Eski Kimyada Kibrît-i Ahmer Teriminin Klasik Türk Şiirine Yansımaları
767
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
1. Din ve Tasavvuf:
Tevhid:
Tasavvufi düĢünceyi konu edinen bazı Ģairler, Allah‟ın birliğini ifade eden tevhidi, kibrît-
i ahmer olarak görmüĢler ve manzumelerinde kullanmıĢlardır. Cemalî bir beytinde, kibrît-i ahmere
benzettiği tevhid kimyasının kendisinde olduğunu dile getirir:
Göñli missi ikilikden eyleyen sâf zer gibi
Tevhîd-i kibrît-i ahmer kîmyâsı bendedür
(Karaman 2002, 155)
(
Gönlü bakır olanı ikilikten kurtararak saf altına çeviren ve bir kibrît-i ahmer olan tevhid
kimyası bendedir.)
Eski kimyada, bir madenin iksir yardımıyla baĢka bir madene dönüĢtürüleceği
düĢüncesinin var olduğunu daha önce zikretmiĢtik. Bu beyitte, kibrît-i ahmer gibi dönüĢtürücü güce
sahip olan tevhidin, masivadan dolayı gönlü bakır haline gelmiĢ (kararmıĢ) insanı, masivadan
kurtaracağı ifade edilmiĢtir. Böylece insan, gönlünde sadece Allah‟ın birliğini idrak edecektir.
Burada kibrît-i ahmer, tevhid düĢüncesidir. “Ġkilik” Ģirk anlamına da gelir ki tevhid ile kiĢi bu
Ģirkten kurtulur. Beyitte kiĢinin adi madenler mesabesinde olan nefs-i emmaresini tasfiye ederek
altın mesabesindeki kâmilliğe ulaĢması da anlatılmaktadır.
XIX. yüzyıl mutasavvıf Ģairi Hasan Rıza, bir beytinde kibrît-i ahmer ateĢiyle yanıp yok
olan kimsenin, tevhid mührü ile damgalandığı için ayara ihtiyaç duymadığını açıklar. Buradaki ateĢ
unsuru ilahi aĢkı temsil etmektedir:
ÂteĢ-i kibrît-i ahmerle yanup yeksân olan
Mühr-i tevhîd ile damgalandı „ayâr istemez
(Karaman 2009, 40)
Kuyumcu, altını imal ettikten sonra ayarını, yani kalitesini göstermek için damgalar. ġair
de, aĢk ateĢiyle yanan gönlü ayar verilmeye muhtaç olmayan kıymetli saf altına benzetir.
XVII. yüzyıl mutasavvıflarından Üsküdarlı Mustafa Manevî, tarikat ehlinin zikir için
kurduğu tevhid halkasını iksîr-i a‟zam, kudsîler makamı, kibrît-i ahmer ve kimya/altın olarak
değerlendirir. Beyite göre tevhid halkasına katılanların maneviyatı yükselir ve gönülleri saflaĢır:
Aceb iksîr-i a'zamdur bu kudsîler makâmıdur
Aceb kibrît-i ahmer kîmyâdur halka-i tevhîd
(Tatcı 2003, 100)
Beyitteki “kibrît-i ahmer” ve “kimya” ifadeleriyle “halka-i tevhîd” altına benzetilmiĢtir.
Kimyanın bir anlamının da altın olduğunu hatırlatalım. Altın, gezegenlerden güneĢin karĢılığıdır;
altın ve güneĢin ortaçağda kullanılan simgesi, merkezinde nokta bulunan bir dairedir. DıĢtaki daire
makrokozmosu, içindeki nokta ise mikrokozmosu ifade etmektedir (Tez 2000, 60). Bu simge,
tarikatlardaki zikir halkasını çağrıĢtırır. Ortadaki nokta, zikri yöneten Ģeyhi, dıĢtaki halka ise zikre
katılan müritleri ifade eder. Bu temsil, tevhid halkasının altın değerinde oluĢuna pek uygun düĢer.
768
Mehmet Korkut ÇEÇEN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
Aşk şarabı:
XVII. yüzyılın meĢhur Ģairlerinden Sabrî, Bostanzâde Mehmed Efendi vasfında yazdığı
kasidesinde, kendisini ilahî feyz ile mest eden Ģarabın her bir damlasının kibrît-i ahmer olduğunu
anlatır:
Ne bâde Ģem„-i tâb-ı tâli„-i iksîr-i cûy-ı feyz
Ki her bir katresi bir cevher-i kibrît-i ahmerdür
(Çeçen 2010, 249)
Hz. Muhammed:
XVII. yüzyıl mutasavvıf Ģairlerinden BeĢiktaĢlı Neccârzâde Rıza, kibrît-i ahmer terimini
Hz. Muhammed övgüsünde Ģu Ģekilde kullanır:
ġifâ-yâb oldı Kânûn u ġifâ dârû-yı na‟tuñda
Muhakkakdur budur kibrît-i ahmer yâ Rasûla‟llâh
(Özdemir 1999, 166)
ġair, Allah Resulü övgüsünü, hastalıkları iyileĢtiren ilaca benzetir. Bu övgü ile Ġbn
Sina‟nın Kânûn ve Şifâ adlı eserlerinin peygamberin övgüsü ile Ģifa bulduğunu söyler. Kânûn,
tıbba dair, Şifâ ise hikmet ve felsefeye dairdir (Onay 2000, 254). Burada Hz. Muhammed‟in övgüsü
nedeniyle sözü edilen eserlerin insanlara faydalı hale geldiği anlatılıyor.
Kimya XVIII. yüzyıla dek tıp ve ilaç bilimi ile bağlantılı kalmıĢtır ve büyük hekimler
aynı zamanda büyük kimyacılar olmuĢlardır (Tez 2000, 44). Böylece kimyaya ait unsurlar tıp ve
sağlık alanında da kullanılmıĢtır. Nitekim eski kimyaya göre, madenleri altına çevirme yetisine
sahip olan iksir/kibrît-i ahmerin, hastalıkları tedavi etme ve ölümsüzlüğü elde etme gibi özellikleri
olduğu düĢünülür (Ruska 1968, 949; Crosland 2000, 3). Kibrît-i ahmerin ilaç ya da deva olarak
düĢünülmesinde insan hayatı ile benzeĢim kurulmuĢtur; ilaç yardımıyla hastalıklardan Ģifa bulan
insan gibi, hastalıklı ya da bazı eksiklikleri olan metal de kibrît-i ahmer ile iyi ve mükemmel hâle
gelir (Ruska 1968, 949; Crosland 2000, 12). Kimyaya iliĢkin Arapça yazma eserlerde geçen bu ilaç
benzetmesi daha çok Câbir‟e atfedilir. Câbir, en mükemmel metal olan altında dört unsurun (hava,
su, toprak, ateĢ) dengeli bir oranda bulunduğunu düĢünür. Bu bağlamda insan, bedeninde özel bir
denge elde edebilirse, hastalıktan korkmasına gerek kalmayacak; cüzzam gibi hastalıklara
bağıĢıklık kazanacak ve ömrü sonsuza dek uzayabilecektir. Böylece altın, mükemmel bir sağlığa
sahip olan insanla karĢılaĢtırılmaktadır (Crosland 2000, 12). Câbir ve Ġbn Sina tarafından sıkça
kullanılan ve bu kanalla Latin yazarlara geçen iksir (el-iksîr) sözcüğü, Albertus Magnus ve Roger
Bacon‟a atfedilen eserlerde ilaç sözcüğü ile eĢanlamlı olarak kullanılır (Crosland 2000, 13).
Neccârzâde Rıza, Hz. Muhammed övgüsündeki bir Ģiirinde, onun ayak toprağının, gönül
gözüne sürme ve dergâhının tozunun ise kibrît-i ahmer olduğunu vurgular:
Muhakkak hâk-i pâyüñ tûtiyâdur dîde-i dilde
Gubâr-ı dergehüñ kibrît-i ahmer yâ Rasûla‟llâh
(Özdemir 1999, 381)
Şeyh, Mürşid, Veli:
Eski kimyaya göre, yer altındaki madenler altın haline gelebilir; ancak bu çok uzun bir
süre gerektirir. Kimyasal iĢlemler sayesinde ise söz konusu süreç hızlandırılabilir. XIV. yüzyıl
kimya eserlerinden Summa Perfectionis‟te, “Doğanın çok büyük bir zaman diliminde
oluĢturamadığını, sanatımız sayesinde biz çok kısa sürede tamamlayabiliriz.” (Eliade 2009b, 284)
denilmektedir. Mükemmel ve olgun hale gelme düĢüncesinde eski kimya ve tasavvuf tam bir