından geçenleri, jandarma elemanı olduğunu söylüyor, Yeşil’i tanıdığını söylüyor, Mahmut Yıldırım’ı soruyor bana. Yani o ifadelerde doğru olan taraf, varsa Mahmut Yıldırım ile ilgili bir şeyler sordu konuştuk. Ama ben tabi şüphelendim ve 4, 5 sefer ısrarla bak abi senin arkadaşınmış ben seni gıyaben tanırım, severim sen çek dersen ben ifademi çekerim değiştiririm. Ben bundan şüphelendim. Dedim ki kardeşim ben Muzaffer Beyi tanırım ama öyle uzaktan tanırım. Sen vicdanına göre hareket et. Benim senden dedim öyle bir talebim olmaz. Eğer Allah katında bu sana o olayları yaptırdıysa kullandırdıysa kullandıysa seni ifadeni değiştirme ama sen pişmansan bu adama bir atfı cürümde bulunduysan o da sana kalmış. Bu kadar söyledim Sayın Başkanım. Eğer ben kaza ile deseydim ki, ya ben Muzaffer Beyi tanırım arkadaş bu adam öyle bir şey yapmaz elini vicdanına koy o ifadeni değiştir falan deseydim şu anda önünüzde kamera kaydı olacaktı. O arkadaşta ifadesinde diyecekti ki efendim ben Muzaffer Tekin ile ilgili ifade verdim. Semih Tufan Gülaltay beni tehdit etti, bana baskı yaptı, bunlar örgüttür. Sayın Başkanım, 6 Mart 2008 günü ben o gün çıktıktan sonrada o akşam Allah’tan not ettim. O günün tarihini defterime not aldım. Hatta resim atölyesinin öğretmeninin adını soyadını da not aldım. Size verdiğim dilekçemdeki adı soyadı hatırlamam mümkün değildi. Hatta orada 2, 3 kişi daha vardı onlardan bir tanesinin adını daha yazmıştım. Allah’tan bunları not almışım çünkü o olay bana bir kurgu bir tertip gibi geldi ve bugünde dünde ortaya çıktı. Bizi Allah korumuş. Bunların şerrinden, bunların alçaklığından Allah korumuş bizi. Bunların iki eli kanlı adam arıyorlar kimin yakasına sürelim. Bunlarda Allah yok, kitap yok, din yok, iman yok, vicdan yok. Vicdanlı insanlar bunu yapmaz. Muhterem Başkanım bir dolandırıcı Esra Feride Gökçimen 22 Eylül 2008 günü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 5. celsesine geldi hanımefendi. O gelene kadar gösterdiği bütün şahitler onların aleyhinde ifade verdi ve onlardan müşteki oldu. Mahkeme zabıtlarıyla sabittir. Diyor ki, Semih Tufan Gülaltay beni ölümle tehdit etti, kocamı ölümle tehdit etti, bizi gasp etti diyor ve şahit olarak kendi ortağını gösteriyor. Ortağı mahkemeye geliyor diyor ki efendim bunlar diyor profesyonel dolandırıcı bende mağdurum, bende şikâyetçiyim. Ben Semih Beyi diyor gıyaben tanırım. Bir başkasını şahit gösteriyor o da iş ortağı olan kişi. O da geliyor diyor ki efendim bende bunlar tarafından dolandırıldım ben diyor o olayda diyor Semih Beyi görmedim bile diyor. Bütün bu yalanları ortaya çıktıktan sonra 5. celse geliyor artık kıvırma payı yok bunun. Yemin altında ifade veriyor. Mahkemenin savcısı Nuri Ahmet Saraç dönüyor be kadın diyor utanmadın mı diyor bu kadar adama diyor iftira attın? Ağlıyor hüngür hüngür. 22 Eylül 2008 günü bu ifadeyi veren kadın 10 Mart 2011 günü Muhterem heyetinizin huzuruna geliyor. En ufak bir şekilde ne tehdit edilme, ne taciz edilme, ne bir baskı yani biz bunların artık şerrinden Allah’a sığınıyoruz. Avukatıma bile müsaade etmiyorum avukatlarıyla görüşsün. Çünkü Fuat Turgut denilen alçak gider hemen dilekçe verir. Verdi. Esra Feride Gökçimen geliyor buraya diyor ki ben diyor kapalı celse istiyorum, korkuyorum. Kapalı celse yapılıyor. Siz o gün yoksunuz. Sayın Başkan Hasan Hüseyin Özese kendisine sorular soruyor. Sayın Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu sorular soruyor ben burada yokum. Avukatımda yok o gün. Sayın Savcılar soru soruyor. Gayet güzel cevap veriyor. Ama bu arada bir şey anlatıyor kadın diyor ki, ben diyor açım perişanım. Sokaklarda kalıyorum, sürünüyorum. Bu arada savcılık makamı bu kadına koruma tedbirleri ve kol kanat geriyor. Muhterem heyetinizde bunu kabul ediyor. Ha bende heyette hakim olsam efendim bir dul kadındır olur tehditte edilebilir belki bende ona razı olurum. Bu kadına ev tutuluyor. Bu kadına koruma veriliyor. Ve birden bire bu kadın geliyor 2 sefer yemin altında verdiği bütün ifadeleri elimizdeki mahkeme kararlarını, zabıtları, tutanakları yani her şeyi yalan olduğu halde tekrardan ilk emniyetteki ifadelerini burada tekrarlıyor. Neden biliyor musunuz Sayın Başkanım? O tarihte emniyette ifadesini alan emniyet müdürü Azmi Reyhan Aras şu anda tanık koruma şube müdürüdür. Aynı ifadeleri tekrarlıyor. Burada Muhterem heyetinizin huzurunda soruyorum Ankara’ya gittin mi emniyet müdürlüğünde görüşmeler yaptın mı? İnkâr ediyor. Biz önüne HTS raporlarıyla belge koyuyoruz. Yine inkâr ediyor. Azmi Reyhan Aras ile ilişkilerini inkâr ediyor. Hepsini belgelendiriyoruz. Hatta hatırlarsanız defalarca dönüp diyorum hanımefendi bakın yemin altında yalan söylüyorsunuz. Yani bu suçtur bunları hatırlatarak tuzak soru sormadım hiç. Öyle bir niyetim yoktu. Sadece gerçek ortaya çıksın. Hanımefendi burada ısrarla müthiş bir özgüvenle yalan söyledi. Sanki birileri kendisine yalan söyleme imtiyazı tanımış gibi. Bunun üzerine ben Muhterem heyetinize yazdığım talep dilekçemde şahsın aleni yalan beyanlarda bulunduğunu ifade ederek şahıs hakkında suç duyurusunda bulunmasını talep ettim. Diyor ki, efendim Danıştay cinayetinden 2 gün evvel Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin geldi bende gördüm. El insaf. HTS raporları var, tanıklar var, Alparslan’ın nerede olduğu belli, Muzaffer Tekin’in nerede olduğu belli. Bu bir kuyruklu yalan. Böyle olduğu halde tekrardan Sayın Başkan, Sayın Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese tekrar soruyor burada huzurda. Teşhis yaptırıyor. Aynı yalana devam ediyor Sayın Başkan. Heyetin buradaki cemaatin gözünün içine baka baka kadın yalan söyledi ve bunlarda belgeli. Ben Muhterem heyetinizin adaletine inananlardanım. Yani bu mahkemenin etki altında bazı konularda kaldığını düşünüyorum. Mahkemeye yönelik birtakım operasyonlar yargılamaya yönelik yapıldığını düşünüyorum. Ama yine de heyetinizin vicdanını muhafaza ederek bu kritik davayı götürdüğüne inanıyorum. Ben kesinlikle bu kadının yalanlarına tahammül etmeyeceğinize inanıyordum. O yüzden yazdım o dilekçeyi. Fakat reddedildi. Arkasından işte Engin Bağbars olayı beni şaşırtmadı artık, şaşırtmadı. Yarın bir başkası daha çıkabilir. Yani Osman Yıldırım 5 sene sonra beni hatırlıyor. Bu adam Ankara emniyetine götürülüyor, ifadesi alınıyor benimle ilgili tek bir ifadesi yok. Savcılıkta ifadesi alınıyor yok. Yargılama sürüyor. Soruluyor benim ismim kendisine. Hayır, tanımıyorum diyor. Bir ilgisi yoktur diyor bu olayla. E 5 sene sonra Osman Yıldırım getiriyor beni Danıştay olayıyla ilişkilendiriyor. Arkasından Esra Feride Gökçimen çıkartılıyor sahneye. Esra Feride Gökçimen bizi tehditle bizi kendisini yağma etmekle suçlayan kişi getiriyor bizi Danıştay cinayetiyle ilişkilendiriyor. Çünkü amaç bu, amaç bu, kurgu bu. Bunu Muhterem heyetiniz zaten su gibi biliyor. Yani heyetinizin önüne bir dosya geldiği zaman böyle baktığı zaman çeteciyi anlar. Baktığı zaman örgütü anlar. Yılların hakimlerisiniz. Sizin önünüzde birisi ifade verdiği zaman onun böyle yalancı olup olmadığını ilk 5 dakikada anlayabilecek yargılama kapasitesinde bir heyetsiniz. Yani bunu yaptığınız yargılamalardan görüyoruz. Ancak inkâr edilmeyen bir gerçek var. Bu bir siyasi yargılamadır. Heyetinizde baskı altındadır. Siz Muhterem Başkan olarak takibata uğramadınız mı? Yani bu mahkemenin baskı altında olduğunu artık cümle alem biliyor. Biz biliyoruz ki burada siyasi bir yargılama yapılıyor. Ancak bizim onurumuza dokunan şudur Sayın Başkanım, fuhuştan derdest olmuş kepazelere, uyuşturucu satıcılarına düşmemeli bu mahkeme. Bu mahkeme bu kadar ayağa düşürülmemeli bu kadar tarihi bir dava. 27 Mayıs’ta Yassıada davasında olanlar hala anlatılır. Yassıada davasında buradaki kepazeliklerin onda biri yaşandı mı acaba? Yassıada davasında cezaevi müdürü bakanlık bana baskı yapıyor sizleri o yüzden hücreye attım diyebilir mi? Siz mahkeme kararı almışsınız cezaevi idaresi bize hakkımızı kullandırmıyor. Bilgisayar kullanamıyoruz. 1000 küsur klasör dosyayı inceleyeceğim o kadar gelen evrak o kadar yazılan yazı hangi birine cevap yazacağım ben? Bu kadar yalancı tanık, bu kadar alçaklar getiriliyor buraya konuşturuluyor. Hangi birine laf yetiştireceğim ben? Benim savunma hakkım gasp ediliyor dilekçe yazıyorum Muhterem heyetinize kime yakınacağım? Kimden medet umacağım? Kimin vicdanına itimat edeceğim? O makamda oturan kişilerin vicdanına itimat ediyoruz size yazıyoruz diyoruz ki, efendim keyfi olarak hücrelere atıldık haberiz var mı? Bize haklarımız kullandırılmıyor. Savunma hakkımız gasp edilmiş bakın Sayın Başkanım, heyetiniz karar alıyor. Esra Feride Gökçimen’in HTS raporlarının tarafıma verilmesi için cezaevi idaresi hala vermedi. Hala vermedi. Kadının 6 tane telefondan binlerce sayfa HTS raporu var. İncelersem daha kaç tane emniyet müdürünün adı çıkacak. Kadın polis ajanı. Bana komplo kurulmuş. Ben burada 4 senedir feryat ediyorum diyorum ki, ben bir komplo sonucu yatıyorum. Bir insanın bir gün bir komplo sonucu suçsuz yere yatmasının bedelini hiç kimse ödeyemez. Benim kızım babasız büyüyor. Benim anamı ameliyat ettiremiyorlar ben çıkamadığım için cezaevinden. Yani dışarıda insanlar bedelini ödüyor. Niye? Muhterem heyetiniz görevini yapmıyor. Muhterem heyetiniz çok büyük vebal altındadır. Vicdanı vebal altındadır, hukuki vebal altındadır. Bunları hatırlatmak isterim efendim. Sizler burada evet baskı olabilir, tehdit olabilir atarım o cüppeyi meydan okurum ölümden başka köy yok. Ben bir Semih Tufan Gülaltay olarak ferdi olarak bu mücadeleyi yapabiliyor isem siz daha fazlasını yaparsınız. Biliyoruz baskılar dehşet boyutta, tehditler dehşet boyutta. Kaset çetesi artık seçimlere kadar el attı. Mehmet Mazhar Eymür ifade veriyor benim hakkımda, aynı ifadede Yusuf Ziya Arpacık’ı da suçluyor. Kurulmuş efendim her şey. Yusuf Ziya Arpacık’ın bugün tutuklanması, gözaltına alınması Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşlarımızın hakkındaki komplolar o kasetler aynı kadronun ürünüdür. Emniyet içerisindeki fethullahçı örgütün ürünüdür. Şikâyet etmişim, davacı olmuşum, bunlar örgüttür demişim. Deliller takdim etmişim Cumhuriyet Başsavcılığına 2 buçuk senedir tık yok. Belge, belge sunmuşum burada diyorum örgüt var emniyet içerisinde örgüt ben değilim bunlar. Belgeleri var Sayın savcım diyorum şahitlerim var. Dinlettiriyorum, belgeleri takdim ediyorum. O savcı dava açamıyor. Sizi bilmem biz bunların tehditlerine boyun eğecek değiliz. Buraya her gün bir tane alçak, buraya her gün bir tane ırz düşmanı, eroin satıcısı çıkartıp hakkımda iftirada uydursalar biz bundan pes edecek değiliz. Ancak yani bu dava önemli bir dava. Muhterem heyetiniz çok önemli bir görev yüklenmiştir. Bu davayı ayak, ayağa düşürmeye kimsenin hakkı yok. Buraya uyuşturucu tacirlerini, fuhuştan derdest olmuş alçakları getirip bu işi ayağa düşürmesinler. Her şeyin bir onuru var, her şeyin bir haysiyeti var. Bana burada laf söylettikleri adam benim kadar delikanlı olacak. Buraya çıkartıyorsunuz kürsüye doğal olarak tabi görevinizdir. Burada konuşturuyorsunuz. Bana iftira ediyor. Bana hakaret ediyor. Bana her şeyi uyduruyor. Her şeyi konuşabiliyor. Böyle bir özgürlük yok, Esra Feride Gökçimen heyetinizin önünde şov yaptı. İnanıyorum ki siz zaten ona inanmadınız siz zaten yani baktığınızda olayı çözdünüz. Güya tehdit edilmiş 2 buçuk sene sonra ne tehditmiş 2 buçuk senedir etkisi altında. Yalan ve iftira ancak Sayın Başkanım, bu yalan ve iftiralar gazetelerde manşet, manşet yayınlanıyor. Biz ve ailemiz çok feci şekilde mağdur ediliyoruz. Onurumuzla, haysiyetimizle uğraşılıyor. Biz biliyoruz ki bu davaların sonunda Allah yanımızdadır beraat edeceğiz, aklanacağız. Çıkacağız bu kapının önünde yaşadığımız şeylerden kurtulacağız. Bunlar geçecek biz bunu biliyoruz. Ancak bunların izleri kalacak efendim. Muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. Benim sözüm bu kadar efendim.”

Sanık Fatih Derdiyok söz istedi verildi: “Saygıdeğer Başkanım, Saygıdeğer Üyeler Bedirhan Şinal’ın iftirası neticesinde 38 aydır tutuklu yargılanmaktayım. Bedirhan Şinal olay öncesi benimle aynı mahallede oturduğundan sebep karşılaşmıştır. Beni yolumdan çevirerek yakın bir tanıdığının arabasının benzininin bittiğini söyleyip ben arkadaşım Murat Aplak’ın evine giderken yol üstündeki benzinciye kadar benimle beraber gelmiştir. Oradan 5 TL’lik benzin alıp benimle Murat’ın evinin oraya kadar yürümüştür. Ben Murat ile buluştuktan sonra bizim yanımızdan ayrılıp yakınının olduğunu söylediği yere doğru Umut ve Oğuz ile beraber gitmişlerdir. Ben Murat ile semtimizdeki internet kafeye kız arkadaşlarımızla görüşmeye giderken yol üstünde Bedirhan, Umut ve Oğuz’u şişerlerle bir şeyler yaparken gördüm. Ben Murat ve Metin’den ayrılıp bunların ne yaptığına bakmak amacıyla yanlarına gittim. Onların Molotof yapmaya çalıştıklarını görünce Bedirhan’a niye yalan konuştuğunu, ne işler çevirdiğini sordum. Bana kız arkadaşı olan Esma’nın evine Molotof atacağını söyleyince Molotof yapmaya çalıştıkları kola şişelerine tekme atma neticesinde şişeleri devirdim. Bana daha öncede Esma’nın evine Molotof attığını, Esma’nın yüz vermediğinden dolayı kardeşinin kafasına satırla vurduğunu ve hala akıllanmadığını söyledi. Bu konu Esma çağırılıp sorulduğunda da daha da netleşecektir. Efendim Bedirhan Şinal Esma denilen kızı takıntı haline getirmiş bu konuyu da cezaevi psikologuyla görüşmüş ve bu konuştuklarını anneannesine aktarmıştır. Bunu da birazdan sunacağım mahkemeye. Bende bu anlattıklarından sonra şişeleri devirmemin bana verdiği rahatlıkla internet kafeye gittim. Murat ve Metin ile orada buluştum. Metin’de, Murat’ta şahittir. Polisler 2 gün sonra eve operasyon yaptılar. Bedirhan’ın Cumhuriyet gazetesine Molotof attığından dolayı beni aldılar. Emniyete gittiğimde benimle beraber 8 kişinin daha alındığını öğrendim. Oradaki tüm insanlar Bedirhan’ın attığı iftiradan dolayı Bedirhan’a lanet okuyorlardı. Hep beraber mahkemeye çıkarıldık. Ben Murat ve Bedirhan haricinde herkes takipsizlik aldı. Biz Bayrampaşa özel tip bölümüne konulduk. Bayrampaşa cezaevinde bize niye iftira attığını ve Cumhuriyet gazetesine Molotof atma eyleminin nedenini de sorduk. Bize dışarıda kıskandığından dolayı bu olaya karıştırdığını, Cumhuriyet gazetesine de Molotof atmasının nedenini de Esma’ya büyük görünmesi için yani meşhur olduğu zaman Esma’nın gözünde değer kazanacağını düşündüğünü söyledi. Sonrasında Edirne F tipine sevk olduk. Bayrampaşa özel tip cezaevinde bununla ve bizimle bu konular hakkında kimse konuşmadı. Vermiş olduğu ifadelerde orada yaşadıklarımızı farklı anlatmış ve bazı insanları suçlamıştır. Neden böyle yaptığını anlamakta zorluk çekiyorum. Edirne cezaevinde Bedirhan bir gün ansızın alınarak Beşiktaş’taki savcılığa götürüldü. Ne olduğunu Bedirhan’a sorduğumuzda sizin olayla alakanızın olmadığını söyledim. Daha önce Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla ilgili sorular sorduklarını söyledi. Biz buna ne alaka bomba falan diye sorunca ben hiç bir şeyi kabul etmedim. Bana zarf attılar dedi. Sonrasında hiç olmayacak bir konudan dolayı bizim koğuşumuzdan çıktı ve Ergenekon’dan yargılandığımı, yargılandığını öğrendiğimiz kişilerin koğuşuna gitti. Efendim birazdan onu da kimlerin yanına gittiğini mahkemeye sunacağım. Edirne cezaevinde normalde böyle bir şeyin olması mümkün değildir. Çünkü bizim iddianamemiz daha savcılık tarafından hazırlanmamıştır. Bizim yanımızdan ayrıldıktan sonraki zaman içerisinde mahkemeye 2 tane dilekçe yazmış, bu dilekçelerde bana ve Murat Aplak’a iftira attığını bizim bu konuları bilmediğimizi vicdan azabı duyduğunu babaannesinin de ismini cahilliğinden dolayı verdiğini söylemiştir. Mahkeme başladıktan sonra da benim suçsuz olduğuma dair 2 dilekçe daha vermiştir bunları da birazdan talebim bittiğinde sunacağım mahkemeye. Efendim Bedirhan Şinal kendi hayaller aleminde yaşayan annesinin ve babasının rahmetli olduğundan dolayı tüm insanlardan nefret eden, tüm insanları suçlayan ve doğru ve tüm doğrularını kaybetmiş bir insandır. İnsanlara zarar vermek ve acı çektirmek adına her şeyi yapmaya müsaittir. Efendim benim anlattıklarım şahitlerle ve delillerle ispatlıdır. Bedirhan Şinal bana iftira atmaktadır. Bu çocuk yüzünden hayatımın en güzel yıllarını cezaevinde geçirmek zorunda kaldım. Bu kişinin yalanları ile bana ve aileme çok fazla acı çektirildi. Bu kişinin yalanlarıyla bana ve aileme daha fazla acı çektirmemenizi istiyor tahliyemi talep ediyorum. Efendim müsaadenizle yazmış olduğu dilekçelerdeki bizle alakalı olan yerlerini kısaca okumak istiyorum.”

Mahkeme Başkanı: "Bize vermeyecek misin onları?”

Sanık Fatih Derdiyok: “Vereceğim ilk önce bir yazmış olduğu dilekçede benimle birlikte tutuklu bulunan Fatih Derdiyok ve Murat Aplak bu gerçekleştirdiğim olayla yakından uzaktan hiçbir şekilde alakaları yoktur. Ancak ben bu şahısların ailelerinin perişan ve üzgün olduğunu gördüm. Ve bu şahısların hakkında vermiş olduğum yalan ifadelerin bir an önce doğrulanmasını gerçek neyse huzurunuza çıkıp her şeyi eksiksiz açıklığa kavuşturmak istiyorum. Efendim olaydan 1 gün sonra aşırı derecede uyuşturucu madde kullandım ve asılsız ifadeler verdim ve suçsuz insanların tutuklanmasına neden oldum. Bir diğer ifadesinde, Murat Aplak ve Fatih Derdiyok benim mahalleden arkadaşlarımdır. Ben bu eylemi yapmaya gitmeden bir saat kadar önce mahallenin çıkışında bunları gördüm. Bir süre sohbet ettikten sonra yanlarından ayrıldım. Polisler beni yakaladığında kimlerle görüşüp konuştuğumu tüm kişileri sordular. Bende aklıma gelen herkesi söyledim. Herkesi de gözaltına aldılar. Bunların içinde Murat Aplak ve Fatih Derdiyok da vardı. Diğer gözaltına alınanları bıraktılar. Bunlarla eylemden önce görüştüğüm için bunlarında olaylarla alakası vardır diye tutukladılar. Kesinlikle bu eylemlerle uzaktan yakından bir alakaları yoktur. Murat ve Fatih Derdiyok’un hiçbir suçu yoktur. Saygılarımla tahliyemi talep ediyorum.

Sanık Bora Ballı söz istedi verildi: “Sayın Başkan kürsüye çıkabilir miyim müsaadenizle?”



Mahkeme Başkanı: "Tabi.”

Sanık Bora Ballı: “Öncelikle Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Sayın Başkanım az önce müfteri sanığın beyanları sırasında izinsiz yere konuştuğum için özür diliyorum. Aslında kendisinin beyanlarının ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Zira yüzümüze baka baka iftiraları ile bizi 30 aydır cezaevinde yatıran kişinin bu yaptıklarına artık tahammül kalmamıştır. Kendisi avukatların savunma avukatlarının bir kısım beyanlarına atıfta bulunmuştur. Kendisine saldırıldığı yönünde beyanları olmuştur. Ben kendi avukatının savcılık sorgusu esnasında kendisi ile ilgili, ilgili söylediği bazı sözleri arz etmek istiyorum. Avukat Ertuğrul Yılmaz savcılık sorgusunda kendisinden sorulduğunda müvekkili ile ilgili şöyle demektedir Sayın Başkanım. Müvekkilimin psikolojik rahatsızlığı vardır. İzlediği filmlerin etkisiyle atılı suça katılmıştır diyor Avukat Ertuğrul Yılmaz. Bu hususu dikkatinize sunuyorum efendim. Sayın Başkanım ve Saygıdeğer Hakimler, 30 aylık bölümü yargılamaya konu eylem sebebiyle olmak üzere toplam 4 yıldır tutuklu bulunmaktayım. Şu an huzurunuzda olmama sebep olan suçlamalar iftiracı olduğu kesin kanıtlar yalanlarını ortaya koyan belgeler ve kendi beyanları ile sabit olan Bedirhan isimli şahsın gerçekleri yansıtmayan atfı cürümlerinden başka bir şey değildir. Soruşturmayı yürüten kolluk biriminin ve Sayın tahkikat savcısının gerçekleştirdiği çalışmaların sonucu olarak ortaya konulan delillerin 12. Ağır Ceza Mahkemesinde alınan tanık ve sanık ifadelerinin bütün bunlara ek olarak yalanlarını tekrarlama kabiliyetinden dahi yoksun olan müfteri şahsın kendi beyanlarını yalanlayan diğer beyanlarının ve itiraflarının yalancı ve iftiracı olduğunun aleni ispatları olduğunu 22.04.2011 tarihli duruşmada Yüce mahkeme huzurunda ifade etmiştim. Bugün hakkımdaki yalan ve iftiraların belgelerini ve nasıl bir iftiracının yalanları neticesinde yargılandığımı Yüce mahkemeye arz etmek istiyorum. Sayın Başkanım, müfteri şahıs 01.04.2008 tarihli emniyet ifadesinde şöyle demiş. Bora Ballı ve adamları Sarı Kenan adlı bir şahsı ve adamlarını vurdurmuştu. Bu şahıslardan 4 kişi yaralanmıştı. Bora Ballı beni çağırttı olayı üstlenmemi teklif etti. Bende anneanneme ve bana sahip çıkması koşuluyla teklifini kabul ettim. Bora Ballı bana olayda kullanılan silahı verdi. Bende bu olay nedeniyle firariyken Kadıköy’deki iskelede polisler tarafından yakalandım. Tutuklanarak cezaevine kondum. Cezaevinde Bora Ballı’nın da bulunduğu C27 koğuşunda kaldım ve bu koğuştan tahliye oldum demiştir. 30.04.2008 tarihli bu ifadesinden 1 ay sonraki savcılık ifadesinde de benzer ifadeler kullanmış bu olay nedeniyle tutuklandığını ısrarla tekrarlamış. Bunlara ek olarak da benim bu olaya ilişkin yargılanmam Eyüp adliyesinde devam etmektedir. Mahkeme ve dosya numarasını ise hatırlamıyorum demiştir. Kolluk tarafından 19.12.2008 tarihinde 3. kez alınan ifadesinde ise Sarı Kenan olarak bilinen Kenan Akdağ isimli şahsa yönelik eyleme silahlı saldırıya bizzat katıldığını beyan etmiştir. Sayın Başkanım, bu birbiriyle çelişen ifadelerinin tümü yalandır, iftiradır. İftiranın delillerini Yüce mahkemeye arz ediyorum. Evrakta da görüleceği üzere Sayın Başkanım, müfteri şahsın tutuklandığı olay sözde kendisinin üstlendiği olay değildir. Kenan Halil isminde 16 yaşındaki bir çocuğun telefonunu gasp etmesi olayıdır. Suçu silahla yağmadır. Tutuklama tarihi Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında görüleceği üzere 30.08.2007’dir. Yani Bayrampaşa cezaevi C27 koğuşuna konulduğu tarih. Bu suçtan dolayı firari iken suç tarihinden orada yazan suç tarihinden 2 gün sonra Haydarpaşa tren garında şüphe üzerine gözaltına alınmıştır. Üzerinden kurusıkıdan bozma bir tabanca çıkmıştır. Kendisini gözaltına alan polis memurlarına da yaralama olayına karıştığı beyanında bulunmuştur. Bu beyanında iddia ettiği suçun tarihi olarak da 16 yaşındaki çocuğu silahla gasp ettiği tarihi vermiştir Sayın Başkanım, bunu da Yüce mahkemeye arz etmek istiyorum. Üzerinde çıkan silahın ekspertiz raporlarında yani Bora Ballı bana silahı verdi olayı üstlenmemi teklif etti suç aletini de bana verdi dediği silah, silahın herhangi bir suç kaydı bulunmadığı Kriminal laboratuvarı tarafından belirtilmiştir ekspertiz raporlarında buyurun. 6136 silah kanununa muhalefet suçundan Kadıköy 3. sulh ceza mahkemesi tarafından da hakkında tutuklama kararı verilmiştir. Bu belgeler müfteri şahsın verdiği her ifadenin başköşesine yerleştirdiği beyanlarının yalan olduğunun kesin ispatlarıdır. Zaten bahsettiği olay ile ilgili ben aklanmış durumdaydım Sayın Başkanım. Suçsuz olduğum bir konuyu birinden üstlenmesini istemek tamamen mantıkdışıdır. 01.04.2008 tarihli emniyet ifadesinin ilerleyen bölümlerinde ise bir başka akıl almaz iftira yer almaktadır. Bu yalan beyanlarında özetle şöyle demektir. Huzurdaki sanık Seyhun Zaim’i ziyarete geldiği bir gün Bayrampaşa cezaevindeki ziyaret mahallinde görüşürken benimde yanlarına gelerek Eyüp Taşocağı bölgesinde hapçı Yusuf isminde bir kişiyi yaralamak maksatlı ayaklarından vurması emrini kendisine verdiğimi Seyhun Zaim’in de bu eylem için kendisini yönlendirdiği bir kişiden Fransız onlusu tabir edilen tabanca, 1 adet şarjör ve 8 adet mermi aldığını, kendisine ait kar maskesini takarak Giresunlular kahvesinde bulunan şahsı 5 el ateş etmek suretiyle yaraladığını daha sonra silahı ilk aldığı yere götürerek iade ettiğini. Daha sonra Seyhun Zaim’in kendisini tebrik ettiğini bu işi para karşılığı yapmayıp tamamen abi kardeşlik çerçevesinde bir jest olduğunu söylemiştir. Sayın Başkanım, müfteri şahsın bu beyanları da yalandır ve kelimenin tam manasıyla hayal ürünüdür. Eyüp İlçe Emniyet Müdürlüğünün Eyüp ilçesindeki 2 ayrı polis merkezi amirliğinin ve bunlara ek olarak İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğünün 3 ayrı soruşturma ekibinin Eyüp ve Gaziosmanpaşa ilçelerinde yürüttüğü araştırma ve son derece kapsamlı istihbari çalışma neticesinde Yusuf diye birisinin vurulması olayının yaşanmadığı. İsim benzerliği ihtimaline ilişkin yapılan araştırmada da Yunus isminde de bir kişinin ki Bedirhan’ın ifadelerinde geçmiyor bu husus Sayın Başkanım, Yunus demiyor, belki bir isim benzerliği vardır Yunus’a bakalım diyorlar Yunus da yok Sayın Başkanım. Yunus isminde bir kişinin vurulması olayı da olmadığı tespit edilmiş ayrıca Fransız onlu silah, şarjör ve 8 adet mermi aldığını iddia ettiği şahısta bulunamamıştır. Bu konuyla ilgili soruşturmayı yürüten polis birimlerinin tanzim ettikleri tutanakları ve yazı cevaplarını müfteri şahsın bu beyanının da yalan olduğunu ispatlayan deliller olarak Yüce mahkemeye arz ettim. Takdir Muhterem heyetinizindir. Müfteri şahsın bu hikâyeleri yazmasının gerçek dünyada var olmayan karakterler arasında kendisine devamlı başrol oynatmasının akla ilk gelen sebebi söyleyeceği yeni yalanlara ve atacağı iftiralara uygun bir zemin hazırlama endişesidir. Zira iftiraların ve hayali karakterlerin ardı arkası kesilmemiştir. Şahıs 30.04.2008 tarihli savcılık ifadesinde sözde Sarı Kenan’ın vurulması olayından tutuklandıktan sonra Bayrampaşa cezaevi C27 koğuşunda Bora Ballı, Seyhun Zaim, Bayram Demir, Sinan Çetin ve Boğaç lakaplı Emre isminde bir kişiyle kaldığını. Cezaevinde iken bir gün Bora Ballı, Seyhun Zaim, Sinan Çetin, Bayram Demir ve Boğaç lakabını kullanan Sedat Peker’in adamı olarak bilinen Emre adlı kişinin günlük siyasi gündeme ilişkin konuştuklarını. Kendisinin de onları dinlediğini. O günlerde Ergenekon soruşturması kapsamında Sedat Peker’in de adliyeye çağırılması hususunun gündemde olduğunu. Kendi aralarında bu konuyu konuştuklarını Boğaç lakaplı Emre’nin İlhan Selçuk ve Sedat Peker arasındaki anlaşmazlıklardan bahsederek İlhan Selçuk’un, Sedat Peker’e zarar vermesi sebebiyle öldüreceğini, öldürüleceğini anlattığını beyan etmiştir. Bu beyan Sayın Başkanım hayal ürünüdür. Tamamıyla yalandır. Müfteri şahsın bu beyanının doğru olma ihtimalinden dahi söz edilemez. Çünkü Bedirhan Şinal adlı şahıs 2007 senesinin Aralık ayının 4’ünde tahliye olmuştur. Sedat Peker ise Ergenekon soruşturması kapsamında savcılık tarafından 20.03.2008 tarihinde ifadeye çağırılmıştır. Yani müfteri şahsın tahliye tarihinden 3 buçuk ay sonra Sedat Peker’in adliyeye çağırılması 3 buçuk ay evvelinin gündemini oluşturamayacağına göre, böyle bir konuşmanın gerçekleşmesi mümkün değildir. Hal böyle iken bu hayali konuşmanın 20.03.2008 tarihinin civarındaki bir tarihte gerçekleştiği düşünülse bile bu seferde müfteri şahsın konuşmanın geçtiğini iddia ettiği ortamdaki mevcudiyeti söz konusu değildir. Kendisi 3 buçuk ay önce tahliye olmuştur çünkü. Öte yandan Sayın Başkanım bu acemi senaristin hayal dünyasından kopup gelen diğer bir karakter olan Boğaç lakaplı Emre adında bir kişiyle ben aynı koğuşta kalmadım. Bu durum aynı koğuşta kaldığımı daha öncede ifade ettiğim huzurdaki sanıklar Bayram Demir ve Seyhun Zaim açısından da bu şekildedir. Bedirhan Şinal’ın konuşmalara şahit olduğunu iddia ettiği Sinan Çetin’den, Sinan Çetin’den de sorulduğunda Boğaç lakaplı Emre diye birisiyle ya da huzurdaki sanık Boğaç Kaan Murathan ile aynı koğuşta kalmadığım anlaşılacaktır. Koğuş listeleri dosya kapsamında mevcuttur arz ediyorum efendim. Tutuklu sanık Boğaç Kaan Murathan’ın hangi koğuşta yattığı ve hangi tarihte başka cezaevine sevk edildiğini gösteren resmi belgeler dosyada mevcuttur. Ben Seyhun Zaim, Bayram Demir, Sinan Çetin ve müfteri sanık Bedirhan Şinal aynı koğuşta kaldık. Sinan Çetin ve bu iftiracı Y27 nolu koğuştan tahliye oldular. Ancak benim Boğaç Kaan Murathan ile Bayrampaşa cezaevinde herhangi bir tanışmışlığım ya da aynı ortamda bulunmuşluğum yoktur. Sayın Başkanım, cezaevleri belli bir düzen içinde işleyen kurumlardır. Kimin hangi koğuşta kaldığının kaydı tek bir kaynakta değil kurumun işleyişinde yer alan birçok birimde mevcuttur. Örnek olarak cezaevinde tutuklu olarak bulunan yakınını ziyaret etmek isteyen bir kişi yakınının hangi koğuşta kaldığını doğru söylemek zorundadır ki ziyaret listeleri koğuşlara doğru bir şekilde okunabilsin. Aynı şekilde tutuklu olan yakınına para ya da eşya ulaştırmak isteyen kişi de yakınının yattığı koğuşu doğru bildirmelidir ki eşya yakınına ulaşabilsin ya da para emanet para hesabına sağlıklı bir şekilde işlenebilsin. Cezaevi kantininden ihtiyaçlarını almak isteyen kişi kantin istem fişine koğuşunu doğru olarak işlemek zorundadır. Zira her koğuşun kantin günü değişiktir. Olası isim benzerlikleri de hesaba katılarak bu fişe koğuş numarası doğru yazılmalıdır ki karışıklık yaşanmasın. Sayın Başkanım, Bayrampaşa cezaevinde her koğuşun kapısına bir kayıt defteri mevcuttur. Koğuşa giren ya da koğuştan çıkan her tutuklu ya da hükümlünün kimlikleri alınarak kimlik bilgileri bu defterlere işlenirdi. Koğuştan çıktığı saat, koğuştan çıkma sebebi örnek avukat, örnek revir. Ve tekrar koğuşa dönüş saati de bu defterlere titizlikle işlenirdi. Son olarak avukatlarda müvekkillerinin koğuşlarını özellikle de Bayrampaşa cezaevi gibi bir kurumda doğru bildirmek zorundaydılar ki müvekkil avukat görüşüne çıkabilsin. Her koğuşun önünde bulunan ve cezaevinin tamamını görüntülü kayıt altına alan kamera sistemi de bu konudaki her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak delil niteliğindedir. Sayın Başkanım, benim Boğaç Kaan Murathan ile aynı koğuşta kalmadığım gün gibi ortadadır. Devletin resmi kurumundan gelen yazı cevapları ve gerek görüldüğünde incelenebilecek olan yazılı ve görüntülü arşiv kayıtları bu hususu ispatlar niteliktedir. Hal böyle iken bir araya gelmediğim bir kişi ile henüz oluşmamış bir gündeme ilişkin imkânsız bir konuşma yaptığım yalanı müfteri sanık Bedirhan’ın ne denli yalancı ve ne denli hayalperest olduğunun en büyük ispatıdır. Sayın Başkanım, iftiracı sanık emniyet ve savcılık ifadelerinde İlhan Selçuk gözaltına alındığında benim kendisini anneannesinin telefonundan arayarak senin kolunu bacağını kırarım neden İlhan Selçuk’u öldürmedin diyerek tehdit ettiğimi ve rahmetli İlhan Selçuk serbest kaldığında tekrar arayarak aynı şekilde tehdit ettiğimi ve eylem talimatını tekrarladığımı iddia etmiştir. Ancak Yüce mahkemeye arz ettiğim HTS raporu göstermektedir ki Bedirhan’ın anneannesinin telefonu merhum İlhan Selçuk’un gözaltına alındığı tarihte sadece iftiracı sanığın kendisine ait numara tarafından aranmıştır. Yani kendisi bilemediğimiz bir sebepten ötürü anneannesini aramış ve yine bilemediğimiz bir sebepten ötürü de anneannemin telefonundan aradılar şeklinde yalan söylemiştir. Ben cezaevinde konuştuğumuz İlhan Selçuk eylemini tamamen unutmuştum aklımdan çıkmıştı gibi komik bir beyan ile emniyet ifadesine devam eden iftiracı kendisini eylem yapması konusunda baskı kurulduğu izlenimi oluşturabilmek için ısrarla arandığı yalanını uydurmuştur. Bu hayali aramanın yapıldığı tarihle ilgili olarak da aklınca merhum İlhan Selçuk’un gözaltı tarihinin en uygun olacağını düşünmüştür. Sayın Başkanım, müfteri şahıs 01.04.2008 tarihli emniyetteki ifadesinde hiç bahsetmediği kişi ve olaylardan 1 ay sonraki 30.04.2008 tarihli ifadesinde bahsetmiştir. Bunun sebebi olarak da olay öncesi aşırı miktarda uyuşturucu almasını göstermiştir. İfadesine başlamadan önce aldığı uyuşturucunun miktarı ve çeşidini de belirtmiştir 30.04.2008 tarihli savcılık ifadesinde. Ancak 12. Ağır Cezadaki duruşmalarda ise uyuşturucu aldığını tekrar etmiş ancak olay sırasında kullandığı hapın ismini hatırlamadığını, sayısı hakkında ise cevap vermek istemediğini beyan etmiştir. 19.12.2008 tarihli F tipinde 3. kez alınan ifadesinde devletin polisine ben bu örgütün tetikçisiyim örgütün yapısı hakkında bilgi vermek istemiyorum diyebilecek kadar cüretkâr olan yalancı ve iftiracı şahıs olay sırasında kullandığı hapları cesaret gelmesi amacıyla aldığını beyan etmiştir. Polise ben tetikçiyim dediği anlarda herhangi bir uyuşturucunun etkisinde miydi bilemiyoruz. Ancak olay esnasında uyuşturucu kullandığı beyanı da yalandır Sayın Başkanım. Bu durumu doğrulayan adli tıp raporu da dosyada mevcuttur. Şahıstan alınan doku örneklerinde hiçbir uyarıcı, uyuşturucu maddeye rastlanmamıştır. Sayın Başkanım, dosyadaki tutanaklar ve yazışmaların cevapları incelendiğinde görülecektir ki, Bedirhan adlı şahsın ifadelerinin en kritik noktalarında yer verdiği karakterin hepsi hayalidir. Sayıyorum bunları Sayın Başkanım, Çaycı Cuma, Sarı Serdar, Silah tüccarı Tuncay ve Serkan kardeşler. Torbacı Mete, mobilyacı Eren, Boğaç lakaplı Emre, Özcan Uğur, koğuş mümessili Akın, bombacı kardeşler Hakan ve Mehmet, tornacı Uğur, hapçı Yusuf adlı karakterlerin hiçbirine ulaşılamamıştır. Ulaşılması da mümkün değildir. Zira bu kişilerin var olduğu tek yer müfteri şahsın hayal dünyasıdır. Sayın Başkanım ve Saygıdeğer Hakimler 22.04.2011 tarihli duruşmada Yüce mahkeme huzurunda ben kimseyi iftira etmiş değilim. İftira etmemi gerektirecek ortada bir sebep de yoktur demiştir bu iftiracı şahıs. Ancak dosya kapsamında görüleceği üzere tam 7 kişiye iftira attığını kabul etmiştir. Bu kişilere de iftira etmesini gerektirecek ortada bir sebep yoktur. Ama bu müfteri şahsa iftira gibi bir fiili işlemekten alıkoymamıştır. Bu da göstermektedir ki bu şahsın iftira atmak için bir sebebe ihtiyacı yoktur. Bu yaptığından pişmanda olmamaktadır Sayın Başkanım. Emniyet nezaretinde Murat Aplak’a, F tipi cezaevinde Oğuz Alparslan Abdülkadir’e, adliye nezaretinde Fatih Derdiyok’a zerre kadar haysiyet içermeyen davranışını büyük bir pişkinlikle itiraf etmiştir. Emniyet nezaretinde insanlarla nasılda herkesi aldırdım diye dalga geçmiştir. Bunlar bizim öğrenebildiğimiz itiraflarıdır. Kim bilir daha kimlere bu rezil davranışını anlatmıştır. Sayın Başkanım, emniyette 221. maddeden faydalanmak istediğini ve bu eylemi korkudan yaptığı yalanını söyleyen şahıs adliye girişindeki hareketleriyle bu beyanlarından çok uzak bir görüntü sergilemiştir. Özendiği rol modelleriyle arasındaki benzerlik bu hallerini haberleştiren gazetecilerin gözünden kaçmamıştır. Buyurun efendim bunlar internet çıktısı. Sayın Başkanım, 22.04.2011 tarihli duruşmada Yüce heyete başkanlık eden Sayın hakimin tutanaklara geçen mahkememizi kimse kandıramaz sözlerine itimadımız tamdır işte bu yüzden bende müfteri şahsa aynı duruşmada yaptığım çağrıyı tekrarlıyorum. Doğruları söylesin. Yüce Türk adaletine güvendiği beyanında samimi olsun ve sadece adalete güvensin. Eğer meşhur olmak gibi tanınmak gibi bir derdi de varsa asrın davası olarak tanımlanan bu davayı da bunun aracı olarak görmekteyse hatasında ısrar eden rezil bir iftiracı olarak değil geç de olsa, geç de olsa hatasından dönebilmeyi becermiş birisi olarak hatırlanmayı tercih etsin. Zira meslek hayatı boyunca yüzlerce binlerce profesyonel suçluyu ve teröristi yargılamış ya da bunları adaletin karşısına çıkarmış hakim ve savcıları kandırmaya çalışmak kendisinin zekâsını fersah, fersah aşacak bir girişimdir. Sayın Başkanım, Saygıdeğer Hakimler, 23 yaşında cezaevine girdim. Şu an 27 yaşımı doldurmuş durumdayım. Üniversite öğrencisiyken tahsilim yarım kaldı. Evlendikten 15 gün sonra tutuklandım ve 4 yıldır tutukluyum. Hayata dair son derece ağır sorumluluklarım bu durumu hiç hak etmeyen ailemin omuzlarındadır. Bu mağduriyete sebep olan ise az önce arz etmiş olduğum akıl almaz iftiralardır. Bu durumu değiştirecek olan sizin vicdanlarınızdır. Sayın iddia makamının hakkımdaki tutukluluk halinin devamına taleplerindeki gerekçelerinin aslında tahliye gerekçelerim olup olmadığıyla ilgili hukuki ve vicdani takdiri Yüce mahkemenizindir. Teşekkür eder saygılarımı sunarım.”

Sanık Seyhun Zaim söz istedi verildi: “Sayın Başkan, Saygıdeğer Üyeler 38 aydır süren yargılanmanın her aşamasında söylediği bin bir türlü yalanı ortaya çıkmış olduğu halde yeni yalanlar söyleyerek aklınca kafa karıştırmaya çalışan iftiracı sanık Bedirhan 22.04.2011 tarihli duruşmada da yalan ve iftiralarına devam etmiştir. Taleplerin alındığı bu duruşmada da benim yapmadığım bir konuşmayı iftira atmadığının en büyük delili olarak Yüce mahkemeye sunmaktan çekinmemiştir. Bu iftiracının bu yalancının desteksiz ve mesnetsiz iftiralarda bulunması en akıl almaz ve hepsi ispatlanmış yalanları yüzü kızarmadan söylemesi yeni bir durum değildir. Gerek geçen duruşmadaki gerekse 38 aydır söylediği yalanları iftira belgeleriyle Yüce makamınıza arz etmek istiyorum. Müfteri Bedirhan 30.04.2008 tarihli savcılık ifadesinde cezaevinde bulunduğumuz sırada bir gün Bora Ballı, Seyhun Zaim, Sinan Çetin, Bayram Demir ve Boğaç lakaplı Emre isimli bir şahsın günlük siyasi gündeme ilişkin konuşmalar yaptığımızı kendisinin de bizi dinlediğini o tarihte Ergenekon soruşturması kapsamında Sedat Peker’in de adliyeye çağırıldığı gündemde olduğunu ve kendi aramızda bu konuyu konuştuğumuzu söylemiştir. Bu konuşmanın akabinde Boğaç lakaplı Sedat Peker’in adamı olarak bilinen Emre’nin İlhan Selçuk Sedat Peker’e zarar veriyor bu yüzden öldürülecek dediğini ifadesinde anlatmıştır. Oysaki Bedirhan adlı şahıs 04.12.2007 tarihinde tahliye olmuştur. Tahliye olduğu koğuş C27’dir. Sedat Peker ise Ergenekon soruşturması kapsamında 20.03.2008 tarihinde ifadeye çağırılmıştır. Yani Bedirhan’ın cezaevindeki varlığının son bulmasından tam 105 gün sonra. 105 gün sonra gerçekle, gerçekleşecek bir hadisenin askeri olarak 105 gün önceden gündem oluşturması ve konuşulması takdir edersiniz ki mümkün değildir. Bedirhan’ın tahliye tarihi dosya kapsamında ve iddianamede belidir. Sedat Peker’in Ergenekon kapsamında savcılık tarafından çağırıldığı tarihte bellidir. İftiracı sanığın bu beyanı akıl ve mantıkdışıdır. Öte yandan bu beyanında bahsettiği Boğaç lakaplı Emre isminde bir kişi ile ben aynı koğuşta kalmadım. Eğer kastedilen kişi huzurdaki sanık Boğaç Kaan Murathan ise ben onunla da aynı koğuşta kalmadım. Bu durumda koğuş listeleri gerekse de yapılan yazışmalarda elde edilen delillerle resmi belgelerle ispatlıdır. Bu belgeleri arz ediyorum. Deminde efendim savunmasında kullanıldı ama iftira herkese aynı bende bunu bu şekilde kullanmak istiyorum. Koğuş listesinde de bakarsanız görürsünüz yani hakkımızda hazırlanan iddianamede Bayrampaşa kapalı cezaevinde planlandığı iddia edilen eylem planında hayali bir Emre var yani. Bu konuya şahit olarak ben, Bora Ballı, Bayram Demir ve Bora Ballı’nın da şahitliği vardır. Ben 31 aydır Boğaç Kaan Murathan veya iftiracı şahsın bahsettiği gibi Boğaç lakabını kullanan Emre isimli bir şahısla aynı koğuşta kalmadım. Böyle bir insanda yoktu. Olmayan bir insan nasıl olur da Sayın Başkanım bize eylem talimatı verir bizde cezaevinden iftiracı sanığın kendisini telefonla ararız. Müsaadenizle ifademe devam etmek istiyorum. İftiracı sanık 01.04.2008 tarihli terörle mücadele şube müdürlüğünde alınan ifadesinde İlhan Selçuk Ergenekon kapsamında gözaltına alındığında anneannesinin telefonundan arayarak kendisine kızdığımı öncelikle şunu belirtmek istiyorum efendim, kendisinin 7 tane değişik beyanı vardır. 7 tane değişik ifadesi vardır. Kendisinin hangi ifadesine göre biz burada suçsuzluğumuzu ispat edeceğiz onu da anlamış değilim, bilmiyorum bunu da sizlerin takdirine bırakıyorum. Anneannesinin telefonundan arayarak kendisine kızdığımı akabinde Bora Ballı’nın telefona gelerek kendisiyle konuştuğunu, bu konuşmada benim ve Bora Ballı’nın kendisine kızdığımızı, tehdit ettiğimizi beyan etmiştir. Yalanlarına devam ettiği 30.04.2008 tarihli savcılık ifadesinde ise Bora Ballı’nın İlhan Selçuk gözaltına alındığı tarihte anneannesinin telefonundan arayıp bu başka bir beyanıdır efendim şimdi bu az önce belirttiğim hususlar kayboldu başka bir beyanında da diyor ki, beni cezaevinden sırf Bora Ballı aramıştır. İlhan Selçuk öldürme işini niye yapmıyorsun senin kolunu bacağını kırarım dediğini, İlhan Selçuk serbest kalınca da bu sefer kendi kullandığı numaradan Bora Ballı tarafından aranarak benzer sözlerle tehdit edildiğini beyan etmişti. Oysaki İlhan, rahmetli İlhan Selçuk gözaltına alındığı tarih 21.03.2008 tarihinde ne Bedirhan’ın kullanımındaki telefon ne de anneannesinin telefonu ile de cezaevinde bizim kullandığımız telefon arasında bir görüşme olmamıştır. Bu durum HTS raporları ile de sabittir. Rahmetli İlhan Selçuk’un gözaltına alındığı tarihte anneannesinin dosyadaki 0537 4337079 nolu telefonunu arayan tek numara 0534 4018743’tür. Bu numarada iftiracı sanığın kendisine aittir. İkametinde ele geçirilmiştir. Yani anneannesini arayan Bedirhan Şinal’in ta kendisidir. Bu belgeyi de Yüce mahkemenize arz etmek istiyorum. Efendim kendisi anneannesinin kendisi anneannesinin telefonunu aramıştır ve cezaevinden bizim kendisini İlhan Selçuk gözaltına alındığımızı söylemiştir ifadelerinde bellidir. 31 aydır kahrolan hayatımıza sebep bir şeyi ispatlıyorum. Bu her şeyin ispatıdır ama başka iftiralarında resmi evraklarla ispatlayacağım ki nasıl bir insan olduğunu bunun herkes görsün. Anneannesinin telefonundan kendisini aramıştır efendim demiştir ki beni cezaevinden Bora Ballı aradı yani 7 tane ifadesi var ya efendim. Hepsinde birilerini suçluyor. Bir ifadesinde de demiştir ki Bora Ballı ile Seyhun beni aradı. Aramadığı HTS raporlarıyla da bellidir. Efendim şunu anlatmak istiyorum. Bu şahıs öyle bir şahıs ki, Bayrampaşa cezaevine geliyor yatmadığımız insanlarla bizi yatırıyor eylem planı konuşmadığımız insanlarla konuştu diyor. Beni telefonla aradılar diyor. Her şey devletin resmi belgeleriyle ortadadır. Ayriyeten şunu da söylemeden geçemiyorum efendim bu şahıs terörle mücadele şube müdürlüğüne alınıyor. 6, 7 kişi azmettirici bunların hepsine daha sonradan iftira attığını kabul ediyor. Ondan sonra aklına mı geliyor artık söyletiyorlar mı bilmiyorum kim var diyor. Cezaevinde bunlar, bunlar var oldu diyor. Senaryo tamam hikâye tamam yaz bunlarından bakayım bir hikâye deniyor kendisine kendisi hikâyelerine devam ediyor. Efendim bu şahıs tutuklanıyor özel tip kapalı cezaevine gidiyor 4, 5 kişi görüyor polis araştırma yapmış bu insanların hiçbir tanesi yok. Bu insan Edirne F tipi cezaevine gidiyor araştırma yapılıyor bu insanlar yok Edirne F tipinde beraber yattığı Oğuzhan Oğuz Abdülkadir mi ismini tam yanlış olmasın efendim bu şahıs geliyor 13 Ağırda yargılandığımız mahkemede diyor ki, bu insan bizim dosyamızı mahkemeye gittiğinde aldı ve bu dosyalardan edindiği bilgilerle sağa sola mektup yazdı. Biz bunları idareye şikâyet ettik ve kendisi disiplin cezası almıştır. Geçen duruşmada celsede siz yoktunuz Başkanım. İddianamede belirttiği gibi bana bu mektupları Hüseyin Görüm yazdırmıştı diye devamlı iddianamede sürekli beyanlarında geçiyor. Yalnız geçen celse Sayın hakimimiz buradaydı kendisi demiştir ki ben Hüseyin Görüm hakkında öyle bir şey söylemedim. Hüseyin Görüm’ü tanıyorum ama kendisi bana böyle bir şey yazdırmadı ama iddianameye bakıldığında da iftiracı şahsın bir iftiralarını da görmüş bulunuyoruz. İftiracı sanık Bedirhan 22.4.2011 tarihinde görülen celsede Yüce mahkeme önünde yalanlarına devam etmiştir. Sözde benim bir yakınımla aramda şöyle bir konuşma geçmiş. Bedirhan bizi polislere söylemediyse polisler bizim yapacağımız eylemleri nereden biliyorlar? Ve devam ediyor. Yav kardeşim biz bu eylemleri yapacağız ama Bedirhan işte Bedirhan’ı kullandık. Ama Bedirhan bizi söylemezdi bu bizi söylemediğini iddia ettiğine göre emniyet bizim bu eylemleri yapacağımızı nereden biliyor diye bir konuşmam varmış geçen celsede söylemişti ben buna ilişkin cevabı vermek istiyorum. Sayın Başkanım, benim herhangi bir yakınımla ya da başkası ile aramda böyle bir görüşme geçmemiştir. Eğer böyle bir görüşmenin delili varsa kendisi de Yüce mahkemeye sunabilir. Yalancı ve iftiracı bu şahsın iftira atmadığımın en büyük delilidir diye beyan ettiği bu konuşmalar bana ait değildir. Tamamen Yüce mahkemeyi yanıltmak amacıyla içeriği bütün, bütünüyle değiştirdiği bu konuşmanın aslını yansıtan iletişim tespit tutanaklarını arz ediyorum. Bu tutanakta da görülecektir ki ben ve yakınım arasında iftiracı şahsın bahsettiği şekilde bir konuşma geçmemiştir. Yine bu tutanakta görüleceği üzere Bedirhan’ın rahmetli anneannesi Yüksel Özdoğan benimle görüşmüş Bedirhan’ın emniyette işkence gördüğünü, gördüğü işkenceyi kastederek aksi takdirde torununun bana iftira atmasının mümkün olmadığını anlatmaya çalışmıştır. Tekrar telefona gelen yakınıma da 40 dakika önce Bedirhan ile yaptığı görüşmede Bedirhan’dan duyduklarını bana aktarmaya devam etmiştir. Bedirhan’dan duyduklarını bana aktarmıştır. Bedirhan anneannesiyle yakınlarım arasında geçen bu konuşmaların iletişim tespit tutanaklarını da Yüce mahkemeye arz ediyorum. Ve de şunu söylemek istiyorum efendim, iletişim tespit tutanaklarında da bellidir ki pardon daha soruşturma açılmadan yani Molotof atmış Şişli Asliye Ceza Mahkemesince kendisine dava açılmış. Daha hiç kimse ortada yokken kendisi çıkmış telefon iletişim tespit tutanaklarında da belli diyor ki bizi erge erge ergeye bağlamaya çalışıyorlar. Ben medyada çıkan haberleri ben söylemedim. Bu isimler emniyette döndü. Emniyette döndü. Ben işkence gördüm, elektrik verdiler anneannem bunlara şahittir. Benim raporum vardır. Ben öyle bir şey söylemedim. Polisler yazdı ben imzaladım. İletişim tespit tutanaklarında kendi görüşmeleridir bunlar. Bunları da size arz etmek istiyorum. Bu tutanakta da Bedirhan’ın anneannesine ve yakınlarıma işkence gördüğünü elinde işkence raporu olduğunu medyadaki haberlerin kendi beyanları ile ilgisi olmadığını bunların polisler tarafından medyaya verildiğini, pol… polisler tarafından teşkilata getirildiğini işkence izlerinin anneannesinin de gördüğünü isimlerin emniyette döndüğünü, başına ne geldiyse emniyette geldiğini. Olayın Ergenekon ile ilişkilendirme çalışıldığını bunları kendisine yaptıranları açıklayacağını defalarca dile getirmiştir. Bedirhan’ın bu anlattıklarının bir kısmını bana aktaran yakınıma cevaben bende aynen iletişim tespit tutanaklarındaki görüşmelerimi aktarıyorum. Bedirhan’ın hakkımdaki beyanlarının doğruları yansıtmadığını gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağını bildiğimden sebep Bedirhan’ın lehime yahut aleyhime olan beyanlarının benim için bir anlam ifade etmediğini belirttim. Özellikle de yakınıma anlattıklarının polisleri suçladığı kısmına inanmadığımı itibar etmediğimi anlatmak için Bedirhan ile aramda ziyaret mahallinde beni ziyarete geldiğinde geçen görüşmeyi yaptığım yakınımın da vakıf olduğu en fazla 30 saniyelik konuşmayı polislerin mümkün olmadığını anlatmaya çalıştım. Bayram Demir’e de attığı iftiradan hareketle Bayram Demir’in de burada olduğunu polislerin bilmesinin pek olası görünmediğini söyledim. Ziyaret mahallinde Bedirhan ile aramda geçen yakınımın da vakıf olduğu Rober Hatemo konuşması da şöyledir. Ziyaretime gelen Bedirhan bana Rober Hatemo’nun istiklal marşını efemine tavırlarla okuduğunu söylemiştir. Bende hem kısıtlı ziyaret vaktinin ziyan olmaması hem de yakınımın önünde gerçekleşen bu münasebetsiz konuşmayı sonlandırmak için seninde ondan bir farkın yok sende okusan ondan farkın olmazdı tarzında sözlerle konuyu kapattım. Yakınımla ben hem bu konuşmadan hem de bu konudaki Bedirhan’ın iftiralarından haberdar olduğumuz için ben bu örneği kullandım. Müfteri şahsın iddia ettiği gibi koğuşta böyle bir eylem planı yapılmış olsa yakınımın bundan haberi olmazdı. Bende yakınıma Bedirhan’ın yalan söylediğini anlatmak için bu misali veremezdim. Sayın Başkanım, sanıyorum ki tutanaklar 22.4.2011 tarihli müfteri şahsın yalanlarını ortaya koyar niteliktedir. Şahıs kendisi ile aramızda geçen 30 saniyelik konuşmayı benim eylem planı yaptığım yalanına çevirmiştir. İftiracı ve hayalperest şahsın hakkımda söylediği bir yalanı daha gözler önüne sermek ve iftirasının belgelerini Yüce mahkemeye arz etmek istiyorum. Müfteri şahıs 1.4.2008 tarihli terörle mücadele şube müdürlüğünde ifadesinde cezaevine görüşe geldiğini benimle görüşmekte iken Bora Ballı’nın yanımıza geldiğini taşocağında Hapçı Yusuf olarak bilinen şahsı yaralamak maksatlı ayaklarından vurulmasını benim ve Bora Ballı’nın kendisinden istediğimizi beyan ediyor. Kendisi de taşocağına giderek benim silah almasını istediğim bir şahıstan Fransız onlu tabir edilen bir silah, silaha ait şarjör ve 8 adet mermi aldığını ve silahı aldığı kişiye sadece benim selamımı söylediğini. Daha sonra da kendisine ait kar maskesini takarak vuracağı şahsın takıldığı Giresunluların kahvesine gittiğini kahvenin önünde takılan bu şahsa 5 el ateş ettiğini, yaraladığını, kaçtığını beyan etmiştir. Olayda kullandığı silahı da tekrar aldığı yere iade ettiğini de bu ifadesinde söylemiştir. İftiracı şahsın bu beyanları ihbar ve istihbari bilgi olarak değerlendiren emniyet yetkilileri Eyüp İlçe Emniyet Müdürlüğüne yazı yazarak bu konunun araştırılmasını istemiş. Gelen yazı cevabında da görüleceği üzere Eyüp İlçe Emniyet Müdürünün idaresi dahilinde bulunan polis merkezine böyle bir müracaat olmadığı tespit edilmiştir. Bununda belgesini sunmak istiyorum. Bunların hepsi aynı, sundum bunları. Bu da yetmemiş organize suçlar şube müdürlüğü buna bağlı bir soruşturma ekibi kurmuş araştırma bölgesi Gaziosmanpaşa’da ilçesini kapsayacak şekilde genişletilmiş iftiracı şahsın ifadesinde geçen Giresunlular kahvesinin sahibi ve çalışanlarının ifadeleri alınmış, MOBESE kayıtları incelenmiş, işyeri kamera kayıtları incelenmiş bu da yetmemiş olacak ki muhtemel bir telaffuz hatası göz önünde bulundurularak Yusuf ismi haricinde bir de demişler ki Yunus’a bakalım belki hani söylemde bir hata olmuştur bu kesin Yunus’tur demişler. 2 isimle de ilgili böyle bir olayın yaşanmadığı tespit edilmiş ve tekrar tutanak tanzim edilmiştir. Bununda belgesini az önce sunmuştum. Ayrıca yine organize suçlar şube müdürlüğü tarafından oluşturulan diğer bir soruşturma ekibi iftiracı şahsın bu beyanında geçen kendisine Fransız onlusu tabir edilen tabanca, tabancaya ait şarjör ve 8 adet mermi veren ve eylemden sonra bunları geri alan şahsa ulaşamamış. Bu durumda tutanak altına alınmıştır. Sayın Başkanım, emniyet teşkilatının önemli birimlerinin gerçekleştirdiği çalışmalar ortadadır. Böyle bir olay yaşansa bu kadar kapsamlı bir araştırma sonucunda ortaya çıkmaması mümkün değildir. Müfteri şahsın bu senaryoyu yazmasının ve iftira atmasının muhtemel sebebi aramızda suça dayalı hiyerarşik bir bağ olduğu benim ve Bora Ballı’nın talimatı ile başka suçlarla izlenimini yaratma çabasıdır. Hayal dünyasında yarattığı hadiseleri iftira atma aracı olarak kullandığı başka beyanları, yalanları ve bu beyanlarına da belgeleri mevcuttur. Hepsi dosya kapsamındadır. Gerek iftira mağduru diğer sanıklar gerekse de savunma avukatları tarafından defalarca dile getirilmiştir. Bu hususları anlatarak kıymetli vaktinizi harcamak niyetinde değilim ancak bu iftiracı şahsın dosya kapsamında birçok kişiye iftira attığı daha sonra da bunu itiraf ettiği görülmektedir. İftira (1 kelime anlaşılamadı) alçakça bir işin geçerli bir sebebi olması namuslu insanlara göre mümkün değildir. Ancak bu şahıs oldukça sudan sebeplerle birçok kişiye iftira atmış gözaltına alınarak ve tutuklanarak mağdur olmalarına sebep olmuştur. Sonra da bunu itiraf etmiştir. Arz etmiş olduğum bu husus dosya kapsamında açıkça ortadadır. Bu durum müfteri şahsın 22.4.2011 tarihli Yüce mahkeme huzurundaki ben kimseye iftira atmış değilim beyanının da yalan olduğunun kanıtındadır. Sayın Başkanım, Saygıdeğer Üyeler tamamen hayali kişiler, tamamen hayali kurgular ve akıl almaz iftiralar sebebiyle 31 aydır tutukluyum. 31 aylık bölümü bu sebepten olmak üzere tutukluluk sürem toplam 50 ay olmuştur. Gerçek olan ise bu durum ben ve ailem açısından yarattığı ağır mağduriyettir. Ben cezaevine girerken eşim 3 aylık hamileydi. Ben cezaevindeyken dünyaya gelen çocuğum bugün 4 yaşındadır. Bu söylediklerimi Yüce heyetinizin vicdanına bırakıyorum. Bu ağır mağduriyeti sona erdirmenizi istiyorum. Aleyhimde hiçbir delil olmadığı halde tutuklu kaldığım uzun sürede göz önünde bulundurularak tahliyemi talep ediyorum. Teşekkür ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: "Gel bakalım.”



Sanık Bayram Demir söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, Değerli üyeler, Sayın Başkanım şu anda huzurunuzda olmamdaki sebep tamamen sanık Bedirhan Şinal’ın iftiralarıdır. İftiralarıdır diyorum çünkü söylediklerinin yalan ve iftira olduğu delilerle, belgelerle, şahitlerle ispatlanmıştır. Benden önce ifade veren Boğaç Kaan Murathan, Bora Ballı ve Seyhun Zaim çok detaylı ve çok net bilgilerle Yüce heyetinizi bilgilendirmişlerdir ve onlara da bana da atılan iftiraları belgeleriyle sizlere sunmuşlardır. Ben sadece Bedirhan Şinal’ın benim hakkımda söylemiş olduğu 2, 3 iftirayı belgeleriyle size izah etmeye çalışacağım Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, Bedirhan Şinal sanık Boğaç Kaan Murathan ile benim Bayrampaşa cezaevi C27 koğuşunda beraberce Cumhuriyet gazetesine yapılan bu çirkin eylemi planladığımızı söylüyor. Yaptığı bu çirkin eyleme öyle bir kılıf hazırlıyor ki yalanının ileride belgelerle önüne çıkacağından hiç haberi yok. Bura Bayrampaşa cezaevi bura devletin bir kurumu. Biraz öncede arkadaşlarımız bahsettiler. Bayrampaşa’da kapıdan dışarı çıktığın anda kayda giriyorsun. Girdiğin zaman kayda giriyorsun hangi saatte çıktın, hangi saatte girdin, kimle görüştün, nereye gittin bunlar mevcuttur. Şu anda huzurda gördüğünüz Sayın Boğaç Kaan Murathan ile ben ömrümün hiçbir aşamasında hiçbir evresinde yan yana gelmedim. Cezaevinde de beraber değildik. Buna sade ben Seyhun ve Bora şahit değildir. O dönem Bayrampaşa cezaevinde koğuşlarda ortalama 100, 150 kişilik insan grupları kalıyordu. Ve buna Bayrampaşa C27 koğuşunda o dönemde yatmış 100, 150 kişi bütün insanlar şahittir ve benimde sizin Yüce mahkemeden şöyle bir talebim var. Ben isim vermeyeyim Ali, Veli, Hasan, Hüseyin demeyelim siz o listeden istediğiniz kişiyi istediğiniz kadar şahidi buraya huzura çağırın Boğaç Kaan Murathan’ı teşhis ettirin. Eğer bir tanesi evet ben Boğaç Kaan Murathan’ı ya da Emre lakaplı işte Emre isimli Boğaç lakaplı bu şahıs C27 koğuşunda gördüm derse namusum ve şerefim üzerine diyorum ki hiç aklımın ucundan dahi geçmemiş bu eylem her türlü sorumluluğu ile her türlü cezasına razı olacağım. Yalanda olsa birisi şurada çıkıp şurda evet ben gördüm dese bak yalanda olsa diyorum Sayın Başkanım. Yalanda söylese ben kabul edeceğim söz. Ama yani bu insan nereden uyduruyor bunu, nasıl uyduruyor, niye uyduruyor? 2 senedir biz bunu anlatıyoruz. Yani sizle ilgili değil 12 Ağırda biz bunu avukatlarımız anlattı gerçi bize söz verilmedi de konuşma şansımız olmadı. Belgeler sunuldu, bilgiler sunuldu, şahitler dinlendi ama ben 30 aydır bu dosyadan tutukluyum yani hiç tutuklanmamız gereken gerekmeyen bir dosyadan tutukluyuz. 2. bir şey Bedirhan Şinal’a soruluyor. Bayram Demir’i nasıl tanıyorsunuz? Eyüp zabıta müdürünün yaralanması eylemini gerçekleştiren kişi olarak tanıyormuş beni. Sayın Başkanım Eyüp’te zabıta müdürü ne zaman vurulmuş, niye vurulmuş, kim vurmuş, nasıl olmuş. Yani ben o zaman dışarıdaysam yani şu boş dosyadan yani bunun iftirasına kanıp ve deliller ile belgeler ile iftira olduğu ortada olan bir dosyadan beni 30 aydır tutuklatmak isteyen ve tutuklatan polis böyle bir ihbar olsa elinde yani Eyüp zabıta müdürlerinin vurdurulması, ihbarı veya bilgisi elinde olsa beni idamla yargılattırırdılar bunlar. Bırak soruşturma geçirmeyi, bırak ifademi almayı yazdıkları fezlekede Bayram Demir’e müebbet isterdiler. Ama böyle bir olay yok yani bu şahıs beni nereden böyle bir tanıyor ya da kendi mi yaptı böyle bir olayı da benim üstüme atmaya çalışıyor. Öyle bir iftirada gelmek üzere yani. Yani bununla ilgili ben hiçbir tahkikat hiçbir takibat geçirmedim yani böyle bir şey yok. 2. bir olay, 3. bir olay, cezaevinde Bayram Demir’in grubu Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç’i vuracaklarını söylüyorlardı. Bayram Demir’in inşaat işlerine ve diğer işlerine engel olduğunu söylüyorlardı. Bundan dolayı Ahmet Genç’i vurmayı istiyorlardı. Hatta Ahmet Genç’in evine kadar her şeyi biliyorlardı. Şimdi Sayın Başkanım yani olmayan bir şeyi nasıl izah edeceğim onu anlamıyorum ben. Bayram Demir inşaat işleriyle uğraşıyordu diyor. Eyüp’te beni tanıyan yüzlerce insan vardır. Gaziosmanpaşa’da beni tanıyan yüzlerce insan vardır. Yine söylüyorum Eyüp’te veya Gaziosmanpaşa’da herhangi bir hane veya bir adres belirleyin beni tanıyanlardan Bayram Demir ne iş yapıyordu derseniz hiçbiri benim inşaat işiyle uğraştığımı söylemez. Ben hayatımın hiçbir evresinde ne inşaat malzemesiyle ne inşaat işiyle ne inşaatçıyla ne müteahhit ile bir işim olmadı. Kendi evim var onu da rahmetli babam yapmış ondan bize miras kalmış bir şeydi yani orayla bile uğraşmadım. Yani kendi inşaatımla böyle Eyüp Belediye Başkanıyla bir işim olmadı. Ve Demir inşaat diye benim bir şirketim olduğunu. Keşke olsaydı öyle bir şirketimde yani ama yok. Böyle bir şirketim yok. Demir inşaat diye şirketim varmış Sayın Ahmet Genç de benim bu inşaat işlerimi ve diğer işlerimi engellediği için Sayın Ahmet Genç’i vurdurtacakmışım. Yani bu belge Sayın Başkanım yani bu çok basit bir şey. Polis İstanbul ticaret odasına bir yazı yazıp da Bayram Demir’in neyi var neyi yok dese ona net bir şeyler gelirdi. Ki kesinlikle ben güvenlik işiyle uğraştım. Ticari minibüs şeyi var ki inşaat işinin dediğim gibi anlamam yani nasıl yapılır nasıl olur malzeme nereden alır neye çıkar hayatta yani görmediğim bilmediğim bir şeyle karşı karşıyayım. Ve polis bu iftirayı araştırırken Sayın Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç’e de gidip soruyor beni soruyor. Bayram Demir’in size karşı böyle bir eylem düşündüğünü söylüyorlar. Sayın Ahmet Genç de diyor ki ben kendisini tanırım. Bugüne kadar gelip benden herhangi bir şey istememiştir. O da zaten kendisi inşaat işleriyle uğraşmıyor. Benim hasmım falanda değildir ki ben onun ailesini tanırım, çevresini tanırım onların bana karşı da herhangi bir şeyleri olmaz ve doğrudur da. Ahmet Genç’in evini bilmem kadarda doğal bir şey yoktur. Ahmet Genç 3 dönem Eyüp’te belediye başkanlığımızı yaptı. Bende siyasetle uğraştığım için Ahmet Genç’in nereli olduğunu, hangi siyasi görüşe sahip olduğunu, ne işle uğraştığını, Eyüp’te neler yaptığını, neler yapmadığını takip edende bir insanım. Evininde nerede olduğunu bilirim. Belki bu bilmiyordur Bedirhan Şinal bilmiyordur evini ama Eyüp’te aklı başında herkes Ahmet Genç’in evinin nerede olduğunu, ne iş yaptığını, hangi partiden olduğunu bilmem neyi bilir yani bizim artı bir araştırma yapmamıza gerek yok ki Ahmet Genç ile ilgili. Ahmet Genç olayı da böyle Başkanım yani zabıta olaylarında yokum böyle bir demir şirketim yok. 2. bir olay, Boğaç Kaan Murathan ile yatmadığımıza dair zaten bu iddianameyi hazırlayan Sayın savcıda Boğaç Kaan Murathan’ın Bayrampaşa C27 koğuşunda kalmadığını iddianamede belirtmiş. C7 diye bir koğuştan bahsediliyor. E, C7 koğuşunda yatıyorduysa C7 koğuşunun listesi nerede? Yok, çünkü Bayrampaşa cezaevinde C7 diye bir koğuş yok. Ama buna rağmen yine iddianameyi yazarken yani Boğaç Kaan Murathan ile benim aynı koğuşta olmadığımızı iddianamede belirtirken hazırlarken iddianameyi yine benimle Boğaç Kaan’ın bu işi planladığımızdan bahsediyor. Yani Sayın Başkanım bu nasıl bir şey olabiliyor? İlkin tespit edeceksin bunlar aynı yerde kalmamıştır. Ondan sonra iddianame hazırlayacaksınız bu eylem planını bunlar yapmıştır Bayram’da Bora ve Seyhun’a demiştir Seyhun’la Bora’da bunu yapmıştır. Ben hayatımın hiçbir döneminde sirayet ettiğim, nazımın geçtiği ne bileyim hatırımın geçtiği hiçbir insana kötü bir yol göstermemişimdir. Sevdiğim veya sevmediğim hiçbir insana kötü bir yol göstermemişimdir. Ben hep insanların iyi mutlu huzurlu olmaları yönünde telkinlerde bulunmuş bir insanım. Ama buna rağmen yani bu iftiralar yüzünden çevremizde yani ben daha çoluğuma çocuğuma bir şey izah edemiyorum yani anlatamıyorum. 30 aydır tutukluyuz. Niye tutuklusun? Ya bunu izah edemiyorum Sayın Başkanım yani siz bir şey yazında ben söyleyeyim yani niye olduğumuzu en azından bir vicdanen bir şey söyleyeyim bunlara ben. İzah edemiyorum. Ya buraya geliyorlar işte dinliyorlar konuşuyoruz burada. E neden yatıyorsun ben neyi suçlayayım, kimi suçlayayım? Bu devlet bize zulümde etse biz bu devlete düşman olmayız olamayız. Ben çoluğuma çocuğuma bunu polis yaptırdı savcı yaptırdı diyemem. O çocukların bu devlete düşman olmasına polise savcıya düşman olmasını istemem. Buğuz etmelerini istemem. Biz böyle yetiştik ve böyle de yetiştiriyoruz. Sade bizim zulüm görmemiz sade bizim cezaevinde kalmamız önemli değil yatarız biz. Ama o insanlar bizden daha çok çile çekiyorlar. O insanlar toplumun içinde. Kızarıyorlar yüzleri kızarıyor. Bir sebep yok yani. Yalancı durumuna düşüyorlar. Ben onlara karşı yalancı duruma düşüyorum. Onlar dışarıda başkalarına karşı yalancı duruma düşüyorlar. Yani bana sunun bir belge verin ben o belgeyi vereyim diyeyim ben şundan dolayı tutukluyum. Yani bir Bedirhan Şinal’ın iftiralarından dolayı tutuklu demek artık benim zoruma gidiyor. Bedirhan Şinal’ın itibarı ne Sayın Başkanım? Polisin, savcının ve Yüce heyetinizin karşısındaki itibarı ne? Bir onun geçmişine bakın bir de benim geçmişime bakın. İtibarsa ben ondan yüz bin misli itibarlıyım. Doğru söylenecekse ben ondan yüz bin misli doğruları söylerim. Yaptığım işlerse onun yaptıklarıyla asla uzaktan yakından ilgim alakam olmayan şeyler. İtibarsa poliste savcı da ve Yüce heyette beni benim söylediklerimi itibar ve doğru kabul etmeli. Yazık günah Sayın Başkanım yani bize yazık günah. Hadi ben bizi de geçtim diyorum ama bizim peşimizden gelen bu insanlara yazık günah diyorum. Gerek benim gerek Seyhun’un gerek Bora’nın gerekse Boğaç Kaan Murathan’ın bir geçmişine bakın bir de o insanın yani bize iftira atan insanın geçmişine bakın. Ve konuşurken de başlıyor diyor ki, iftira atıyorlar bana. Ya bir tane delil sunsun Sayın Başkanım, desin ki şu delile göre şu belgeye göre Boğaç, Bayram veya Seyhun veya Bora veya Fatih bana şu belgeden dolayı Sayın Başkanım şu belgeye göre bana iftira atmışlar. Allah rızası için söylesin ya. Neyine iftira atmışız biz? 30 aydır, 38 aydır bizi burada tutan onun iftiraları. O da bir tane delil sunsun bizde bu biraz önce ifade veren bütün arkadaşlarımız hep size delil sundular. Söylediklerinin doğruluğunu anlatmak için size delil sundular, belge sundular. O da o söylediklerinin doğru olduğuna dair bir toplu iğne ucu kadar bir delil sunsun Sayın Başkanım. Bizde diyelim ki evet bak bununda elinde bir delil var veya yalancı da olsa bir tane şahit sunsun. E bu da yok Sayın Başkanım. Yani biz bir Bedirhan’ın söyledikleri yüzünden mi burada mağdur olacağız? Bir Bedirhan’ın söyledikleri yüzünden mi sevdiklerimizi mağdur edeceğiz? Böyle bir şey Yüce Türk adaletine sığmaz, sığmıyor. Yani adaleti medeniyeti bizden öğrenmiş Avrupa birliğine veya işte bugün işte İnsan Hakları Mahkemesine bizim şey yapmayın. Onlar medeniyeti de adaleti de bizden öğrendiler. Bizim adaletimizden öğrendiler. Ama şimdi bu iftiracıların yüzünden biz niye Yüce Türk adaletine buğuz edelim kin besleyelim ki. Varsa delili belgesi ve bizimde vicdanımızı rahatlatsın. Evet, bu adamında ya biz bilmeden buna bunu yaptırmışız diyebileceğimiz bir delili varsa o zaman bizimde vicdanımız rahat eder belki ya evet yaptık da bunun cezasını çekiyoruz diyelim. Ama böyle bir şey yok Sayın Başkanım ben tekrar ediyorum. En büyük delil yani belgenin devlet şeyinin Boğaç, C27 koğuşunda dediğim gibi yatan 100, 150 kişi vardı. Aynı şekilde karşı koğuşta yani aynı bahçeyi kullandığımız C28 koğuşu vardı. C28 koğuşunda da yani 2 koğuşun toplamı 200, 250 kişi Sayın Başkanım. Alın o dönemde yatan bütün insanların isimlerini ve çağırın. Vallahi de billahi de yemin ediyorum gelsin şurada yalanda söylesinler ben Bedirhan’dan özür dileyip bu suçu kabul edeceğim. Attığı iftiralardan biri yine Seyhun Zaim onu aradığını söylüyor ve bu belgelendi biraz önce arkadaşımız size belgeyi de sundu. Kendi anneannesini arıyor ondan sonra da diyor ki bunlar aradılar beni. Bu da belgeli Sayın Başkanım yani daha bir insanın bir insana iftira attığı nasıl belli olur? Bir insanın yalan söylediği nasıl belli olur veya da bir insanın doğru söylediği nasıl belli olur? Sayın Başkanım, benim söyleyeceklerim bu kadar yani bu kadar gerçekler ışığında artık daha bizi mağdur etmemenizi ve tahliye etmenizi talep ediyorum Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: "Bu kim?”

Sanık Seyhun Zaim: “Eşim efendim.”

Mahkeme Başkanı: "Onunla mı telefonla görüşüyorsun?”

Sanık Seyhun Zaim:”Efendim?”

Mahkeme Başkanı: "Onunla mı telefonla görüştün?”

Sanık Seyhun Zaim:”Evet efendim.”


Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə