1 Teğmen, matematik öğretmeni
2 Teğmen, Fransızca öğretmeni
2 Teğmen ve yanlarında yardımcı olarak iki astsubay, topçuluk öğretmeni
2 Teğmen ve yanlarında yardımcı olarak iki astsubay, süvari eğitmeniydi (Wallach,
1985:10).
Osmanlı Devletinin bu talebinin Prusya Kralı tarafından uygun görülmesi üzerine 1836
yılının Mart ayının ortalarında Berlin’de uygun adayların seçimine başlandı. Genç
subaylar arasında büyük heves ve heyecan yaratan bu görev için büyük bir yarış
yaşanıyordu. Prusya Devleti, titiz çalışmaları neticesinde İstanbul’a göndereceği askeri
uzmanları belirlemişti. Ancak tam bu sırada Osmanlı Devleti bu talebinden vazgeçti.
Bunun yerine daha kısa bir sürede sonuca ulaşabilmek için eyaletlerdeki komutan
paşalara danışmanlık edecek üç kurmay subay ve Çanakkale tahkimatı için bir İstihkâm
subayı gönderilmesi talep edildi. Padişah II. Mahmut, böylece askeri eğitim
kurumlarının kurulmasıyla vakit kaybetmek yerine ordunun gereksinimlerini ve
tahkimatın durumunu bütün açıklığıyla öğrenebileceğini düşüyordu (Wallach, 1985:11).
Osmanlı Devletinin aceleci bir tavırla istediği üç kurmay subay ve bir istihkâm subayı,
Kralın emriyle 28 Eylül 1836’da belirlenmeye başlandı. Genelkurmay Başkanı,
Moltke’den başka Yüzbaşı von Vincke ve Fisher’i, İstihkâm Başkanı da Yüzbaşı
Mülbach’ı önerdi. Prusya Kralı 26 Ocak 1837 tarihli hükümet kararnamesiyle dört
subayın görevli olarak Türkiye’ye gönderilmesine karar vermişti. Ancak hareket emri 5
Temmuz 1837 tarihli hükümet kararıyla verilebildi. Görev süreleri iki yıl olarak
belirlenen bu heyetin nasıl ve nerede çalışacakları ile bütün çalışmaları hakkında Prusya
elçisine rapor verecekleri de hükümet kararında açıkça bildirildi. Ayrıca bu heyetle
Türkiye’ye gönderilen Alman subaylarının Prusya ordusu içerisindeki konum ve hakları
da hükümet kararıyla güvence altına alınmıştı (Wallach, 1985:14).
Prusya Devleti tarafından gönderilen ilk resmi heyet olma özelliğini taşıyan bu dört
subayın, en şöhretli olanı şüphesiz ki Yüzbaşı Moltke’dir. Yzb. Moltke, Türkiye’de dört
yıldan fazla bir süre kalmıştır. Bu sürenin 28 ayını İstanbul’da geçirmiş, bir Türk milis
kuvvetinin kurulması ve topoğrafik haritaların alınmasına çalışmışır. Mart 1838’de
İstihkâm Yüzbaşısı Von Mülbach ile birlikte, danışman olarak Tarsus ordusu komutanı
173
Hafız Paşa’nın yanında görevlendirilmiştir. Moltke ve arkadaşları 1839 yılında
meydana gelen ve asi Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Anadolu’da ilerleyen
kuvvetlerine karşı verilen harpte de hazır bulunmuşlardır. Hatta Osmanlı ordusunun bu
savaş için yaptığı hazırlıklara da her bakımdan katkıları olmuştur. Bu savaşta, Osmanlı
ordusunun kurmay heyetine de başkanlık eden Moltke, ordunun savaş tertibini doğru
bulmayarak, Hafız Ahmet Paşa’ya bu şartlarda muharebeyi kabul etmemesini, geri
çekilerek daha uygun şartlar yaratılmasını teklif etmişse de düşüncelerini kabul
ettirememiştir. Neticede, Moltke’nin dediği çıkmış ve Osmanlı ordusu Nizip Meydan
Savaşı’nda ağır bir mağlubiyete uğramıştır (Yılmaz, 1993:34).
Moltke, ülkesine döndükten sonra Mareşalliğe ve Genelkurmay Başkanlığına kadar
yükselmiş çok yetenekli bir subaydı. Yüzbaşı rütbesinde iken Osmanlı Devleti hakkında
verdiği raporlar ve yazdığı mektuplarda şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
“Burası tembelliğe en elverişli ülke ve bütün bir ulus terlikle dolaşıyor. Padişah II.
Mahmut’un yanında yeniliklerinde yardımcı olacak aydın bir kişi bile
bulunmamaktadır. Türkiye’deki eğitim düzeyinin ne derece düşük olduğunu bir
Avrupalı tasavvur dahi edemez. Hafız denilen okuryazar bir Türk, âlim sayılıyor.
Yüksek makamlardaki birçok Türkler, kendi dilleriyle yazılmış mektupları dahi
okutmak zorunda kalıyorlar” (Wallach,1985:15).
Moltke’ye göre “Serasker Mehmet Hüsrev Paşa reformlarla sanki içinden alay ediyor
gibi, ama reformların iktidar vasıtası olması nedeniyle tek ihtirası iktidar olan bu ihtiyar
reform yanlısıymış gibi davranıyor” (Wallach, 1985:13).
Moltke’nin kendisi, Prusya subaylarının görevini şu şekilde saptamıştı. “Bizim işimiz,
eski ve biraz paslanmış palayı, kullanabileceği olasılığına karşı istendiği kadar iyi ve
alafranga bilmektir” (Wallach, 1985: 15).
Osmanlı Ordusunun o yıllardaki hali gerçekten içler acısıydı ve kısa sürede birkaç
subayın çalışmalarıyla düzeltilebilecek gibi görünmüyordu. Padişah II. Mahmut bu
nedenle askeri eğitim kurumları üzerinde durmayı düşünmüş, ancak ardarda gelen
isyanlar ve savaşlar, padişahı kısa sürede sonuç almayı sağlayabilecek çözümler
üretmeye zorlamıştı. Bu amaçla getirtilen Moltke ve arkadaşlarının çalışmaları çoğu
zaman danışmanlıktan öteye geçememiştir. Osmanlı Devlet yönetiminde görev alan
yüksek rütbeli asker ve memurların reformlara karşı olumsuz bakış açısı ve heyetteki
174
subayların gayrimüslim oluşu reform çalışmalarının genel olarak başarısızlıkla
sonuçlanmasındaki en büyük etkendir. Bu dönemde gerçekleştirilen en önemli askeri
reform olarak Redif teşkilatının kurulmasını sayabiliriz.
Padişah II. Mahmut’un 30 Haziran 1839’da vefat etmesi ve Nizip yenilgisinin
Almanya’da duyulması üzerine Prusya Kralı, İstanbul’da bulunan Moltke ve
arkadaşlarının geri çağrılmasını emretti. Böylece Prusya’dan getirtilen ilk askeri heyet,
8 Ekim 1839’da İstanbul’dan ayrılmış oldu. Ancak heyet, İstanbul’dan ayrılmadan önce
Moltke ve arkadaşlarının ısrarıyla, Nizip yenilgisinde herhangi bir sorumluluklarının
olmadığının göstergesi olarak Yüzbaşı Mülbach, daha sonra Türk paşalığına
nasbedilmek üzere, şimdilik istihkâm albaylığına yükseltildi. Bu durum, müslüman
olmayan birisi için, Türk ordusunda ilk kez görülen bir uygulamaydı (Wallach,
1985:19).
4.2.3. Redif Teşkilatının Kurulması:
Redif teşkilatı, Prusya’daki Landor teşkilatı örnek alınarak ve Moltke’nin Osmanlı
Ordusunda uzman olarak görevli bulunduğu sırada, 1834 yılında kabul edilmiş bir
teşkilattır. Bu teşkilat, büyük bir halk kitlesini uzun süre silâhaltında tutmadan, askerlik
çağında bulunanlardan, mümkün olduğu kadar fazla miktarda eğitim görmüş bir
kuvvete sahip olmak amacıyla kurulmuştu. Bir savaş halinde, silâhaltına alınanların bir
kısmı genç fakat eline verilen silahı kullanmasını bilmiyorlardı. Bir kısmı da yaşlı,
seferin güçlüklerine dayanacak ve iyi bir savaş yapacak durumda değillerdi. Osmanlı
Devletinin geniş sınırlarını korumak için çok sayıda eğitim görmüş askere ihtiyaç vardı.
Çok sayıda eğitimli askeri silâhaltında tutmakta ülkenin ziraat ve ticaretini olumsuz
yönde etkiliyordu. Bu sıkıntıları ortadan kaldırmak amacıyla “Redifi Asakiri Mansurei
Muhammediye” adı ile bir teşkilat kurulmasına karar verilmişti (TSK Tarihi, 3/5,
1978:195).
1834 yılı Ağustos ayı başında bir Redif Nizamnamesi hazırlanarak, Redifi Mansure
yazılması uygun görülen yerlere gönderilmişti. Bu tüzüğün baş kısmında memleketin
savunması için yeterli miktarda ve savaş usullerini öğrenmiş asker yetiştirilmesi gereği
belirtilmiş ve bu amaçla, Rumeli ve Anadolu’nun uygun görülen yerlerinde Redif
175
Dostları ilə paylaş: |