XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 3,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə172/179
tarix23.01.2018
ölçüsü3,79 Kb.
#22108
1   ...   168   169   170   171   172   173   174   175   ...   179

377 
 
milliyet gibigenel unsurlarla ifade edilirler ve hiyerarşik olarak alttaki diğerkimlik-
leri organize ederler. Ferdin taşıdığı tüm kimlikler müşterekenonun benliğini oluş-
turan bir faktördür. Başka bir deyişle kimlik, birbütün ve benliğin ana unsuru olarak, 
pek  çok  alt  kimlikler  toplamıdır.  Bunlar  birbirlerini  etkilerler  ve  dolaylı  veya 
doğrudan tecrübe edilirler (Birkök, 1994:74) 
Aile, eskiden olduğu gibi, çocuğun  ilk sosyalleşme yeridir. Çocuğun küçük 
yaşlarda  geçirdiği  bu  sosyalleştirme  anne-babası  ile  münasebetleri  ve  özleşmesi 
sayesinde  olmaktadır.  Çocuk  ilk  davranış  kalıplarını orada  görür;  bilgi,  duygu  ve 
davranış  yeteneklerini  ilk  defa  orada  öğrenir,  kazanır.  Çocuk  şahsiyetinin  özü  ve 
dolayısıyla "sosyal kaderi" aile içinde uygulanan sosyalleştirme amaçları, metotları 
ve üsluplarıyla belirlenir. Sosyalleşme, toplumun norm ve değerlerini içselleştirerek 
toplumsal  rolleri  (işçi,  arkadaş,  yurttaş  vb.  olarak)  yerine  getirmeyi  ve  toplumun 
üyesi hâline gelmeyi öğrenme sürecidir (Marshall, 1999:760). 
G. H Mead ise, sosyalleşmede toplumun belirleyici olduğunu, bireyin büyük 
oranda  sosyal  etkileşim  vasıtasıyla  kendini  tanıdığını  ve  başkalarının-anne-baba, 
arkadaş çevresi gibi-rollerini takınarak kendi resmini elde ettiğini belirtir. Burada 
çocuk  kendini  başkalarının  yerine  koyarak,  kendinin  anne-baba  olduğunu  hayal 
ederek, bu kişilerin rollerini oynayarak kendine dışarıdan bakar veya kendine ilişkin 
nesnel bir görüş oluşturur. 
Benzer şekilde Durkheim ise "ortak temsiller" teorisinde bireyin, topluluğun 
davranışlarını uyarlamak suretiyle sosyalleşeceğini ifade eder (Koenig, 2000:58-59). 
Sigmund  Freud,  bireyin  sosyalleşme  sorununun  bizatihi  kendisiyle  ilgilenmemiş 
olmasına rağmen, bu sürecin anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Sosyalleşme ko-
nusunda bireyin kişilik oluşumunu, duygusal-güdüsel, bir süreç olarak ele almıştır. 
Ona göre, insan zihni üç bölüme-id, ego, süper ego-ayrılır. Freud, bireydeki ahlak 
gelişimi ise, bireydeki “alt ben” (id), “ben” (ego) ve “üst ben” (süper ego) ilişkile-
rindeki denge kavramına bağlamıştır. Freud’a göre çocuğun kalıtımsal niteliğinden 
doğan bu durum, daha sonra, çocuğun yakın ilişkide bulunduğu anne-baba ve aile-
deki diğer kişilerin etkisi ile biçimlenmektedir. Freud, bireyin sosyalleşmesinde çev-
resel faktörlerin de etkili olduğunu ifade etmektedir. Buna göre birey, doğumundan 
itibaren içinde bulunduğu öncelikle ailesinden, daha sonra çevresinden dolaylı veya 
direkt olarak öğrendikleri bilgiler yoluyla toplum hayatına kendini hazırlar, toplum-
sal normların uygulanması noktasında bilgilenir. 
Aile ve Cinsel Kimlik 
Aile,  toplumsal  beklentilere  karşı  insanın  hazır  hale  gelmesinde  önemli 
işlevler  görmektedir.  Anne-babanın,  kız  ve  erkek  çocukları  topluma  uyumlu  hale 
getirmelerinde önemli rolleri vardır. Bu yönüyle aile, hem üyelerinin hem de tüm 
aile sisteminin kimlik gelişimine yardımcı olmaktadır. Bu görevin yerine getirilmesi 
ile bireyler kendileri hakkında (fiziksel, cinsel özellikleri, güçlü ve zayıf yanları vb.) 
bilgi edinirler. Bu bilgiler benlik kavramına hizmet eder (BKSGM, 2010:36). 
İşte  sosyalleşme  sürecinde  bireylerin  cinsel  kimliklerine  ait  bilgiler,  hangi 
davranışı, hangi tutumu benimseyeceği yine en başta ailede öğretilmektedir. Kadın 
ve erkek sözcükleri, bireyin cinsiyetini, "kadınlık" ve "erkeklik" sözcükleri ise bire-
yin  cinsel  kimliğini  temsil  eden  kavramlardır  (Köşgeroğlu,  2009:38).  Buna  göre 


378 
 
kadınlar  ev  içinde  tanımlanırken,  erkekler  kamusal  alan  içinde  tanımlanmaktadır. 
Böylece  kadın  ve  erkeğe  verilen  toplumsal  kimlik/roller  farklılık  göstermektedir. 
Cinsel  kimliği  oluşturma  süreci  bebeklikte  başlamaktadır.  Kız  çocuklarına  elbise 
seçiminde kırmızı ve kırmızı ağırlıklı tonların, erkeklere ise mavi tonlarının giydiril-
mesiyle  başlayan  süreç,  toplumumuzda,  erkeklerin  düzenleyici,  lider,  koruyucu, 
kahraman, mert, savaşçı, yetkili, yiğit, yönetici gibi niteliklerle anılması; kadınlardan 
daha  güçlü  ve  saygın  olarak  kabul  edilmesi;  saldırgan  davranışlara  ve  şiddet 
eylemlerine  nedenler  ve  gerekçeler  oluşturmuştur  (Köknel  1996:46).  Bu  şekilde 
geliştirilen bir sosyalleşme sonucunda kız çocuklarından uysal, yumuşak ve özverili; 
erkek çocuklarından ise yarışmacı, atak ve girişken olmaları beklenmektedir. Muh-
temelen bu eğitim farkı, kız ve erkek çocukların yöneldikleri serbest etkinlik türlerini 
ve dolayısıyla gizil güçlerini geliştirebilecekleri alanları, daha da ileride meslek ve 
aile yaşamlarını etkilemektedir (Kuzgun, 2004:16). 
Birey, dünyaya ayak bastığı andan  itibaren, mükemmel bir gözlemci olarak 
öğrenen bir mekanizmaya sahiptir. Bireyin doğuştan getirdiği öğrenme potansiyeli 
olmakla  birlikte,  esas  kültürel  birikimini  doğum  sonrası  edinmektedir.  Bireyler 
ebeveynleriyle özdeşim kurarlar ve buna göre tutum ve davranışlarını benimserler. 
Chodorow’a  (1978)  göre,  bir  kadının  annesiyle  erken  ve  birincil  özdeşimi,  onun 
gelişimini bir erkeğin gelişiminden farklı kılar. Örneğin; ayrılma-bireyleşme süre-
cinde,  kız  çocuklar  ayrılmak  için,  erkek  çocukların  duyduğu  şiddette  bir  baskı 
hissetmez. Kızlar kadınsı kimliklerini, birincil özdeşim nesnelerine, yani annelerine 
zaten var olan ve yakın olan bağları nedeniyle geliştirebilirler. Erkek çocuklar tara-
fından ise, bu erken özdeşimler ve bağlanmalar aynı şekilde yaşanmaz. Gerek anne, 
gerekse oğul, birbirlerini "aynı" değil, "farklı" olarak algılar. Erkek çocuğu bekleyen 
gelişimsel süreç,  annesinden ayrılıp babasıyla özdeşim kurmasıdır. Bunun anlamı 
şudur: Çocuk annesinden ayrılacak ve erkeksi özdeşim için, hâlihazırda olanı değil, 
çoğu kez hemen oracıkta bulunmayan birine yüzünü dönecektir. Bu nedenle, kadın-
larda erkeklerin tersine, kimlik ve kendini tanımlama "ayrı oluş"tan (separateness) 
ziyade, "bağlantılı oluş" (connectedness) üzerindendir. Kadınların gelişiminde, ya-
kınlık ve samimiyet yetisi kimlik oluşumu sürecine eşlik ediyor olabilir ve erkek-
lerden  farklı  bir  gelişimsel  dönemde  (daha  erken)  gerçekleşiyor  olabilir  (Vahip, 
2002:313). 
Bu bağlamda kadın ve erkek arasındaki ifade edilen cinsiyet karşıtlığı, 'insan' 
olma  yönünden  aynı  niteliklere  sahipken;  karşıtlık,  toplumsal  cinsiyete  dayalı 
rollerle öğrenilen evrensel çelişkilerden birini meydana getirir. Erkeklik kavramsal 
ve düşünsel bağlamda kadınlığın karşıtı olduğu düşünülerek yaratılır. Erkeklik ve 
kadınlık bu karşıtlık içerisinde birer özne olarak inşa edilir (Demren, 2008:74). 
Aile ve Siyasal Kimlik 
Bireylerin sosyalleşme ortamlarının baskıcı veya demokratik olması, onların 
şiddete karşı tavır alışlarında etkili olmaktadır. Aile ortamında babanın baskıcı oto-
ritesi  çocuğun  eğitimini  olumsuz  yönde  etkileyebilmektedir.  Özellikle  annenin 
eğitim düzeyi, çocuğun başarısında ve sosyal hareketliliğinde çok önemlidir. Yine 
aile  ortamında  fikirlerin  tartışılması  ve  davranışların yaşatılarak  kabul  ettirilmesi, 
çocukta  daha  geniş  bir  bakış  açısı  geliştirecek,  bu  da  onun  eğitimdeki  başarısını 


Yüklə 3,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   168   169   170   171   172   173   174   175   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə