392
hiçbir varlık yoktur. İnsanların doğru, adil ve ahlakî gördükleri fiillerin gerçekten
öyle olduğunu onaylayacak ve yanlışa saptıklarında, onları bundan kurtaracak hiçbir
otorite yoktur. İnsan artık kendi kendisiyle baş başa kalmıştır.
1
Nietzsche`nin vurgu-
ladığı gibi, “Tanrı`nın ölümü” tüm aşkın normların ölmesi anlamına gelir. “Bu dün-
yayı güneşinden koparırken biz ne yapıyoruz? Nereye gidiyor şimdi dünya? Biz
nereye gidiyoruz? Tüm güneşlerden uzaklaşıyor muyuz? Sürekli bir düşüş halinde
değil miyiz? Arkaya, yana, öne ve tüm yönlere doğru! “Yukarı,” “aşağı” kavramları
hala var mı? Sonsuz bir hiçliğe doğru yolumuzdan sapmıyor muyuz?
”2
Artık hiçbir
şeyin başka bir şeyden daha iyi olduğu gerçekten söylenemez. Hiçbir davranış biçi-
minin kesin olarak yanlışlığından bahsedilemez. Normlar ve değerler hakkındaki
tüm görüşler tamamen öznel ve bu yüzden, eşyanın tabiatında herhangi bir şeye teka-
bül etmeyen görece çıkarımlardır. Netice nihilizmdir. Bu nihilistik görüşe göre,
bizim diğerlerine muamele etme şeklimiz de içinde olmak üzere, yaşam biçimimiz
nihayetinde önemsizdir. İnsanoğlu bu bakışaçısı ve parmak uçlarındaki muazzam
tahripkâr güçle dünyayı çok tehlikeli hale getirebilir. Fakat, pekçok insan için Tan-
rı`ya iman etmek, dünyanın büsbütün anlamsız olmadığını ve böylece bizim kişisel
hayatlarımızın kendi ayrıntılı anlamlarını kuşatan küllî bir anlamın var olduğunu
kabul etmek anlamına gelir.
3
Teistik Tanrı fikri müteal, zâtî ve iradî varlık fikridir.
Onun küllî iradesi, kendisine dayalı olarak sonlu varlıkların niyet ve arzularını değer-
lendireceğimiz bir miyar sağlar. İlahî irade sonlu zihinler için nesnel norm ve
değerler sunar. İnsan bilinci için en iyisi, insanoğlunun bu nesnel standartlara erişi-
minin mümkün olduğunu düşünmesidir. Bundan dolayı, Tanrı`nın reddi genel ola-
rak, dünyanın arkasında nihaî bir niyetin ve hayatımızın anlam kazandığı bir
bağlamın inkârı anlamına gelir.
Açıkça anlaşılmaktadır ki, postmodern anlayışın neden olduğu açmazın düşü-
nülebilecek tek bir çözümü vardır. Bu da, evrensel olarak bağlayıcı etik kod için kaya
sağlamlığında yeterli bir temel sağlayacak olan iki şey, tanrı ve insan mahiyetidir.
Ama insan mahiyeti derken kastedilen, mevcut haliyle erkek ve kadınların mahiyeti
değildir. Çünkü şu anda şahit olduğumuz şey, hakikî insan tabiatının tezahürü de-
ğildir. İnsan mahiyeti bugün sadece bilkuvve olarak mevcuttur; henüz doğmamış,
uzun bir çaba ve şiddetli doğum sancıları sonucunda dışarı çıkmak için ebesini
bekleyen bir olanaktır. Başka bir ifadeyle, insan mahiyeti henüz gerçekleşmemiş bir
potansiyeldir. En önemlisi de akıl ve akıl sahiplerinin yardımı olmadan, kendi başına
gerçekleştirilemeyecek bir potansiyeldir.
4
İslam entelektüel geleneğinde, akıl insanı kesret dünyasından ilahî olana
doğru yükselten merdiveni temsil etmektedir. Fakat şunu belirtmek durumundayız:
Rasyonalite insan kimliğine ait olmakla birlikte, modern ya da postmodern
1
Zygmunt Bauman, Parçalanmaş Hayat: Postmodern Ahlâk Denemeleri, (Çev. İsmail Türkmen),
Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 30.
2
Friedrich Nietzsche, The Gay Science, (Trans. Walter Kaufmann), Vintage Books, New York, 1974,
s. 181.
3
David Ray Griffin, God and Religion in the Postmodern World: Essays in Postmodern Theology,
State University of New York Press, Albany, 1989, ss. 56-57.
4
Zygmunt Bauman, Postmodern Etik, s. 39.
393
anlamıyla, insanın kimliği ve esası değildir. Salt rasyonel yeti vasıtasıyla insan
kimliği tesis edilemez; çünkü kısmî belirlenim, kimlik oluşturamaz. Yani, iki ayaklı,
tüysüz, düşünen ve algılayan şey, ancak kısmî bir belirlenimdir; kimlik değildir.
1
Bu
nedenle, insanın istikrar, denge ve sürekliliğin iki kaynağı olan vahiy ve entelektüel
sezgiden kopuşu, onun müteal tüm arketiplerden koparılarak dar ve sığ beşerî gö-
rünüşlere ve felsefî kesinliği yok eden nominalizme mahkûm olmasına sebep oldu.
Eğer insan sadece tabiattaki değişmeyi görüyorsa, bu, onun zihninin daim ve
değişmez olanın derinliklerindeki dayanak noktasını yitirmesinden ve sürekli deği-
şen fikirler ve imajlar ırmağına düşmüş olmasından dolayıdır. Postmodern anlayışta,
“ilerleme ve gelişmenin esası dönüşerek aşmak değil, değişen koşullar itibariyle,
mevcut mevzuata eklemlemeler yaparak, mevcut zemini muhafaza etmektir.”
2
Bu
nedenle, insan tabiatta evrimden başka bir şey görmemektedir. Evrim tabiatın ob-
jektif olarak gözlemlenmesinin değil, bâkî olana her türlü yaklaşabilme imkânından
kopuk olan seküler bir anlayışın ürünüdür. İçinde yaşadığımız dünyayı inceledi-
ğimizde, insanların bir süreklilik`in varlığını binlerce yıldan beri müşahede ettikleri
yeryüzü muhiti, genel özellikleri bakımından değişmemiştir. Tabiî formlar, önceki
çağlardaki gibi aynı düzenlilik ve süreçlerle varolmayı sürdürmektedir. “Bu, belli
tabiî formların İlahî Sıfatların yansıması olarak düşünülmesi ve âlemin ilahî olan
açısından görülmesidir.”
3
Ne gülün taç yaprağı ve kokusu, ne de insan biyolojisi
beşeriyet tarihinin başından beri evrim geçirmiştir. Postmodern insan, sürekliliğe ve
aşkınlığa inanan eski insanlarla biyolojik ve manevî özellikleri bakımından aynıdır.
4
Doğrusu, salt insanoğlu anlamına gelen “insan” eskiden Tanrı açısından tanımlanır
ve onun “Tanrı`nın sûreti”nde yaratıldığı iddia edilirdi. Âlemdeki süreklilik unsuru,
Mutlak olanın göreli semboller altında tezahür etmesidir. Bu, nesnelerin ontolojik
gerçekliğinin bir görüntüsü olup, insanın onun hakkındaki algısından bağımsızdır.
Sembol yüce bir gerçeklik düzeninin, aşağı bir düzen içinde ilham edilmesidir.
Bundan dolayı, sembolleri anlamak, evrenin hiyerarşik yapısını ve varlığın çok çe-
şitli hallerini kabul etmek demektir. “Tabiat gerçek anlamını, eğer biz ona tabiatüstü
hakikatlerin ya da kelimenin tam anlamıyla ya da etimolojik anlamıyla metafizik
hakikatlerin bilgisine bizi yükseltebilecek bir destek olarak bakarsak, ancak o zaman
gerçek anlamını kazanır.”
5
“Tanrı” ve “semboller”in anlam ve önemini yitirmesiyle,
bu geniş âlemde, kimliksiz veya amaçsız olarak kalakaldık. Tanrı olmadan kalıcı,
mutlak ve evrensel bir kimliğe sahip olmak zordur. Çünkü kimlik bir seçim, bir va-
roluş tarzının onaylanması, yeni bir dünyaya giriş ve ‘intisab’ anlamında, bir ‘varoluş
sözleşmesi’nin neticesidir. Anlamlı, nitelikli, kimlikli, sorumluluk bilinci içinde
çiçeklenen bir hayatın ilk şartı Tanrı`ya bağlanmadır.”
6
1
Yalçın Koç, Anadolu Mayası: Türk Kimliği Üzerine Bir İnceleme, Cedit Neşriyat, Ankara,2008, s. 30.
2
Yalçın Koç, Anadolu Mayası: Türk Kimliği Üzerine Bir İnceleme, s. 31.
3
Seyyed Hossein Nasr, Knowledge and Sacred, State University of New York Press, New York, 1989,
s. 169.
4
Seyyid Hüseyin Nasr, Tasavvufî Makaleler, (Çev. Sadık Kılıç), İnsan Yayınları, İstanbul, 2002, ss.
101-104.
5
Réné Guénon, İnisiyasyona Toplu Bakışlar I, (Çev. Mahmut Kanık), Hece Yayınları, Ankara, 2003,
s. 196.
6
Turan Koç, Varoluşun Tanıkları, Hece Yayınları, Ankara, 2013, s. 249.
394
Sonuç olarak, her şey sürekli değişiyorsa, kişisel kimlik de tehlikeye düşer.
Öyle görünüyor ki, kişilik, süreklilik içinde değişim geçiren bir özelliğe sahiptir.
Yani, benlik tüm değişimler karşısında ve her türlü değişikliğe rağmen, değişmeden
kalan bir cevherin korunması değil, ilerlemekte olan bir oluşum sürecidir. En iyisi,
insanın kişiliğini her türlü değişmeye rağmen, sürekliliğini koruyan bir şey olarak
düşünmektir.
1
Gerçekten, insanın aşkın`la olan tüm bağlarını yok sayan, onu kendi
kendine yeten akıllı bir varlık olarak gören her anlayış, insanın manevî ve kişilik
yönüyle ilgili sorunların çözümünde başarılı olamaz.
Søren
Kirkegaard`ın dediği
gibi, ben sonlu ile sonsuz; tin ile beden ve özgürlük ile zorunluluk`un bilinçli bir
sentezidir. Onun gayesi kendisi olmaktır. Ben, bunu ancak Tanrı ile kurduğu ilişki
sayesinde yapabilir. Bir şeyin kendisi olması demek, müşahhas olması demektir.
Fakat müşahhas olmak ne sonlu olmak, ne de sonsuz olmaktır; aksine, gerçekten
müşahhas olmak bir sentezdir.
2
Sentezi oluşturan öğeler bilfiil hale gelmeyi bekleyen
bilkuvve güçler olarak insanda her zaman mevcuttur. Benliği oluşturan öğelerden
belli bazısı yok olsaydı, bu, imkânlar sahası olan insan varoluşunun ortadan kalkması
anlamına gelirdi. Dolayısıyla, kişi ne ise o olarak, benliği oluşturan öğelerden sadece
bir ya da bir kaçının egemenliği altında yaşardı. Oysa, insan kendisini yeniden kurma
imkânına daima sahiptir. Bu imkânın var olabilmesi için, benliği oluşturan unsur-
lardan bazısı etkinliğini yitirmiş olsa bile, varlığını bireyde devam ettirmesi gerekir.
3
Yani, insan bir kimlik ve kişilik sahibi olabilmek için, içinde nüve halinde belli kalıcı
unsurları her daim taşımak durumundadır. Aksi takdirde, kimlik ve kişilik teşekkül
edemez.
KAYNAKÇA
Baudrillard, Jean, İmkânsız Takas, (Çev. Ayşe gül Sönmez), Ayrıntı Yayınları, İstanbul,
2005.
-------, Simülakrlar ve Simülasyon, (Çev. Oğuz Adanır), Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2011.
Bauman, Zygmunt, Postmodernity and its Discontents, Blackwell Publishers Ltd., Oxford,
1997.
-------, Postmodern Etik, (Çev. Alev Türker), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998.
-------, Parçalanmaş Hayat: Postmodern Ahlâk Denemeleri, (Çev. İsmail Türkmen), Ayrıntı
Yayınları, İstanbul, 2001.
Guénon, Réné, İnisiyasyona Toplu Bakışlar I, (Çev. Mahmut Kanık), Hece Yayınları,
Ankara, 2003.
Dostoyevski, F. M., Karamazov Kardeşler IV, (Çev. Nihal Yalaza Taluy), M.E.B, İstanbul,
2001.
-------, The Brothers Karamazov,
http://www.planetpdf.com/planetpdf/pdfs/free_ebooks/The_Brothers_Karamazov_NT
.pdf
Funk, Rainer, Ben ve Biz: Postmodern İnsanın Psikanalizi, (Çev. Çağlar Tanyeri), Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, 2006.
Griffin, David Ray, God and Religion in thePostmodern World: Essays in Postmodern
1
Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991, ss. 107-108.
2
Søren Kierkegaard, The Sickness Unto Death, (Trans., Ed., Howard V. Hong, Edna H. Hong),
Princeton University Press, Princeton, 1980, ss. 29-30.
3
Vefa Taşdelen, Kierkegaard`ta Benlik ve Varoluş, Hece Yayınları, Ankara, 2004, ss. 105-106.
395
Theology, State University of New York Press, Albany, 1989.
Hall, Stuart, “Who Needs ‘Identity’?, Questions of Cultural Identity, (Ed. S. Hall, P. Du Gay),
Sage Publications, London, 1996, ss. 1-17.
Kierkegaard, Søren, The Sickness Unto Death, (Trans., Ed., Howard V. Hong, Edna H.
Hong), Princeton University Press, Princeton, 1980.
Koç, Turan, Ölümsüzlük Düşüncesi, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991.
-------,Varoluşun Tanıkları, Hece Yayınları, Ankara, 2013.
Koç, Yalçın, Anadolu Mayası: Türk Kimliği Üzerine Bir İnceleme, Cedit Neşriyat, Ankara,
2008.
Lasch, Christopher, The Minimal Self: Psychic Survival in Troubled Times, W. W. Norton &
Company, New York, 1984.
Megill, Allan, Aşırılığın Peygamberleri, (Çev. Tuncay Birkan), Bilim ve Sanat Yayınları,
Ankara, 1998.
Nasr, Seyyid Hüseyin Tasavvufî Makaleler, (Çev. Sadık Kılıç), İnsan Yayınları, İstanbul,
2002.
Nasr, Seyyed Hossein, Knowledge and Sacred, State Universityof New York Press, New
York, 1989.
Nehamas, Alexander, Nietzsche: Life as Literature, Harvard University Press,
Massachusetts, 1985.
Nietzsche, Friedrich. The Gay Science, (Trans. WalterKaufmann), Vintage Books, New
York, 1974.
-------, Ecce Homo & The Antichrist, (Trans. Thomas Wayne), Algora Publishing, New York,
2004.
-------, The Will to Power, (Trans. Walter Kaufmann, R. J. Hollingdale), Vintage Books, New
York, 1968.
-------, “On Truth and Falsity in Their Ultramoral Sense,” The Complete Works of Friedrich
Nietzsche, (Trans. Maximillian A. Mugges), The Macmillan Company, New York,
1911, (ss. 171-192).
Sartre, Jean Paul, Varlık ve Hiçlik: Fenomenolojik Ontoloji Denemesi, (Çev. Turhan Ilgaz,
Gaye Çankaya Eksen), İthaki Yayınları, İstanbul, 2010.
Sarup, Madan, Introductory Guide to Post-Structuralism and Postmodernism, Harvester
Wheatsheaf, Hertfordshire, 1993.
Sim, Stuart, “Postmodernism and Philosophy,” The Routledge Companion to
Postmodernism, (Ed. Stuart Sim), London, 2001, ss. 3-14.
Soccio, Douglas J., Archetypes of Wisdom: An Introduction to Philosophy, Wadsworth
Cengage Learning, Belmont, 2010.
Tarnas, Richard, Batı Düşüncesi Tarihi: Modernite`den Günümüze Kadar II, (Çev. Yusuf
Kaplan), Külliyat Yayınları, İstanbul, 2011.
Taşdelen, Vefa, Kierkegaard`ta Benlik ve Varoluş, Hece Yayınları, Ankara, 2004.
Vanhoozer, Kevin J., “Theology and the Condition of Postmodernity: a Report on
Knowledge (of God),” The Cambridge Companion to Postmodern Theology, (Kevin
J. Vanhoozer), Cambridge University Press, Cambridge, 2003, ss. 3-25.
West, David, Kıta Avrupası Felsefesine Giriş: Rousseau, Kant, Hegel`den Foucault ve
Derrida`ya, (Çev. Ahmet Cevizci), Paradigma Yayınları, İstanbul, 1998.
Wheeler, Kathleen M.,Romantizm, Pragmatizm ve Dekonstrüksiyon, (Hüsamettin Arslan),
Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2011.
396
POSTMODERN KÜLTÜRDE KİMLİK: BİR ELEŞTİRİ
Cenan KUVANCI
ÖZET
Felsefî bir hareket olarak Postmodernizm otorite, genel kabul gören bilgelik, politik
normlar... vb. hakkında, bir tür şüphecilik olarak tanımlanabilir. Bu felsefî tavır için
kullanılabilecek en uygun teknik terim “temel karşıtlığı”dır. Postmodern dünyada belirsizlik
ve esneklik hâkimdir; her şey olabilir, ve her şey yapılabilir fakat kalıcı hiçbir şey yapılamaz.
Vuku bulan şeyler beklenmedik bir şekilde gelir ve farkına varmadan gider. Bu bağlamda,
bağlar peşpeşe karşılaşmalar, kimlikler art arda giyilen maskeler ve hayat hikâyesi kalıcı bir
anlam ve önemi olmayan geçici anılardan oluşan bir dizi hadise olarak tezahür eder. Böyle
bir dünyada kimlikler, tıpkı bir kostüm değişimi gibi, kısa süreliğine benimsenip atılabilecek
şeyler olarak düşünülür. Bu yeni durumun dehşeti, samimi kimlik inşâ çabalarının boşa
çıkmasındadır. Öte yandan, bu durumun çekiciliği ise, geçmişin denemeleriyle sınırlı
olmamasında ve geri dönüşü olmayacak şekilde asla mağlup olmayıp seçenekleri daima açık
tutmasındadır.
IDENTITY IN POSTMODERN CULTURE: A CRITIQUE
ABSTRACT
As a philosophical movement, postmodernism can be described as a form of
scepticism about authority, generally accepted wisdom, cultural and political norms, etc. The
technical term can be used to describe such a style of philosophy is “anti-foundational”. In
posmodern World indeterminacy and softness are dominant. In this world, every thing may
happen and everything can be done, but nothing can be done once for all. Whatever happens
comes unannounced and goes away without notice. In this context, bonds are dissembled into
successive encounters, identities into successively worn masks, life-story into a series of
episodes whose sole lasting importance is their equally ephemeric memory. Betting is now
the rule where certainty was once sought, while taking risks replaces the stubborn pursuit of
goals. In such World identities are thought just as a change of costume can be adopted and
discarded in a short-time. The horror of the new situation is that all diligent efforts of building
identity may prove to be in vain; the allurement of the new situation, on the other hand, lies
in the fact of not being bound by past trials, of never being irrevocably defeated, always
keeping the options open.
Dostları ilə paylaş: |