Kur’an’ın İman Öğretileri Açısından Fideizmin Kritiği
51
türetilmiştir.
3
Genel olarak fideizm, temel dini doğma ve öğretilerin akıl
yoluyla kanıtlanamayacağını, fakat yalnızca iman yoluyla kabul edileceğini;
dini hakikatlerin akla ya da akıl yürütmeye değil de inanca dayandığını
savunan görüştür. Bu görüş, bir bilgi kaynağı olarak inancın akıl ya da
bilimden üstün olduğunu iddia eder; aklın ve bilimin değerini yadsır;
yadsımadığı zaman ise inanca tabi olması ve onu desteklemesi gerektiğini
savunur.
4
Bu anlayışa göre iman olgusu, “dinin vahye dayalı iman esaslarına,
akli deliller ve karşıt delilleri dikkate almadan bir iman atlayışı yaparak
teslim olma ve bu şeksiz şüphesiz kabul ile birlikte samimiyet ve güvenle
içselleştirilmiş bir dini hayat yaşamadır.
5
Bu yönüyle imancılık akılcılığın
zıddı olarak kullanılmıştır.
6
Fideist
bakış
açısına
göre
,
dini
inanç
biçimleri
rasyonel
değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dini önermeleri kabul edişimiz, herhangi bir
delile veya akıl yürütmeye dayanmaktan uzaktır. İman aklın desteğine
muhtaç olmadığı gibi, her tür delil ve ispat da iman için zararlıdır. Çünkü
imancılığa göre bu konuda delil ve ispata başvurmanın bir sonu yoktur.
Samimi bir mümin için, inanmayı gerektiren en asli şey bizzat inanç
sisteminin kendisinde bulunur. Bu demektir ki, iman sırf doktrinleri tasdik
etmekten ibaret olmayıp bizzat tanrının kendisine güven ve teslimiyetten
ibarettir. İnanmayı güçleştiren şey ise, tanrıyla ilgili birtakım önermelerin
araya girmesidir.
7
Öyle anlaşılıyor ki fideizm, duyuların yanıltıcı niteliğine, aklın yetersiz,
sınırlı ve hatta bozucu olduğuna, bilimsel hakikat denen şeyde sürekliliğin ve
mutlak kesinliğin bulunmadığına dikkat çekerek ilahi inayet ve dini
hakikatlerin kesinliğine göndermede bulunmaktadır.
8
Ancak bu düşünce de
kendi içerisinde radikal fideizm ve ölçülü fideizm şeklinde ikiye ayrılmıştır.
Bu iki yaklaşım arasında bazı farklar bulunmaktadır.
“İmaniye” kavramıyla karşılanmıştır. Bkz. İsmail Parlatır, Osmanlıca Türkçe Sözlüğü, Yargı
Yay., Ankara 2006, s.732.
3
Sina Kabaağaç,
Latince-Türkçe Sözlük, Sosyal Yay., İstanbul 1995, s.241.
4
Ahmet Cevizci,
Felsefe Sözlüğü, İstanbul 2000, s.134; Cemal Yıldırım,
Çağdaş Felsefe Sözlüğü,
Bilgi Yay., İstanbul 2000, s.87; Ahmet Arslan, Felsefeye Giriş, Vadi Yay., Ankara 1998, s.241.
5
Cafer Sadık Yaren, Din ve Bilim, Sidre Yay., Samsun 1997, s.20; Recep Alpyağıl, Wittgenstein
ve Kierkegaard’dan Hareketle Din Felsefesi Yapmak, Anka Yay., İstanbul 2002, s.14.
6
Süleyman Hayri Bolay,
Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, Akçay Yay., Ankara 2004,
s.207; Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, s.185
7
Hanifi Özcan, “Birbirine Zıt İki Epistemolojik Yaklaşım: “Temelcilik” ve “İmancılık”,
AÜİFD, XL, Ankara 1999, s. 164.
8
Abdullatif Tüzer,
Bir Varoluşçunun İman Savunusu, İz Yay., İstanbul 2006, s.15.
52
Hulusi Arslan
Radikal fideizm, dinin özünün ve temel öğretilerinin felsefe ve rasyonel
ölçütler açısından anlamlı olmadığını, dolayısıyla dine veya dinin inanç
esaslarına hiçbir akli değerlendirmeye başvurmadan iman etmiş olmak ve bu
imanı aynı şekilde sürdürmek gerektiğini savunan görüştür.
9
Bu yaklaşıma
göre iman ile akıl asla bir arada bulunamaz. Bu ikisi karşılıklı olarak
birbirlerini reddeder ve birbirlerine düşmandır. Çünkü akıl, bilime uygun
düşen bir objektifliği ve tarafsızlığı gerektirir. Bu anlamda imana akli bir
yöntemle yaklaşmak, fideizm açısından, onu harici birtakım ölçütlerle test
etmek demek olacağı için; bu durum iman açısından korkunç bir hatayı, yani
gerçek imanın ortadan kaldırılmasını beraberinde getirecektir.
10
Dolayısıyla
radikal fideizme göre; iman ile akıl arasında mutlak bir uyumsuzluk söz
konusudur.
11
Ölçülü fideizm ise, iman-akıl düzleminde imana yakın duran; ancak
akla da yer veren bir konumdadır. Diğer bir ifadeyle ölçülü imancılık;
kesinliğin akla değil de inanca dayandığını savunmak yerine, belli dini
doğruların ifadesi ve kabulü açısından inancın temel olup akıldan önce
geldiğini, fakat akıl yürütme ve deneysel araştırmanın da büsbütün değersiz
olmayıp söz konusu dini doğruların anlaşılması ve açıklanmasında önemli bir
rol oynadığını öne sürmektedir.
12
Ölçülü fideizm, akıl ile iman arasında bir
zıtlık veya düşmanlık görmemiş, aksine imanın makul gerekçelerini
oluşturmak için aklı kullanmayı önermiştir. Buna rağmen ılımlı imancılık
nihai kesinliğin akıldan değil imandan çıkacağını, her zaman önceliğin akla
değil imana ait olduğunu ileri sürer.
13
2.
Fideizmin Felsefî ve Teolojik Arka Planı
Fideizm, modern dönemde daha yaygın ve etkin olmuş bir düşüncedir.
Fakat hem keskin hem de ılımlı biçimiyle birlikte kökleri daha erken
dönemlere gitmektedir. Radikal fideizmin ilk dönem temsilcilerinden birinin
Tertullianus (ö.220) olduğu belirtilir. O mutlak bir felsefe karşıtı ve tam bir
antirasyonalist olarak tanınır.
14
Onun “saçma olduğu için inanıyorum” sözü
katı imancılığın bir vecizesi gibidir. Ona göre, iman ve insanın kendi başına
bilmesi birbirine karşıt olan şeylerdir. Tanrının sırlarına ulaşmaya çalışmak
insan aklının bir küstahlığıdır. Bu bağlamda onun bir diğer sözü de şöyledir:
9
Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s.283, Bolay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, s.213-214.
10
Özcan, “Bir Birine Zıt İki Epistemolojik Yaklaşım: “Temelcilik” ve “İmancılık”, s.379.
11
Alpyağıl,
Wittgenstein ve Kierkegaard’dan Hareketle Din Felsefesi Yapmak, s.16.
12
Cevizci,
Felsefe Sözlüğü, s. 283-284.
13
Tüzer,
Bir Varoluşçunun İman Savunusu, s.28-30.
14
Ahmet Cevizci,
Ortaçağ Felsefesi Tarihi, Bursa 2001, s.42.