T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi


Duruşmaya kısa bir ara verildi



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə4/7
tarix25.06.2018
ölçüsü0,61 Mb.
#51112
1   2   3   4   5   6   7

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada tutuksuz sanıklar Sami Hoştan ve Tekin İrşi ile bir kısımlar müdafileri Av. Zekeriya Çetin, Av. Yunus Akçan ve Av. Yıldırım Çavuşovalı’nın da geldiği görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.



Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Veli Küçük söz istedi verildi: “Sayın Başkanım 3 buçuk senedir buradayım ve yargılanıyoruz görülen davada gelinen bu noktada burada neyin kovuşturmasını yapıyoruz? Danıştay saldırısının kovuşturmasını mı yapıyoruz, Ergenekon denilen olmayan örgütün soruşturmasını mı yapıyoruz? Biz burada 13.10.2009 tarihinden beri 19 aydır Danıştay dosyasının yeni baştan yargılamasını yapıyoruz. Danıştay saldırısının bu mahkemece sıfırdan başlayarak tekrar yargılanmasının yapılması konusunda Yargıtay’ca verilen bir karar var mı? Yok. Bu sanıklar ile bizler arasında bu 19 ayda hiçbir somut bağlantı tespit edildi mi? Hayır. Biz ne ile yargılanıyoruz? Bunu bize kim söyleyecek bilmiyorum. Bu yargılama sürecinde yasadışı olabilecek bir tek girişimim, eylemim veya söylemim ortaya konulmuş mudur? Hayır, Ağrı İl Jandarma Komutanıyken, Giresun Jandarma Bölge Komutanıyken Ağrı Bölgesinde Ermeni örgütlerinin, Karadeniz Pontus çalışmaları yapan Rum örgütlerinin yaptıkları çalışmalar konusunda yazdığım yazılar ve yaptığım faaliyetler iddianameye ek delil olarak konulmuştur. Bunlar resmi yazışmalarımdır Sayın Başkanım aldığım tedbirlerde görevim gereği yaptığım icraatlarımdır. Bu çalışmalarım suç unsuru olarak mı kabul edilmiştir değilse eğer dosyada ne işi var? Ergenekon belgeleri olarak iddianameye konulan belgelerin Ümit Oğuztan tarafından yazıldığı 880 sayfa halinde kitap olarak basılması amacıyla bir yayınevine verildiği konusunda tereddüdümüz var mı? Hayır, tereddüdümüz hiç yok. Bu yazılımların internet ortamında isteyen herkes tarafından indirileceği gerçeği ortada değil mi? Evet ortada. Bu yazılım ile ilgili olarak 2001 yılında Fehmi Kıvanç, Taha Koru isimli yazarın bu sözde Ergenekon belgesini yayınladığı bilinmiyor mu? Biliniyor yayınladı. Alparslan Arslan’ın bu yazılım internetten 20 sayfa halinde indirdiği ortaya çıkmadı mı? Çıktı. Bu sözde Ergenekon belgeleri denilen yazılımların yazan ve dağıtan Ümit Oğuztan tahliye olduğuna, Tuncay Güney’e de dokunulamadığına göre hala delil olarak mahkemenizce kabul ediliyor mu? Bilmiyorum. Ben 3 buçuk senedir tutuklu olarak yargılanıyorum. Sözde yasadışı bir örgütün üst düzey yöneticisiyim. Bu süre zarfında aleyhimde olabilecek yalan söylediğimi gösterecek tek bir delil dosyaya girdi mi? Hayır. Yaptığım savunmamdaki beyanlarımın bir tekinin dahi gerçekdışı olduğu tespit edildi mi? Hayır. Burada dinlenen tanıklardan aleyhimde olabilecek savcının iddialarını destekleyecek bir beyan alındı mı? Hayır. Dinlenen tanıkların üzerine ağlatıncaya kadar gidilmedi mi? Gidildi, gidildi. Yapılan keşifte Osman Yıldırım’ın sözde toplantının yapıldığı iddia ettiği evi bulamadığı görülmedi mi? Görüldü. Böyle bir toplantının yapılmadığı açıkça belli olmadı mı? Oldu böyle bir toplantı olmadığı ayan beyan ortada iken yine de sözde dairenin komşularının tanık olarak dinlemeleri kararı alınmadı mı? Alındı. Gerçekten toplantı yapılmış gibi tanıklar sorgulanmadı mı? Sorgulandı. Bunun gerekçesinin ne olduğunu sormak Sayın Başkanım hakkımız değil mi? En tabi hakkımız. Bütün bu gerçekler ortada iken Türkiye’nin yüzde 80’inin tanıyabileceği yüzümün tanıklar tarafından teşhisi için arzı endam ettirilmedim mi? Ettirildim. Teşhis edilemediğinden üzüntü duyulduğunu söylemekte haksız mıyım? Haklıyım bütün bunlardan sonra. Elinizde bana karşı kullanabileceğiniz bir tek kişi var Osman Yıldırım. Osman Yıldırım’ın açık tanık olarak ve gizli tanık olarak ifadesi alınarak buna göre iddianame hazırlanmadı mı? Evet, ona göre hazırlandı ortada. Osman Yıldırım’ın beyanları dışında beni suçlayan bir tek açık tanık var mı? Yok. Bizlere yüklenmek istenen Danıştay saldırısıyla aramızda bağ kurmaya yarayacak Osman Yıldırım’ın beyanlarından başka bir delil var mı? Yok. Elinizde beni burada tutmaya yarayacak Osman Yıldırım’ın beyanlarından başka bir delil var mı? Yok. Osman Yıldırım’ın söyledikleri doğrulandı mı? Hayır, tamamen yalan oldukları belgelendi burada. Bugüne kadar Osman Yıldırım’ın beyanlarından doğru olduğu kanıtlanan tek bir şey var mı? Yok. Benim Danıştay davasında yargılanan sanıklardan birisiyle dahi görüştüğümü telefonuyla konuştuğumu tanıştığımı söyleyebilir misiniz? Hayır hayır. Danıştay saldırısından önce Alparslan’ın kimlerle çok yakın irtibatta olduğu anlaşılmadı mı? Anlaşıldı hem de tereddüde hiç yer vermeyecek şekilde. Danıştay saldırısından 6 ay öncesinden Salih Kurter’in evinde çok sık toplantılar yapıldığı tespit edilmedi mi? Edildi. İfadesi alınmadan mahkemenizce tahliye edilen Süleyman Esen için Ankara'da yapılan sorgulamasında Alparslan Arslan bazı açıklamaları o yapacak şeklinde beyanı olduğu kayıtlarda mevcut mu? Evet mevcut. Süleyman Esen’in buradaki sorgusundan tatmin olundu mu? Ben olmadım. 4 Mayıs 2006 günü Alparslan’ın kendi evinde önce Süleyman ile buluştuğu daha sonra Ataşehir’e gittiği saptanmadı mı? Saptandı. O akşam Alparslan’ın Orhan Kadı’yı Osman Yıldırım’ı alması için Migros’un önüne gönderdiği konusuna tereddüdümüz var mı? Yok, çünkü açıklık kazandı. O sırada evde Alparslan, Recep ve Orhan’dan başka kimsenin olmadığı hem Orhan hem Recep tarafından doğrulanmadı mı? Doğrulandı. Buna rağmen hala Osman Yıldırım’ın aynı evde 15 kişiyle toplantı yapıldığı beyanına inanıyor musunuz? Burada kimse inanmıyor. Orhan Kadı, Osman’ı aldıktan sonra evin önüne getirdiğini Alparslan’ın aşağıya indiğini söylemedi mi? Söyledi. Orhan Kadı’nın bu beyanına inanmadınız mı? Ben inandım çünkü gerçek ve delilli. Dosyadaki baz istasyonu kayıtları bunu teyit etmiyor mu? Ediyor. Bu kişileri ortaya dökecek şekilde olabilecek bu ilişkileri ortaya dökecek şekilde olabilecek bilirkişi raporu talebin üzerinden 6 ay geçmesine rağmen hala hazırlanmamış olmasını bizde şüphe oluşturmasına yol açması normal değil mi? Tabi ki normal. Gerek Osman gerek Alparslan bombaların teslim alındığının ertesi günü atıldığını teyit etmediler mi? Evet ettiler. Tüm bunlar açığa çıkmışken beni hala Osman’ın yalanlarına dayanarak nasıl bu cinayetten sorumlu tutabiliyorsunuz bunun cevabı çok zor olmalı. Bunca kişi bu saçmalıklarla tutuklu iken Süleyman Esen’in tutuksuz olmasının vicdan muhasebesi müspet olabilir mi? Zannetmiyorum tabi ki eğer bir vicdan açılımı yapılmadıysa. Bu kişilerin alınan ifade ve sorgularından yalan söylediklerini tespit etmedik mi? Tespit edildi gerek Süleyman ve gerekse Küçük Salih cinayetten önce yaptıkları telefon görüşmelerini ve toplantılarını saklamadılar mı? Sakladılar ancak onlar kuvvetli suç şüphesi altında değiller. Neden? Bu duruma şeytanın dahi aklı ermez beni suçlamak için çeşit çeşit icatlar çeşit çeşit yöntemler denenmedi mi? Denendi hala da deneniyor. 500 milyon dolar para getirildiği bu paranın benim hissem olduğu iddia edildi. Mahkemenizin isteği üzerine MASAK 3 ay inceleme yaptı. Tüm servetim incelendi mahkemeye gönderilen MASAK raporunda yapılacak bir işlem yoktur kararı verildi. Bu rapora mahkemeniz itibar etmiyor mu bilmiyorum artık. Jandarma Kriminal dairesi tarafından hazırlanan sözde Ergenekon dokümanlarıyla ilgili rapor hakkında mahkemeniz ne düşünüyor? İtibar ediyor mu etmiyor mu bilmiyorum. İtibar etmiyorsa ve suç unsuru buluyorsa Ümit Oğuztan neden tahliye edildi? Tuncay, neden Tuncay Güney’e dokunulamıyor? İtibar ediliyorsa ben ne ile suçlanmaktayım? Zira jandarma raporunda bu yazılımların açık olduğunu isteyen herkesin ulaşabileceğini belirtti. Bunu sorma hakkım doğmadı mı benim? Doğdu. Eğer Sayın Başkanım eğer böyle bir örgüt var ise iddianameye göre aynen okuyorum. Ergenekon örgütü içinde üst düzey görevlerde faaliyet gösteren örgüt üyesi olduğu hükümeti devirme eylemlerine iştirak ettiği, halkı hükümete karşı isyana tahrik ettiği, terör suçlarının işlenmesinde kullanılmak üzere 2 buçuk milyon avro fon sağladığı ve bu amaçla sakladığı iddia edilen tutuklu olarak yargılanan Sinan Aygün’ün acele tahliyesinde mahkemenizi ikna ve tatmin eden nedenleri merak etmek de haksız mıyız? İddianame yazıyor bunu. İddianamedeki bu iddiaya mahkemeniz inanmadı ve bu nedenle Sinan Aygün’ü tahliye ettiyse ve bilmediğimiz başka nedenler yoksa eğer Osman Yıldırım’ın beyanlarına inanmanız çelişkili ve şüpheli bir durum yaratmaz mı? Tabi ki yaratır ve izahı da mümkün değildir. İleri derecede kişilik bozukluğu olduğu heyet raporuyla sabit olan Osman’ın beyanlarıyla hakkımda kuvvetli suç şüphesi duyulan benim ben. Bu durumda bende kuvvetli suç şüphesi duyuyorum desem haksız mıyım? Tabi ki yerden göğe kadar haklıyım. Orduyu pasifize etmek için bir kapı açılması gerekiyordu Recep Bey ile mutabakata varılarak Veli Küçük alındı diyorsam doğru değil mi? Haksız mıyım bunda? Tabi ki haklıyım ve doğru son durum ortada. İddianamede Danıştay cinayetinden sonra benim için yapılan en büyük iddia en büyük iddia sözde örgütün köprü personeli olmamdır. Sözde bir konumum iddianamenin 919. sayfasında açıklanmıştır. Okuyorum; Şüpheli Veli Küçük’ün Ergenekon terör örgütünün gizli üst düzey yapılanması ile gizli sivil yapılanması olan lobi bölümü arasında köprü elemanı olarak görev yaptığı. Köprü elemanı demek Ergenekon terör örgütünün hem üst yapılanmasını bilip bu yapılanmada alınan kararların uygulanmasının temini için Ergenekon terör örgütünün lobi yapılmasına getirip uygulanmasını sağlayan kişidir şeklinde. Evet, iddianamedeki benim suçum. Bu iddiaya göre sözde örgütün köprü personeliyim ve yine iddiaya göre örgütün üst yapılanmasını ve alt yapılanmasını biliyorum. Üst yapılanmadan aldığım talimatları alt yapılanmaya aktarıyorum. Aradaki koordineyi sağlıyorum denetim ve kontrol yapıyorum bu durumda ben örgütü biliyorum. Ancak bana olmayan örgüt açıklamam konusunda şu senin üstündü şuna da talimat verdin diye kimse sormadı. Neden sorulmadığı da bilmiyorum. Sözde örgütün üst yapılanmasından aldığım talimatlar olduğu iddia ediliyor. Bu talimatların neden bir teki dahi ortaya çıkartılarak önüme konulmadı? 2023’te çıkarılması mı düşünülüyor bilmiyorum. Telefonlarımın senelerdir dinlendiği resmi kayıtlarda sabit, altımdaki ve üstümdeki sözde örgüt üyeleriyle yaptığım telefon konuşmaları ve toplantılar neden açıklanmadı? Çünkü yok. Gerek benim gerekse avukatımın defaaten bu konuda yaptığımız taleplere neden mahkemeniz olumsuz cevap verdi? Sözde bu örgüt üyeleri neden açıklanmadı bilmiyorum. Bu konudaki talebimiz Sayın Başkanım devam ediyor mahkemenizin kararını geri almasını ve suç ortalarımın bana sorulmasını defaaten ve ısrarla talep ediyorum. Mahkemeniz bu örgütlenmeye inanmıyor ise beni neyle suçluyor bilmiyorum. İnanıyor ise bunu araştırmak beni bu konuda yargılamak irtibatları ortaya çıkarmak mahkemenizin görevi değil mi? Benim bildiğim Türk yargısında son dönemlerde açılım modasına uyarak bizim bildiğimiz değişiklikler yapılmadıysa evet mahkemenin görevi. Şemada benim ismim açık olması diğerlerinin kapanması neye dayandırılmaktadır? Üstü kapatılanlar onurlu itibarlı kişiler olarak kabul ediliyorsa bana onursuz, itibarsız sıfatını kim uygun gördü? Bunu sormak hakkım yok mu? Mahkemenizden bunun açıklanmasını talep ediyorum. Bu sıfatı bu sıfata mahkemeniz katılıyor mu? Katılmıyorsa üstü kapatılanların neden açıklanmadığı sormak hakkım değil mi? Bana onursuz sıfatını yakıştıranların alnını karışlarım deme hakkım doğmadı mı? Tabi ki doğdu çünkü Sayın Başkanım sular geri gelecek, Türk hukuku kendini bulacak. Sözde bu iddialarla ilgili olarak benim sorgulanmam gerekmez mi? Elbette gerekirdi ama sorgulanmıyorum. Neden bana suç ortaklarım örgütü sözde birlikte yönettiğim kişiler bildirilmiyor? Açıklamaktan korkuluyor mu? Suç ortaklarım saklanarak suçlanan ve tutuklanan sanıklar dünya adalet tarihinde ilk olarak biz değil miyiz? Evet, biziz. Sayın Başkanım üzgünüm çünkü bu ilke Türk adaleti imza atmamalıydı. Ben ne Hizbullahçıyım, ne PKK’yım, ne Hüseyin Üzmezim ne de Zahit Akmanım. Hiç kimsenin takdir hakkını lehimde kullanmasını istemiyorum. Gerçek ortaya çıksın demekte hakkım değil mi? Yerden göğe kadar hakkım, haklıyım bu konuda beni yargılayın diyorsam haksız mıyım? Yoksa yargılanmaktan, yargılamaktan korkuluyor mu? Evet, her şeyin ortaya çıkacağından davanın tamamen düzmece olduğunun anlaşılacağından korkuluyor beni bu konuda sorgulamamakla altımdaki ve üstümdekileri saklamakla benim savunma hakkım engellenmiyor mu? Evet, engelleniyor. Mahkemenize şemanın basına intikal eden açık şeklini verdim. Şema bu değilse gerçek nedir? Bunu istemek benim hakkım değil mi? Tabi ki hakkım. Bu şekilde yargılanmam adil bir yargılama olmadığını söylemekte haklı değil miyim? Tabi ki haklıyım Başkanım. Hakkımda Osman Yıldırım’ın ve gizlilikleri kalmayan kurgulu yalancı gizli tanıkların beyanları dışında beni suçlayıcı başka bir ifade var mı? Yok. Osman Yıldırım’ın burada yapılan çapraz sorgusunda Avukat Zeynep Küçük’ün sorduğu sorulardan 220 sorunun 137 tanesine cevap vermediğine. Bunu daha önce cevap verdim, hatırlamıyorum, bilmiyorum, cevap vermiyorum şeklinde cevapladığını burada tanık olmadık mı? Bir kısım soruya ise, bunu daha sonra cevap vereceğim buna daha sonra cevap vereceğim şeklinde gizli tanık olarak dinleneceği duruşmaya sakladığına tanık olmadık mı? Sayın Başkanım bu kişi mahkemeniz tarafından eğer gizli tanık olarak dinlenirse kendinizi boğaz köprüsünden atın dediysem haksız mıyım? Ben 4 seneye yakındır Osman Yıldırım’ın ifadeleriyle mi tutukluyum? Evet, evet bu durumda bu nedenle tutuklu olduğuma göre mahkemenize Veli Küçük’e ve özellikle Türk ordusuna bu kadar büyük kinin nereden kaynaklandığını sormakla haksız mıyım Allah aşkına? Tabi ki haklıyım soracağım, bunu tarihte soracak. Halen Ergenekon safsatasından tutuklu olan emekli askerlerin çoğunun gazi olduğu, vücutlarında taşıdıkları şarapnel parçaları nedeniyle X-Ray cihazından dahi geçemedikleri göz önüne alınırsa vatan savunmasında canını ortaya koyanların bu dava nedeniyle toplandıkları hiç aklınıza gelmedi mi? Bence gelmesi gerekirdi. Aslında biz neden hala tutukluyuz bunu anlamak o kadar zor değil Sayın Başkanım. Biz Başbakan Ergenekon’u görmek istiyorsanız Danıştay 2. Dairesine bak diyebilsin diye tutukluyuz. Biz Kürt açılımı adı altında Abdullah Öcalan’a af çıkarılması için tutukluyuz. Biz demokratikleşme adı altında teröristler davul zurna ile halay çekerek gövde gösterisi yapabilsinler diye tutukluyuz. Biz dilimizin, bayrağımızın, kutsal olan tüm değerlerimizin tartışılabilmesi için tutukluyuz. Biz Türk bayrağının gönderden indirilip yerlerde çiğnenmesi için tutukluyuz. Biz açılım adı altında isyan provalarının mazur gösterilmesi için tutukluyuz. Biz anayasanın ilk 3 maddesinin Recep Beyin keyfine göre değiştirilmesi için tutukluyuz. Biz Deniz Feneri denilen asrın dolandırıcılık ve hırsızlık örgütünün üzerinin kapatılması, hesapların ortaya çıkmaması için tutukluyuz. Biz İsviçre bankalarında hesapların ortaya çıkmaması üzerlerine gidilmemesi için tutukluyuz. Biz papaz cübbesi giyen birinin bindiği tramvayın son durağa rahat gitmesi için tutukluyuz. Sınavlarda mağdur olan 1 milyon 700 bin kişiden 1 kişi dava açtı. 1 milyon 699.999 kişi dava açmadı açan 1 kişiyi izlemekle yetindi. Bu durum bile sözde Ergenekon davasıyla yaratılan toplumsal korku psikolojisi sonucunda kişilerin bireysel ve toplumsal haklarına sahip çıkamayarak egemen güç iktidarın eline teslim ettiklerinin ibret verici bir tablosu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu fotoğraf sözde Ergenekon sanıklarının hangi sebeple seçildiğinin ve yargılandığının açıklanmasını, izahı gerektirmeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Biz işte bu korkunun ve baskının toplum üzerinde devamının sağlanması için tutukluyuz. Biz eylem için, ağır silahlarla yurda giriş yaparken şehit vermeden sınırda PKK militanlarını pusuya düşürüp etkisiz hale getiren Türk ordusunun mücadelesinin yasadışı olduğunun iddia edilebilmesi, yürütme erkinin buna sarılabilmesi için tutukluyuz. Evet, biz bunlar için tutukluyuz Sayın Başkan. Benim tutukluluğum nedenleri çeşitli kereler sözlü ve yazılı savunmalarımda açıklamıştım. Atatürk Cumhuriyetine sahip çıkmam Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün yanında olmam Türk milliyetçisiyim diye bağırmam adaletten kaçanlar ağlayarak kandıranlar partisine ve BOP eşbaşkanına muhalif olmam, ABD’ye ve AB’ye karşı olmam. Müslüman olmam ve din değiştirmemem İslam İslam’dır İslam’ın ılımlısı yumuşağı yuvarlığı olmaz demem. Amerika’daki İslam’ı dejenere görevi almış Bahai Şeyhi Fethullah’ı kabul etmemem, Ermenilerin işgal ettikleri can Azerbaycan’ın topraklarını terk edecekler demem suçlarımdır. Ben bunlar için tutukluyum diyordum. Ancak Sayın Başkanım başka konu daha çıktı onu da şifahen çok kısa olarak anekdot olarak veriyorum. Sene 2004 Amerika’dayım eşimle beraberim. Amerika’da ATAA kuruluşu vardır Amerikan Türk Asamblesi denir. Amerika’da yaşayan Azeri kökenli Türklerin çoğunlukta olduğu bir kuruluştur. Onun davetlisi olarak her sene hemen hemen gider orada konuşma yapardım. Türkiye’nin konumu, Ermeni sorunu, doğu sorunu ki ben hiçbir zaman doğuda bir Kürt sorunu olduğunu kabul etmedim. Yahudi sorunuyla, İsrail sorunuyla, Ermeni sorunu olduğu kesindir bunu belgelerle ortaya koyardım senelerdir. Orada bir konferans vermeye gittim eşimle beraber New York’tayız, New York’ta arabayla beraber tam konferans vereceğim otelin kapısına yanaştık karşı taraftan da arabalar gelmeye başladı, karşılaştık. Ben eşimle indim arabadan otelin kapısına yürüdüm baktım ki, karşı arabandan da inenler var, inenlerin başında da o zaman BOP eşbaşkanı hüviyetini henüz almamıştı Recep Bey vardı. Beni görünce hemen üzerime doğru geldi tokalaşacak öpüşecek benimle, eşim bana ikaz etti yapma Veli dedi ama Veli Küçük prensiplerinin sahibidir parmağını keser yer kasaba minnet etmez. Ben geri döndüm arabaya doğru tekrar eşim Veli yapma ayıp olur dedi ama hayır ben arabaya döndüm. Orada donmuş kalmış o da biraz bekledikten sonra geri dönmüş otelin kapısına. O sırada birisi arkamdan paşam gel falan dedi döndüm baktım Kürşat Tüzmen tanırım illa Sayın Başbakanımız seninle yemek yemek istiyor. İşte beraber olalım toplantıya gireceğiz gibi ben prensiplerine sahip prensiplerine bağlı bir insanım öyle yetiştirildim kabul etmem dedim. Ve döndüm otele gitmedim bilahare geldim otelde ayrıca ben konferansımı verdim bizim Azeri kuruluşlarına. Engin Alan tutuklanınca Engin Alan’ın niye tutuklandığını anlatınca bana bu olayı da eşim hatırlattı dedi ki; senin tutuklanmanın başka nedeni buyur dedi Amerika’da New York’ta ne olmuştu dedi. Benim tutukluluğum asıl nedeni de Engin Alan’dan sonra anlaşıldı. 1918’de ilk defa bir Türk generali evi basılarak pijamasıyla götürülüp tıkılmıştı Bekirağa Bölüğüne, tokalaşmadığım içinde ben tıkıldım. Türk Ordusunun pasifize edilmesi için bir kapı olarak görüldüm Sayın Başkan. Daha önceki savunmamda da açıkladığım gibi hedef Türk Ordusu ve adalet teşkilatıydı. Bunda başarılı olundu adalet kündeye geldi. Türk Ordusunun ise şirazesi ele geçirildi, paçasını yakaladılar. 31 Temmuz 1920’de Afyonkarahisar’ı kolordu dairesinde subaylara hitap eden Yüce Atatürk ne diyordu; arkadaşlar İngilizler milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için pek tabi olarak evvela onu ordudan mahrum etme çarelerine giriştiler. Kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar, askerlik hizmeti izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletinde izzeti nefsine her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler. Orduyu imha etmek için mutlaka subayı mahvetmek, aşağılamak lazımdı. Bundan sonra milleti millet koyun sürüsü gibi boğazlamakta engel ve müşkülat kalmaz. Ordunun ruhu subaylardadır millet bağımsızlığının muhafazasını ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. Düşmanlarımız herkesten önce onları öldürürler, onları aşağılar ve hor görürler. Subayın yaşamak için bir çaresi vardır, şerefini korumak düşmanlarımızın da kast ettiği o şerefi ayaklar altına almaktı diyordu. Tarih mi tekerrür ediyor dava mı tekerrür ediyor bilmiyorum. Bundan böyle neden hala tutukluyuz demeyeceğim. Biz tutuklu değiliz Sayın Başkanım. Stalin döneminde Moskova Cezaevi içinde kurulan özel mahkemenin Stalin’e muhalif olanları topladığı esir aldığı Rübyanka Cezaevindekiler gibi esiriz aynı tarihte oldu Rübyanka’da. Türkiye üzerinde yürütülen gizli darbenin planlayıcıları tarafından biz bu savaşta esir alındık. Burada bir yargılama yapılıyor demem bence çok zor, burada bir süreç dolduruluyor. Bu sürecin sonunda suçlular ortaya çıkarılamayacak. Bu süreç sadece bedel ödemesi uygun bulunanları tescil edecek. Aslında bu mahkemeniz yapmayacak Samanyolu Televizyonu bunu çoktan yaptı. Burada bizler sadece bekleyeceğiz, mahkemecilik oyununa devam edeceğiz yalnızca sanıklar bekleyecek Sayın Başkanım sizde bekleyeceksiniz oyunun kuralı bu. Tarihte böyle davalar görüldü, işgal edilen ülkelerde bu normaldir. Sayın Başkanım sizden tahliyemi talep etmiyorum. Mevcut koşullarda işgal kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen esaretimin, yine sadece bu kuvvetler tarafından sonlandırılacağını çok iyi biliyorum. Eğer esaretim bu şekilde son bulacaksa buna tahammül etmem mümkün değil. Ben böyle bir özgürlük istemiyorum, benim Yüce milletim bu asil millet esaret altında yaşayamaz. Vatanımın esareti son bulduğunda bu savaşın esiri olarak geçirdiğim yılları sevdalısı, aşığı olduğum yalnız ve güzel vatanıma helal ediyorum. Teşekkür ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”



Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi verildi: “Değerli Başkanım bazı konularda tekrara düşüyoruz ama küçük bir anekdot anlatmıştım tekrarlamakta fayda görüyorum. Yukarıda küçük salonda duruşmaların başladığı zaman dedim ki Sayın Başkanım; ben günün birinde bir kız istemeye gittim babası imamdı, çay sohbet derken konuya gireyim dedim uzatmayalım. Dedim ki Sayın hocam; ben şimdi sana hadis desem hadis biliyorsun ayet desem ayet biliyorsun ben sana ne anlatayım? O günde size Sayın Başkanım ben size CMK diyemem TCK’da diyemem siz bunları zaten bizden çok iyi biliyorsunuzdur bu bizim yargılandığımız ilk mahkeme. O yüzden bunlara girmeyeceğiz ama dönüp dolaşıp geleceğimiz bir yer olacak o da yine kanun maddeleri olacak. Malumunuz olduğu üzere 12.06.2007’den bu yana tutukluyum. 9 gün sonra tutuklulukta 4 yılı geride bırakıp 5. yıla gireceğim. 4 Aralık 2004 tarihinde kabul edilen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 102. maddesiyle tutukluluğa azami süre getirildi. Tutuklulukta geçecek süre başlıklı bu madde şöyle. 1, değişik fıkra 06.12.2006-5560 SK 18 madde ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok 6 aydır. Ancak bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek 6 ay daha uzatılabilir. 2, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. Bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir, uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez. 3, bu maddede öngörülen uzatma kararları Cumhuriyet savcısının şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir. Yasanın 250. maddesinin 2. fıkrasında da şöyle denildi; 250. maddenin 1. fıkrasının c bendinde öngörülen suçlar bakımından kanunda öngörülen tutuklama süresi 2 kat olarak uygulanır. 31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla erteleme süresi bitmiş 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun tutukluluk süresine azami sınır getiren 102. maddesi nihayet yürürlüğe girmiştir. Bu süreç içinde yürürlüğü giren bir maddeyi birden farklı yorumlayan onlarca hukukçu dinledik. 31 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe giren 102. maddenin ve 252. maddenin 2. fıkrasının lafzına bakmak gerekiyor. Bu lafızda ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. Bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez şeklindedir. Demek ki temel ilke azami sürenin en çok 2 yıl olmasıdır. Bu sürenin uzatılması istisnai bir durumdur ve ancak zorunlu hallerde uzatılabilir ve toplum 3 yılı geçemez. Aslı 2 yıl olan bir sürenin uzatmasının bunu geçmesini ve 3 yıl olmasını akılla izanla bağdaşması mümkün değildir. Nitekim yasanın 102. maddesinin 1. fıkrasında düzenlemede böyledir. Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok 6 aydır. Ancak bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek 6 ay daha uzatılabilir. Aslı 1 yıl olan sürenin zorunlu hallerde ancak 6 ay yani aslının yarısı kadar uzatılabileceğini öngören kanun koyucunun aslı en çok 2 yıl olan sürenin 1 buçuk katı daha artırılabileceğini kabul etmesi düşünülemez. Kaldı ki 250. maddenin 2. fıkrasında 2 kat uygulanacak olan kanunda öngörülen tutuklama süresidir. Uzatma süresi değildir. Bir de söz konusu maddelerin gerekçelerine bakalım 102. maddenin gerekçesi aynen şöyle; tutuklamada geçen sürenin makul olması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde öngörülmüş bir temel ilkedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı kararlarında görüldüğü gibi tutukluluğun bu makul süreyi aşması tazminat ödenmesini gerektirmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararların tüm Avrupa ülkelerince göz önünde tutularak kanunlarında gerekli değişikliklerin yapıldığı bilinmektedir. Bu hususlar göz önünde tutularak maddede ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok 6 ay öngörülmüştür. Ağır cezalı işlerde ise en fazla 2 yıl tutuklama süresi öngörülmüştür. Uzatma kararlarının verilmesinde Cumhuriyet savcısının ve savunmanın görüşlerinin alınması zorunluluğu getirilmiştir. Madde bütünü ile şüpheli ve sanık haklarını koruma amacına yöneliktir 250. maddenin 2. fıkrasının gerekçesinde ise şöyle deniliyor. 250. maddenin 1. fıkrasının c bendinde öngörülen suçlar bakımından kanunda öngörülen suçlar tutuklama süresi 2 kat olarak uygulanır. Bu gerekçeden de açıkça anlaşılabileceğini gibi kanun koyucunun amacı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uyum sağlamaktır. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde bu süre azami 4 yıldır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da 4 yılı aşan tutukluluk kararları Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesine aykırı bulunmuştur. Anayasanın 90. maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda hükümler içermesi, çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır. Dolayısıyla somut olayda Ceza Muhakemesi Kanununun 102. ve 252/2 maddelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uygun olarak yorumlanıp uygulanması gerekir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakılma yasal olmak zorundadır. Konuya ilişkin yasal düzenlemenin ulaşılabilir, açık, öngörülebilir olması gerekir. Yasa belirsizlik içeriyorsa uygulamada karışıklığa yol açıyorsa ya da nasıl bir sonuç doğuracağı önceden görülemiyorsa tutuklama yasal olmaktan çıkar. Kanunsuz cezaya dönüşür tıpkı burada yaşandığı gibi. 31 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe giren yasanın ilk uygulamasında onlarca cinayetin faili olan ve ilk derece mahkemelerince haklarında hüküm kurulmuş bulunan Hizbullah sanıklarının serbest bırakılması gibi, kamu vicdanını yaralayan sonuçların doğmuş olması da bu yasanın tekrar dizayn edilmesini zorunlu kılmıştır. Yoksa bu olumsuz sonuç haklarında ilk derece mahkemelerince dahi henüz karar verilmemiş kişilerin ömrünün uzun bir zaman dilimini yargısız infaza dönüştüren tutuklulukta geçirmesi hak ve adalete uygun düşemez. 31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren 102. maddenin üzerinde durulmayan en önemli yönü şudur; maddede tutukluluk süresi dolduğunda öngörülen uzatma süresinin kullanılabilmesi ancak zorunlu hallerde mümkündür. Zorunlu haller olağanüstü durumları ifade eder yani uzatma süresinin kullanılabilmesi için tek başına Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesinde belirtilen tutuklama nedenlerinin varlığı yetmez. Bunun yanı sıra tutukluluk halinin uzatılmasını zorunlu kılan nedenlerin 102. maddede de açıkça belirtildiği gibi gerekçede gösterilmesi gerekir. Yoksa suçun vasıf ve mahiyeti, delil durumu, kaçma şüphesi gibi genel gerekçelerden söz edilmesi yetmez. Sonuç olarak öncelikle tahliyemi talep ediyorum 5. yıla 10 gün kala hala tutuk halim devam edecekse, Sayın Başkanım mutlaka ve mutlaka gerekçemin tarafıma bildirilmesini arz ediyorum teşekkür ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”


Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə