T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə56/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   82

almıştı. Harpten anlayan yoktu. Ayanlar, işe yarar askerlerini yanlarında alıkoyarak, 
esnaf ve çiftçileri kırık tüfek ve süngülerle asker diye harp meydanına gönderiyorlardı. 
Bu nedenle üç yıl süren savaşta Ruslara karşı sadece savunma yapılmış, ancak herhangi 
bir başarı kazanılamamıştı (Karal, 1983; TSK Tarihi 3/5, 1978). 
Osmanlı Ordusunun iyice zayıfladığını gören Yunanlılar, 1821 yılının Mart ayında 
ayaklanma çıkarttılar. Aslında uzun süredir hem Rusya, hem de Avrupa devletleri 
Yunanlıları ayaklandırmak için uğrasıyordu. Tam bu ayaklanma bastırılırken bu defa da 
Mora’daki Rumlar ayaklandılar. Kısa sürede genişleyen ayaklanma adalara kadar 
yayılmıştı. Ayaklanmaları mevcut orduyla bastıramayacağını anlayan II. Mahmut, Mısır 
Valisi Mehmet Ali Paşa’dan yararlanmaya karar verdi. Mehmet Ali Paşa’nın ordusu, 
Avrupa usulüne göre kurulmuş  eğitimli ve disiplinli bir orduydu. Bu ordu, gerek 
Vahhabi gerekse Kıbrıs ve Girit isyanlarının bastırılmasında ne kadar başarılı olduğunu 
ispat etmişti. Mehmet Ali Paşa, padişah II. Mahmut’a Girit ve Mora valiliklerinin 
kendisine verilmesi şartıyla ordusunu Yunanlıların üstüne göndermeyi kabul edeceğini 
bildirdi. Mehmet Ali Paşa teklifinin kabul edilmesiyle, oğlu İbrahim Paşa’yı ordusuyla 
birlikte Mora’ya gönderdi. İbrahim Paşa ve düzenli ordusu hükümetin dört yılda 
bastıramadığı isyanı  kısa sürede bastırdı. Ancak İngiltere, Rusya ve Fransa’nın 
kışkırtmasıyla Yunanlılar tekrar isyan etti. Navarin limanında demirlemiş bulunan Mısır 
kuvvetlerine ait donanmanın  İngilizler tarafından batırılmasıyla da Yunan isyanı 
başarıya ulaşmış oldu. Bunun üzerine 1822 yılında Yunanistan bağımsızlığını ilan etti  
(TSK Tarihi 3/5, 1978:107-122). 
 Bu  isyanın en önemli yanlarından birisi de ayaklanmanın bütün Avrupa kamuoyu 
tarafından desteklenmiş olmasıdır. Hemen hiçbir konuda anlaşamayan Avrupa halkları, 
Yunan-Osmanlı savaşını, Hristiyan-Müslüman savaşı olarak gördüler ve açıkça 
Yunanlılardan yana tavır koydular. Hatta Napolyon ordusunda hizmet görmüş bulunan 
Albay Fabier, Richard Church ve Lord Byron gibi subaylar bizzat Mora’ya giderek 
ayaklanmaya destek vermişlerdir (Karal, 1983:114). 
Padişah II. Mahmut iç isyanların bastırılmasında ordunun ne kadar yetersiz kaldığını bir 
kez daha görmüştü. Zaten 1768 yılından beri yapılan savaşların hiç birinde başarılı 
olamayan Osmanlı ordusu, eğitimsiz ve disiplinsiz bir yığın haline gelmişti. Padişaha 
göre askerlik alanında yeni bir düzen oluşturmak, imparatorluğun geleceği açısından 
 
158


zorunlu bir hal almıştı. Bu nedenle II. Mahmut devletin ileri gelenlerinden oluşturulan 
bir meclisin bu konuyu görüşmek üzere toplanmasını emretti. 25 Mayıs 1826 tarihinde, 
şeyhülislamın evinde, Sadrazam Mehmet Selim Paşa, Rumeli Kazaskeri, İstanbul 
Müftüsü, Sadaret Kethüdası, Defterdar, Darphane Nazırı, Tophane nazırı, Yeniçeri ağası 
ve ocağın ileri gelenleri toplanarak imparatorluğun iç ve dış durumunu gözden 
geçirdikten sonra, Avrupa usulünde yetiştirilecek yeni bir ocağın kurulmasına karar 
verdiler. “Eşkinci” adıyla kurulacak ocağın açılması için Ulema’dan da fetva alındıktan 
sonra, vezirler, ulema ve ocağın ileri gelenleri Ağa kapısında toplanarak verilen 
kararları içeren bir yazıyı topluca imzaladılar. Buna göre;  
a.İstanbul’da bulunan 51 yeniçeri ortasından herbiri asker olmaya elverişli yüzelli kişi 
çıkaracak, 
b.Eşkinci sınıfının her odasında, yeniçeri odasındaki kadar subay bulunacak. “Bir 
çorbacı, bir odabaşı, bir vekilharç, bir bayraktar, bir usta bir baş karakollukçu, bir saka” 
c.Subaylar tayinlerinde yeniçeri ağasına cizye vermeyecekler. 
ç.Yeniçeri ağası vazifesine başlarken sadrazama hiçbir para vermeyecek. 
d.Eşkincilerin eğitimlerine itina edilecek, talim, Et meydanında subayların nezareti 
altında yapılacak, atış talimi Kağıthane’de veya Davutpaşa’da yapılacaktı (Karal, 
1983:146). 
Bunların yanısıra daha birçok maddeyi içeren bu yazı, gerçek anlamda köklü bir reform 
belgesi değildi. Yeniçeri Ocağına dokunmamakla birlikte bu konuda bir başlangıç adımı 
olarak kabul edilebilir. 
4.1.4. Yeniçeri Ocağının Kaldırılması: 
Yeni kurulan Eşkinci Ocağı, Nizam-ı Cedit ve Sekban-ı Cedit gibi bağımsız bir ocak 
olarak kurulmuştu. Yeniçerilerin bu ocağa karşı  çıkmalarını önlemek için Boğazlar 
Muhafızı Hüseyin Paşa’nın tavsiyesiyle, Yeniçeri Ocağının önde gelen komutanlarına 
para ve hediye verilerek, Eşkinci Ocağını desteklemeleri sağlandı. Böylece yeni ocağa 
birkaç gün içinde 500 kişi kaydolmuştu. Ancak Sultan Mahmut, geçmişte yaşanan 
tecrübelere dayanarak, bu işin sonunda yeniçerilerin tekrar ayaklanacaklarını biliyordu. 
Bu nedenle gerekli hazırlıkları yaptırmıştı. Bir taraftan padişaha sadık olan topçu, 
 
159


humbaracı, lağımcı ve tersane ocaklarıyla anlaşan II. Mahmut, diğer taraftan da Hüseyin 
Paşa komutasındaki Boğaz muhafızlarını  İstanbul’a getirtmişti. Ayrıca, Yeniçeri 
ocağından zaten bıkmış olan İstanbul halkının yeni ocağa desteğini arttırmak için, bu 
ocağın Kanuni Sultan Süleyman’ın askeri düzenine yeniden dönüş için kurulduğunu 
ilan etti. Hatta Sultan, yeni kuvvetin Hristiyanlar veya yabancılar tarafından değil, 
sadece modern yöntemleri bilen Müslüman subaylar tarafından eğitileceğini özellikle 
belirtmişti. Şeyhülislam ve ulemanın da yeni ocağa olur vermesiyle, olası bir yeniçeri 
ayaklanmasının hem halk tarafından desteklenmesi engellenmiş, hem de fikri alt yapısı 
ortadan kaldırılmıştı (Lewis, 1996:80). 
Ancak bunların hiç birisi yeniçerileri engellemeye yetmedi. Ulemanın fetvalarına 
rağmen,  İstanbul kahvehanelerinde yeni ocağın kâfirleri taklit etmek için 
oluşturulduğuna dair propagandaya başladılar. Nizam-ı Cedit’in tekrar kurularak 
yeniçeri ocağının kaldırılacağını iddia eden yeniçeriler,15 Haziran 1826 günü 
kazanlarını Et meydanı’na çıkararak isyanı başlattılar.  İsyancılar, mahallelere 
gönderdikleri adamlarıyla, sadrazamın, yeniçeri ağasının ve Ağa Hüseyin Paşa’nın 
öldürüldüğünü yayarak halkı Et Meydanına davet ettiler. Fakat bu kez halkın çoğu 
onlara karşıydı. Sadece sucular, hamallar ve serseriler Et Meydanında toplanmıştı. 
Sadrazam, bu durumu Beşiktaş sarayında bulunan II. Mahmut’a duyurmuş, Şeyhülislam 
ve vekilleri saraya davet etmişti. Saraya gelen Şeyhülislam Tahir Efendi de bütün 
medrese hocalarına haber göndererek, sarayda toplanmalarını istemişti. Sultan 
Mahmut’ta kıyafet değiştirerek, gizlice bir kayıkla saraya gelmiş ve hazır bulunanlara 
etkili bir konuşma yapmıştı. Asilerin öldürülmesi için ulemanın ve devlet adamlarınınn 
onaylarını alan sultan Mahmut, Sancağı  Şerif’i çıkararak sadrazama verdi. Bu olay 
İstanbul halkına yayınlanarak müslüman olanlar Sancak-ı  Şerif’in altına davet edildi. 
Zaten, yeniçerilerin zorbalıklarından bıkmış olan İstanbul halkı, hemen Sancak-ı 
Şerif’in altına koşuştu. Topkapı’da toplanan devlete sadık asker ocaklarıyla  İstanbul 
halkı, başlarında Sancağı  Şerif olduğu halde, tekbirler ile Sultan Ahmet camisine 
geldiler. Ağa Hüseyin Paşa, topçu askerleriyle Aksaray yolundan, İzzet paşa 
komutasındaki Kumbaracı, Lağımcı ve Kalyoncu askerleri ise Saraçhane yolundan Et 
Meydanı yönüne doğru harekete geçmişlerdi. Üç koldan Et meydanına ilerleyen 
birlikler, meydandaki yeniçerileri kuşattılar. Teslim olmayı kabul etmeyen yeniçeriler, 
Hüseyin Paşa komutasındaki topçular tarafından ateş altına alındı. Top ateşi karşısında 
 
160


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə