şaşkına dönen Yeniçerilerin çoğunluğu, top gülleleri altında can verirken kaçıp
kurtulmayı başaranlar da yakalanarak öldürülmüştü. Daha sonra İstanbul’un bütün
kapıları tutulmuş, kıyıda köşede kalan yeniçerilerin de kaçmalarına fırsat verilmeden
yakalanıp Et meydanına gönderilerek öldürülmüşlerdir (Karal, 1983:149; TSK Tarihi
3/5, 1978:549).
Böylece, Osmanlı Devletinin kurulmasında ve büyümesinde büyük katkılar sağlayan,
fakat gittikçe bozularak devletin bünyesini içinden kemiren ve onu yok olmanın eşiğine
kadar getiren bu asi ocak, dört beş saat gibi kısa bir süre içinde yok edilmişti. Sultan
Mahmut, yayınladığı bir fermanla yeniçerilerin devlet ve millete yaptıkları kötülükleri
saydı ve ocağın kaldırıldığını ilan etti. Edward Driolt, “Şark Meselesi” isimli kitabında
bu harekâtta 3000 yeniçerinin olay sırasında öldüğü, 7–8000 yeniçerinin yakalanarak
idam edildiği ve 200.000 kadarının da İstanbul’dan taşraya sürüldüğünü bildirmektedir
(TSK Tarihi, 3/5, 1978:549).
“Vak’ai Hayriye” adıyla tarihe geçen bu olay, Osmanlı Devleti tarihinde çok önemli bir
yere sahiptir. Özellikle 1700’lü yıllardan itibaren devletin başına musallat olan bu belalı
ocak, ülkenin iç politikasının da en önemli unsuru olmuştur. Tahta geçen diyaretli
padişahlar ve sadrazamlar, işlerine gelmediğinden hemen bir isyan çıkartarak kendi
çıkarlarına uygun birini yönetime getirmeyi adeta bir alışkanlık haline getirmişlerdir.
Çoğu esnaflaşmış bu askerler cepheye bile gitmeden maaş alıyorlar, orduyu ıslah etme
girimlerine de şiddetle karşı çıkıyorlardı. Bu nedenle, Sultan Mahmut tarafından
Yeniçeri Ocağının kapatılması, basit bir askeri ıslahat olarak görülmemelidir. Padişah,
sadece Yeniçeri ocağını kaldırmakla yetinmemiş ve ocağın hamisi görünümündeki
Bektaşi tarikatına ait bütün tekkeleri de kapattırmıştır (Berkes, 2004:162).
4.1.5. Asakiri Mansure-i Muhammediyenin Kurulması:
Yeniçeriliğin kaldırılması, Sultan Mahmut’un yapmayı düşündüğü rerformlar için
bulunmaz bir fırsat yaratmıştı. Padişah ve devlet adamları, Yeniçeri Ocağının
kaldırılmasının hemen ardından, Avrupa usulünde yeni bir ordunun süratle kurulmasına
karar vermişlerdi. Yayınlanan bir fermanla, ücretli askerlerden oluşan Asakiri Mansure-
i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kurulduğu ilan edildi. Bu ordunun başına da
161
“Serasker” ünvanıyla Ağa Hüseyin Paşa getirilmişti. Seraskerlik, daha önceleri ordu
komutanlarına verilen eski bir ünvandı. II. Mahmut tarafından kullanılan anlamıyla
Seraskerlik, yeni ordunun özel sorumluluğu ile birlikte, Başkomutanlık ve Harbiye
Bakanlığı görevlerini birleştiren bir subayı nitelendiriyordu. Serasker, ayrıca Yeniçeri
ağasının görevleri olan başkentteki kamu güvenliği, kolluk görevleri ve yangın
söndürme gibi sorumluluklara da sahipti. Ancak 1845 yılından itibaren kolluk görevleri
Seraskerin idaresinden alınarak ayrı bir Zaptiye Müşiriyetinin sorumluluğuna verilmiştir
(TSK Tarihi,3/5, 1978:189).
Seraskerliğe atanan Ağa Hüseyin Paşa, daha ilk gün Süleymaniye camisinin avlusuna
çadır kurdurarak asker yazdırılmasına başlatmıştı. Padişahın da yeni asker yazılması ve
eğitimi ile yakından ilgilenmesiyle Mansure askerlerinin sayısı bir hayli yükselmişti. 7
Temmuz 1826 tarihinde yayınlanan bir kanunname ile de Mansure teşkilatının
kuruluşuna ait hususların ayrıntıları da belirlenmişti. Bu yasa gereğince; Mansure
teşkilatı, gündelikli ve aylıklı erattan ve subaylardan olmak üzere 12.000 mevcutlu
olarak İstanbul’da kurulacaktı. İlk teşkil edilecek 12.000 kişilik bu kuvvet, Avrupa
usulüne göre sekiz tertibe ayrılmıştı (Bir tertip bugünkü anlamıyla, yaklaşık olarak bir
alay karşılığı idi) (TSK Tarihi, 3/5, 1978:190).
Tertipler, birinci tertip, ikinci tertip... Sekizinci tertip olarak adlandırılmıştı. Her tertip
bir binbaşı komutasında olmak üzere 1.526 mevcutlu idi. Sekiz tertibin hepsinin başına
da bir baş binbaşı atanmıştı. Her tertip iki koldan; her kol, her biri 100 mevcutlu altı
bölükten (saftan) kurulmuştu. Saflar, bir yüzbaşı komutasında olup,12 safın altısına sağ
kol, diğer altısına sol kol adı verilmişti. Bu kolları komuta edenlere de kolağası veya alt
yüzbaşı denilmişti. Bölükler de onar kişilik gruplara ayrılmış ve başlarına birer onbaşı
verilmişti. Her bölüğe ayrıca, eratı ile birlikte birer de top verilmişti. Yapılan görev
bölümüne göre tertiplerden ikisi Serasker Kapısında sıra ile bir çeşit hazır kuvvet olarak
bulunacak ve İstanbul’un güvenliğini düzenleyeceklerdi. Kalan altı tertip de Davutpaşa,
Rami ve Üsküdar’da yapılacak kışlalarda bulunacaklar ve eğitimle uğraşacaklardı (TSK
Tarihi 3/5, 1978:191 ; Karal, 1983).
Asakiri Mansure-i Muhammediye ordusunun askerlerine Avrupa da olduğu gibi tüfek
ve kılıç verilmişti. Elbise olarak da vücuda sıkı yapışan bir ceket, topuklara kadar inen
162
geniş pantolon ve potin kabul edilmişti. Serpuş olarak da fes giydirilmişti (Karal,
1983:151).
4.1.6. Hassa Birliklerinin Teşkil Edilmesi:
Yeniçerilerin kaldırılmasından önce, bostancıyani hassa eratı diye bir sınıf vardı. Bu,
bostancı eratı, sarayların ve karakolların muhafızlığını yapardı. Yeniçeri teşkilatının
kaldırılmasından sonra bütün karakollara Mansure askeri konulmuş ve bostancılara da
yalnız saraya ait bahçelerin bekçiliği görevi verilmişti. Bu hizmetle görevlendirilenlerle
1826 yılında “Muallem Bostaniyan’ı Hassa” adı ile bir ocak kurulmuştu. Bunların da
Mansure askeri gibi yeni sistem eğitime tabi tutulmalarına karar verilmişti. Çıkarılan
tüzüğe göre subaylarıyla birlikte 1526 kişiden oluşan bir tertip Muallem Bostaniyani
Hassa birliği teşkil edilmişti. Bu teşkile bir bostancıbaşı ve bir nazır efendi atanmıştı.
Eski bostancı ocağı erlerinin işe yarayanlarından ve dışarıdan aslı, nesli belli ve yaşları
15–30 arasında olan erler seçilmişti. Bu miktarın 1.200’ü tüfekçi, 120’si topçu, 60’ı
arabacı, 38’i cephaneci, 20’si mehterhane takımı ve geri kalanı da subaylar, kâtipler,
sancaktar, hekim ve cerrahlardan oluşmaktaydı. Bu tertibin kuruluşu, mansure
teşkilatındaki gibi idi. Mansurelerde alay teşkilatı yapıldığı zaman, Bostaniyani Hassa
Ocağında da alay teşkilatı uygulanmaya başlanmış, komutan ve subayları atanmıştı
(TSK Tarihi 3/5, 1978:194).
Daha sonraki yıllarda Firari Ahmet Paşa, Hassa Feriki adı ile bunların başına getirildi.
Ayrıca bostancıbaşılık ve bostaniyani hassa tamamen kaldırılarak bunlara da Hassa
askeri denildi. Ferik Ahmet Paşa da Hassa Müşiri ünvanı ile Hassa birliklerine Serasker
olarak atandı. Bu suretle, yeni teşkilatta Mansure askerinden başka bir de Hassa askeri
teşkil edilmiş oldu. Ancak Hassa askeri ve subayları, Mansure asker ve subaylarından
daha imtiyazlı idi. Aslında Hassa ve Mansure teşkilatı birbirinden farksız olduğu halde,
bu imtiyazlı durum uzun yıllar boyunca sürdürülmüştür. Ordu teşkilatları kurulunca
ancak ortadan kaldırılabilen bu ikilik, merkezi İstanbul’da bulunan, 1. Orduya uzun süre
Hassa Ordusu denilmesine neden olmuştur. 1839 yılında padişah II. Mahmut öldüğünde
İstanbul bölgesinde her biri 6.000 mevcutlu iki hassa tümeni bulunmaktaydı (TSK
Tarihi 3/5, 1978:195).
163
Dostları ilə paylaş: |