Kur’an’ın İman Öğretileri Açısından Fideizmin Kritiği
63
eder. Çünkü orada birden çok tanrı bulunmuş olsaydı, bir üstünlük ve
hakimiyet mücadelesi meydana gelirdi.
62
Allah’ın birliğine delalet eden başka bir Kur’an ayeti de şöyledir: " Eğer
yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı yer ve gök kesinlikle bozulup
gitmişti..."
63
Zemahşerî’ye göre iki kralın hâkimiyeti altında seyreden bir
yönetim, üstünlük mücadelesi ve anlaşmazlık kaynaklanan bozuk bir
yönetimdir. Bu sebepledir ki yerin ve göğün yöneticisinin bir olduğunu
söyleyebiliriz.
64
Dolayısıyla evrendeki birlik ve düzen Kur’an’da Allah'ın
birliğinin en açık delileri olarak sunulmuştur. Kur’an’ın bu öğretilerinin esas
alan kelamcılar da iki veya daha fazla ilahın varlığının akli imkânsızlığa
neden olduğunu ileri sürmüşler ve bu ayeti temel alarak Allah’ın birliğine
ilişkin birtakım deliller ortaya koymuşlardır.
65
Örnek 2: Nübüvvet ve Vahiy
Kur’an-ı Kerim nübüvvet ve vahye iman konusunda da fideizmin
öngördüğü gibi salt teslimiyeti emretmemiş, bu konular üzerinde düşünme
ve delillendirmeye önem verilmiştir. Müşriklerin Hz. Peygambere şair,
yalancı, büyücü, deli demelerine karşılık, bütün bu sözlerin düşünceden uzak
bir şekilde söylenmiş sözler olduğu beyan edilmiştir.
66
Çünkü birazcık
düşünülmüş olsaydı Hz. Muhammet’in durumunun kâhinlik ve şairlikten
farklı olduğu belli olacaktı. Râzîye göre, Hz. Peygamberin şair olmadığı
bildirilirken “ne az iman ediyorsunuz” ifadesine, kahin olmadığı bildirilirken
de “ne az tefekkür ediyorsunuz”
67
ifadesine yer verilmesi dikkat çekicidir. Yüce
Allah bununla sanki şöyle demektedir: “Bu Kur’ân bir şairin sözü değildir.
Çünkü onun özellikleri bütün şiir çeşitlerinden farklıdır. Fakat siz iman
etmiyorsunuz. Yani imana niyetlenmiyorsunuz. Eğer imana niyetlenmiş
olsaydınız “o bir şairdir” şeklindeki sözünüzün yalan olduğunu bilirdiniz.
Çünkü Kur’an’ın terkibi, üslubu, özelliği bütün şiir çeşitlerinden farklıdır.
Yine bu Kur’an bir kahin sözü de değildir. Çünkü kâhinlerin sözü
Şeytanlardan kaynaklanır. Oysa Kur’an’ın şeytanların öğretmesiyle olması
mümkün değildir. Zira siz Kur’an’ın nazım olarak mucizeliğini ve onun
şeytanları kınadığını hesaba katmıyorsunuz.”
68
Dolayısıyla Kur’an, Allah
62
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, X, 58
63
Enbiya 21/22.
64
Zemahşerî, Keşşâf, IV, 137
65
Bkz. Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr,VII, 127-130
66
Hud,11/7; Hakka 69/41-42; Müddessir 74/24
67
Hakka 74/ 41-42
68
Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, X, 634.
64
Hulusi Arslan
kelamının edebi özelliklerinin şiir ve kehanetten çok farklı olduğunu, bundan
dolayı da bu yakıştırmanın tutarsız olduğunu bildirmek suretiyle insan aklına
hitap etmektedir.
Kur’an’-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in nübüvvetini inkar edenlerin
ileri sürdükleri “bu kıssa ve sözleri bir başka insandan istifade ile ondan
öğrenerek söylüyor” şeklindeki ithamlara
69
karşılık şöyle deniyor: “Şüphesiz
biz onların: " Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz.
Kendisine nisbet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Hâlbuki bu (Kur'an) apaçık bir
Arapçadır.”
70
Râzî’ye göre, Allah, Arapça bilmeyen A’cemî birinden fasih bir
Arapça ile söylenmiş bu sözlerin çıkamayacağını bildirmiştir. Böylece Allah
hem Hz. Muhammed’in nübüvvetine ve hem de vahyin gerçekliğine delil
getirmiştir.
71
Mâturîdî’ye göre de Yüce Allah bu ayette sanki şöyle demektedir:
“Sizin diliniz Arapça olduğu halde Kur’an’ın veya bir suresinin veya bir
ayetinin benzerini getirmeye gücünüz yetmiyor. Öyle ise nasıl olur da onun
dilini bilmeyen ve o dile mensup olmayan bir kimse Kur’an’nın benzerini
getirebilir?”
72
Yine “O Kur’an Allah‘tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka
onda birçok çelişki bulurlardı”
73
ayetinde yüce Allah Kur’an-ı Kerim’i Hz.
Muhammed’in nübüvvetinin doğruluğuna delil getirmiştir. Müfessirlere
göre, Kur’an eğer Allah’tan başkasına ait olmuş olsaydı, onun büyük bir
bölümü birbiriyle tutarsız ve çelişik olur; nazmı, belağatı ve manası arasında
uyumsuzluk olurdu. Kur’an’ın tamamı belağat ve fesahat yönünden;
manalarının uygunluğu ve verdiği haberlerin doğruluğu açısından birbirini
desteklemektedir. Bu yönüyle onun yüce Allah’tan başka bir kimseden sadır
olmadığı belli olmuş olur.
74
Râzî’ye göre bu âyet, inceleme ve isitidlâlde bulunmanın vacip, taklidin
ise kötü olduğuna delalet eder. Çünkü Allah bu ayetle peygamberin
nübüvvetinin doğruluğuna delil getirmelerini emretmiştir. Ona göre
Peygamberin doğruluğunu tespit için delil getirme zaruri olunca, yüce
Allah’ın zat ve sıfatlarını bilme konusunda delil getirme hayli hayli zaruri
olur.
75
Dolaysıyla Râzi’ye göre nübüvvet ve diğer iman esaslarında delile
69
Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, VII, 272; Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, V, 3126-3127
70
Nahl 16/103
71
Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr,VII, 272
72
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, VIII, 195
73
Nisa 4/82
74
Zemahşerî, Keşşâf, II, 115; Ayrıca bkz. Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, III, 350-351
75
Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, IV, 151-152
Kur’an’ın İman Öğretileri Açısından Fideizmin Kritiği
65
başvurmak yüce Allah’ın bir isteği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakış
açısı “Bizim İsa Mesih’ten sonra meraka ihtiyacımız yoktur.” diyen
Tertullianus’unkinden oldukça farklıdır.
Örnek 3: Ahiretin Varlığı
Kur’an-ı Kerim ahiret inancına dayanak teşkil edebilecek birtakım akli
delillere de yer vermiştir. Bununla ilgili bazı ayetler şöyledir:
“İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen bir apaçık
hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da: ‚çürümüş kemikleri kim diriltecek?‛
diyerek bize misal vermeye kalkar. De ki, onları ilk defa yaratan diriltecektir. O her
türlü yaratmayı bilendir. Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız.
Gökleri ve yeri yaratan onların benzerlerini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur;
çünkü o yaratan ve bilendir.”
76
“ İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? O, akıtılan bir meni
damlası değimliydi? Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu yaratıp şekil vermişti.
Ondan erkek dişi iki cins yaratmıştı. Bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü
yetmez mi? Elbette yeter.”
77
“ Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından
O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
78
İlkin
mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı) tekrarlayan O'dur, ki bu,
O'nun için pek kolaydır.”
79
Görüldüğü üzere Kur’an’da yeniden yaratma ilk yaratmaya kıyas
edilmiştir. Yine zor bir şeyi yaratmaya kadir olanın daha kolay bir şeyi
yaratmaya öncelikle kadir olduğu; ölü toprağı canlandıranın insanı da
diriltebileceği; bir şeyi zıddına çeviren varlığın onun benzerini de
yaratabileceği belirtilmiştir ki bütün bunlar ahiretin varlığı ile ilgili akli ve
mantıki deliller olarak karşımıza çıkmaktadır.
80
Mâturîdîye göre insanoğlu kendi yaratılışı üzerinde düşündüğü
takdirde ahirette tekrar dirilmenin mümkün ve hikmet dairesinde meydana
gelecek bir hadise olduğunu bilir. Zira mükemmel bir şey yapıp da sonunda
hiçbir maksat gözetmeden onu yıkan birinin hikmetten uzak olduğu bilinir.
Bunun yanında insan düşündüğü takdirde kendisini anne karnında şekilden
76
Yasin 36/77-83
77
Kıyame 75/36-40
78
Rum 30/19
79
Rum 30/27
80
Hüseyin Atay, Kur’an’da İman Esasları, Ankara 1998, s.121-122
66
Hulusi Arslan
şekle sokan ve yaratan kimsenin tekrar diriltmeye kadir olduğunu da bilir.
Zira insan aklına ve değerlendirmesine göre bir şeyi tekrar yapmak ilk defa
yapmaktan daha kolaydır. Dolaysıyla ilk defa örneksiz yaratmaya kadir olan
Allah onu tekrar yaratmaya daha kadir ve maliktir. Zira bu insan aklına göre
daha basit ve daha kolaydır.
81
Zemahşerî’ye göre de diriden ölüyü, ölüden
diriyi çıkarmak gibi zıt fiilleri yapmaya kadir olan bir varlığın kudreti
açısından varlık âlemini ilk defa yaratmakla onu yok edip tekrar inşa etmek
(ibdâ ve iâde) aynı düzeydedir.
82
Dolayısıyla sonsuz kudrete sahip olan
Allah’ın evreni yaratması, sonra onu yok edip tekrar yaratması aklen bir
çelişki oluşturmaz.
İman esaslarıyla ilgili bu öğretileri değerlendirildiğinde Kur’an’ın akla,
bilgiye, düşünmeye, delile önem verdiği söylenebilir. Kur’an’ın bu
öğretilerini esas alan kelamcılar da inanç mevzularını aklî mevzular olarak
görmüşlerdir. Bağdâdî âlemin yaratılması, yaratıcının kıdemi, birliği, sıfatları,
adaleti, hikmeti; teklif ve nübüvvetin imkan ve doğruluğu gibi itikadî
konuların akli istidlal ve nazar konularına dâhil olduğunu belirtir.
83
Buna
karşılık, delilsiz inancın geçerliliği konusunda kelamcılar arasında ihtilaf
vardır. Burada mesele Kur’an açısından değerlendirildiğinden kelamcıların
bu konudaki görüşlerinin incelenmesini başka bir çalışmaya bırakmak
istiyoruz.
3.5.
İmanın Duygusal ve Yaşantısal Boyutu da Vardır
Kur’an’da imanın zihinsel ve iradi boyutu yanında birtakım duygusal
ve formel boyutları da bulunmaktadır.
84
Bu açıdan vurgulanması gereken
hususlardan biri imanın rasyonel bir olgu olduğu kadar aynı zamanda deruni
bir tecrübe oluşudur. Zira birçok Kur’an pasajı bize imanın aynı zamanda
kalp ve gönül işi olduğunu vurgular ve onu teslimiyet ve bağlılıkla; takva ve
yaşantı ile ilişkilendirir. İmanın kalple ilişkisi bağlamında şöyle denir:
“Bedevîler, iman ettik dediler. De ki iman etmediniz, fakat boyun eğdik deyin, henüz
iman kalplerinize girmedi”
85
“İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini
bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır!
81
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, XII, 112
82
Zemahşerî, Keşşâf, IV, 571
83
Bağdâdî, Abdulkahir, Kitab-ı Usûli’d-Dîn, Beyrut 1981, s.14.
84
Bkz. Abdurrahman Kasapoğlu, Kur’an’da İman Psikolojisi (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1996, s.61-96.
85
Hucurat 49/14
Kur’an’ın İman Öğretileri Açısından Fideizmin Kritiği
67
İnandım, fakat kalbimin mutmainolması için (görmek istedim), dedi”
86
“İşte Allah
onların kalplerine imanı yazmıştır.”
87
Bu ve benzeri ayetler imanın insanın kalbinde meydana gelen deruni
bir tecrübe olduğunu gösterir. Yine “Bu onların ancak imanlarını ve
teslimiyetlerini artırır.”
88
“İman edip de imanlarına zulmü karıştırmayanlar var ya
işte güven onların hakkıdır”
89
gibi Kur’an ifadeleri imanın güven ve teslimiyetle
ilişkisini ortaya koymaktadır. Bununla ilgili olarak başka bir Kur’an pasajı
şöyledir: “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer,
O’nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman, bu onların imanlarını artırır. Onlar
sadece Rablerine tevekkül ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık
olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayanlardır. İşte onlar gerçekten
müminlerdir.”
90
“Eğer müminler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının”
91
Zemahşerî’ye göre ayetler okunduğunda deliller açıkça belli olduğu
için bu, onların imanlarındaki kesinlik derecesini (yakîn) ve kalplerindeki
ikna olmuşluk seviyesini (itminan) artırır. Ayrıca ona göre bu ayetlerde yüce
Allah’a karşı duyulan derin saygı ve korku (haşyet), ihlas ve tevekkül gibi
kalbi fiiller ile namaz ve sadaka gibi bedeni fiiller birleştirilmiştir.
92
Görüldüğü üzere iman Kur’an tarafından yalnızca akıl, düşünce ve
delile dayalı bir olgu olarak görülmemiştir. İmanın bu boyutları yanında
güven, teslimiyet, bağlılık ve yaşantısal boyutlarına da dikkat çekilmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Fideizm, iman akıl ikileminde imanı önceleyen, aklı tümden veya
kısmen öteleyen felsefi-dini bir düşüncedir. Bu düşüncenin doğmasında
batıdaki gelişmelerin etkili olduğu görülmektedir. Bilgide deney ve gözlemin
esas alınması; aklın metafizik alandan uzaklaştırılması gibi bilimsel ve felsefi
yöntemlerin yanında asli günah, çarmıh ve teslis gibi inançlarının
eleştirilmesi de fideizmin doğuşunda etkili olmuştur. Böylece akla ve bilme
aykırı görülen Hıristiyan inançları, imana sığınılarak eleştiriden uzak
tutulmak istenmiştir. Bu açıdan fideizmi aynı zamanda Hıristiyan teolojisinin
bir savunusu olarak değerlendirmek mümkündür.
86
Bakara 2/260
87
Mücadele 58/22
88
Ahzab 33/22
89
Enâm 6/82
90
Enfal 8/2-4
91
Mâide 5/112
92
Zemahşerî, Keşşâf, II, 553
68
Hulusi Arslan
Kur’an açısından bakıldığında ise, radikal fideizmin iman ile aklın asla
bir arada bulunamayacağı ve bu ikisinin karşılıklı olarak birbirlerini
reddettiğine yönelik iddialarının bir geçerliliği yoktur. Kur’an “saçma olduğu
için inanmak” ya da “imana yer bulmak için bilgiyi terk etmek” veya
“anlayabilmek için önce iman etmek” şeklinde dile getirilen fideist anlayışları
benimsememiştir. Kur’an iman olgularını duyularla algılanamayan bir alan
olarak görmüştür elbette. Fakat o duyularla birlikte diğer bilgi vasıtalarını da
kullanmayı teşvik etmiştir. Bu çerçevede Kur’an aklı devreye sokmayı; evren
üzerinde düşünmeyi ve bu suretle imanı haklı gerekçelere dayandırmayı
istemiştir. Bu anlamda araştırmayı, düşünmeyi, bilgiyi ve delili överken,
bilgisizliği, zanla hareket etmeyi, başkalarını dayanaksız bir şekilde taklit
etmeyi yermiştir.
Kur’ân, Allah’ın varlığı ve birliği, nübüvvet ve ahiret gibi temel itikadi
konularda insanı düşünmeye teşvik etmiş, bu inançlara dayanak teşkil eden
birtakım akli deliller sunmuştur. Bu açıdan değerlendirildiğinde Kur’an’ın
salt imancı yaklaşımları önermediği söylenebilir. Buna karşılık Kur’an’ın
imanın teslimiyet boyutunu öne çıkaran ılımlı fideist yaklaşımları tümüyle
dışlamadığı söylenebilir. Zira Kur’an, imanı bir yönüyle delile dayanan
rasyonel bir olgu olarak görürken, diğer bir yönüyle de imanın teslimiyet,
güven, takva ve yaşantısal boyutlarına da dikkat çekmiştir.
KAYNAKÇA
Açıkgenç, Alparslan, Bilgi Felsefesi, İstanbul 1992
Aksay, Hasan, İslâmî Terimler Sözlüğü, İstanbul 1995.
Albayrak, Halis, Kur’anda İnsan-Gayb İlişkisi, İstanbul 1996
Alpyağıl, Recep, Wittgenstein ve Kierkegaard’dan Hareketle Din Felsefesi Yapmak,
Anka Yay., İstanbul 2002
Altıntaş, Ramazan, İslam Düşüncesinde İşlevsel Akıl, Pınar Yay., İstanbul 2003
Arslan, Ahmet, Felsefeye Giriş, Vadi Yay., Ankara 1998
Atay, Hüseyin, Kur’an’da İman Esasları, Ankara 1998
Bağdâdî, Abdulkahir, Kitab-ı Usûli’d-Dîn, Beyrut 1981
Bolay, Süleyman Hayri, Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, Akçay Yay.,
Ankara 2004
Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, İstanbul 2000
Cevizci, Ahmet, Ortaçağ Felsefesi Tarihi, Bursa 2001
Kur’an’ın İman Öğretileri Açısından Fideizmin Kritiği
69
Çelebi, İlyas, İslam İnancında Gayb Problemi, İstanbul 1996
---------------“gayb” mad. DİA, c.XIII, ss. 404-409
Gazâlî, Ebu Hamid, Varlıkların Yaratılış Hikmetleri, Ocak Yay., Ankara ts.
Gökberk, Felsefe Tarihi, İstanbul 1990
.
Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, İstanbul 1990
Güçlü, Abdulbaki ve Diğerleri, Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara
2002
Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, İstanbul 1999
Hume, David, Din Üstüne, çev. Mete Tuncay, İmge Kitabevi Yay., Ankara
1995
İbn Manzûr, Lisânu’l-Arap, Beyrut, t.y
Kabaağaç, Sina, Latince-Türkçe Sözlük, Sosyal Yay., İstanbul 1995
Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’an’da İman Psikolojisi (Doktora Tezi), Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1996
Mâturîdî, EbûMansûrMuhamed. B. Muhammed, Te’vîlâtü’l-Kur’ânü’l-Kerim,
thk. Ahmed Vanlıoğlu, İstanbul 2005
Özcan, Hanifi, “Birbirine Zıt İki Epistemolojik Yaklaşım: “Temelcilik” ve
“İmancılık”, AÜİFD, XL, Ankara 1999
Parlatır, İsmail, Osmanlıca Türkçe Sözlüğü, Yargı Yay., Ankara 2006
Râzî, Farreddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr, nşr. Dâruihyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2001
Şahin Efil, “Pascal Epistemolojisinde Kalbi Akla Öncelemek”, Hikmetyurdu
c:3, s:6, ss.135-157
Tehânevî, Muhammed Ali, KeşşafuIstılâhâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm, Beyrut 1996
Topaloğlu, Bekir, Allah’ın Varlığı, Ankara 1992.
Tüzer, Abdullatif, Bir Varoluşçunun İman Savunusu, İz Yay., İstanbul 2006
Uludağ, Süleyman, İslâm Düşüncesinin Yapısı, İstanbul 1999
Yaren, Cafer Sadık, Din ve Bilim, Sidre Yay., Samsun 1997
Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitabevi, İstanbul ts.,
Yıldırım, Cemal, Çağdaş Felsefe Sözlüğü, Bilgi Yay., İstanbul 2000
Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki Ğavâmıdi’t-
Tenzîl ve Uyûni’l-Akâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, thk. Şeyh Âdil Ahmed
Abdulmevcûd-Şeyh Ali Muhammed Muavvid, Riyâd 1988
Dostları ilə paylaş: |