XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 3,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə168/179
tarix23.01.2018
ölçüsü3,79 Kb.
#22108
1   ...   164   165   166   167   168   169   170   171   ...   179

369 
 
yapılması, neticede toplumun mutluluğunu ve bir arada yaşama, birlik duygularını 
zedeler. Böyle bir yapılanma insan mutluluğunun ve ahlaki değerlerin başında gelen 
adalet, doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, sevgi, güven gibi erdemlerin ortadan kalk-
masına  neden  olacaktır.  Fakat  insanlığın  yaşadığı  bu  olumsuz  sorunlardan  kurtul-
manın yolu, eğer çağdaş birey ve toplumun oluşumundan söz edecek isek o zaman 
kişilik, toplum ve siyaset oluşumunda en önemli faktörler olan dilin ve ahlaki değer-
lerin  bilincinin  her  birey,  her  toplum  ve  her  bir  siyasi  yapının  temeline  sunulmuş 
olması gereklidir. Başka bir ifadeyle bu değerler hafızayı tazelemekle gelişmeye ve 
olgunlaşmaya devem eder. Gadamer bu konuda dilin rölünü açıklarken esas anlamın 
varlık  ile  dil  arasındaki  ilişkide  yattığına  dikkat  çekmiştir.  (Bilen  156).  Değerli 
hocam Recep Kılıç’ın ifade ettiği gibi eğer bir evrenselleşmeden söz edecek isek, o 
takdirde  bizim  evrensel  değerler  ortaya  koya  bilme,  bireysel  anlamda  kendi 
kimliğimizi kaybetmediğimiz, kültürel anlamda kendi dilimden, ahlakımdan hare-
ketle  bu  oluşuma  katkı  sağlaya  bildiğim,  kendi  değerlerimize  yabancılaşmadan, 
evrensel bir idrak kabiliyetine ulaşabildiğim ölçüde mümkün olabilir. Bu gerçekleş-
mediği zaman insan ve kültürünün nesnelleşeceği, küreselleştirici bir sürecin önünde 
yaprak  misali  kalacağımız  bir  ortamın  doğması  kaçınılmazdır.  Etik  evrensellik, 
küreselleşme sürecinin öne çıkardığı değer varlığı ihmal edilmiş ferdiyeti, kişiliği 
göz ardı edilmiş insanın yerine, insanın kişi olarak, bir ahlak varlığı olarak evrensel-
liğidir.  Bu  yönüyle  evrensellik  değer  bilinci  taşıyan,  ahlâkî  erdemleri  yaşayan 
insanın evrenselliğidir. Bu değerin, değer bilincinin bütün insanlar için ortak olan 
bir bilinç olarak ortaya konulması evrenselleştirilmesidir (Kılıç 41).  
  Türer’in  dediği  gibi  kişiliğin  sağlıklı  oluşumunda  belli  ruhi  dönüşümler 
vardır. Bu dönüşümler değerlerin yaşanmasıyla birlikte insanda olguları manalarıyla 
idrak  etmeye  ve  bunlar  hakkında  hüküm  verecek  zihniyetin  oluşmasıyla  kazanıl-
maktadır…. Bu durum, düşüncenin eskiyi koruması ile yeniyi üretmesi arasındaki 
diyalektiği gündeme getirir. Eğer fikri yeteneğimiz kavramları yeni durumlara göre 
anlamlandırabiliyor  ve  üretebiliyorsa,  bu  takdirde  zihniyet  geçmişi  gelecek  ile 
irtibatlandırabilir.  Hasılı kişilğin bilgisel inşası, duygu, zihin ve iradenin birlik ve 
bütünlük arz eden bir yapı haline gelmesidir ( Türer 221).  
  Sonuç olarak konumuzu değerlendirecek olarak sağlıklı bir bireyden, sağ-
lıklı bir toplumdan ve sağlıklı bir siyasetten söz edebilmenin temeli dilin ve ahlaki 
değerlerin  öneminin  aklı  merkeze  alarak  algılanmasıyla  mümkün  olabilecek  bir 
süreçtir. Nitekim bütün ilahi dinlerin hepsi vahiy ile aklın uyumlu ilişkisine dikkat 
çekmiştir.  Tarihte  Augustinus,  Boethius,  Farabi,  İbni  Sina  ve  yine  birçok  önemli 
düşünürlerin çoğu de bunun önemi üzerinde durmuşlardır.  
Bizler eğer bireylerimize evrensellik duygusunu kazandırmayı amaçlayacak 
isek, o takdirde bireylerimize ilk başta kendi medeniyetimize ait olan insanı- kâmil 
kavramının ifade ettiği boyutu yakalayabilmelerine imkan tanımalıyız ki bu ancak 
kültürünüzün  içinden  oluşturabileceğimiz  bir  yaratıcılığı,  evrensel  bir  seviyede 
yaşamak ile mümkündür. Başka bir ifadeyle bu değerlerin yaşatılmasının en önemli 
unsuru dil ile mümkün olmaktadır. O bakımdan dilin önemini burada bir kez daha 
hatırlatmakla  kısaca  şunu  izah  etmek  isterim.  Heidegger’in  ifade  ettiği  gibi  “Dil 
Varlığın Evidir” der, öyle ki insan hangi dili kullansa kullansın, hangi kültürden, 


370 
 
hangi  dinden  olursa  olsun,  kendi  özelliklerini  muhafaza  ederek,  kendi  ahlak  de-
ğerleri çerçevesinde yine kendini inşa ederekilerleyebiliyorsa, o insan için burada 
kültürlere, değerlere ve insana yabancılaşmadan gerçekleştirilebilecek bir evrensel-
leştirme var demektir. Ancak bu durumda böyle bir insan ve onun ait olduğu toplu-
mun ahlaki değerleri, hatta o toplumun oluşturduğu siyaset bile insanlığın paylaşı-
mına  açılabilir.  Böylece  bütün  insanlığa  karşı  sorumluluk  duygusunun  belirgin-
leşmesine katkıda bulunabiliriz. 
Son olarak şu noktaya dikkat çekmek istiyorum, dil ve ahlaki değerlerin önemi 
sadece bir dine veya bir millete mensup bireysel davranışlar için değil, bu dünyada 
birlikte  yaşamanın  temelini  oluşturacak  ortak  asgari  ahlak  standartların  sağlana-
bilmesi  için  bir  zarurettir  de.  Çünkü,  hakikat,  kaynağından  bağımsızdır.  Nerede 
sistematize edilmiş olması önemli değildir. M. S. Aydın’ın ifade ettiği gibi bu durum 
insan hakları açısından son derece önemli olup, meseleye pek çok sebepten dolayı, 
farklı  kültürel  ve  dünya  görüşleri  açısından  bakmanın  yanında,  pek  çok  sebepten 
dolayı da evrensel bakmak ta bir itiraz doğurmamalı; tam tersine teşvik edilmelidir. 
Anlamak, yorumlamak ve uygulamak için bu tür yaklaşımlara ihtiyaç vardır. 
Önemli bulduğum şu tespitle sözlerime son vermek istiyorum. 21. Yüzyılda 
kimlik ve kültür probleminden söz edilecek ise burada temel soru şudur: 21. Yüzyıl-
da yeniden bir aydınlanma çağına ihtiyaç vardır, ama bu sefer tek yanlı aydınlanma 
değil çift kutuplu aydınlanmaya ihiyaç vardır. Çünkü bunun başarmanın tek tutarlı 
yolu klasik çağda bile birçok düşünürlerin ileri sürdüğü gibi din ile aklın uzlaşı içinde 
olduğudur. Maalesef Batı aydınlanması bunu anlamada geç kaldı. Oysa ilahi kay-
naklı dinlerin hepsi aklın öneminden söz etmekte idi. Dolaysıyla 21. Yüzyılda gerçek 
başarıya ulaşmanın yolu, tarihi ve kültürel bir çerçevede çeşitli tecrübeleri yaşayan 
insanın bütünlüğünü yakalayan anlayışta yatar. Burada son derece dikkatli olunması 
gereken  nokta  bu  çeşitli  kültürlülükte  psikolojik,  kültürel  ve  siyasal  bakımlardan 
ayrıştırıcı  unsurları  değil reel  olan birleştirici  unsurların  esas alınması  ve bireyin, 
toplumun ve siyasetin merkezine taşıyacak olan ortak ahlaki değerlerin yaşam form-
larına  kazandırılmasına  ihtiyaç  vardır.  Bu  ise  halihazırda  tek  taraflı  yaklaşmaya 
çalışan post-modern yaklaşımlardan farklı olarak, evrensel ahlak ilkelerinin, dolay-
sıyla  evrensel  sorumlulukların  belirlenebileceği  düşüncesini  doğurmaktadır.  Eğer 
insanlık bunu başarabilirse dünyada demokrasi bugünde yaşadığı zorluklardan kur-
tulabilir, sadece Batı’ya özgün demokrasi olmaktan çıkıp global ve gelişmiş yapıya 
kavuşabilir. 
 
 
Kaynakça 
Aydın, Mehmet. S, “Niçin”, Bir Zaman Diliminden Seçmeler, Zaman Kitap, İstanbul 2002  
Altunya,  Hülya,  “Farabi’de  Dil  Felsefesi”,  Yüksek  Lisans  Tezi,  Süleyman  Demirel  Üniversitesi, 
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri, İsparta 2003 
Altıntaş, Ramazan, “Toplumsal Ahlâk Sorunu”, Yeni Ümit Dergisi, İstanbul, 2009. s. 86.  
Aslan Seyfettin ve YILMAZ Abdullah, “Modernizme Bir Başkaldırı Projesi Olarak Postmodernizm”, 
C. Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 ss. 93-108 
Birand, Kâmıran, İlk Çağ Felsefesi Tarihi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., 2. bsk., Ankara, 
1964 
Bolay, Süleyman Hayri, “Değerlerimiz ve Günlük Hayatımız”, Dem Dergi (Değerler Eğitimi Dergisi), 
Yıl 1, Sayı 1, İstanbul 2007.  


Yüklə 3,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   164   165   166   167   168   169   170   171   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə