T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə64/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   82

alınırken, Topçu birlikleri ise Prusya subayları tarafından yetiştirilmeye başlanmıştı 
(Karal, 1983:179). 
1844 yılından itibaren her bölgeden genişliğine ve nüfusuna göre orantılı bir sayıda 
asker alınmasına başlandı. Her aileden bir kişinin askere alınması kural olarak kabul 
edilmekle beraber tek çocuklu ailelerden de asker alınmıyordu. Bütün bu yeniliklerin 
şüphesiz ki halkta büyük memnuniyet uyandırması bekleniyordu. Üstelik Tanzimat 
Fermanını hazırlayanların diğer bir hedefi de gayrimüslim tebaa ile müslüman halkı 
kaynaştırmaktı. Osmanlı Devleti’nin kurulduğu tarihten beri “cizye” vererek askerlikten 
muaf olan hristiyan tebaa, artık kanun önünde müslümanlarla eşit olmakla birlikte 
askerlik açısından da aynı sorumlulukları taşıyorlardı. Ancak hristiyan tebaa, 
gelişmelerden memnun kalmamıştı. Yüzyıllardır askerlik yapmadıkları için, yapılan bu 
yeniliği istemiyorlardı. Rumlar da devlet içindeki ayrıcalıklı statülerinin kaybolacağını 
düşünerek, Tanzimat Fermanına başından beri karşıydı. Müslüman halktan da göçebe 
halde yaşayanların bir kısmı askerlik ödevini kabul etmek istemiyordu. Hatta bu 
nedenle Anadolu ve Rumelinin bazı dağlık bölgeleri ile Lübnan’da ayaklanmalar bile 
olmuştu. Ayaklanmaları bastıran hükümet, hristiyanlardan gelen taleplere de 
direnemeyerek, hristiyan tebaa’nın askerlik yapmasıyla ilgili kanunun ertelenmesinin 
daha uygun olacağına karar verdi. Böylece Tanzimat Fermanının eşitlik prensibi, 
askerlik açısından kâğıt üzerinde kalmış oluyordu (Karal, 1983:180 ; Berkes, 2004:245). 
 
 
4.4. Polonyalı Mülteci Subayların Çalışmaları: 
15. yüzyılda Avrupa’nın büyük devletlerinden birisi olan Polonya, bu nedenle Varna ve 
Niğbolu’da Osmanlılarla çatışmak zorunda kalmış, ancak bir süre sonra Osmanlı devleti 
ile canlı bir ticari ve kültürel alışverişin içine girmişti. Osmanlı devlet adamları, daha o 
yıllardan itibaren Polonya’nın varolması ve güçlü kalmasının kendileri için de hayati 
önemi olduğunu kavramışlardı. Ancak Polonya hükümdarları önceleri bunu 
kavrayamamış olacaklar ki, 1683 II. Viyana kuşatmasında Osmanlı ordusuna saldırıda 
bulunmuşlardı. Polonya Kralı Jan Sobleski,1683 Viyana kuşatmasında Kahmenberg 
tepelerinden Osmanlı ordusuna saldırarak, kuşatmanın ve ordunun çözülmesini 
sağlamıştı. Zafer kazandığını düşünen Polonya Kralı, ülkesinin başına ileride açılacak 
dertlerin farkında değildi. Nitekim bu tarihten sonra hızla güç kaybeden Osmanlı 
 
182


devletinin aksine, büyük bir hızla güçlenen Rusya devleti, Polonya’yı tehdit etmeye 
başlamıştı. İşte bu durum nedeniyle, Osmanlı-Polonya ittifakı oluşturulmuş, hatta Rusya 
ve Avusturya’ya karşı hayati bir birliktelik meydana getirilmişti (Ortaylı, 2000:186). 
1711 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında meydana gelen Prut Meydan savaşında 
iki devletin müttefik olarak bulunduğu görülmektedir. Yine 1768 yılındaki Osmanlı-Rus 
savaşının ortaya çıkış nedeni de Rus Çariçesi II. Katerina’nın Polonya devletinin iç 
işlerine karışması olmuştur. Bu savaşta, Osmanlı Devleti ağır bir yenilgiye uğramış ve 
Rusya tarafından Polonya’nın parçalanmasına engel olamamıştır. Ancak Polonya’nın 
parçalanmasını kesinlikle kabul etmeyen Osmanlı Devleti, yapılan bu taksimi hiçbir 
zaman tanımadı. Hatta Osmanlı sarayının protokolündeki en önemli yere namevcud 
durumdaki Lehistan elçisi sahip bulunmaktaydı. Güya resmi törenlerde Çavuşbaşının 
“Lehistan elçisi” diye seslenip, sonra “henüz yoldadır” diye bildirimde bulunması, bu 
dönemle ilgili politikayı gösteren bir söylentidir (Ortaylı,2000:187). 
19.Yüzyılda Rusya ve Avusturya’dan kaçmak zorunda kalan Macar ve Polonyalı 
yurtseverlerin Osmanlı devletine sığınması, iki devletin ilişkilerinde yeni bir dönüm 
noktası olmuştur. Osmanlı Devletinin 19. yüzyıl ortalarındaki zor durumu göz önüne 
alındığında, bu devletin Polonyalı ve Macar mültecilerin yaşam hakkını Rusya ve 
Avusturya’ya karşı savunması bu gün bile Polonya tarafından takdirle anılmaktadır. 
Osmanlı Devleti, sadece mültecilerin haklarını savunmakla kalmamış, aynı zamanda 
1831 Polonya ihtilalinden sonra, sürgünde kurulan bir hükümet sayılabilecek “Polonya 
Milli Komitesi”ni de tanımış ve komitenin İstanbul’daki temsilcisine adeta bir elçi 
muamelesi yapmıştır. 1831 yılında Polonya’daki ayaklanmadan sonra, bazı mültecilerin 
de İstanbul’a gelerek Osmanlı hizmetine girdiğini görmekteyiz.  
Osmanlı Devleti’nin hizmetine ilk giren Polonyalı, Chrzanowski Wojcieh isimli bir 
generaldir. Chrzanowski, Polonya ayaklanmasına katılmış, ayaklanma bastırılınca da, 
önce Avusturya Galiçya’sına gitmiş sonra Belçika’ya, oradan da İngiltere’ye geçmiştir. 
Burada  İngiliz uyruğunu kabul eden Chrzanowski, Prens Adam Czartoryski’nin kısa 
sürede gözüne girerek güvenini kazanmıştır. Bu sayede İngiliz hükümeti tarafından 
askeri reform çalışmalarına katılmak üzere İstanbul’a gönderilmiştir(Ortaylı, 2000:187). 
1838 yılında  İstanbul’a üçüncü defa geldiğinde, yanında Zablowski ve Kovalsk isimli 
iki Polonyalı subay daha bulunmaktaydı. Tam da bu sıralarda, Osmanlı Devleti bir 
 
183


taraftan Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa isyanıyla uğraşırken diğer taraftan da ordusunu 
modernleştirmeye çalışıyordu. Bu şartlar altında, yetenekli bir general olan 
Chrzanowski, Osmanlı yöneticileri tarafından memnuniyetle kabul edildi ve hemen işe 
girişmesi için talimat verildi. 
Serasker Hüsrev Paşa, Chrzanowski’yi Anadolu ordusu komutanı Hafız Paşa’nın yanına 
müsteşar olarak tayin etti. Mehmet Ali Paşa’ya karşı, başarılı bir savunma için gerekli 
kıtaların reformu üzerinde çalışacak olan General Chrzanowski, maiyetindeki 
Zablowski ve Kovalski ile beraber Diyarbakır’a gitti. Bu tayin üzerine Prusya elçisi 
Konigömark, Avusturya Maslahatgüzarı Von Klezi ve Rus maslahatgüzarı Boutinev 
protestoları ardı ardına sıraladılar. Buna karşılık  İngiltere büyükelçisi Ponsolay, 
Chrzanowski’nin  İngiliz tebası olduğunu belirterek, bu protestolara karşı, Osmanlı 
hükümetinin yanında yer aldı. Her üç devlet de Polonyalı generalin tayinini 
engellemeye çalıştılar, hatta Prusya elçisi Konigömark Osmanlı hükümetine “Bundan 
böyle kendilerinden reform çalışmaları için hiçbir Prusyalı subayın talep 
edilemeyeceğini “tehdit yollu bildirmişti. Bütün bunlara rağmen Diyarbakır’a 
gönderilen Chrzanowski, mahiyetindeki diğer personelle birlikte ordu merkezinde Hafız 
Paşa tarafından törenle karşılandı. Burada bulunduğu süre boyunca, oldukça yararlı 
çalışmalarda bulunmuş hatta Bağdat’ta bir süvari bölüğü bile teşkil etmişti (Ortaylı, 
2000:188). 
1849 yılında, Macar ihtilalinin Rusya’nın müdahalesi nedeniyle başarısız olması 
sonucunda, Macar ve Polonyalı savaşçıların bir kısmının da Osmanlı Devleti’ne 
sığındıkları görülmektedir. Polonyalı mülteciler arasında General Bem, Dembinsky, 
Wisocki ve Bulharin gibi isimler bulunmaktaydı. General Bem, bir süre sonra din 
değiştirerek Murat Paşa ismini almıştır. Vidin Kalesi Komutanı Ziya Paşa tarafından 
törenle karşılanan Murat Paşa’nın yanında çok sayıda subay ve asker de müslümanlığı 
kabul etmişti. Dinini değiştirmeyenler için de Vidin Kalesinde bir kilise tahsis edilmişti. 
Yurarıda saydığımız generallerden başka, üç albay ve on kadar binbaşıyla birlikte, Eylül 
1849’da sadece Vidin Kalesinde 6778 mülteci savaşçı bulunmakta olup, bunların 1200 
kadarı da Polonyalıydı. 
Bütün baskılara rağmen geri verilmeyen Macar mültecilerin hemen hemen tamamı, bir 
süre sonra ülkelerine dönerken, Polonyalı mülteci subayların çok büyük bir kısmı 
 
184


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə