nin bütün üslûp ve kuruluş kurallarına harfi harfine uy
muştur (örneğin, kendinden 3'üncü şahısla bahsetmesi
gibi.) Müdâmî de mektep görmüş bir âşıktır; hikâyeleri
düzenlerken yazıya, daha çok belleğine yardımcı bir araç
olarak baş vururdu. 1940-1941 kışında, Kars'ta bizim
kendisine verdiğimiz bir konuyu (Ali Şir Nevâî'nin bir
aşk macerasını anlatan ve «Ülkü» dergisinde yayınlanmış
bir menkabeyi) gelenekteki örneklerine uygun türkülü
bir halk hikâyesi haline sokarken şöyle davranmıştı: hi
kâyenin içinde, uygun yerlerine yerleştireceği türküleri bir
deftere yazmıştı; bu iş bittikten sonra hikâyenin tamamı
nı, hem ana çizgileriyle değişmeden kalan nesir bölü
münü, hem de hikâyeyi süsleyen türküleri, tıpkı dağarcı
ğındaki başka hikâyeler için izlediği yöntem ve üslûpla
ve saz çalarak söylemişti; sırası geldikçe türkülerde ya
nılmamak için arada bir defterine bakıyordu; nesir-anlatı
bölüğünü ise ufak tefek ayrıntılarla zenginleştiriyordu.
Öyle kestiriyoruz ki, hikâye «musannif»i âşıklar sa
dece hikâyelerin nazım parçalarının yaratıcılarıdır. Nesir
bölümü için onları derleyici, işleyici, süsleyici ve anlatıcı
diye nitelendirmek yerinde otur. Hikâyenin bu bölümü
için onların başlıca üç kaynakları vardır:
1)
her çeşiten yazma-basma metinler: menkabe ki
tapları, Tabarî benzeri eski tarihler, biyografya eserleri,
«Binbir Gece», «Tutinâme» gibi anlatı türünde «classique»
olmuş kitaplar;
2) sözlü gelenekte
yaşayan masallar,
menkabeler, efsaneter; 3) gerçek hayatta geçmiş ve hal
kın belleğinde derin iz bırakmış kahramanlık, kabadayılık
eylemleri, sevda maceraları gibi olaylar. Hikâyeci-âşık
anlatısının üslûbuna ve havasına en uygun düşecek yer
ve kişi adlarını uydurur; konu günlük hayata ve çevrenin
alışkanlıklarına pek uygun ve bu yüzden de fazlaca «bey
lik» görünüyorsa, bu uydurmalarla olayları uzak bir geç
69
mişe ve masallık bir ülkeye göçürmüş olur. Eğer konu
bir kitaptan alınmışsa adlar değiştirilir; böylece hikâye
ye âşık kendi damgasını vurmuş, onu kendi anlatı gelene
ğinin içine yerleştirmiş sayar. Âşık-hikâyecinin, daha es
kiden yazılıp anlatmaları düzenlenmiş, (hatta basılmış)
yaygın hikâyeleri blie, nesir ve nazım bölümlerinde ken
di keyfine göre değiştirip yenileştirdiği de oluyor. Tahir
ile Zühre gibi bazı eski hikâyelerin ayrı ve birbirinden
uzak bölgelere özgü anlatmalarının, hem nazım hem de
nesir bölümlerinde büyük farklılıklar göstermelerinin ne
denini bu olguda aramak gerektir.
b)
«Musannif»i (düzenleyicisi) bilinmeyen hikâyelerin
oluşumunu da bundan öncekilere kıyaslama yoliyle açık
lıyoruz. Bunlardan kahramanları halk
şairleri (Kerem,
Garip, Ercişli Emrah, v.b...) oldukları içm «romanlaşmış
âşık biyografyaları»
kümesine giren hikâyelerin nazım
bölümleri, hiç olmazsa hikâyenin oluşumunun ilk aşama
sında ve önemli ölçüde, hayatı anlatılan şairin kendi şiir
lerinden meydana gelmiştir; nesir bölümleri ise hikâyeci-
âşıkların (romanlaşmış biyografyayı hikâye biçiminde dü
zenlemeyi ilk düşünmüş olandan başlayarak) hikâyenin
kahramanı olan âşıkın gerçek biyografyasında yer alan,
ya da onun adı etrafında, daha o hayatta iken oluşmağa
başlayan menkabelerde ona mal edilen fıkralar, duygu
landırıcı sahneler, garip maceralar, v.b. ne varsa derleyip
bir plana göre sıraladıkları anlatı öğelerinden meydana
gelmiştir. Ama, düzenleyici âşık sadece bu hazır gereç
leri bir araya getirmekle yetinmez; kahramanının gerçek
ya da menkabeleşmiş biyografyasını yabancı öğelerle de,
çoğu kez bilerek, zenginleştirir. Bu eklemeler anlatıcının
kendi uydurduğu, ya da çevresindeki gelenekler dağarcı
ğından aldığı olaylar, kişiler, maceralardır.
Hikâyenin
kahramanı olan âşıkın romanının çatısını kurmak için dü
zenleyicinin derlediği anlatı gereçlerinin önemli bir bölü
ğü, maceraları anlatılan âşıkın şiirlerinin yorumlanması
70
ve açıklanması niteliğinde olaylardır, örneğin, Karaca
oğlan ile İsmikân Sultan hikâyesine, Karacaoğlan'ın bir
kargışı üzerine İsmikân Sultan’ın deva bulmaz bir derde
uğrayıp ıssız bir yere atılmasını anlatan bölümü katan
«musannifsin, şair Karacaoğlan’ın şiirleri içinde bulu-narî
ünlü «kargış»tan esinlenmiş olduğunda şüphe yoktur; hi
kâyenin o bölümünü (nesirli anlatıyı) hikâyeci-âşık bu şi
irin yorumlanmasına girişerek yaratmış, ve şiiri de tam
oraya yerleştirmiştir.
Âşıkların biyografyaları dışında çeşitli konulardan iş
lenmiş, «musannifai bilinmeyen ( = anonim) hikâyelere
gelince; bunların yaratılmasında
izlenen yol
yukarda
a) paragrafında incelediğimiz anlatılarınki ile (yani mu
sannifleri belli olanlarınki ile) aynıdır; burada da hikâye
nin düzenleyicisi aynı zamanda hem şiirleri yaratan, hem
de öğeleri çeşitli kaynaklardan gelme nesirli anlatı bölü
münü evirip çevirip işleyen ve bir bütün haline getirdik
ten sonra anlatan sanatçıdır. Tek fark, bu yaratma-dü-
zenleme işini yapan sanatçının adının bilinmemesidir. Bu
ise bir bakıma önemli bir farktır: yaratıcılarının bilinme
mesi bunların ötekilerden çok daha eski olduklarına işa
ret eder; hem de daha bir «orta malı» sayılmalarına yol
açar; bu yüzden de onlar, şiir bölümlerinde olsun, nesir
bölümlerinde olsun daha çok değişikliklere uğrarlar, bir
birinden uzaklaşmış pek çok çeşitlemeleri ( = variante’-
ları) meydana gelir.
Şu noktaya parmak basalım: yukarıda gözden geçir
diğimiz bütün hallerde hikâyeler 1) anlatıcı-âşıkların, bi
rinin başladığını ötekinin sürdürmesi yolu ile, birbirini ta
mamlayıcı ortak ve sürekli emeklerin sonucu meydana
gelmiş ürünlerdir; «musannif»i belli bir hikâyeyi dahi bü
tünü ile bir tek kişinin malı saymak
mümkün değildir;
2) hikâyelerin şiir bölümleri, birey-yaratıcılara mal edile
bildikleri için, nesir bölümlerine bakarak daha az değiş
ken, daha çok kararlı, oturaklı ürünlerdir.
71
Dostları ilə paylaş: |