König, Suhrkamp Verlag, Frankfurt/M., 1966 [Tûrkçesi: Yeryüzünün Lanetlile
ri,
çev. Lûtfi Fevzi Topaçoğlu, Avesta Yayınlan, 2001],
Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz M askeler - Ezilenlerin Psikolojisi ve Yabancılaşma,
çev. Mustafa Haksöz, Sosyalist Yayınlar, 1996.
Frantz Fanon, Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi, çev. Kâmil Çileçöp, Pınar
Yayınlan, İstanbul 1983.
Robert Foltin , “Frantz Fanon w iederlesen?”, G rundrisse/Z eitschrijt jü r linke
Theorie&Debatte,
No. 1, 2001.
Axel Honneth, K am p} um Anerkennung [Tanınma M ücadelesi], Suhrkamp Verlag,
Frankfurt/M., 1994.
Jost Müller, “Die Masken des Frantz Fanon”, Jungle V/orld/Subtropen, Ekim 2002.
Kari Theodor Schuon, “Fanons Lehre von der befreienden Gewalt", D as Argument,
No. 45, Aralık 1967.
Ali Şeriati, Öze Dönüş, çev. Kerim Güney, Şafak Yayınlan, 1985.
Udo Wolter, “Zivilisatorische Mission”, Jungle World, 12.1.2000.
— , Das obskure Subjekt der Begierde: Frantz Fanon uııd die Fallstricke des Subjekts
der Befreiung [Öznenin Karanlık Arzusu: Frantz Fanon
ve Kurtuluşçu Öznenin
T uzaklan I,
Unrast, 2001.
Udo Wolter, “Die Arbeit des Global Theorist”, Jungle World, 12.12.2001.
www.roteswinterhunde.de, “Zur Aktualitât von Frantz Fanon in der Antiglobali-
sierungsdebatte”.
S
a d a k a
, S
o s y a l
Y
a r d im
,
DAYANIŞMA, ÖRGÜTLENME
"Yoksullukla Mücadele" Stratejileri Üzerine
26 Mart (2009) yerel seçimlerinin münakaşa konularından bi
ri, iktidar partisinin doğrudan kurduğu veya aracılık ettiği yar
dım dağıtım ağı üzerinden yoksul kitlelerin oylarını kendine
bağlamaya çalışması idi. Özellikle “bölge”deki seçim sonuçla
rı, insanların bu haysiyet kırıcı sadakacı tutuma itibar etmedi
ği yönünde yorumlandı. Ama bunu söyleyip geçmek yetmiyor.
Birkaç farklı nedenle. Bir: AKP’nin Tunceli’deki çarpıcı oy ar
tışına bakarak, buradaki beyaz eşya yardımı kampanyasının o
kadar da etkisiz olmadığını düşünebiliriz. “Tunceli olmayan”
yerlerde, örneğin Ankara’da, bu zaten açıktır. İki: “Bölge”de,
yardım paketleri ve sair hayır-hasenat faaliyetlerinin, ciddi ka
mu harcaması ‘eksiğini’ telâfi edemediğini ve ağır yoksulluğun
ancak pansumanını yapabildiğini gözden kaçırmamalıyız. Bu
radaki insanların oy davranışını “hizmete rağmen kimlik” ter
cihiyle açıklamak pek kolaycı bir tutum; “hizmet” falan yok or
tada! Üç: Yerel yönetimlerin yoksullara yönelik yardım ağları,
AKP’ye mahsus değil. CHP’li belediyelerin de bu alanda uygu
lamaları var ve örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin büyük
başarısında Kemalist Beyaz Türk reaksiyonerliğinin yanı sıra,
bu sosyal yardım politikasının' etkisini de koymalıyız tartıya.
1
İlköğretim öğrencilerine süt dağıtılması (sütler yerel üreticilerden alınarak),
yoksul kenar mahallelere sık ve ucuz ulaşım hizmeti gibi uygulamaları biliyo-
Yerel seçimler geçti, yoksulluk devam ediyor. Ekonomik kriz,
yoksulluğun yaygınlaşacağını ihtar ediyor. Yerel yönetimler, dev
let, devletler üstü kuruluşlar, sistem-içi sivil yapılar, cemaatler,
muhalif örgütlenmeler - ve bu arada bizzat yoksullar, “yoksul
lukla mücadele” stratejileri geliştirmeye devam ediyorlar. Bu stra
tejilere yön veren farklı öncelikler, farklı saikler, farklı ilkeler,
farklı faaliyet tarzlan var. Bu ayrımlar üzerine düşünmek, yok
sulluğu bir sorun olarak ciddiye almanın icabı olmalı. Yoksullu
ğu bir sorun olarak ciddiye almak, zaten, politik ve etik bir icap.
Yoksullukla mücadelede dört kavram etrafına dört rotayı
ayırt edebiliriz: Sadaka, hak temelli sosyal yardımlar, dayanış
ma ve yoksulların öz-örgütlenmesi.
Sadaka
AKP iktidarı söz konusu olduğunda, sadaka bahsi çok geçiyor.
Sadakadan ‘bizim’ anladığımız: verenin ‘durumuna’ bağlı bir
yardımdır, dolayısıyla varsayılamaz/hesap edilemez, nesnel açı
dan keyfîdir. Alanı minnettar kılan bir lütuftur. Klientalist iliş
ki içinde, bu minnettarlığın reye dönüşmesi beklenir. Sadakayı
bir sosyal yardım ikamesi olarak sürdüren politikanın ‘çirkinli
ği’ buradadır: insanları bir paket makarna, bir küçük çuval bak
liyata muhtaç halde tutup, onların minnetlerini haysiyet kırıcı
bir bağımlılık ilişkisine dönüştürmek. En az, bu insanları “bir
paket makama bir küçük çuval bakliyata oylarını satanlar” di
ye aşağılamak kadar çirkindir bu...
D indar bakış açısınd an sa, tam öyle görünm ez. Tayyip
Erdoğan’ın, -tam da Melih Gökçek’e adaylık beratını verirken-,
“sadaka dağıtıyorlar” eleştirilerine “Sadaka bizim kültürümüz
de v ard ır!” diyerek meydan okum ası, boşuna değil. (Alev
Alatlı’nm “Gogol’un izinde” seri başlığıyla Rusya/“Rusluk” üze
rine yazdığı kitapların 2004’te yayımlanan birincisi, daha ‘ileri’
bir meydan okumaydı: Aydınlanma Değil M erham et!) Dindarlar
için, ille ‘dinciler’ değil, laik-dindarlar için de, merhamet etmek
ruz. 1989’daki seçimle işbaşına gelen SHP belediyeleri de benzer işler yapmış
lardı.
ve sadaka vermek ahlâkî bir ameldir. Hıristiyanlığın “komşu
nu sev”i, Müslümanlığın “Komşusu açken tok yatan bizden
değildir”!, belirli bir alâkaya, münasebete, çıkara bağlı olan so
mut yakınlıklardan azâde, soyut bir iyilik niyetinin ifadesidir;
böylelikle tanrı sevgisinin de yansıması olur. Fakirin hayır du
asından önemlisi, bu duanın da celbedeceği ümit edilen Allah
rızasıdır. Merhametle hayır işleyenin ‘kazancı’, budur. Bir de ta
bii, kadim armağan döngüsünü2 işletmekten umulan fayda var
dır; iyilik yapan iyilik bulacaktır zira.
Fakirliğin, dünyevilikten alabildiğine soyunarak, bedenin
zaruretlerini aşarak tüm benliğiyle tanrı sevgisine adanmak ba
kımından bir mertebe sayılmasına burada girmeyelim. Hıris
tiyan âleminde Protestanlığın, bireyi kendinden sorumlu ha
le getirerek, onu bu sorumluluğun hücresine kapatarak, fakir
liği ‘özenilir’ olmaktan çıkardığını biliyoruz. Protestan çalışma
etiği, Max Weber’in tabiriyle “kardeş-olmamanm [Unbrüderli-
chkeit]
etiği”dir aynı zamanda; insan din-kardeşlerine ve kom
şusunun sevgisine değil kendi ‘performansına’ emanettir. İsma
il Kara, İslamcılığın modernleşme sürecinde tasavvufî terimler
silsilesinde “meskenet” ve “fakr”in itibar kaybedip “say’ü gay
retin”, servet ve zenginliğin değerinin yükseldiğine dikkat çe
ker.3 Şimdilerde “bir lokma bir hırka”ya çoktan “...bir de Maz
da” ilâve olmuştur! İsmail Kara, 1980 sonrasında “Fakirlik küf
re yakındır” hadisinden güç alan Müslümanların ‘varlıklı olma’
cehdinde nasıl ilerlediğini kaydediyor.
Velhâsıl, sadakanın meşruiyeti, gücünü, dindar insanın yok
sulların durumunu düşündüğü kadar kendi durumunu, kendi
‘iyiliğini’, kendi ahlâkını düşünmesinden alır. Dinsel deneyim
bütün sosyal deneyimlerle birlikte bireyselleştikçe, diğerkâm
lığın ‘maddî temeli’ zayıfladıkça, hayır-hasenât sahibinin muh
taçlarla mesafesi de fizikî ve manevî olarak açılacaktır. Beledi
yeler ve Deniz Feneri türü anonim-kurumsal yapıların sadaka
2
Bu konuda değeri yeterince bilinmeyen kıymetli bir kitap: Jacques T. Godbout,
Armağan Dünyası,
çev. Dilek Hattatoğlu, iletişim Yayınlan, İstanbul 2003.
3
Din ile Modernleşme Arasında,
Dergâh Yayınlan, İstanbul 2005, 2. baskı, s. 374
vd.; Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Islâm, Dergâh Yayınlan, İstan
bul 2008, 2. baskı, s. 240.
Dostları ilə paylaş: |