Eski Kimyada Kibrît-i Ahmer Teriminin Klasik Türk Şiirine Yansımaları
763
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
Madde düzleminde altın elde edilmesi için geçilen aĢamaların ruh düzlemindeki
karĢılıkları özgürlük, aydınlanma ve ölümsüzlük getiren erginleyici sınavlardır (Eliade 2009a, 345).
Altın ölümsüzlüğün simgesidir. Çürümez doğası ve önemli fiziksel özelliklerinden dolayı altın,
maddenin güneĢidir. Bir anlamda altın, güneĢin gölgesi, güneĢ de Tanrı‟nın gölgesidir (Tez 2000,
61). Modern kimyada, sözü edilen mistik boyut ve insanın ruhen dönüĢüm sürecine katılması
ihmal edilerek unutulmuĢ ve geriye laboratuvar ortamındaki çalıĢmalar kalmıĢtır.
Eski Kimyanın Tasavvufi Yönü
Eski kimya, tasavvufi düĢüncede çeĢitli anlamlarla karĢımıza çıkar. Eski kimya
simgeciliği tasavvufi simgeciliğe o kadar yakındı ki Câbir ibn Hayyan, Zünnûn-ı Mısrî gibi en eski
sufiler tasavvufi ifadelerinde kimya terimlerini kullanıyorlardı (Eliade 2002a, 101). Kimya,
âriflerin ıstılahlarında kâmil insan olmak anlamına gelir (Seccâdî 2007, 283); kanaatkâr olmak
anlamı taĢır ve kanaati temsil eder (KâĢânî 2004, 469). Hikmetin, olgunluğun ve kanaatin ifadesi
olan kimyanın idrak edilmesi hakkında Mevlana Celaleddin-i Rumî Ģunları söyler: “Kimyagerliği,
Peygamber‟den öğren de Tanrı sana ne verirse razı ol ona” (Mevlana 1992, 372). Veli ve mürĢid
nazarına, aĢk ve alakaya da kimya denilir (Mütercim Âsım 2009, 447). Abdülbaki Gölpınarlı‟ya
göre simya, göz bağcılıkla, olmayan Ģeyleri göstermektir. Asıl kimya, gönülleri, ayarı tam altın
haline getiren erenlerin nazarıdır, onların tasarrufudur (Gölpınarlı 1974, 98). Gülzâr-ı Manevî‟nin
bir beytinde erenlerin bu hali anlatılır:
TaĢ u toprağa ger kılsa nazar ol
Kılur bir demde iksîr ü güher ol
(Ġbrahim Tennurî 2005, 5)
Yine tasavvufi boyutta kimya, hikmeti ve kâmil insan olmayı ifade etmektedir. Kâtip
Çelebi‟ye göre kimya, bir Ģeyi elde etmek için kullanılan usul manasına da gelir. Buna göre örneğin
“kimyâu‟s-sa„âde” sözünün anlamı “mutluluğu kazanma vasıtası”dır (Wiedemann 1977a, 374).
Sufi literatüründe geçen “kimyâ-yı saâdet (mutluluk kimyası)” sözüyle, nefsin kötü niteliklerinden
arındırılarak ona değerli ve üstün özellikler kazandırılması kastedilmiĢ ve bu sürecin gerçek kimya
olduğu belirtilmiĢtir (KâĢânî 2004, 469-470). Bu bağlamda Gazalî‟nin, eserine Kimyâ-yı Saâdet
(orijinali: kimyâu‟s-sa„âde) adını verdiğini hatırlamakta yarar vardır.
Ġbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye‟sinin “Kimyâ-yı Saâdetin Bilinmesi” bölümünde kimya ile
ilgili düĢüncelerini belirtir. Endülüslü meĢhur sufiye göre kimya ilmi, iksiri bilmektir. O, kimyayı
“yaratılıĢ” bağlamında ele alır. Buna göre kimyanın iki özelliği vardır: Bir varlığı kusursuz bir
Ģekilde meydana getirmek ve kusurları olan varlığın itidale ulaĢması için hastalıklardan arındırmak.
Ġbn Arabî, Allah‟ın, insanı saf ve günahsız yarattığını hatırlatarak bu temiz fıtrat üzerine
yaratılmayı saf altına benzetir. Ġnsanın saf ve temiz yaratılıĢtan uzaklaĢarak günahkâr olması ise saf
olmayan diğer madenlere benzetilir (Ġbn Arabî 2008, 34-35). Bu düĢünceye göre insan, temiz
yaratılıĢının sembolü olan saf altına ulaĢmalıdır. Ayrıca, Ġbn Arabî, kimyâ-yı saâdet sözünü, kiĢinin
manevi miraç vasıtasıyla nefis mertebelerini aĢması Ģeklinde açıklar (Afîfî 2009, 126-127).
Ġbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye‟de yer alan bir manzumesinde iksir hakkında Ģunları
söyler:
Ġksirler bir delildir ki gösterir
Varlıktaki baĢkalaĢma ve değiĢimi
Ġnayet iksiri üzerine atıldığında
Belli bir ölçüye göre, bir düĢman
764
Mehmet Korkut ÇEÇEN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
Ansızın düĢmanlığından sıyrılır
Hüküm ve kadere
göre dost haline gelir
(Ġbn Arabî 2008, 33)
Yer altında metalin oluĢumunun uzun zaman alacağı düĢüncesinden hareketle, süreci
laboratuvar ortamında hızlandırmak isteyen kimyacı ile veli arasında benzerlik vardır. Tasavvufi
düĢünceye göre insan olgunlaĢmak için bu dünyaya gelmiĢtir; ancak bu olgunlaĢmayı tek baĢına
belli bir seviyeye kadar getirebilir. Kâmil mürĢidin yardımı ve rehberliğiyle olgunlaĢma süreci daha
da kısalacaktır.
Görüldüğü üzere kimya, sembolik bir dil oluĢturmuĢ, böylece maddi ve manevi bilimleri
ifade etmede kimya dilinin kullanıldığı olmuĢtur. Bir görüĢe göre, bunun nedeni yaratılıĢın
kimyasal bir süreç olarak açıklanmasıydı. Böylece göksel ve yersel görüngüler de kimyasal
terimlerle yorumlanabilirdi (Eliade 2009b, 285). Bir görüĢe göre insan, bütün eski kimya
kitaplarının merkezi konusudur ve yazarlar çok yaygın bir Ģekilde insandan bir metal ya da mineral
olarak söz ederler (Crosland 2000, 12). Ayrıca, kâmil insanların bir madenden zuhur ettikleri ya da
bir madene tekabül ettikleri düĢüncesi (Tarlan 1934, 7) kimya ile insan arasındaki temel
münasebeti gösterir. En eski çağlardan beri kullanıldığını bildiğimiz kimya dili, Ġslam tasavvufuna
göre, olgun/ideal insan olma prensiplerinin açıklanmasında kullanılır. Aralarında Hallac, Ġbn Arabî
ve Ġbn Sina‟nın da yer aldığı birçok mutasavvıf ve düĢünür, kimyayı gerçek bir manevi olgunlaĢma
tekniği olarak sunmuĢlardır (Eliade 2009b, 170). Bu düĢüncenin benzeri Batı‟da da görülür.
Rönesans çağı kimyacılarının amaçlarını gözeten, özellikle doğanın kurtarılması düĢüncesini takip
ederek geliĢtiren Paracelsus, John Dee, Comenius ve Newton gibi bilginler, kimyayı, yeni bir bilgi
yöntemi aracılığıyla insanın mükemmelleĢtirilmesinin modeli olarak görüyorlardı (Eliade 2009b,
288).
Kibrît-i Ahmer Terimi
ÇalıĢmanın konusu olan “kibrît-i ahmer” tamlamasının Türkçe karĢılığı, “kırmızı
kükürt”tür. Kükürtün sarı ve beyaz türleri de vardır. Lügat-i Remzî‟de “iksir” (Remzî 1305, 184)
anlamı verilen söz konusu terim, eski kimyaya göre madenleri altına dönüĢtürmeye yarayan
madde/cevher anlamına gelir. “Kibrît”in bir anlamının da altın (Remzî 1305, 183) olduğunu
hatırlatalım. Kâmus-ı Türkî yazarının “altın” anlamı verdiği kibrît-i ahmeri (ġemseddin Samî 1317,
1142), Muallim Nacî, “Eski kimyagerlere göre pek az bulunur bir iksir (Nacî 2006, 614)” Ģeklinde
anlamlandırmıĢtır.
Efsanevi bir mahiyet taĢıyan kibrît-i ahmer, rivayete göre güneyde, denize yakın
bölgelerde nadiren bulunur. Bu sebepten eĢi emsali bulunmayan bir insana “kibrît-i ahmer” derler
(Wiedemann 1977b, 804). Kimyada kibrît-i ahmer, dönüĢümü bizzat sağlayacak olan cevher
anlamında kullanılır. Bu terim zamanla mistik bir boyut kazanarak olgunlaĢmayı ve
mükemmelleĢmeyi ifade eden geniĢ bir anlam kazanmıĢtır. Bilgelerin düĢüncesine göre altın,
olabilecek en temiz kükürtten doğmuĢtur (Eliade 2011, 52). Kükürtün biçim ve renk verme özelliği
vardır (Burckhard 1997, 150).
Rivayete göre Süleyman peygamberin yüzüğünün taĢı kibrît-i ahmerden idi
3
. Bu yüzük
önceden Âdem peygamberin elindeydi; kendisi dünyaya indirildiğinde, yüzüğü arĢtan bir rükne
koydu. Süleyman peygamber zamanında, Cebrail, yüzüğü Allah‟ın fermanıyla getirip Süleyman
peygamberin parmağına taktı. Süleyman peygamber, üzerinde ism-i a‟zam yazılı bu yüzük ile
3
Rivayete göre yüzüğün üzerinde üç satır vardı: 1. Bismillâhirrahmânirrahîm, 2. Lâ ilâhe illa‟llâh, 3. Muhammedün
rasûla‟llâh (Tarlan 1934, 80).