Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal of Turkish World Studies



Yüklə 212,06 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/7
tarix15.03.2018
ölçüsü212,06 Kb.
#31755
1   2   3   4   5   6   7

Hunlar ve Xiongnu

 

 



191 

yaptığı İç Asya’ya bağlı kalmış ve buradaki “tüm” dillere vakıf olmuştur. O başlıca Gansu ile 

olan bağlarını muhafaza etmiş ve merkezi Çin’e yerleşmesinden sonra düzenli olarak 

Dunhuang’a gelmiştir. Başka bir ifadeyle, bir nesil bunları birbirinden ayırsa ve Zhu Fahu açık 

bir şekilde Çin ortamıyla bütünleşse de Nanaivandé ve Zhu Fahu tamamen farklı ortamlara ait 

değillerdi. Bunların ikisi de İran dilini bilen ve göç etmiş kişilerdi. Bailey ve Parlato’nun tezine 

göre bu ikisi 

Xwn


 veya 



a

’yı genel bir anlamda anlamaktaydılar: Fakat böyle değildir. Zhu 



Fahu bu kelimeyi açıkça kullanmakta ve onun kullanımı, 

testimoniumsogdicum

’un en vasıtasız 

yorumunu tamamen kuvvetlendirmektedir. Her ikisi için Hunlar Xiongnu’lardı.  

Burada tartışmanın sonu gelebilir: Kuzey Çin Xiongnuları hakkında Nanaivandé’nin 

Xwn


’u 

kullanmasını açıklamak için öne sürülen hipotez bir örneğe dayanmamaktadır. Bu hipotez ne 

Avrupa Hunlarının adını ne de Hint metinlerindeki 



terimini açıklayamadığı gibi ortaya 



konulan yayılma yolarının da hiçbirine dayanmaz. Hintli yazarlar ve Zahu Fahu, Xiongnu’yu, 

genel bir isim olma ihtimalini dışarıda tutan bir biçimde Hunlardan çıkarmaktadır. 

Nanaivandé’nin Xiongnulara 

Xwn


  adını vermesinin sebepleri vardı. 370 yılından itibaren 

Avrupa’ya varan Hunların Xiongnu adını kullanmaları Maenchen-Helfen’in yazdığının aksine 

anlamsız değildir. Mevcut bilgilerle bunu ispat etme külfeti, Avrupa Hunları ile Xiongnuları 

kökünden birbirinden ayırmak isteyenlere kalmaktadır.  

Biraz daha ileri gitmek için İç Asya ile ilgilenmek gerekmektedir. Hunlar 370 yılında Volga 

bölgesinde, Uzakdoğu’dan gelen eski bir imparatorluk ismini muhafaza ederek ortaya çıkmış ve 

doğudan gelmişlerdir. Bunu bütün Grek-Latin kaynakları göstermektedir ve Maenchen-Helfen 

bu hadiseyi hatalı bir şekilde küçümsemiştir.

8

 Hunlar ve Xiongnu’lar arasında tam bir farklılık 



olduğunu düşünenler, sözde Karadeniz kıyılarındaki Hunların İç Asya’da bulunmasının nasıl 

mümkün olduğunu açıklamaktan sakınmaktadırlar. 

Oysaki İç Asya hakkındaki bilgiler Maenchen-Helfen ve Bailey’den beri döneminden beri 

geniş manada elden geçirilmiştir. Bu bölgedeki Hun tarihi için elli sene önce nümizmatik ya da 

yazılı kanıtların önemli bir kısmı bugün artık kabul edilemez bilgilerdir. Bunun yanı sıra 

arkeolojik bilgilerimiz de son derece iyi durumdadır. Bundan dolayı ben bu yeni verileri 

tanıtmak ve bazı hipotezler ortaya koymak istiyorum:  

 

 



 

 

                                                 



8

  [Maenchen-Hefen 1973: 444-447].  Jordanes hakkındaki düşünce özellikle tuhaftır. Jordanes, Hunları 

biraz daha doğuya Seres taraflarına yerleştirmektedir ve Maenchen-Helfen, Jordanes’in bu yeri ortaya 

çıkarmasını öteki pek çok örnekte olduğu gibi Cassiodore’dan aldığı hipotezini ortaya atmıştır. 

Maenchen-Helfen de bizzat Périégese’i Denys’den almış olmalıdır. Bunların hiçbiri kanıtlanmamıştır. Fakat 

daha sonra Maenchen-Helfen hiçbir 

Périégese

 yazmasının Hun adını vermediğinin ve çağdaş yayınların, 

yayıncı Müller’in düzeltmelerine bağlı olduğunun altını çizmektedir. Eğer Hun adı orada bulunmuyor 

idiyse Jordanes ya da Cassiodore bunu nasıl buradan aldılar? Nihayetinde Seres ve Hun adları Denys’in 

metinlerinde birbirine hiç yakın değildir ve Maenchen-Helfen, Cassiodore’un bu metindeki halkların 

listesini azalttığını ve 

Seres

 ve Hunların komşuluğunun tamamen rastlantısal bir sonuç ile ortaya çıktığını 



ileri sürmüştür. Fakat Cassiodore neden bu şekilde hareket etmiş olabilir? Diğer bir deyişle teorilerine 

doğrudan zıt olan metinlerle karşılaşan Maenchen-Helfen, tek taraflı karşı hipotezleri çoğaltır. Hunlardan 

bahsetmek için Jordanes kötü bir kaynak değildir ve onun verdiği bilgiler şüphesiz daha belirsiz olan ve 

içlerinde, onları kuzeydoğuda uzak bir yere koyan Ammianus Marcellinus’un [XXXI, 3,1] metni gibi başka 

metinler tarafından desteklenmektedir.  



Özgür Yılmaz 

 

192 



II. İç Asya Hunları Hakkında Yeni Bilgiler (IV. ve V. Yüzyıl) 

1. Nümizmatik Bilgiler 

Nümizmatik her şeyden önce gelmektedir. Eftalit paralarındaki OIONO okuması İç Asya 

Hunlarından bahseden Bizans metinlerini doğrulamaktadır ve bu okuma İran Hunları hakkındaki 

tartışmalarda çok sık bir şekilde atıf yapılan unsurlardan biridir: Bu okuma daha sonra 

tamamen terk edilmiştir 

[Alram 2002: 151].

 

II. Şapur döneminde yeniden kullanılan paralarla basılan ve IV. yüzyılın sonlarına ait 



Kapisa ve Gandhara paraları üzerinde bulunan 

 okuması, Hint efsanesi 

rajālakhāna 

(bu 


rājāalakhāna

 demektir) ile bir bağ kurularak bundan sonra genellikle 

şeklinde 

düzeltilmiştir. Bu paraların biri 

[Alram 1996: 520-521]

 

Ermeni coğrafyasının Alxonları ile 



Valxonları arasında bir bağ oluşturmamıza izin vermemektedir.

9

 



Bu gün tartışılan diğer bir okumada III. Şapur (383-388) döneminde Kabil yakınlarında 

toprağa gömülen Tepe Maranjan hazinesinin dinarları üzerindeki 

okumasıdır. 

Bu paralar yalnızca, açıkça

o

’dan çok fazla değişmemiş numaralar tarafından takip edilen 



taşımaktadır. Diğer bütün kaynaklar Kidarit Hunları’nı 

  

IV. yüzyıl yerine 420-440 dönemine yerleştirmekte hemfikir iken bu paralar hiçbir kronolojik 



temel sağlamamaktadır 

[Grenet 2002: 206-207 ve de la Vaissiere 2002: 113-114]. 

Kidaritler 

hakkında bazı Semerkant paraları üzerinde bundan böyle 

  okumaktayız. Bu da bize 

onların imparatorluklarının Soğd ülkesindeki yayılmalarını göstermektedir

 [Zeimal 1983: 251]. 

 

Bu üçlü değişiklik önemli bir netice vermektedir: OIONO’nun yokluğunda ve 



 

şeklindeki bir okumayla İç Asya’yı harap eden istilacıların kendilerini nasıl tarif ettiklerini 

bilemeyiz. Bundan sonra paraların üzerinde Hun ifadesi bulunmamaktadır. Böylece Ammianus 

Marcellinus’un Chionitler ve Bizanslı Faustos’un 370’li yıllar hakkındaki metinleri IV. yüzyıldaki 

hadiseler hakkında bilgi veren yegâne kaynaklarımıza dönüşür.  

 

2. Arkeolojik veriler 



İki arkeolojik veri yığını meseleyi derin bir şekilde yeniden ortaya çıkarmaktadır. 

Birincisini ele almak için Maenchen-Helfen’in vakti vardı; ama İç Asya’daki Sovyet çalışmalarına 

ve Kanişka’nın tarihi meselesine sıkı bir şekilde bağlı olan ikincisi ise çok yakın bir zamanda 

değerlendirilmeye alındı.  

Ölümünden sonra yayınlanan kitabında Maenchen-Helfen, uzun zamandır reddettiği Hun 

kazanlarının temelinde Xiongnu kazanları olduğunu kabul etmişti. Dahası kaynaklara ya da 

nehirlere yakın yerde gömülen bu nesnelerin bulunduğu yer Macaristan’da ve Yukarı 

Asya’dakilerle benzerlikler arz etmekteydi. Bu sadece maddi değil ritüel bir devamlılığı da 

yansıtmaktaydı 

[Maenchen-Helfen 1973].

  Maenchen-Helfen ölümünden sonra yayınlanan ve 

tamamlanmamış bu kitaptan hiçbir netice elde edememişti. Kazanlar hakkındaki bilgiler o 

zamandan beri ilerleme göstermiştir. Sadece Pannonia’daki Hun kazanlarının Xiongnu 

kazanlarından geldiğini değil; Ordos’taki basit kazanların karmaşık Avrupalı kazanlara kadar 

                                                 

9

 Çev. [Hewsen 1992: 75]. Bu düzetmenin geçerliliği konusunda çok emin değilim: Eğer çıkarımların büyük 



bir kısmı –a- taşıyorsa,–o-’yu taşıyan ve içlerinde daha erken ortaya çıkanların da olduğu bazı çıkarımlar 

bulunur. Burada fonetik ve grafik bir değerlendirme ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu dönemde belirli sayıda 

göçebe halkın güneye doğru dağları geçtiğini bilinirken, Ermeni bir coğrafyacı tarafından Sir-Derya 

üzerinde konulan Alxon adı ile 

  veya Gandhara 

  arasındaki kimliğin sade bir tesadüf 

olması çok şaşırtıcı olmalıdır.  



Yüklə 212,06 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə