kin arap harfleriyle, 1928’den sonra da lâtin harfleriyle)
yayınlanması dönemidir.
Sayısını 15 kadar kestirdiğimiz eski hikâyelerden bü
yük bir bölüğünün İstanbul’da kitapçılık ve yayın işlerinde
uzmanlaşmış, İran - AzerbaycanlI aslından kimselerin ya
yınladığı taşbasmalar olduğunu biliyoruz; bu kitapçılar
dan bazıları (İ-kbal ve Maarif yayınevleri gibi) işlerini daho
sonraki dönemlerde geliştirip genişletmişlerdir. Halk hi
kâyelerine «acem hikâyeleri» denmesinin nedeni de bu-
dur. İran ve Kafkas Azerbaycanlarında halk hikâyeciliği ge
leneğinin çok güçlü oluşu ile onların ilk baskılarının, o
ülkelerden gelip İstanbul’a yerleşmiş kimselerce yapıl
mış olması her halde birbirinden bağımsız olgular değil
dir; hikâyelerden hiç olmazsa bazılarını bu Azerbaycan
asıllı kitapçıların Türkiye’de ilk kez yazıya geçirtip yay
mış oldukları düşünülebilir.
Taşbasmalardan matbaa harfleriyle yapılmış baskıla
ra geçilirken, hikâyelerin dilini, üslûbunu «düzeltme» yo
lunda aydın zümreden gelme etkiler de tesbit ediliyor.
Bu kitapların yeni yayınlarında çok emeği geçen Süley
man Tevfik'in verdiği bilgilere göre Kerem ile As!ı hikâ
yesini ilk düzelten, ünlü gazeteci-yazar Ahmed Râsirr, ol
muştur.
Çok daha yakın tarihlerde (harf devriminden bu ya
na) halk hikâyelerini «modernleştirme» biçiminde düzelt
melerde uzmanlaşmış yayınevleri ve onların özel yazar
ları da türedi: Bozkurt, Emniyet, Yusuf Ziya Balçık ya
yınevleri v.b. ile Selâmi Münir Yurdatap, Muharrem Zeki
Korgunal, M.U. (Murat Uraz) gibi yazarlar bu arada sayı
labilir.
66
Soru 2 7 : Günümüz âşıklarının şiirlerini yaym a
larında halk hikâyesi ğeleneğinin etki
si var mıdır?
Sözlü sonat gösterilerinde âşıklar, kendi şiirlerini ça
lıp çağırırken de, her şiirin hangi vesile ile düzülmüş
ya da ilk kez hangi önemli olay üzerine söylenmiş oldu
ğunu düz sözle anlatan bir giriş yaparlar. Çok kez âşık,
bu girişte kendinden üçüncü şahıs olarak söz eder ve
şiiri söylemeye sıra gelince «aldı bakalım Âşık...» diye
kendi adını verir. Bu söyleyiş geleneği, günümüz âşıkla
rının şiirlerini yayınlamalarında da sürdürülmektedir; ki
tapta âşık şiirlerini birbiri ardına dizmekle yetinmiyor;
kendi yaşamından alınmış bir macerayı, bir olayı, ya da
şiirin yaratılmasına vesile olmuş herhangi bir karşılaşma
yı kısaca anlatıp şiirini bu küçük hikâye çerçevesinin içi
ne yerleştiriyor. (Bk. İhsânî,
Güllüşahın ardında Ağalı
Dünya I ve II, İstanbul 1965; Kul Ahmet ile Şah Zeynep, An
kara, tarihsiz; Bülbüller: Âşık Döne Sultan ile Cevlâni,
Ankara 1958; Ardanuçlu Ef kârî’nin Artvin'de yayınlanmış,
ve başka âşıklarla
karş'laşmalarında
söylediği şiirler,
Artvin, tarihsiz; Ali İzzet Özkan, Ali İzzet Ağlıyor, İstan
bul 1965).
Ali İzzet Özkan’i!-: adı geçen kitabından bir örnek:
«Yine Ali İzzet, Adana'da sazı elinde gezerken, çok
dertli, dermansız olduğundan,
kendi evine gönderdiği
mektupta şunu yazdı:
Aldı Ali İzzet
Ağlasana ne duruyon gözlerim
Vatan garip, eller garip, ben garip, v.d. (s. 24)
«Ormanda bir Tahtacı gelini yaş ağaçlan kesip hizar
ile biçerken, Ali İzzet'in geline yazdığı şiiri:
Aldı Ali İzzet
Tahtacı güzeli, orman gelini!
Çek hizarını, dağlar şenindir, v.d. (s. 40)
67
Soru 2 8 : Halk hikâyeleri nasıl oluşur? Belli ya
ratıcıları var mıdır?
Araştırma ve incelemeler, halk hikâyelerinin oluşum
larında aşağıdaki yolları izlediklerini meydana çıkarmış
t ı r
a)
Hikâyelerin yaratıcıları bellidir; bunlar kimlikle
rini kesinlikle bildiğimiz ünlü âşıklardır; yakın çağlarda
yaşadıkları için hem hayatlarının, hem de söz konusu
olan yaratma işlemlerinin ayrıntılarına değgin yeter bilgi
edinmek mümkün olmuştur, İçlerinde Azerbaycan aslın
dan gelmekle beraber Doğu-Anadolu’da (özellikle Kars
bölgesinde) tanınanlar bulunduğu gibi, ünleri yalnız Ana
dolu’ya sınırlanmış olanlar da vardır: Dikmetaşlı Dede
Kasım, Poshoflu Fakîrî, Gökçeli Alesker, Kağızmanlı Se-
zâî, Erivanlı Necef, Çıldırlı Şenlik,
Sarıkamışlı Bektaş
Zemînî, Ardanuçlu Efkârî, Arpaçaylı Mehmed Kasım Hic-
rânî, Tutaklı Çağlayan, Tutaklı Divânî, Poshoflu Müdâmî,
Şarkışlalı Ali İzzet.
Doğu-Anadolu'da bu âşıklar
bir bölük hikâyelerin
«m usannifleri diye adlanıyorlar; yani, o hikâyelerin bü-
tüniyle onların yaratması olduğu kabul ediliyor. Bu hi
kâyelerden bazılarının metinleri yayınlanmıştır ama pek
çoğu yayınlanmamışta, hatta derlenmemiştir; Sarıkamış-
lı Âşık Bektaş’ın Şair Zemînî adlı hikâyesi ile Şarkışlalı
Ali İzzet’in bir hikâyesi, âşıkların kendi hayat macerala
rını hikâye biçimine sokmalarına örneklerdir: birincisi,
Kars ve Sarıkamış Rus işgalinde bulunduğu dönemde hi-
kâyecinin Rusya içlerine sürgün edilmesini anlatır. İkin
cisi, âşıkın kendi hayatının bir dönemine değgindir; oku
ma yazması olan Ali İzzet, metni kendisi yazmıştır; yani
bu son örnekte herhangi bir yazar («autobiographe») iş
lemi ile karşı-karşıyayız; şu farkla ki, kendi hikâyesini
yazmış olmakla beraber, Ali İzzet, sözlü hikâye geleneği
68
Dostları ilə paylaş: |