Evrim Teorisi'nin Ortaya Konması
105
bu özellik sonraki nesillere aktarılıp türün özelliği olmuştur.
Lamarck’ın bu yaklaşımı türlerin oluşumunu doğal seleksiyon
temelinde açıklayan Darwin’inkinden farklıdır. Örneğin Dar-
winci tarzda uzun boyunlu zürafaları açıklamaya kalkan biri;
önce kısa boyunlu zürafaların olduğunu, bazı uzun boyunlu
varyasyonlar (çeşitliliğin içinde bir tip) oluşuverdiğini ve bu
uzun boyunlu zürafaların daha iyi beslenebilmelerinden do-
layı, yani daha avantajlı olmalarından dolayı yaşadıkları, kısa
boyunlu olanların ise doğal seleksiyon sonucunda yok olduk-
larını söyler.
224
Lamarck’ın anlatımında çevresel değişiklikler
öncedir, bunlar canlıdaki değişime sebep olur. Darwin’de ise
rastgele varyasyonlar önce vardır, doğanın düzenleyici etkisi
olan ‘doğal seleksiyon’ sonra devreye girer.
Mendel’in ve Weismann’ın çalışmaları, Lamarck’ın Evrim
Teorisi’nin kalbi olan sonradan kazanılan özelliklerin aktarıl-
ması fikrinin yanlışlığını gösterdi. Weismann ünlü deneyinde,
farelerin kuyruklarını kesti ve birçok nesilde devam ettirdiği
bu uygulamanın farelerde hiçbir değişikliğe sebep olmadı-
ğını gösterdi.
225
Lamarckçılar’ın sonradan kazanılan özellik-
lerin aktarılabildiğini göstermek için yaptıkları tüm deneyler
sonuç vermedi. Genetik biliminin ve embriyolojinin bilinen
tüm çalışmaları çevresel faktörlerin, üreme hücrelerindeki ge-
netik koda etki etmeyeceğini ve embriyonun (yeni canlının),
bu genetik koda göre gelişeceğini göstermiştir. Binlerce yıl-
dır sünnet olan Yahudilerin çocuklarının sünnetsiz doğması
ve eskiden beri ayaklarını özel ayakkabılarla sıkan Çinli ka-
dınların çocuklarının normal boyutta ayaklarla doğması da
Lamarckçı kalıtım modelini yanlışlayan veriler olarak göste-
rilmiştir. Darwin de sonradan kazanılan özelliklerin aktarıla-
bileceğini düşünüyordu ama bu mekanizma, onun teorisinde,
224 Philip Kitcher, Abusing Science The Case Against Creationism, s. 8.
225 Theodosius Dobzhansky, Evolution, Genetics and Man, s. 78.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
106
Lamarck’ta olduğu kadar önemli değildi. Yeni-Darwinizm’in
ise -günümüzde ‘Evrim Teorisi’ ve ‘Darwinizm’ denilince an-
laşılan odur- en önemli özelliklerinden biri, sonradan kazanı-
lan özelliklerin aktarılmadığı bir evrim modelini savunmasıdır.
Darwin, Lamarck’tan 50 yıl sonra ‘Türlerin Kökeni’ adlı
eserini (1859) yazdıktan sonra Lamarckçılık, yepyeni format-
larla savunulmaya devam etti. Ancak 20. yüzyılın ilk yarı-
sında genetikteki ilerlemeler Yeni-Lamarckçılığın ilerlemesini
durdurdu. Darwin’in doğal seleksiyon fikrini rastgele, kör bir
mekanizmaymış gibi savunanlara karşı Lamarckçılık, canlı-
nın çevresel faktörlere tepki verdiğini ve kendine içkin özel-
liklerle evrildiğini savunuyordu ki bu yaklaşımı daha ‘ümit-
var’ bir yaklaşım olarak değerlendirenler oldu: Hayat, doğanın
içinde cevap veren aktif bir unsurdu, çevresel faktörlere karşı
pasif bir konumda değildi.
Bazı Marksistler, Evrim Teorisi’ni birçok yönden destek-
leseler de, ‘doğal seleksiyon’ fikrini kapitalizme yakın bulu-
yorlar ve güçlünün ayakta kalmasını söyleyen bu fikre karşı
Lamarck’ı destekliyorlardı.
226
Bu da ilerleyen sayfalarda görü-
lecek olan, bilimsel yaklaşımın siyasal ideolojiden ve sosyolo-
jik ortamdan bağımsız değerlendirilemeyeceğinin, sosyolojik
unsurların bilimsel çalışmanın yapıldığı ortamı (paradigmayı)
etkilediğinin sayısız örneklerinden biridir.
Lamarckçı kalıtımın delilden yoksunluğuna rağmen uzun
süre savunulmasının en önemli nedenlerinden biri, ‘doğal se-
leksiyon’ fikrinin karşılaştığı güçlüklerden kaçınarak Evrim
Teorisi’ni savunmak içindir. Bergson ve Spencer gibi ünlü
felsefeciler; George Bernard Shaw gibi ünlü bir edebiyatçı;
Carl von Nageli, Baldwin, Agassiz, Morgan, Eimer, Cope gibi
ünlü bilim insanları ve düşünürlerle daha birçok etkili isim
226 Peter J. Bowler, Doğanın Öyküsü, çev: Meltem Mater, İzdüşüm Yayınları, İstan-
bul, (2002), s. 150-151.
Evrim Teorisi'nin Ortaya Konması
107
Lamarckçılıktan derinden etkilenmiştir.
227
Spencer, sonradan
kazanılan özellikler eğer Lamarck’ın dediği gibi aktarılamı-
yorsa evrimin doğru olamayacağını söyledi.
ERASMUS DARWIN
Erasmus Darwin (1731-1802), ‘Evrim Teorisi’ ismiyle bü-
tünleşmiş olan Charles Darwin’in dedesidir ve eserlerinde
torunundan önce canlıların evrim geçirdiğini savunmuştur.
Onun eserleri, kendi döneminde özellikle Alman doğa felsefe-
cilerinin ilgisini çekmiştir. Ama modern zamanlarda, Charles
Darwin’in dedesi olması onun asıl ilgi çekme sebebi olmuştur.
Erasmus Darwin, Lamarck ile aynı dönemde, hatta ondan bir-
kaç yıl önce, onunkilere çok benzer fikirleri savunmuştur. O
da, Lamarck ve 18. yüzyılın birçok düşünürü gibi daha basit
olan canlıların ‘kendiliğinden türeme’ yoluyla oluştuklarını sa-
vunuyordu. Lamarck ile asıl önemli benzerliği, canlıların çev-
reyle etkileşim sonucunda yeni özellikler kazandıklarını ve bu
özellikleri sonraki nesillere kalıtım yoluyla aktardıklarını söy-
lemesidir. Erasmus’un 1794 yılında yazdığı ve en önemli eseri
olan ‘Zoonomia’da, sonradan kazanılan özelliklerin aktarılma-
sının evrimdeki rolüne ilişkin sözlerini Osborn, bu yaklaşı-
mın ilk ifade edilmesi olarak göstermektedir.
228
Erasmus’un yaklaşımında canlının evriminde kendi çabası
önemlidir. Açlık, susuzluk ve benzeri durumlara karşı gösteri-
len tepkilerle, zevk ve acı gibi unsurlardan doğan çabalar can-
lının gelişmesini ve yeni özellikler kazanmasını sağlar, sonra
bunlar yeni nesillere aktarılır. Erasmus’un yaklaşımları, can-
lıların ortak bir atadan gelmiş olabileceğini söylemesi açısın-
dan önemlidir. O, insanın maymunla ortak bir atadan gelmiş
227 Peter J. Bowler, Evolution The History of an Idea, s. 244-256.
228 Fairfield Osborn, From The Greeks to Darwin, s. 142-144.
Dostları ilə paylaş: |