488 Bir İslam Mütefekkiri Olarak Mevlana’nın Çevreye Bakışı
“Varlık âlemindeki yüz binlerce deniz, yüz binlerce balık, o bağışın cö-
mertliğin tapısında secde eder.
Toprağa, suya bilgi ışığı vurdu da yeryüzü tohumu kabul eder bir hal aldı.
Toprak emindir; ona ne ekersen hainlik etmez, onu biçersin.
İkbahar, Tanrı fermanını getirmedikçe toprak gizli şeyleri meydana çıkar-
maz.”
19
Mevlânâ kendisinden sonra gelecek nesilleri toprak karsısındaki tutumları
hususunda dikkatli olmaya söyle çağırır: “Su toprağa sevgiden başka, aşktan
başka hiçbir tohum ekmeyiz; su toprağa, su tertemiz tarlaya başka bir tohum
ekmeyiz biz.”
20
Batı modernitesini siyasal ve toplumsal düzlemlerde ele alacak olursak,
XVI. yüzyıldan itibaren bir dizi olguyla karsılaşırız. Bunların bazılarını, Re-
formasyon ve Rönesans’ı izleyen dönemde toplumsal dünyanın adım adım
asketizm, sekülarizm ve aklın evrenselci iddialarının egemenliği altına gir-
mesinde, hayat alanının çeşitli parçalara bölünmesinde buluruz. Bu süreçte
doğa bilimlerinin otoritesine ilişkin iddialar öne çıkmış, parçalı bir karaktere
sahip iktidar yapıları “büyüsü giderilmiş” dünyada merkezileşmeye başlamış,
insanlığın mükemmelliğe doğru gittiğini varsayan ilerlemeci inanç yaygın-
laşmaya başlamıştır.
21
Modern olmak, tarihsel gelenek ve dışsal otoriteler karsısında bir özerk-
lik talep etmek, kendi inançlarını ve hayatını düzenleme hakkı talep etmek
demektir. İnsanın toplumsal olarak kendi kendisini yönlendirme ve temelde
özerk olma arzusunu ifade eder.
Modern uygarlıkta deneysel bilimlerin daha önce bir başka uygarlıkta ol-
madığı kadar gelişmesinin nedeni, söz konusu bilimlerin bütün dikkatlerini
duyuların algılayabildiği şeylere, madde dünyasına yöneltmiş olmaları ve bir
de gündelik uygulamalarda hemen kullanılmaya elverişli olmalarıdır. Bilgi-
nin duyularla algılanabilen maddî gerçeklik alanına hapsedilmesi, sonuç ola-
rak birçok entelektüel değerin yitirilmesine yol açmıştır.
22
Mevlânâ duyuların
algılaması dışında kalanı değersiz addeden, tüm dünyasını algının sınırlı ba-
kışına teslim eden söz konusu yaklaşımın tutumunu eleştirmektedir.
Mevlânâ’ya göre fenomenal yönü bırakıp, varlık ve hadiselerin özüne nü-
19 Mevlânâ Celâleddin, Mesnevî, çeviri ve şerh A. Gölpınarlı, İstanbul, 1973, I/145.
20 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir, Hazırlayan: Gölpınarlı, Eskişehir, 1992, III/ 48.
21 Küçük, Mehmet, Modernite Versus Postmodernite, Ankara, 2000, 21.
22 Guénon, René, Modern Dünyanın Bunalımı, çev. Nabi Avcı, İstanbul, 1991, 59–61, 69.
489
Hüseyin AYDIN
fuz etmeye çalışmak gerekir. Evrene gönül gözüyle bakmasını bilen insan,
karsısında tamamen yeni bir âlem görür. Varlık toprağın ezasından kurtulur,
büyük askın kudsî denizine dalar. Bu öyle bir âlemdir ki, ancak yaşanır anla-
tılamaz.
23
Mevlânâ bu düşüncesini söyle ifade ediyor:
“Duygu gözüne toprak serp; duygu gözü, aklın da düşmanıdır, dinin de.
Tanrı, duygu gözüne gör dedi; puta tapan dedi; bizim zıddımız dedi.
Çünkü o, köpüğü gördü, denizi görmedi;
İçinde bulunduğu çağı gördü, yarını görmedi.”
24
“O denizdesiniz ki şu âlem, köpüğüdür o denizin;
Yüzmeyi çok önceden bilirsiniz zaten.
Dünyadaki şekiller, o denizin köpükleridir; tertemiz
Kişilerdensen geç köpüklerden, geç.”
25
“Köpüklendi o deniz; köpüğün her biri de filanın şekli oldu, feşmanın be-
deni.”
26
Mevlânâ deniz köpük kıyasını şu Kur’an âyetinden ilham alarak dile
getirir:
أَنزَلَ مِنَ السّ مَاء مَاء فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السّ يْلُ زَبَدًا رّ ابِيًا وَمِمّ ا
يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النّ ارِ ابْتِغَاء حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مّ ثْلُهُ كَذَلِكَ يَض
ْ رِبُ اللّهُ الْحَقّ
وَالْبَاطِلَ فَأَمّ ا الزّ بَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاء وَأَمّ ا مَا يَنفَعُ النّ اسَ فَيَمْكُثُ فِي الأَرْض
ِ كَذَلِكَ
يَض
ْ رِبُ اللّهُ الأَمْثَالَ
“ O gökten su indirdiğinde ve (kurumuş) nehir yatakları(ndan her biri) ken-
di hacimlerine göre dolup taştıklarında, akıntı yüzeydeki çerçöpü, tortuyu
alır götürür; tıpkı süs eşyası ya da alet yapmak için ateşte eritilen (madenle-
rin), yüzeyinde açığa çıkan köpüklü tortudan arındırılması gibidir bu. Hak ile
batılı Allah işte böyle bir benzetmeyle göz önüne koyuyor: çünkü gerçekten
de, tortuysa, çerçöpse söz konusu olan, bu, (bütün) köpüksü şeyler gibi akar
gider; ama insanlara yararlı olan şeye gelince, o her (zaman olduğu) yerde,
sapasağlam ayakta kalır. Allah işte böyle benzetmelerle ortaya koyuyor”
27
Mevlânâ’ya göre varlık Tanrı’nın tecellileridir. “Bu âlem köpük misalidir.
23 Tarlan, Ali Nihat, Mevlânâ, İstanbul, 1974, 82.
24 Mevlânâ, Mesnevî, (Gölpınarlı), II/239, b.1607–1609
25 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir, VI / 367.
26 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir, VI I / 12.
27 Ra‘d, 13/17.
490 Bir İslam Mütefekkiri Olarak Mevlana’nın Çevreye Bakışı
Denizin dalgalanmasından meydana gelen varlıkların devamı bu dalgalan-
malara (tecellilere) bağlı olan köpüklerdir.”
28
“Dünya köpüktür, Hakk’ın sıfatlarıysa denize benzer; fakat perdedir şu
cihan köpüğü denizin arılığına-duruluğuna.
Şu yok olan, yokluk yurdu olan dünya Hakk’ın eseridir, delilidir; fakat bu
eser de, bu delil de yine Hakk’ın güzelliğini örtmede.”
29
Teknoloji günü kurtarma gayesini gütmeyip insanoğlu dünyada var olduğu
müddetçe dünyanın nimetlerinden, güzelliklerinden yararlanabilme imkânla-
rını koruması gerekir. İnsan faaliyetlerini evrenle uyumlu hale getirebilirse
tabiatın kendini yenileme mekanizmaları harekete geçer ve insanın verdiği
hasarları onarır. Mevlânâ bu hususu müthiş ifade gücüyle söyle tasvir etmiş-
tir: “Bu yeryüzünde, Tanrı hilminden eser var da o yüzden pislikleri yok eder,
çiçekler bitirir, meyveler verir.”
30
Kuran-ı Kerim’de: “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs;
aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden iba-
rettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki bitirdiği, ziraatçıların hoşuna gider. Sonra
kurur da, sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Dünya
ha-yatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”
31
(Hadîd, 57/20) âye-
tiyle dünya hayatı oyuna benzetilir. Dünya; gerçek değil, aldatıcıdır. Ebedî
değil, geçicidir. Ebetteki kötü olan dünya ve insanın faydasına sunulan dünya
nimetleri değildir. Kötü olan; insanın dünyada iken yaratıcısına itaati ve âhi-
reti unutması, hırsa kapılması, maddiyata olan aşın düşkünlüğüdür.
Bu sebeple Mevlânâ’nın eserlerinde dünya; insanı maddî bağlarla sımsı-
kı bağlayan, yaratılışındaki gerçek sebebi idrak etmesini engelleyen bir kav-
ramdır. Hem dünya, hem de dünyada bulunan her şey fânîdir. Yalnızca birer
surettir, insanı maddî hayata esir eden unsurlardır. Bu değersiz, sahte, geçici
un-surlara bağlanmak hatadır. Zira insanın maddiyata düşkünlüğü, ruhunu
aşk ile yükseltmesini engeller. İnsan, Cenab-ı Hakk’ın sevgisi ile ebedî hayatı
keşfetmek için ruhu aşağıya çeken bütün maddî kayıtlardan kurtulmalıdır.
Ancak dünya bağlarından kurtulmak, çalışmak ve dinamizmden vazgeçmek
değil; yalnızca hırstan ve nefsin isteklerinden kurtulmak, dünya dolusu olsa
bile malı mülkü kendisine kul etmek, onların kulu olmamak, dünyaya sultan
28 Mevlâna, Fihi Mâ Fih, s.XIX.
29 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr, III/ 143.
30 Mevlânâ, Mesnevî, (Gölpınarlı), II/280, b. 1801.
31
Hadîd, 57/20.
Dostları ilə paylaş: |