77
Ulrich ve diğerleri (1992); Lauteslager, 1995) açıklayıcı bir model
olarak bahsedilmiştir. Bobath, uygun eklem stabilizasyonunun,
postür ve hareket paterni gelişimi açısından önemine işaret
etmektedir. Nörolojik açıdan bakıldığında, bir eklemin stabilize
becerisinin etkinliği ko-kontraksiyonların yeterliğine bağlıdır;
ortopedik açıdan bakıldığında ise bu mobiliteye bağlıdır.
Propriyoseptif geri bildirim sistem de postür ve hareket üzerinde
etkilidir. Bunlar postüral kontrol için önemli şartlar olduğundan,
literatürü daha derin çalışarak yukarıdaki hipotezlerin temellerini
keşfetmek yararlı olacaktır. Kugel ve Akerström ile diğerleri (1993)
tarafından öne sürülen koordinasyon bozuklukları, motor
bozukluklara gelişimsel bir perspektiften bakılarak yorumlanabilir.
Ulrich ve diğerleri tarafından bir sebep olarak rapor edilmiş,
keşfetmeye karşı azalmış dürtünün de elbette bir etkisi vardır ama
özellikle DS’lu çocuklara uygulanamaz. Connolly ve Michael
(1986), DS’lu çocukların öğrenme bozukluğu olan diğer çocuklarla
karşılaştırıldıklarında, spesifik motor problemleri olduğunu
göstermişlerdir. Ulrich ve diğerleri tarafından vurgulanan obezite
durumu, nedensel bir bakış açısıyla ikincil bir yer tutmaktadır.
Bazı yazarlar DS’lu çocukların motor problemlerini tartışırken,
azalmış total beyin ağırlığı (normal beyin ağırlığının %76’sı),
özellikle daha küçük bir beyin sapı ve serebellumun (%66)
varlığını rapor eden Crome’a (1965) başvururlar. Serebellum
postür ve hareketin koordinasyonunda merkezi bir rol
oynar; vestibulum ve motor aparatustan bilgi alır. Serebellumda
bozukluklar oluştuğunda, denge ve hareket koordinasyonu
bozuklukları ile hipotoni gözlemlenebilir. Gama motor nöronlarının
fasilitasyonu beyin sapı seviyesinde denetlenir. Bu sistemde ilgili
ekstansörlerin yeterli tonusa sahip olmaları gerektiğinden, alfa
motor nöronların gama ilik halkası yoluyla aktivasyonu, postürün
sağlanması için esastır (Bernards &Bouman, 1976). Bu
nöroanatomik bozukluklarla DS’lu insanların hareket
bozuklukları arasındaki bağlantı yeteri kadar açık olsa da, henüz
ispatlanmamıştır (Cowie 1970; Henderson, 1985). Ancak bu
bir nöroanatomik bozukluklar vakası ise ve en belirgin motor
karakteristik de nöromotor olan ise, örnek olarak azalmış postüral
tonus verilebilir; o zaman spesifik motor davranış gelişimine,
nöromotor gelişim bozukluğunun bir sonucu olarak bakmak uygun
olacaktır.
4.3.1 Sendroma özgü nöroanatomik anormallikler
78
DS’lu çocukların en karakteristik nöromotor bozukluğu, azalmış
kas gerilimidir. DS’lu 97 çocuğun nörolojik gelişimi üzerine yapılan
bir çalışmada, Cowie (1970), çocuklardan hiçbirinin normal
kas gerilimine sahip olmadığını rapor etmiştir. Bununla birlikte,
hayatlarının ilk on ayında kas geriliminde artış meydana gelir. Bu
gelişim devam ediyor gibi görünmektedir (Owens, Dawson&Losin,
1971; Morris ve diğerleri, 1982; Smith, 1988) ama yetişkinler
üzerindeki veri, sonuca varamayacak kadar eksik belgelenmiştir.
Literatürü gözden geçiren Henderson, DS’lu bütün çocukların
hipotonik olduğu ve bunun da onların motor gelişimini etkileme
olasığı bulunduğu sonucuna varmıştır.
Cowie (1970) hipotoni ile postüral kontrol yokluğu arasında açık bir
bağlantı olduğunu rapor etmiştir. Çalışmasında hipotoni,
ko-kontraksiyonların yetersizliğinde belirgindir. Davis ve Kelso
(1982) eklemlerin miyojenik stabilizasyon kalitesi hakkında, DS’lu
7 çocuk ve genç / yetişkin ile (14-21 yaşları arasında), 6 engelsiz
çocuğun karşılaştırılmasına dayanan bilgiler toplamışlardır. Her iki
grubun sonuçları da önemli ölçüde uygundu. Statik durumlar
altındaki motor kontrolün organizasyonu temel olarak aynıydı. Her
iki grupta da sinir sistemi kaslar/eklemler sisteminin ince
ayarını, kullanılan kasların güç ve uzunluğunu denetleyecek
yeterlikteydi; rapor edilecek farklılıklar vardı. DS’lu grup, eklemlerin
bir pozisyonu daha az stabilize ediyordu ve eklemlerin
pozisyonunu korumaya çalışırken daha belirgin şekilde zorluk
çekiyordu. Eklemlerin pozisyonu etrafında hareket vardı ve
ko-kontraksiyonlar istikrarsızdı. DS’lu insanların kaslarını daha
az aktive edebildikleri olasıdır (Davis &Sinning, 1987). Davis ve
diğerleri (1982) hipotoninin en belirgin motor problem olduğunu
kabul etmezler. Onların görüşüne göre, tonusun aktif
hareketle ilişkisi yoktur, pasif olarak test edilmiştir ve bizim hareket
bozukluklarından anladığımıza katkıda bulunmamaktadır. Onlara
göre ko-kontraksiyonların stabilite sağlamasının derecesi azalmış
kas tonusu problemlerinden çok, hareket problemlerine bir anlayış
getirmektedir. Bazı çalışmalar postüral ve hareket gelişiminin
çeşitli evrelerinde yetersiz ko-kontraksiyonların altını çizmiş ama
özellikle hipotoni ile ilişkilendirmiştir. Eklemler etrafındaki
miyojenik kontraksiyonların stabilize edilmesinin yetersizliği,
hipotoninin göstergelerinden biridir. Oysa, bu anlamda, tonus
konseptini postüral tonusla değiştirmek doğru olacaktır. Böylece,
4.3.2 Hipotoni ve ko-kontraksiyonlar
79
postür ve hareket tonusla ilişkilendirilmiş olur. Bobath normal
postüral tonusun ve geniş çeşitlilikte postüral hareket paternleri
gelişimi için yeterli ko-kontraksiyonun önemini rapor eder. Postüral
tonus ve ko-kontraksiyon eksikliği, postür ve hareket gelişiminde
stabilizasyon problemlerine yol açar. DS’lu çocuklar stabilizasyon
problemlerini statik ve simetrik hareket stratejileri uygulayarak
telafi ederler; sonucunda da hareketin kalitatif öğeleri yeterli
şekilde gelişmez.
Shumway-Cook ve Woollacott (1985) DS’lu çocukların postüral
kontrol sisteminin kalitesini, ayakta dururken denge bozukluklarını
elektromiyografik kaydetme yaparak incelediler. DS’lu çocuklarda
ölçülen postüral reaksiyonların normal çocukların postüral
reaksiyonlarıyla aşağı yukarı benzer olduğuna ama bu
reaksiyonların önemli ölçüde daha geç gerçekleştiğine karar
verdiler (uzatılmış durgun periyot). Postüral kontrol sisteminde
anormallik olduğundan denge problemleri oluşmaktadır.
Raast ve Harris (1985) erken postüral reaksiyonların, denge
reaksiyonlarının gelişimi ve motor beceri aşamalarının kazanılması
açısından önemini vurgulamıştır. Haley (1986) postüral
reaksiyonların (kendiliğinden doğrulma, denge ve beklenen
reaksiyonlar) başın, gövde ve uzuvların otomatik stabilitesini temin
ettiğini ve normal hareket ve ağırlık transferinin de bundan sonra
mümkün olduğunu belirtmiştir. 20 DS’lu çocukla (2 ila 24 aylık) 40
engelsiz çocuğun (2 ila 10 aylık) karşılaştırılmasına dayanarak,
postüral reaksiyonların DS’lu çocuk grubunda daha sonra
geliştiği sonucuna varmıştır. Bununla birlikte, postüral
reaksiyonların meydana çıkışıyla motor beceri aşamalarının
kazanılması arasında yakın ilişki olduğu ama bunun yaşla ilgili
olmadığı sonucuna varmıştır. DS’lu çocuklar postüral
reaksiyonlarda daha az çeşitlilik göstermekte; sadece belli bir
motor evreyi kazanmak için gerekli olan reaksiyonları
gerçekleştirmektedirler. Bununla birlikte, Haley (1987)
gelişen postüral reaksiyonların sırasının normal çocuklara göre
belirgin şekilde çarpık olduğunu rapor etmiştir. Beklenen
reaksiyonlar denge reaksiyonlarının yerine, göreceli olarak erken
gelişmiştir. Haley (1987) DS’lu çocuklardaki düşük gövde tonusunu
göreceli geç gelişen denge reaksiyonlarına ve göreceli erken
gelişen ileriye yönelik (anticipatory) reaksiyonlara bağlamıştır.
4.3.3 Postüral reaksiyonlar ve hipotoni
Dostları ilə paylaş: |