Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə40/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   71

kendi başına  bir politik anlamı vardır.  Yaygınlaştırılması,  güç­
lendirilmesi,  böylelikle  politik  etki  kazandırılması  gereken bir 
anlamdır bu.
Türkiye’de anti-militaristlerin, Osman Murat Ülke’nin, Meh­
met  Bal’ın,  zor  şartlarda,  dar  imkânlarla  ve  çok  zaman  yalnız 
kalarak yürüttükleri  mücadele  zaten  saygıdeğerdir,  bu  bakım­
dan bilhassa saygıdeğerdir.
Anti-militarizmi  ‘anlatmaya’  çabalayan  Savaş  Karşıtları  Der­
neği ve  İzmir Savaş  Karşıtları  Derneği’nin,  çok kere,  demokra- 
tikkitleörgütleri  toz  bulutu  içindeki  herhangi  bir odanın  şube 
temsilciliği  kadar  muteber  addedilmemesi  de,  soldaki  utanıla­
cak davranış alışkanlıkları arasında yerini almıştır.
Irak'ta savaşa hayır
1990’larda barış talebinin ve hareketinin, gerek umum toplum­
sal  muhalefette gerekse sol veya sola açık muhalefet içinde gö­
reli bir gelişiminden söz edilebilir.
Birinci Körfez Harekâtı sırasında yürütülen çok bileşenli ba­
rış  kampanyası,  Islâmcıların yanında  henüz  toplumsal bağları 
daha güçlü bir “oluşum” olan CHP’nin de (o zamanlar SHP) ak­
tif çabasının katkısıyla, küçümsenmeyecek bir kitlesel hareket­
lilik yaratmıştı.  Ancak bu  hareketlilik bir birikim oluşturmadı. 
Bunun temel nedeni, sözkonusu hareketliliğin esas olarak kon- 
jonktürel ve araçsal nitelikli politik ilgilere bağlı olmasıydı.  Sa­
vaşın bir “dünya iç politikası” yöntemi olarak meşrulaşmasının 
kendisi  değil,  saldırgan  paktın  kimliği,  “operasyon”un  saikle- 
ri,  tabii  en  önemlisi  Türkiye’ye biçilen jeostratejik  çıkarla  ilgi­
li  hesaplar ve  bunun  yanında  ülke  içindeki  iktidar  mücadele­
sindeki pozisyon alışlar belirleyiciydi.  Böyle  olunca,  o  dönem­
deki savaş karşıtı  hareketlilikten geriye  düşünsel ve politik bir 
kazanım  kalmaması şaşırtıcı  değildir.  Irak’a  yönelik gûyâ  “ste­
ril”  operasyonun ve onu takip eden ambargonun insan! ve  top­
lumsal  açıdan kıyıcı  sonuçlarının  “kamuoyumuzda”  fazla  ilgi­
ye  değmemesinden  de  bellidir  bu. Jeostratejik  tetkikler ve  si- 
mülasyonlar, hep daha  ilginç bulunmuştur.


“Eski”  Yugoslavya  ve  Kafkasya’daki  savaşlar ve  askerî  çatış­
malarla ilgili olarak da barış talebinin dile getirildiği oldu,  top­
lumsal muhalefet içinde.  Ancak burada da ikircimlerin ve  “pe­
rakendeci” yaklaşımların hâkimiyeti kınlamadı.4
1990’lı yıllarda barış  talebi bir de Kürt Meselesiyle  ilgili  ola­
rak ortaya çıkmıştı.  Kendi içinde ayrışan bir  talepti:  “Barış”  ta­
lebine dayalı kampanyaları  “siyasallaşma” yöneliminin bir par­
çası ve bir destek güç  olarak gören Kürt hareketinin çizgisi ile, 
barışı,  şiddet-dışı  çözümü  ilkesel  olarak  savunan  “üçüncü  ta­
raflar” arasında...  Özellikle ilk anılan bileşenin varlığından ötü­
rü -am a  salt  ondan  ötürü  değil-  Soğuk  Savaş  dönemindekine 
benzer bir zan ve  baskı altında  tutuldu bu barış  talebi.  Bu  tale­
bin dillendirilmesi sürecinde “Barış için Bir Milyon imza” kam­
panyası  yine  de  küçümsenmeyecek bir girişimdi.  Ancak bura­
da,  devletle  PKK’nın  berisinde  bir  “üçüncü  taraf’  olarak  ko­
num  alma  hedefi  ile,  politik  ilke  olarak -antim ilitarist  değil 
ama antimilitarist eleştiriye açık bir duruşla- askerî/savaşçıl çö­
zümleri reddetme tercihi arasında bir muğlaklığın varlığını be­
lirtmemiz gerekir.
ABD  yönetiminin  Irak’a  yönelik  askerî  operasyon  hazırlığı­
na karşı  “Savaşa  Hayır”  sloganı, memleket sathında çok büyük 
bir  onaya yaslanmanın gücüne  sahip.  Kitlesel  ve  aktif olmak­
tan  çok,  kendini  çekingen yollarla  ifade  eden ama  o  çekingen­
lik  sınırları  içinde  pek  çok yola  başvurmaktan  geri  durmayan 
bir onaydır bu.  Ticarî müesseselerin bile  “Irak’ta Savaşa Hayır” 
sloganıyla ‘iş yaptığını’ gördük.
Bu  muhalefet  hareketinin  de  farklı  bileşenleri  var.  Islâmcı 
muhalefet potansiyelinin geniş bir kesimi, hükümet sorumlulu­
ğunun “Islâmcılık türevi” bir partide olması nedeniyle tepkisini 
memnuniyetsizlik ve  “kaygı”  derecesine  düşürüyor.  Bunun ya­
nında milliyetçi-muhafazakârlığa yapışmışlık ve millî çıkar mü- 
lahazalan  da  bu  tepki  potansiyelini  gemliyor,  kısıtlıyor.  Bu  ce­
nahtaki  “Irak’ta  savaşa  hayır”  avâzesinde,  savaşa  esasen  “Müs- 
lümanlara karşı”  olduğu için yöneltilen itirazın payı da yüksek.

Bu konuyu Mete  Çubukçu ele almıştı:  “Yaklaşan savaş: Savaşa ‘niye’ karşıyız?"
Birikim
  165, Ocak 2003, s.  10-13.


Öte yandan  İslamcıların ve  Müslümanların  savaş  karşıtı  kam­
panyaları  içinde,  ilkesel  bir barış  savunusuna yatkın  unsurla­
rın  mevcudiyeti  gözden kaçmamalı.  AKP  yönetiminin  devlet- 
lû  teslimiyeti  belirginleştikçe;  ve  yirmi  yıllık  İslamcı  “canlan­
manın”  neticesinin,  otuz yıl  öncesinin  “merkez-sağcılık”  vasa­
tına  dönmek  olduğu  belirginleştikçe,  tslâmcı  camia(lar)  içinde 
bir muhasebesi gereği herhalde kendini dayatacaktır. Barış tale­
binin,  gerek konjonktürel ve jeopolitik bağlamda,  gerekse  ikti­
dar ve  politika  anlayışlarının bir parçası  olarak,  bu  muhasebe­
nin önemli bir unsuru olmasını bekleyebiliriz.
Kemalist  cenahta  ve  “ulusal  so l”da,  m illiyetçi  bir  söylem 
içinde, jeopolitik  mülahazalar  çerçevesinde  (ulus-devlet  mü­
dafaasına  dönük)  bir  opsiyon  olarak  “barış” tan  söz  edenlerin 
ağırlığı  var.  “Şeriatçılık”  zannı  altındaki  bir  hükümetin  işba­
şında olmasının, bu tepkiye ek bir coşku verdiği de görmezden 
gelinemez. Bu süreçte ABD’yle stratejik ortaklığın pekişmesi ve 
maneviyat  bozucu  “sahneler”  yaratan  ulusal  bağımsızlık  yiti­
mi,  yeni-Kemalizmin  laiklik bazlı bir akım  olmaktan  milliyet­
çilik bazlı  bir  akım  olmaya  doğru  olan  yönelimini  hızlandıra- 
bilecektir.
Kürt hareketi ise Irak’a yönelik askerî operasyon konusunda, 
kibar  ifadesiyle  ‘sistematik  bir  ikircimle’  davranıyor.  ABD’nin 
“güvenilirlik”  dozunu  tartarak,  konjonktür  kollayarak  “millî 
çıkar”a  dayalı  hesaplar yapan  oportünist  tutum  ile,  HADEP’in 
kimi  “özerk”  unsurlarının  sahip  çıktığı  ilkesel  savaş  karşıtlığı 
arasında bir  açı var kuşkusuz.  Fakat bizzat bu  açının belirgin­
leştirmesinde de bir ikircimle karşı karşıyayız.
Solda  savaşa  karşı  çıkış  daha yaygındır,  fakat burada  da  sa- 
ikler  muhtelif.  Bu  olayı  anti-emperyalist propagandanın  kon­
jonktürel bir vesilesi olarak standardize eden çevrelerin muha­
lefetindeki problem,  savaşçıl  dil ve  sloganlardır.  “Haklı  savaş” 
opsiyonunu  saklı  tutma  kaygısı  hep  bakîdir.  Keza  kamuoyun­
da  meşruiyet ve  sempati  kredisine  sahip  olan bir  hareketlilik­
ten  kendi  politik  kân  için  faydalanma  teşebbüslerinin  çıplak­
lığı  da,  şaşırtıcı  olmamakla birlikte,  maneviyât bozuyor.  Buna 
karşılık  “Irak’ta  Savaşa  Hayır”  kampanyasıyla birlikte  sol  mu­


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə