Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə45/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   71

ilişkisinde  vekâletini  üstlenerek  hayrın  sevabına  paydaş  olma­
ları, böylece normalleşir.
Fakirlik de, bir kat daha normalleşir böylece. Dahası, roman- 
tize  edilir.  İki  türlü.  Bir yandan,  muhafazakâr  melankolinin  iç 
geçirmelerine  vesile  sağlayan  folklorik bir  öğe  olarak -  Yahya 
Kemal’in  İstanbul’un  fakir  semtlerini  natürmort suretinde  tas­
vir  edişindeki  gibi4...  Diğer yandan,  yoksulların  mazlumluğu­
nu,  “yabancılaşmış”  sayılanlara/“aydınlara”  karşı  “yerli-m illî” 
bir öfkenin ucuz kömürüne dönüştüren bir tahayyülle5...
Yoksullan  muhtaç  halde bırakan ve  onların  minnetini  “kül­
türel”  ve  politik  sermaye  yapan  sadaka  ilişkisinin,  öldürme- 
yip  süründüren  “sürdürülebilir  yoksulluk”  stratejisinin  göz­
de  yöntemi  olduğuna  şüphe  yoktur.  Fakat  tekrarlayalım;  bu­
nu  görmek,  açlık  sınırında  yaşayan  insanların  bir  paket  ma­
karna ve  belediye  ekmeği  edinebilmelerine  ehemmiyet verme­
mek  demek  olmamalı.  Merhamet ve  hayır-hasenât  saiklerinin 
ardındaki  vicdan  rahatsızlığını,  “iyilik”  kaygısını, -olduğu  ka­
darıyla,  diyelim-,  tuzu  kuru  bir  alaycılığın  nesnesi  kılmamalı. 
O vicdanlarla Melih Gökçek’in beşuş çehresi arasındaki,  Deniz 
Feneri’nin  pişkin  yöneticileri  arasındaki  insicamsızlığı, -old u ­
ğu  kadarıyla-,  dert etmeyecek miyiz?
Sosyal yardım
Yerel seçimlerin en  önemli politik çıkışlarından biri,  CHP An­
kara  Büyükşehir  Belediye  Başkan  adayı  Murat  Karayalçın’ın 
“hemşehrilik geliri”  vaadi idi.  Başka yerlerde başka adaylar da, 
AKP’nin  yoksul  m ahallelere  yardım  uygulamasına  alternatif 
olarak,  hak  temelli sosyal yardım kavramını ileri sürdüler.

Laurent Mignon Yahya Kemal’in bu üst sınıf bakışma değiniyor:  “Kimin Gök- 
kubbesi?”.  Ana  Metne  Taşınan  Dipnotlar içinde,  İletişim  Yayınları,  İstanbul 
2009, s.  54-6.

Fethi Açıkel, bir nevi ‘klasik’ değeri kazanan “Kutsal mazlumluğun psikopato­
lojisi”  makalesinde buna  işaret  eder  (Toplum  ve Bilim,  sayı  70).  Mazlumların 
öfkesinden  türetilen bu  anti-entelektüalist  faşizan  romantizmin  estetize  edici 
söylemiyle ilgili bir değinme: Tanıl Bora,  “Bilmemnetepe’nin tırsınç dünyası ve 
‘lânetli sın ıf”, Çizgili Kenar N otlan içinde, der. Levent Cantek,  İletişim Yayın­
lan, İstanbul 2007, s.  67-78.


Buradaki  fark,  sosyal  yardımın  bir  lütuf/atıfet  olarak  değil, 
formel-anonim  bir  düzen  içinde,  bir  temel  hakkın  icabı  olarak 
verilmesidir.  Her insanın asgari ihtiyaçlarının karşılanmasının, 
en asgarisinden:  kimsenin açlıktan ölmemesini sağlamanın,  te­
mel bir toplumsal sorumluluk ve görev olduğu kabulüne daya­
nır bu hak kavramı.
Sosyal  refah  devleti  ‘çağında’ sosyal  hakları  temel insan hak­
lan  arasına  katmış  olan anlayışın  imtidâdından, yani ‘uzatılma­
sından’,  ‘zamanı  geçmesine’  rağmen  sürdürülmeye  çalışılma­
sından söz ediyoruz bu kavram üzerinde durmakla.  Neolibera- 
lizmin  tasfiyesini  hınçla  sürdürdüğü  sosyal  devletin  kalıntıla­
rını  koruma  çabasının bir  parçası  da  sayabiliriz;  daha  iyisi,  bu 
hak  kavramının  sosyal  devleti  ihyâ  etmesi  umulacak bir  kök- 
hücre olduğunu söyleyebiliriz!
Hemşehrilik  geliri  vaadi,  vatandaşlık geliri  tasarımının yerel 
uyarlaması  idi.  Vatandaşlık  geliri,  basitçe,  her  insanın,  salt va­
tandaş  olmakla  hak  ettiği  ve  asgarî  yaşam  güvencesi sağlayan 
bir gelire  bağlanmasıdır.  Dünyada  epeydir  tartışılan bu  talebi, 
Türkiye’de  özellikle  Ayşe  Buğra  gündeme  sokmaya  çalışıyor.6 
Hemşehrilik geliri vaadi, bu kavramın tartışılması ve politik gün­
deme yerleşmesi için bir imkân olabilirdi, ne yazık ki olamadı.
Yerel yönetimlerin, yapısal  olarak,  neoliberal  tasfiyeye uğra­
yan sosyal  devlet yapılarının boşa  düşürdüğü  insanlara pansu­
man yapma  ‘misyonunu’  üstlendiğini  biliyoruz.  AKP belediye­
lerinin sadaka klientalizmi, bu misyonun icabıdır. Bu yardımla­
rın, elbette  “sivil  toplum kuruluşlan”nın hayır-hasenâtı ve fak- 
fuk-fon,  yeşil kart gibi  kamu  bütçesinden -h â lâ !- ayrılan kay­
naklarla birlikte, yaygınlaşan yoksulluğun sürdürülebilir vasat­
ta  kalmasını  sağlaması  hedefleniyor.7  Ne  öldürüp  ne  onduran 
sürdürülebilir yoksulluk
 ‘konsepti’...  Hemşehrilik ve vatandaşlık 
geliri  tasarımını  soldan  sorgulayanlar,  bu  tasarımın  da  netice­
de sürdürülebilir yoksulluk ‘projesine’ hizmet ettiği fikrindeler.

Bkz.  Bir Temel Hak O larak Vatandaşlık Gelirine Doğru, der. Ayşe Bugra-Çağlar 
Keyder,  iletişim Yayınlan,  İstanbul 2007.

Bu  konuda bkz.  Deniz  Yıldınm,  “AKP ve  Neoliberal  popülizm", AKP Kitabı- 
Bir Dönüşümün Bilançosu,
 Phoenix Yayınevi, Ankara 2009, s.  66-107.


Yoksulluk  kader olam az!
  şiârını  (Cem  Karaca’yı  anarak)  bırak­
mamalı  elbette!  Azamî program,  yoksulluğu  ‘idare  etmek’  ola­
maz!  Ama sinizme de  düşmemeli.8 Asgarî’yle kastedilen insan­
ların  açlıktan  ölmemesiyse,  orada  burun  bükmek  olmaz.  Asıl 
önemlisi,  hemşehrilik/vatandaşlık geliri  tasarımının,  başka  bir 
politik  ilahiyatın  kök-hücresi  olmasıdır:  İnsanların  hayatının 
piyasanın  keyfine  terk  edilmesine  itirazın,  ekonomi-ötesi  de­
ğerleri  öncelikli  kılmanın,  insanın  değerini  ve  haklarını  sade­
ce ‘tanımayıp’ gerçekleştirmeye  azmetmenin  kök hücresi...  Ya­
ni, yine Yoksulluk  kader olamaz!'m...
Dayanışma
İki  ayrı  cenahtan  iki  örnek  verelim.  CHP’li  İzmir  Büyükşe- 
hir  Belediyesi,  belediyelerin  öğrencilere  burs  verilmesinin  ip­
tali  üzerine,  bu  yardımın  usulünü  değiştirdi.  Yoksul  mahalle­
lerdeki ilköğretim  öğrencilerine  “etüd ağabeyleri/ablaları”  tah­
sis  edildi.  Çoğu  yurtlarda  kalan  üniversite  öğrencileri,  küçük 
bir bedel ve  serbest ulaşım kartı karşılığında, bu  mahallelerde­
ki çocuklara ders çalıştırıyorlar.
Diğer örnek,  Müslüman  bir çevreye  dayanan Başkent  Kadın 
Platformu’nun  yardım  usulü:  Yardımsever  kadınlar,  bir  araya 
gelip,  yoksul  aileler için giysi  dikiyor, yiyecek hazırlıyor,  bun­
ları ilgilendikleri ailelere götürüyor, böylece bu ailelerle sürek­
li bir ilişki sürdürüyorlar.
İlki  zımnen  hak  temelli  sosyal  yardıma,  İkincisi  sadaka-ha- 
yır  faaliyetine  daha  yakın  görülebilecek  her  iki  örnek,  farklı 
bir  tarza  işaret  ediyor.  Burada  muhtaçlara  gelir veya  fayda  te­
mini, bizzat bir emek sürecidir -  ve  onlarla bir insanî-beşerî te­
mas
  kurmaktadır.  Bir  buluşma,  halleşm e  kapısı  açılıyor.  Yok­
sulları  “konuşturmak”,  onları  temsil  etmek yerine,  çok  daha 
basit -v e  çok daha z o r- bir edim:  onlarla  konuşm ak9...  Yoksul­
8  B irikim ’d e   sürdürdüğüm  sinizm  tartışmasının  son  halkasını  hatırlatayım: 
“Kriz, fırsat ve sinizm”, Birikim,  236/237, Aralık 2008/0cak 2009, s.  28-32.
9  Necmi  Erdoğan bunun  altını  çizmişti:  Yoksulluk  Halleri,  ed.  Necmi  Erdoğan, 
yazarlar Aksu Bora, Kemal  Can, Ahmet  Çiğdem,  Necmi  Erdoğan,  Ömer Laçi- 
ner, Ersan Ocak, Mustafa Şen,  İletişim Yayınlan,  İstanbul 2007, s.  45.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə