Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   71

dönük yeni  savaş  hazırlığı,  barış  hareketinin  özerkliğini  güç­
lendirmesine ve görece güçlenmesine ivme kazandırdı.  Kuşku­
suz bunda, ABD’nin emperyal  haydut tavrının yol açtığı  tepki­
nin payı büyüktür.
Oluşan tepki çoğunlukla ABD’nin asker! girişiminin “haksız­
lığını”  ya  da  “hukuksuzluğunu”  hedef alsa  da,  bu  global  savaş 
karşıtı  kampanya  sürecinde,  anti-militarist  fikriyat  diyemesek 
de ilkesel bir savaş karşıtlığının kendini daha güçlü biçimde du­
yurabildiğim  söylemek,  aşırı  iyimserlik  sayılmasa  gerek.  “Em­
peryal”  iktidarın  aracı  olarak  beliren  savaşa  muhalefet,  globa- 
lizmin  “yapısal şiddetini”  teşhir etmek için ayân beyan bir “fır­
sat”  sunuyor...  Yapısal  şiddetten kasıt,  her durumda  fizikî  şid­
det  kullanımını  gerektirmeyen  dışlama/güçsüzleştirme  meka­
nizmalarıdır.  Fizikî/askerî güç kullanma tehdidi ve bu tehdidin 
hukukî  dayanak  ve  ‘kamusal’  bir  meşrulaştırma  yükümlülü­
ğünden azâde  kılınarak teşhiri,  “dünya düzeni”nin yapısal  şid­
detini berraklaştırmakta.
Bu  fırsatı,  “savaşçıl”  bir  anti-emperyalizm  çağrısıyla  değer­
lendirenler  de  oluyor  kuşkusuz.  Globalizmi  ananevî  “Ameri­
kan  emperyalizmi”nin  yeni  biçim ine  indirgeyen  ve  ona  kar­
şı direnmeyi de ulusal devletlerin ve millî çıkarların müdafaası 
olarak düşünenlerin tutumu budur.  Fakat bunun yanında, glo- 
balizme içkin “yapısal şiddete”  direnmenin şiddet mantığına di­
renmek anlamına geldiğini düşünenler de var.  Savaş karşıtı po­
litik seferberliğin, globalizm karşıtları arasında, globalleşme ol­
gusuna
  değil  neoliberal  globalizm  rejimine ve  ideolojisine  dire­
nen global muhalefet kanadını, - “eski sol”un bir bölümünü de 
kapsayan-  milliyetçi ve  muhafazakâr  kanat  karşısında  öne  çı­
kardığı söylenebilir.
Batı  âleminde  (veya  her kıtadaki  “Batılı  âlemlerde”)  “Irak’ta 
savaşa  hayır”  kampanyasının önemli bir boyutu  da,  Batıyı/Ku­
zeyi  dünyanın  geri  kalanından  yalıtmaya  dönük paranoid  gü­
venlik  ideolojisinde  gedik  açmasıdır.  “Uluslararası  terörizm” 
heyulasının, bilhassa  11  Eylül’den sonra,  devletlerin güç kulla­
nımına,  global  polis  rejimine ve  hukukî  istisnanın  (ya  da,  hu­
kuktan  istisnanın!)  hudutlarının  Batılı-olmayan  aleyhine  nâ-


mütenâhî  genişletilmesine  zemin  hazırlamakta  kullanılması, 
bu  kampanya  sayesinde,  ilk  kez  yaygın bir  itirazla  karşılaşmış 
oluyor.  Bu itirazın ‘şuurluluğuna’ ve kalıcılığına güven olmaya­
bilir kuşkusuz;  fakat bir tutamaktır.
Dünyanın ait katlarında barış talebi
“Bizim  buralarda”,  Ortadoğu  ve  Balkanlar’da,  güçlü  (hatta 
“herhangi”  mi demeli?)  bir barış hareketi geleneğinden bahse­
denleyiz.  Bunun nedenlerini akletmek zor değildir. Ulusal kur­
tuluş ve kuruluşların görece yeni ve kırılgan, yani tehdit algıla­
ması yüksek olması, militarist boyutu güçlü milliyetçi ideoloji­
lere zemin oluşturmuştur.  (İkinci Dünya Savaşı sonrası Balkan­
lar  örneğinde, buna,  ulusal beka kaygısıyla birleşen  “Sovyetik” 
barış savunuculuğu refakat eder.)  Bunun yanında,  gerek ulusal 
kurtuluş/kuruluş ideolojisiyle eklemlenen, gerekse ondan ayrı­
şan ya da ona muhalif anti-emperyalist sol/sosyalist hareketler, 
İkinci Dünya Savaşı sonrası ulusal kurtuluş çığırının  “savaşçıl” 
dili içinde davranmışlardır.
Barış  hareketlerinin  sadece  Ortadoğu’da  değil,  Batı/Kuzey 
âlemi  dışındaki bütün  bölgelerde  “azgelişmiş”  olmasının geri­
sinde,  elbette  “dünyanın  düzeni”  ile  ilgili  bir  durum  yatmak­
taydı -  o “durum”  hâlâ da orada boylu boyunca uzanmaktadır!. 
Bu  meselenin,  “banş”a verilen  içerikle  ilgisi  var.  Barış,  salt sa- 
vaşsızlık hali
 olarak düşünüldüğünde, -h ele bu hal salt teknik- 
hukukî anlamıyla askerî savaşı dışlayarak anlaşıldığında-, ister 
istemez  statüko  savunusu  anlamına  gelecektir.  Gerek  mevcut 
otoriter ve -askerî değilse polisiye- şiddet kullanan rejimlerin, 
gerekse  eşitsizlik ve  özgürlüksüzlük  üreten  dünya  düzeninin 
idamesine rıza göstermek anlamına gelecektir.  Dünyanın düze­
ninden memnun olmayanlar ve  dünyanın ezilenleri açısından, 
barış  talebinin bu  “düz”  anlamıyla böylesi bir çağrışımı vardır. 
18./19.  yüzyılın  “Saraylara savaş,  kulübelere  barış”  şiârı, ya  da 
zamanımızın “Adalet yoksa barış da yok” sloganı boşuna değil­
dir. Barış talebinin aşağıdakilerin/ezilenlerin/mâdunlann çıkar­
larıyla birleşmesi,  onun  “düz”,  negatif anlamının ötesinde, po­


zitif değerlerle  “giydirilmesine”  bağlıdır.  Banş halinin, insanla­
rın  insan  olarak  değerli  sayılmalarının  ve  insan!  özdeğer  duy­
gusuna  sahip  olabilmelerinin koşullarının bulunduğu,  “insan” 
fikriyle asgarî bir sosyal ve  hukukî barışıklık hali olarak  tasav­
vur edilmesine bağlıdır.  (Tıpkı, global kitlesel açlık koşulların­
da  sinizme  dönüşebilen,  temel  bir  insan  hakkı  olarak yaşama 
hakkının, “öldürülmeme hakkı”  olarak değil  “yaşatılma hakkı” 
olarak tasavvur edilmesi gibi.)
Öte  yandan,  ilkesel bir savaş  karşıtlığının,  “düz”  anlamıyla 
da pekâlâ madunların çıkarlarıyla bağdaştığı iddiasını, yani an- 
ti-militarizm ve pasifizmin tezlerini ciddiye almak için sebeple­
rimiz vardır.  Bu bahse aşağıda döneceğiz.
Alt smıfların/yoksullann/mâdunlarm banş talebiyle ilgili sus­
kunluğunun  önemli  bir veçhesine  Nuray  Mert,  R a d ika ld e  işa­
ret etmişti (18 Şubat 2003).  Müreffeh dünyada -v e muhitlerde- 
barış  talebi  canlı ve  kitlesel biçimde  ortaya konurken yoksullar 
âleminde “savaşa hayır”  tepkisinin cılızlığına dikkate çekiyordu 
Nuray Mert.  Yoksulluğun  insanı  mecalsiz  bırakan,  kendini  tü­
müyle âciz hissetmesine yol açan,  dilsizleştiren basıncı altında­
ki  insanlar,  o  dilsizlik içinde  bu  hayatî  konuda  da  suskun  hat­
ta bîgâneler. Savaş, yani savaş çıkarm aya muktedir erk, bütün in­
sanlar içinde en çok onların acz ve çaresizlik duygusunu büyü­
tüyor,  en  çok  onları  hiçleştiriyor.  O  oranda,  büzülüyorlar.  Da­
ha  beteri:  Modern  zamanların  savaş  kışkırtıcılığının,  madunla­
rın acz duygusuna hamâsetle, bir çeşit ganimet ve “kimlik” vaa­
diyle pansuman yapmayı iyi becerdiğini de biliyoruz.
Yurtta barış talebinin geçmişi
1990  öncesinde Türkiye’de  “barış”m bir siyasal  talep ve siyasal 
ilke  olarak  öne  sürülmesi,  küçük  aydın  çevrelerinin  girişimle­
rinden ibaretti.
İkinci  Dünya  Savaşı  esnasında  Türkiye’nin  tarafsızlığını  ko­
rumasını  telkin  eden  aydınların  “sulhperestlik”  propagandası 
önemlidir.  Birincisi,  savaşı,  insanı  insan  (ve  milleti  millet)  ya­
pan bir deneyim olarak yücelten faşist “harpperestlik”le çarpış­


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə