468 Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî’nin Hayatı, Eseri ve Etkileri
Bu durumu dikkate alan Ahmed Yesevî, mürîdlerine, anlayabilecekleri
bir dil ile, Türkçe hitabetmek zorunda olduğunu fark etmiş olmalıdır. Ahmed
Yesevî’nin hafî zikrin revaçta olduğu Buhara’dan Yesî’ye döndükten sonra
organize ettiği dergâhında düzenlediği zikir meclislerinde cehrî (= sesli) zikri
tercih etmesi, dile getirdiği hikmetlerinin zikir toplantılarında mürîdler tara-
fından koro halinde, cezbe oluşturacak tarzda okunmasına izin vermesi tebliğ
yöntemi olarak halkı etkilemeyi hedeflediği söylenebilir.
Bu yüzden, İslâm’ın zâhirî ve bâtınî bütün bilgilerine hâkim olan Arabça
ve Farsça’yı çok iyi bilen bir âlim olarak Ahmed Yesevî, İran kültürü etki-
sinde kalan başka Türkistanlı sufîler gibi Farsça ile yazmaktansa, Türklere
kolayca anlayabilecekleri ana dilleri ile, Türkçe hitab etmeyi tercih etti. Yû-
suf Hemedânî’den tevarüs ettiği sülûk adâbını, Arabça, Farsça bilmeyen Türk
dervişlerine anlatmak için, yine Türk halk edebiyatından örnek alınmış ba-
sit kalıplarla, daha sonra diğer manzumelerden ayırt edilmeleri için ‘hikmet’
olarak tanımlanacak ahlâkî ve tasavvufî şiirler yazdı. Özellikle uzlete çekil-
diği çilehanesinde halka İslâm’ın esaslarını, şeriat hükümlerini, tarîkatının
adâb-erkânını öğretmek gayesiyle sâde ve samimî bir dille şiirlerini söylemiş
ve yanındaki dervişleri bunları yazıya dökmüşlerdir. Bir hikmetinde mürşide
intisabın gerekliliğini anlatırken, kırda başıboş gezen yılkı atlarının fiziken
ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, bir seyis elinde terbiye edilmedikçe asla,
bir yarış atı olamayacağını anlatması ve böylece bölge insanın kolayca an-
layabileceği bir söylemle tasavvufî bir ilkeyi dile getirmesi, Yesevî etkisinin
Türkistan bozkırlarında nasıl olup da böylesine yayıldığını izah edebilecek
bir örnektir.
Yesevî dergâhındaki coşkulu zikir halkasında yer alan mürîdlerden, pek
azının isimleri bilinmektedir. Ahmed Yesevî’nin ilk halifesi ve Arslan Ba-
ba’nın oğlu olan Mansûr Ata, Süleyman Hakîm Ata, Sufî Muhammed Dânîş-
mend, Şeref Ata, Zengî Ata, Seyyîd Ata, Baba Mâçin, İsmail Ata, Süleyman
Gaznevî, Seyyîd Mansûr Kaşıktıraş, … gibi namlı halefleri yanında adları o
kadar bilinmeyen mürşîdler de hayırlı halefler olarak her yerde Ahmed Ye-
sevî’nin belirlediği kurallar doğrultusunda bir irşad faaliyetini sürdürdüler.
Bu isimler de bugüne kadar ulaşabilmelerini Safîyyüddîn Orun-Koylakî,
Sultan Ahmed Hazînî gibi gayretli Yesevî dervişlerinin yazdıkları eserlerde
isimlerinin anılmasına borçludurlar. Rivayetlere göre Ahmed Yesevî dergâ-
hında yetiştirildikten sonra Hind kıtasından İdil boylarına, Çin seddinden
Tuna kenarlarına kadar uzanan geniş bir coğrafyaya tebliğ ve irşad göreviy-
le gönderdiği dervişlerinin sayısı doksandokuz bindir. Bu doksandokuz bin
469
Hayati BİCE
rakamı, sayı olarak tam tamına olmasa bile çokluğu ifade etmesi yönünden
gerçekliğe işaret eder.
Ahmed Yesevî’nin manevî yolunun sürdürülmesinde, fikirlerinin geliştiri-
lerek yaşatılmasında asırlar boyu tasavvufî irşadı devam ettirmiş Yesevî mür-
şîdleri kadar Yesevî’nin hikmetleri tarzında yazdıkları şiirler ile tebliğ usulünü
sürdüren sufî şairler de etkin olmuşlardır. Hazret Sultan’ın bu şair halefleri Ye-
sevî sonrası asırlarda yaşattıkları şiir ekolünü günümüze kadar getirmeyi ba-
şarmışlardır. Öyle ki bu şairlerin dile getirdiği hikmetli mısralar halk nezdinde
o kadar etkinlik kazanıp yaygınlaşmıştır ki, 19. yüzyılda matbu olarak basılan
“Dîvân-ı Hikmet” nüshalarına kadar girmiştir. Pîr-i Türkistan’ın “Dîvân-ı
Hikmet”inin tek tek istinsah edilen el yazması nüshalarında da görülebilen
bu isimler arasında Süleyman Hakîm Ata, Baba Maçîn, Tac Hoca, Zengî Ata,
Azim Hâce, Âlim Şeyh lakâblı Muhammed Âlim Sıddîkī (ölümü:1633), Der-
viş Ali, Şeyh Hudâydâd, Kemal İkânî, Şems Özkendî, Nimetullah Kul Ubey-
dî, Kul Şerif önde gelenleridir. Bunların bir kısmının aynı zamanda Yesevî
mürşîdi ve tarîkatın sürdürücüsü olarak irşad postunda da oturdukları bilin-
mektedir. Matbû “Dîvân-ı Hikmet” nüshalarında şiirlerine en sık rastlanan
ismin Hâce (Miskîn) Azîm olarak bilinen sufî olması da dikkat çekmektedir.
Şemseddin Özgendî de, “Şems-i Âsî” mahlasıyla hikmet tarzında şiirler söy-
lemiştir. Şeyh Zinde Ali “Semerâtu’l-meşâyih” kitabında yüzden fazla Yesevî
şeyhinin adları -ve birbirinden ilginç menkıbeleri- kaydedilmiştir ki Yesevîy-
ye tarîkatının bölgedeki etkinliğini isbatlayan bir rakamdır.
20
17. yüzyılın ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi de Ahmed Yesevî nes-
linden olduğunu seyahatnamesinin çeşitli yerlerinde iftiharla tekrar eder.
Evliya Çelebi en az kendisi kadar ünlü kitabının ilk cildinden itibaren pek
çok yerinde “Türk-i Türkân” (=Türklerin Türkü), “Pîr-i Pirân-ı Türkistan”
(=Türkistan’ın mürşidlerinin mürşidi) olarak saygı ile andığı Ahmed Yesevî
hakkında “cedd-i izâmımız Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevî hazretleri”
ibaresini övünçle kullanır.
21
Ahmed Yesevî’nin soyundan geldiğini ve ‘Ahmed Yesevî evlâdı’ olduğunu
bu şekilde, seyahatnâmesinin birçok yerinde iftiharla belirten Evliyâ Çelebi,
ayrıca Osmanlı’nın Anadolu ve Rûmeli topraklarını gezerken rastladığı Ah-
med Yesevî halîfeleri ve Yesevî dervişlerine ait tekke, makam ve türbelerin-
20 Seyfullah, Seyfeddin, “Şeyh Zinde Ali’nin ‘Semerâtu’l-meşayih’ eserinde Hoca Ahmed
Yesevî ve onun devamçıları hakkında”, Bağcılar B. Uluslararası Ahmed Yesevî Sempozyumu
Kitabı, İstanbul, 2012, s.80.
21 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi (EÇS), 3. Kitap, İstanbul-1999, s.229.; 5. Kitap, s. 33, 154,
165, 314 ; Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-2001.