Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə43/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   71

lem”  gibi bir terimle  karşılanabileceği, bunun,  onun söylediği­
nin esasını değiştirmeyeceği fikrindedir.
Arendt,  Sorel’inkinden bile  daha soyut ve  gerçeklikten  uzak 
bulur Fanon’un şiddete yüklediği kurtarıcı rolü.  Faşizmin  “kit­
le  ruhu”  stratejisinin  ilham  kaynakları  arasında  addedilen  So- 
rel,  organik-güdüsel  ve  “vitalist”  bir şiddet kavramına  sahipti. 
Fanon’da  ise  böyle  olduğunu  söylemek  zor.  Pekâlâ  şiddet  gü­
zellemesi olarak okunacak anlatımlara yer verdiğini  inkâr ede­
meyiz.  Ancak bu şiddetin özgül bir tarihsel bağlama oturduğu, 
belirli toplumsal ve siyasal koşullarla çerçevelendiği de göz ardı 
edilemez.  Sömürgeciliğin yalın baskı ve şiddete dayalı  egemen­
lik koşullarıyla ilişkilidir; buna yönelik bir karşı-şiddettir.  Tek­
rarlarsak, insan-olmayanın (çünkü insan olarak tanınmayanın) 
tanınma  mücadelesinin  ifadesi  olan  bir  karşı-şiddettir.  Fanon, 
sömürgeciliğin, “doğa durumu koşullarında bir şiddet”  ortamı­
nı meydana getirdiği  fikrindedir.  Sömürgeci efendinin, sömür­
geleştirdiği  ‘aşağı’  halkların  sadece  şiddetten  anladığı  yönün­
deki zihniyeti,  ironik bir biçimde  tersine  dönmüştür:  Şimdi  de 
sömürgeleştirilen,  sömürgecinin  sadece  şiddetten  anlayacağı­
nı söylüyordur!  Fanon, gelişkin kapitalist toplumlarda  (metro­
pollerde)  yerleşik  düzene  gösterilen  rıza ve  saygının  “gûya  es­
tetik” biçimler bulduğundan, sömürülenlerin iktidar algısında­
ki yanılsamalardan söz  ederek ‘barışçıl’ muhalefete bir  taş atar; 
fakat biçimsel de olsa bir demokrasinin geçerli olduğu koşulla­
rın farklılığını ‘tanır’.
Bir PKK parantezi açalım. Fanon’un düşüncelerinin, PKK’nm 
ilham kaynakları arasında olduğunu biliyoruz.  Özellikle mese­
lenin  sömürgecilik sorunsalı  içinde  düşünülmesinde ve  şidde­
tin,  eziklikten/bastırılmışlıktan  çıkışın,  böylelikle  bir  “yeni  in­
san”  yaratmanın  aracı  olarak  güzellenmesinin  köklerinde,  Fa­
non  ilhamım  bulabiliriz.2  Nitekim  İsmail  Beşikçi  de,  Martin 
van Bruinessen -on u n  yanı sıra mesela Yaşar Kaya- tarafından, 
“Kürtlerin  Fanon’u”  olarak  anılır.  Velhâsıl  bu  ‘yerli’  deneyim

Bu  noktaya,  M odem  Türkiye’de Siyast Düşünce kitap  dizisinin  “Sol  Düşünce” 
konulu 8. cildinde yer alan “Kürd Solu” başlıklı makalesinde Hamit Bozarslan 
da dikkat çekiyor (İletişim Yayınlan,  İstanbul 2007, s.  1169-1207).


de,  Fanon’un kavramsal  çerçevesi içinde,  şiddetin ‘tanınma  ta­
lebini’ ifade eden veçhesi ile, -b ir anlığına da olsa- kendini zali­
min/muktedirin yerini  alma  düşlerine  kaptıran veçhesi  arasın­
daki tehlikeli gerilime işaret eder.
Tekrarlayarak toparlayalım.  Fanon, iki ayrı istikamette irkil­
tir bizi.  Birincisi; şiddeti tarihsel-toplumsal olarak tefrik etmek­
sizin  karalamanın bizzat bir şiddet  edimi  olabileceğini  fark  et­
tirerek  irkiltir.  Şiddetin  bir  tanınma  talebinin,  insandan  sayıl­
ma  ‘çağrısının’  ifadesi  olabileceğini  hatırlatarak irkiltir.  İkinci­
si;  ‘doğru’  şiddeti  güzeller,  “kan ve  hiddetle  kurulmuş bağlar”ı 
cezbeyle  tasvir  ederken,  irkiltir.  Meşruluğunu  tanımak  ile  ras­
yonelleştirmek ve  güzellemek  arasındaki  fark,  görmezden  ge­
linecek  gibi  değildir.  Fanon’a  ‘haksızlık’  eden  Arendt’e  kulak 
vermek  gereken  noktadır  bu;  tekrarlarsak,  tecavüze  uğraya­
nın/mazlumun  hiddet dolu  intikam  düşleri  (dahası,  bir anlığı­
na da olsa onun yerine geçme düşleri)  üzerine bir fikir, bir po­
litika inşa etmek, nereye götürür? Yine Arendt’in dikkat çektiği 
gibi,  re-aksiyon’un  aksiyon  yerini  tutması  politikayı  felcetmez 
mi?  Efendi-köle diyalektiğinin, şiddetle emek sürecini örtüştü- 
ren yorumu, doğal itkiyle politikayı özdeşleştirmeyi getirmiyor 
mudur beraberinde?
Paris
Cezayir  kurtuluş  savaşı  döneminde  Fanon’un  “asistanlığını” 
yapan  Alice  Cherki,  -2 0 0 0   yılında  Paris’te  onun  Portrait’sini 
de yayımlamıştı-,  2001’de yayımlanan bir makalesinde,  şunla­
rı söylüyordu:
Şiddet  sömürgelerden  m etropollerin  büyük  şehirlerine,  da­
ha  doğrusu  büyük  şehirlerin  banliyölerine  taşındı.  Buralar­
da,  Fanon’un saptadığı mekanizmanın aynısını yaratıyor:  Bir­
birinden  kopuk  iki  dünya,  [ortak]  hakikat  yok,  ikisi  arasın­
daki  tek aracı ise güvenlik güçleri.  Şiddet bugün nerede?  Şid­
det  mahkûm  ediliyor -  şiddeti  az  çok  daha  ‘yumuşak’  biçim ­
de  uygulayan,  uyguladığını  da  o  ölçüde  inkâr  eden  bir  top­


lumda,  daha  da  fazla  inkâr  ediliyor.  Başka  bir yerlerde  vahşi­
ler  olabilir,  fakat  bizim  içimizde,  barışçı  toplumumuzun  or­
tasında,  hukuk  devleti  dediğimiz  bu  yerde,  bu  imkânsızdır. 
Böylece,  şiddet  üzerine  düşünmekten  kaçınılıyor.  Hele,  şid­
deti,  yaşamın  ölümün  önünden  kaçmaya  itiraz  ettiği  bir  yer 
olarak  tasavvur  etmekten...  Onu,  kendi  şiddetini  açıkça  gös­
tererek  değil  de  ötekinin  tarihinin,  zamanının,  kaderinin  öz­
nesi  olmasını  önlemekle  ortaya  koyan  bir  düzenin  reddi  ola­
rak görmekten...
Paris  isyanına  kâhinlik  eden  ve  Fanon’un  aktüalitesini  ha­
tırlatan sözler...  Yine  tefrikimizi yapalım.  Paris’teki şiddet,  Tü­
lin  Bumin’in  yazının  başında  andığımız  söyleşideki  sözleriy­
le  “sözden  dışlanmış  çocukların”  görünür  olma,  saygı  görme, 
kısaca  tanınma  talebini  yansıtıyor.  İki  haftadan  fazla  süren  bu 
‘şiddet’in, sadece üç cana mal olduğunun - k i iki ölüm vakasın­
da asıl polisin sorumluluğu var- farkında mısınız? Şiddetin, ka­
pitalizmin  simgesel  yükü  en  ağır  fetiş-metalarından  olan  oto­
mobillere  yönelmesi,  bir  şey  anlatmıyor -v e   yürek  soğutmu­
y o r-  mu?  Beri yandan,  Birikim ’de  Ömer  Laçiner’in  çeşitli  ve­
silelerle  yazdığı  üzere,  globalleşme/postmoderlik  çağının -b ir 
kısmı  hiç yoksa  ufûnet a lıc ı!- isyanlarındaki  umutsuzluğu,  çı- 
kışsızlığı,  reaksiyonerliği de görmüyor muyuz?  Fanon hakkın­
da  aydınlatıcı  makalesini  hazırlarken3  okuduğunuz  bu  yazıya 
da katkıda bulunan Nilgün Toker’in düştüğü notla bitirebiliriz: 
“Ne zaman politika yok,  Fanon var!”
Birikim 200, Aralık 2005
KAYNAKÇA
Hannah Arendt, Şiddet Üzerine, çev. Bülent Peker, İletişim Yayınlan, İstanbul 1997. 
Thomas Atzert - Jost Müler,  “Verdammter Fanon”, Jungle World,  1.8.2001.
Alice  Cherki, “Ein Denken in Bewegeung" Ju n g le  World,  1.8.2001.
Philipp Dorrestal,  “Apostel der  Gewalt oder revolutionârer Hümanist?”, Analyse + 
Kritik,
 no.  496, Haziran  2005.
Frantz Fanon,  Die Verdammten dieser Erde, Fransızcadan Almancaya çev.  Traugott

Nilgün  Toker,  “İsyanı  dinleme  biçimleri:  Fanon,  Sartre,  Bourdieu”,  Birikim 
200, Aralık 2005, s.  88-91.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə