Xvi. YÜZyil türk edebiyati ünite 1 16. Yüzyılda Siyasal, Kültürel ve Edebi Hayat



Yüklə 135,24 Kb.
səhifə2/6
tarix20.08.2018
ölçüsü135,24 Kb.
#63671
1   2   3   4   5   6

Eserleri

Divanını kırk yaşlarındayken, Kanuni’nin isteğiyle tertip etmiştir. 1994 yılında hazırlanan Baki Divanı’nda 27 kaside, 9 musammat ve 548 gazel vardır. Divanında dini içerikli naat, münacaat gibi şiirler bulunmaz.



Fezâilü’l-Cihad: Muhyittin Ahmet b. İbrahim’e ait, kısa ado Meşari’u’l-Eşvak olan ve cihadın faziletlerinden söz eden eserin tercümesidir.

Fezail-i Mekke: Sokullu’nun emriyle Arapça’dan tercüme ettiği bu eseri III. Murat’a sunmuştur.

Mealimü’l-Yakin fi Sireti Seyyidi’l-Mürselin: Şehabettin Ahmet b. Hatib el-Kastallani’nin Mevahibü’l-Ledüniyye adlı siyerinin tercümesidir.

Ünite 4
Klasik Dönem Divan Şairleri
Zati (1471-1546)

Balıkesir de doğdu. Çizmecilik mesleğiyle hayata atıldı. Remil merakı ve sözün sırlarının keşfi peşinde İstanbul’a gitti. Hadım Ali Paşa’nın himayesine girdi. Şiirleri beğenildi ve İstanbul’da yaşamaya devam etti.

Zati’nin Bayezid Cami yakınındaki remilci dükkânı şairlerin uğrak yeri olur. Genç şairlerin de kendilerini gösterdikleri, sınadıkları bir mekân haline gelir Zati’nin remilci dükkânı. Necati’nin şiirlerinde öne çıkan yerlileşme arzusunu devam ettirir. Başta Bakî olmak üzere devrin pek çok şairine kılavuzluk etmiştir. 1825 gazeli vardır. Gazelleri dışında Edirne Şehrengiz’i türünün ilk örneği durumundadır. Şem ü Pervane adlı mesnevisi aynı konuyu işleyen diğer eserlere kıyasla daha çok rağbet görmüştür. Şairin bir de Letaif’i vardır.
Hayali (1497/99-1556/57)

Asıl ismi Mehmet, lakabı ise Bekâr Memi’dir. Vardar Yenicesi’nde doğdu. Kısa zamanda Kanuni’nin yakın çevresine dahil olmuştur. Hayali’yi destekleyen İbrahim Paşa ve İskender Çelebi’lerin vefatlarından sonra onu çekemeyenler saraydan uzaklaştırılmasını sağlamıştır. Son dönemlerini Edirne’de geçirdi. Rumeli şairlerinin eserlerinde görülen dünyaya karşı mesafeli duruş, samimi eda, yerlilik arzusu ve tasavvufi heyecan, şiirlerinde göze çarpar. Gazelleriyle çağdaşlarını ve ileri dönem şairlerini etkilemiştir. Bilinen tek eseri Hayali Divanı, Ali Nihat Tarlan tarafından yayımlanmıştır (1945).


Nevi (1533/4-1599)

Asıl ismi Yahya’dır. III. Murat tarafından şehzade hocası olarak görevlendirilir. III. Mehmet ve III. Murat dönemlerinde olağanüstü ilgi görmüştür. Vefat ettiğinde geride otuzdan fazla eser bırakmıştır. Kasideleri arasında Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü vesilesiyle yazdığı Suriyye meşhurdur. Hocalığını yaptığı şehzadelerin öldürülmeleri üzerine söylediği mersiyeleri de ünlüdür. Berceste mısraları ve gazelleriyle ünlüdür. Biyografi yazarı oğlu Atayî, babasının otuzdan fazla eser yazdığını belirtir. Çeşitli bilimlerden söz eden ansiklopedik Netayicü’l-Fünün çok ilgi görmüştür. En önemli eseri Nevi Divanı’dır.


Emrî (Öl. 1575)

Asıl ismi Emrullah’tır. Edirne’de doğdu. Hayatı boyunca devrin ileri gelenlerinden uzak durmuştur. Kimse için övgü şiiri yazmamıştır. Esrar tutkunu olduğu kaynaklarda kayıtlıdır.

Muamma şairi olarak tanınır. Muamma konusunda o kadar ileridir ki muammalarının çözümünü içeren eserler neşredilmiştir. Emri Divanı ve muammaları M. Yekta Saraç tarafından yayımlanmıştır (2002).

Ünite 5
Klasik Dönem Divan Şairleri II
Lamiî Çelebi (1472-1534)
Farsçadan, özellikle Abdurrahman Cami’den yaptığı çevirilerle divan şiirinde farklı arayışları temsil eden kilit isimlerden biridir.

Bursa’da doğdu. Asıl adı Mahmut’tur. Dedesi Nakkaş Ali, Bursa’daki Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’nin nakışlarını icra etmiştir. II. Bayezid döneminde adını duyurmaya başlayan Lamiî Çelebi, asıl ününe Yavuz Sultan Selim döneminde ulaşmıştır. 1509’da kaleme aldığı Hüsn ü Dil adlı eserini Yavuz’a sunduktan sonra kendisine 30 akçelik aylık bağlanmıştır. Saygın bir kişiliktir. Âşık Çelebi onun için “şi’r ü inşâyı şîr ü şeker gibi cem’ etti” diyerek onun hem nazımda hem de nesirdeki başarısına dikkat çekmiştir. Çağdaşı Gelibolulu Ali’de onun nesirdeki üstünlüğünü, Şerefü’l-İnsan ve Şevahidü’n-Nübüvve adlı eserleri överek belirtmiştir. Divanı dışında on altı manzum eseri vardır. İki hamse oluşturabilecek kadar çok eser yazmıştır. Mesnevilerinde kendisinden önce hiçbir şairin ele almadığı birçok konuyu işlemiştir.

Lamiî Çelebi’nin eserlerinde tasavvuf önemli yer tutar. Bursa’da Emir Ahmed Buhari’ye bağlanıp Nakşibendi tarikatına girmiştir. Kendisi gibi Nakşi olan Abdurrahman Cami ile tanışıp onun eserlerini tercüme ederek Cami-i Rum lakabını almıştır.

-          Üretken (velud) bir şair ve yazardır.

-          İki hamse sahibidir.

-          Nesirde üstattır.

-          Mükemmel ve mürettep divan sahibidir.

-          Âlim şairlerdendir.

-          Abdurrahman Camiî’den yaptığı tercümelerle Cami-i Rum diye anılır.
Eserleri

Fars şiirinde örnekleri olduğu halde Türk edebiyatında daha önce ele alınmamış Vamık u Azra, Vis ü Ramin gibi mesneviler ilk defa Lamiî Çelebi tarafından yazılmıştır. Abdurrahman Cami’nin siyeri Şevahidü’n-Nübüvve, evliya tezkiresi Nefahâtü’l-Üns ve felsefi-alegorik aşk mesnevisi Salaman u Absal’ını Türkçeye çevirmiştir. Şehrengiz-i Bursa ve Hayretname’sini de içine alan Lamiî Divanı, divan şiirinin dayandığı sanat anlayışını anlatan dibace ile başlar ve beş defterden oluşur (1989’da Burmaoğlu, divanı yayınlamıştır).

Lamiî Çelebi’nin şiirleri ve sanatı hakkında malumat için Sadettin Eğri’nin Bir Bursa Efsanesi – Lamiî Çelebi adlı kitabı önerilir.
Gelibolulu Mustafa Ali (1541-1600)

Şair, tarihçi ve devlet adamı olarak tanınır. İlk zamanlarda Çeşmî mahlasını kullanmıştır. 19 yaşındayken Kütahya’da şehzade Selim’in (II. Selim) divan kâtipliğine getirildi. Ardından Gelibolulu Lala Mustafa Paşa’nın yanında önce Halep’te ardından da Şam’da divan kâtipliği yaptı. Mustafa Paşa’nın azledilmesinden sonra Manisa’da Şehzade Murat’ın yanına sığındı (III. Murat). 1569’da İstanbul’a döndü. Heft Meclis adlı eserini Sokullu’ya sundu. 1570’te Bosna’ya divan kâtibi olarak atandı. III. Murat tahta çıkınca İstanbul’a gelerek bazı kasidelerle birlikte Zübdetü’t-Tevarih adlı eserini sultana sundu. Beklediğini alamayınca Bosna’ya döndü. 1578’de yeniden Lala Mustafa Paşa’nın maiyetine katıldı. Halep’te tımar defterdarlığına getirildi. Nüshatü’s-Selatin’i yazdı. Nusretname ve Camiu’l-Buhur Der-Mecalis-i Sur adlı eserlerini padişaha sunmak üzere İstanbul’a gitti. Yine umduğunu bulamadı. 1585’te Erzurum hazine defterdarı olarak görev yaptı. Daha sonra da Bağdat’ta mal defterdarlığına atandı. 1589’da Sivas defterdarlığına tayin edildi. Riyazü’s-Salikin adlı eserini yazıp padişaha sunmak üzere İstanbul’a döndü. 1592’de yeniçeri ocağı kâtipliğine atandı. Yaptırdığı evin inşasında acemi oğlanları çalıştırdığı için işinden oldu. 1593’te Gelibolu’ya döndü. III. Mehmet tahta çıkınca yazdığı cülusiyeyle övgü kazandı. Mısır defterdarı olmak istediyse de Sivas defterdarlığı ile Amasya sancak beyliği ve Rum defterdarlığını alabildi. Amasya’da dört yıl kaldıktan sonra Kayseri’ye mirliva olarak atandı. 1599’da Cidde sancakbeyliğine atandı.

Gelibolulu Mustafa Ali dört divan tertip etmiş, hamse oluşturacak kadar mesnevi yazmış (Mihr ü Mah, Riyazü’s-Salikin, Tuhfetü’l-Uşşak, Camiü’l-Buhur Der-Mecalis-i Sur, Mihr ü Vefa) bir şairdir. Divanlarında çeşitli nazım şekillerini kullanmıştır. Ali Divanı’nda bahr-ı tavil örnekleri de vardır. Divanlarında bulunan 1549 gazeliyle en çok gazel yazan şairler arasında yer almıştır. Çağdaşı pek çok şaire nazireler söylemiştir. Şiirlerinde Hafız-ı Şirazi ve Molla Cami’nden etkiler görülür. Şiirlerinde aruzun imkânlarını denedi. Osmanlı coğrafyasından yer adları ve yerel ifadelere şiirlerinde yer verir.
Eserleri

Manzum ve mensur olmak üzere elliden fazla eser vermiştir. Tarih ve biyografi (Künhü’l-Ahbar, Nusretname, Menakıb-ı Hünerveran), münşeat (Menşeü’l-İnşa ve Münşeat), menkıbe (Mirkatü’l-Cihad), siyasetname (Nasihatü’s-Selatin), tercüme ve çeşitli konularda risaleleri ve divanları (4 divanı vardır) vardır. İlk divanı gençliğinde yazdığı şiirleri içerir. Hayatının diğer dönemlerinde yazdığı şiirlerini Varidatü’l-Enika ve Layihatü’l-Hakika adlı eserlerinde tasnif etmiştir. Gazellerinden seçtiği yüz matla beytini Gül-i Sad-berg’i adı altında toplamış, Varidatü’l-Enika ve Layihatü’l-Hakika adlı eserlerinden yaptığı seçmeleri bir mukaddimeyle birlikte Sadef-i Sad-güher adı altında toplamıştır.


Bağdatlı Ruhi (1534/35-1605/6)

Asıl adı Osman, mahlası ise Ruhi’dir. Doğumu, Sultan Süleyman’ın Bağdat seferine rastlar. Babası, seferden hemen sonra Bağdat’a yerleşen Rumeli kökenli bir ailedendir. Kaynaklardan seyahat etmeyi sevdiğini öğreniyoruz. Ömrünün son yıllarında Şam’da Azmizade Haleti ile birlikte 2 yıl çalışmıştır.

Ruhi, çok sayıda gazel yazmıştır (divanında 1115 gazel vardır). Rintçe bir edayla yazılmış gazelleri liriktir. Sosyal olaylara duyarlıdır. Fuzuli’nin Şikâyetname olarak bilinen mektubunda dile getirdiği aksaklıkları gazel formunda dile getirmiştir. Terkib-bendi meşhurdur. Çok sayıda şair bu şiire nazire söylemiştir. Dönemin zihniyetini anlamak için Sabri Ülgener bu şiir üzerinde çalışmalar yapmıştır. Ruhi’nin şiirleri sade ve yabancı sözcüklerden uzaktır. Söz sanatlarına da fazla yüz vermez. Bilinen tek eseri Türkçe divanıdır (Coşkun Ak tarafından yayımlanmıştır, Bursa 2001).  

Ünite 6
16. Yüzyıl Mesnevileri
16. yüzyılda yazılan çok sayıdaki mesnevide dikkat çeken konular aşk, tasavvuf ve tarihtir. Ahmed-i Rıdvan, Taşlıcalı Yahya, Lamiî, Gelibolulu Ali, Şemseddin-i Sivasi ve Celili bu yüzyılın hamse sahibi şairleridir.
Ahmed-i Rıdvan eserlerini II. Bayezid adına tertip etmiştir. Divanın yanı sıra, İskendername, Leyla vü Mecnun, Hüsrev ü Şirin, Rıdvaniyye ve Mahzenü’l-Esrar’dan oluşan Hamsesi ve Şehzade Ahmet adına yazılmış Heft Peyker adında bir mesnevisi daha vardır.
Taşlıcalı Yahya; Gencine-i Raz, Şah u Geda, Usulname yahut Kitab-ı Usul, Yusuf u Züleyha, Gülşen-i Envar’dan müteşekkil hamsesi vardır.
Bursalı Lamiî; ondan fazla mesnevisi vardır. Salaman u Absal, Ferhad u Şirin, Şem ü Pervane, Vamık u Azra, Vis ü Ramin, Hüsn ü Dil, Edhem ü Hüma, Gûy u Çevgân, Mevlit, Maktel-i Hüseyin mesnevilerinden bazılarıdır.
Gelibolulu Mustafa Ali; Mihr ü Mah, Tuhfetü’l-Uşşak, Rüyazü’s-Salikin, Mihr ü Vefa, Cemiü’l-Buhur adında mesnevileri vardır.
Şemsettin-i Sivasi; Mesnevilerinin tamamı dini ve tasavvufi konulardadır. Mesnevileri; Mevlit, Süleymanname, İbretnüma, Miratü’l-Ahlak ve Mirkatü’l-Eşvak
Bursalı Celili; Hüsrev ü Şirin, Leyla vü Mecnun, Hecrname, Mehekname, Gül-i Sad Berg.

Aşk ve Macera Mesnevileri
Yusuf u Züleyha

Mesnevi tarzında en çok işlenen konudur. Olay örgüsünü Yusuf ile Züleyha’nın rüyaları, Yusuf’un kervanla Züleyha’nın düğün alayıyla Mısır’a gidişi, Yusuf’un köleliği, zindandan kurtulup Züleyha’yla kavuşmasıdır. 16. yüzyılda bu konuyu Kemal Paşazade, Abdurrahman Gubari, Şerifi ve Taşlıcalı Yahya işlemiştir. Kemal Paşazade’nin 7777 beyitten müteşekkil mesnevisi bu konuda yazılan mesnevilerin en ünlülerindendir.


Leyla vü Mecnun

İlk kez Genceli Nizami tarafından mesnevi biçiminde Farsça olarak işlenen bu konunun kökeni bir Arap halk hikâyesine dayanmaktadır. 16. yüzyılda Sinan Behişti, Kadimi, Celili, Sevdayi, Larendeli Hamdi, Celalzade Salih ve Halife tarafından işlenmiştir. Ahmed-i Rıdvan’ın mesnevisi ise eksiktir. Azeri sahasında bu konuyu Fuzuli ve Hakiri işlemiştir. En meşhuru Fuzulinin 3098 beyitlik mesnevisidir.
Hüsrev ü Şirin / Ferhad u Şirin

Sasani hükümdarı Hüsrev ve onun Şirin’le olan ilişkisi Şehname’de anlatılır. Bu konuyu aşk mesnevisi olarak işleyen ilk kişi Nizami’dir. Ahmed-i Rıdvan’ın Hüsrev ü Şirin’i 6308 beyittir. Fars edebiyatında 14. yüzyılda Arifi’den itibaren, Türk edebiyatında da Ali Şir Nevai’den sonra hikâyenin kurgusu değişmeye başlar; yardımcı karakter olan Ferhat, asıl karaktere dönüşür. 16. yüzyıl divan şairlerinden Harimi, Lamiî ve Şani, Ferhat’ı asıl kahraman olarak işlemişlerdir.


Şem ü Pervane

Kelebeğin mum ışığı karşısındaki dansının hikâyesi kitap olarak ilk defa Fars şiirinde Ehli-i Şirazi tarafından işlenmiştir. Osmanlı şairlerinden Lamiî Çelebi, Muidi ve Zati Şem ü Pervane yazmışlardır. Zati’nin 3937 beyitlik mesnevisi çok ilgi görmüştür.

Zati’nin eserindeki hikâyenin konusu Rum padişahı Jale’nin oğlu Pervane’nin Çin hükümdarı Fağfur’un kızı Şem’e olan aşkıdır.
Gül ü Bülbül

En çok beğenilen Gül ü Bülbül mesnevisi Kara Fazlî’ya aittir. İznikli Bekayi’de aynı konuyu işleyen bir mesnevi yazmıştır. Kara Fazlî’nın alegorik eseri ilk bakışta beşeri bir aşkı anlatmaktadır. Eserin ilerleyen bölümlerinde sembolik anlatım tasavvufi kimliğe bürünerek eserin değerini arttırır.

Rum ülkesinin padişahı Bahar Şah’ın oğlu Gül, yansımasını görünce kendi güzelliğine vurulur. Nesim’den daha güzeli var mı diye araştırmasını ister. Bülbül ise aşk derdinden viran düşmüş bir başka şehzadedir. Gül’den haber aldıkça aşkı derinleşir. İnlemeleri Gül’e kadar ulaşır. Ancak Gül, naz edip Bülbül’ü başından savar. Varisi olduğu Gülşen şehri saldırıya uğrayan Gül, dağlara sığınır. Gül’ün babası Bülbül’ü hapsettirir. Gülşen şehri kurtarıldıktan sonra Bülbül serbest bırakılır. Ancak bundan sonra Gül ile Bülbül birlikte eğlenebilirler.

Hikâyede gülşen, vücudu; bahar şah, aklı; gül, ruhu; bülbül, gönlü; nesim, nefesi; lale, sevgiliyi; cuy, sevgilinin tecelli ettiği yeri; jale, şevki; sünbül, kıskançlığı; har ise kibri temsil etmektedir.


Vamık u Azra

Bursalı Lamiî, 5981 beyitlik mesnevisini Fars şair Unsuri’nin aynı adı taşıyan mesnevisinden esinlenerek yazmıştır. Manisalı Cami’de Vamık u Azra yazmıştır.

Çin hükümdarı Taymus, Turan hükümdarının kızıyla evlenir ve Vamık doğar. Azra, Gazne hükümdarının kızıdır. Vamık, Azra’yı bulabilmek için yollara düşer. Çok çeşitli badireler atlatan âşıklar nihayet vuslata erer.


Salaman u Absal

Lamiî’nin 1903 beyitten oluşan bu eseri esasen Molla Cami’nin eserinin bir tercümesidir. Ancak çeşitli didaktik eklemelerle salt bir çeviri olmanın ötesindedir.

Yunan hükümdarının çocuğu olmamaktadır. Sihir yoluyla bir çocuğu olur. Annesi olmayan Salaman’a sütanne olarak Absal seçilir. Salaman büyüdükçe Absal ona âşık olur. Âşıkların hali hükümdarı rahatsız edince ikisi birlikte kaçarlar. Yolları sihirle engellenince geri dönmeye karar verirler. Karşılarına çıkan engelleri Hz. Hızır’ın yardımıyla aşarlar. Baba, birlikteliklerine engel olunca birlikte ateşe atlamak isterler. Absal ölür, Salaman ise babasının yardımıyla kurtulur. Kahrolan Salaman, hükümdarın danışmanının eğitimine girer. Danışman Salaman’ı ebedi güzelliğim âşığı haline getirir. Hükümdar tacını Salaman’a bırakır.


Şah u Geda

İlk defa Fars edebiyatında Hilali tarafından mesnevi tarzında işlenmiştir. Bursalı Rahmi ve Taşlıcalı Yahya Şah u Geda adında mesnevi yazmıştır. Hikâye Şah’ın güzelliğine hayran olan Geda’nın feryatlarıyla başlar. Şah, kendisini görebilmesi için Geda’ya izin verir. Rakip, Geda’yı çocuklara taşlatır. Geda, mağaraya saklanır. Başına konan güvercinle Şah’a durumu haber eder. Çeşitli sıkıntılardan sonra Şah tahta Geda’da Şah’a kavuşur. 16. yüzyıl şairlerinden Taşlıcalı Yahya hikâyenin kurgusunda değişiklikler yapar.

Aşkını dile döken Geda, Şah tarafından kınanır. Geda, inzivaya çekilir. Ahıyla Şah hastalanır, duasıyla iyileşir. Şah, Geda’nın aşkıyla kendini harap etmesine kabullenemez. Yahya’nın mesnevisi dünyevi aşkı küçümseyen, bunun yerine ilahi aşkı öven içeriğiyle diğerlerinden ayrılır. Mesnevi türü içerisinde yerli konulara yer vermesi bakımından Şah u Geda önemlidir. Yahya’nın mesnevisinde olaylar İstanbul’da geçmektedir. Mesnevi içerisinde yer yer şehrin tasvirleri bulunabilir.
Cemşid ü Hurşid

Hikâye Çin hükümdarı Fağfur’un oğlu Cemşid ile Rum hükümdarı Kayser’in kızı Hurşid arasındaki aşk üzerine kuruludur. 16. yüzyılda Abdi’nin yazdığı Cemşid ü Hurşid mesnevisi 5940 beyittir. Hubbi Ayşe’nin yazdığı mesnevi ise bulunamamıştır.

Cemşid, rüyasında gördüğü güzeli arar. Ressam Mihrab’ın tuvalinde âşığının suretini görür ve anlar ki Rum hükümdarının kızı Hurşid’dir aşkı. Ordusuyla birlikte yola koyulur. Türlü badirelerden sonra Hurşid’e ulaşır. Annesi Efser, Hurşid’i hapseder. Kayser, Cemşid’i vezir tayin eder. Mihrab, Efser’i ikna eder ve âşıklar görüşmeye başlar. Hurşid’i isteyip de alamayan Şadi, Rum ülkesine savaş açar. Kumandan Cemşid, harbi kazanır. Âşıklar evlenip Çin’e giderler. Cemşid, hükümdar olur.
Varka ve Gülşah

Hikâye ilk olarak Gazneliler devrinde Ayyuki adlı bir şair tarafından kaleme alınmıştır. 16. yüzyılda Yusuf-ı Meddah tarafından mesnevisi yazıldıysa da yaygınlaşmamıştır. Aynı yüzyılda Defteremini Mustafa Çelebi’de Varka ve Gülşah mesnevisi yazmıştır.

Hümam ve Hilal kardeştir. Hümam’ın oğlu Varka, Hilal’in kızı ise Gülşah’tır. Kuzenler birlikte büyür ve birbirlerine âşık olurlar. Evlenmelerine karar verilir. Rebi İbni Adnan, âşık olduğu Gülşah’ı kaçırır. Kabileler arasında çıkan çatışmada Varka esir düşer, babası ölür. Savaşlar devam eder, Varka Gülşah’ı kurtarıp yeniden düğün hazırlıklarına girişir. Gülşah’ın annesinin istediği ağırlık vuslata engel olur. Varka, varlık bulmak üzere Yemen’e dayısının yanına gider. Geride kalan Gülşah, Şam padişahı Melik Muhsin ile evlendirilir. Memleketine dönen Varka’ya Gülşah’ın öldüğü söylenir. Gerçeği öğrenip Şam yollarına düşer. Yolda yaralı düşer. Şam’a ulaşınca saraya misafir olur. Sarayın hanımı konumundaki Gülşah’la görüşmeyi doğru bulmaz ve oradan ayrılır. Yolda ölür. Varka’nın öldüğünü öğrenen Gülşah intihar eder. Zaman sonra Hz. Muhammed Şam’da Melik Muhsin’e konuk olur ve nedenini öğrenir. Melik Muhsin, âşıkların yeniden dirilmesi için dua ister. Hikâye âşıkların tekrar hayat bulmasıyla son bulur.
Burada tanıtılanlar dışında mesnevi geleneği içinde kayda değer diğer başlıklar: Niğdeli Muhibbi ve Abdi’nin Gül ü Nev-rûz, Lamiî’nin Vis ü Râmin, Haşimi’nin Mihr ü Vefa, Gelibolulu Mustafa, Çorlulu Zarifi ve Kıyasi’nin Mihr ü Mah ve Ahi’nin Hüsn ü Dil adlı eserleri 16. yüzyılın çift kahramanlı aşk ve macera hikâyeleridir.

Ünite 7
16. Yüzyıl Mesnevileri II
Dini ve Tasavvufi Mesneviler
İslami konular çeşitli edebi eserlere konu olmuştur. Lamiî Çelebi, Behişti ve Şemsettin Sivasi mevlit yazmıştır. Dini ve tasavvufi konuları ele alan şair ve yazarlar Genceli Nizami’nin yolunu izlerler. Nizami’nin Mahzenü’l Esrar’ı pek çok şair tarafından örnek alınmıştır. Eserlerde anlatım sade; olay örgüsü basittir. Zira amaç öğüt vermek, okuyucunun anlatılandan dersler çıkarmasını sağlamaktır.

Lamiî Çelebi’nin Gûy u Çevgân adlı mesnevisi hem aşk hem de tasavvufi konulara yer verir. Gûy u Çevgân, Fars şair Arifi’nin aynı adlı eserine alegorik tarzda yazılmış bir naziredir. Eserede gûy, sevgili; çevgân ise âşığı temsil eder. 1893 beyitlik eser mef’ûlü mefâ’ilün fe’ûlün kalıbıyla yazılmıştır.

Mahzenü’l Esrar’a Anadolu sahasında yazılan ilk nazire Ahmed-i Rıdvan’ın Mahzenü’l Esrar’ıdır. Rıdvan’ın Rıdvaniyye’si de dini ve ahlaki öğütler içerir. Yahya Bey’in Gülşen-i Envar, Gencine-i Raz ve Kitab-ı Usul benzer eserlerdendir.

Dini ve mistik konularda en çok dikkat çeken eser Azeri İbrahim Çelebi’nin 3140 beyitlik Nakş-ı Hayal adlı mesnevisidir. Cinani’nin Riyazü’l-Cinan’ı Nakş-ı Hayal tesiriyle yazılmıştır. Yirmi ravzaya ayrılan eserin her bir bölümünde ağırlıkla ahlaki konulara verilir. Cinani’nin Cilau’l-Kulub adlı eseri yirmi ıkda ayrılır. Dini içerikli bir eserdir.



Bursalı Rahmi’nin Gül-i Sad-Berg’i Nizami’nin Mahzenü’l Esrar’ına bir naziredir. Eser, 1550 beyittir.

Attar’ın Esrarname ve İlahiname adlı eserlerine yazılan Türkçe nazireler de dini-ahlaki içerikli mesnevilerdir. Güvahi ve Edirneli Nazmi öğütler veren Pendname’ler yazmışlardır. Güvahi’nin Pendname’si 2133 beyittir.

Şemsettin-i Sivasi’nin bütün eserleri dini ve tasavvufi konulardadır. Süleymanname’de Süleyman Peygamber kıssasını ele alır. Eser yaklaşık 1460 beyittir. İbretnüma adlı eseri Attar’ın İlahiname’sinin manzum bir özeti gibidir. Baharu’s-Sufiyye olarak da bilinen Gülşenabad adlı eseri 557 beyitten oluşan mesnevi mefâ’ilün mefâ’ilün fe’ûlün kalıbında yazılmıştır. Evrenin yaratılışı ve seyr-i süluk hakkında bilgiler içeren didaktik bir eserdir.

1584’te yazdığı, yaklaşık 2300 beyitlik Heşt-Behişt ayet ve hadisler ışığında adil hükümdarlar, bilginler, cömert zenginler ve tevekkül sahibi fakirler anlatılır. Mir’atü’l-Ahlak ve Mirkatü’l-Eşvâk adlı eseri iyi ve kötü ahlak hakkındadır. Menakıb-ı Azam adlı eseri İmam-ı Azam’ın hayat hikâyesini ele alır.


Tarihi ve Destani Mesneviler

Osmanlı padişahlarının yapıp ettikleri de mesnevilere konu olur. Fatih döneminden itibaren görülmeyen başlanan şahname niteliğindeki bu eserler saray tarihçiliğinin ilk örnekleri olarak kabul edilebilir. II. Bayezid zamanında tarihi nitelikli eserler artmış, Yavuz Sultan Selim zamanında ise padişahı merkeze alan mesneviler yazılmaya başlanmıştır. Yavuz döneminin şairlerinden Üsküplü İshak Çelebi, Sücudi, Keşfi, Sühayli, Muhyi ve Edayi; dönemin bilginlerinden Hoca Sadettin ve Akkoyunlu sarayında münşilik ve lalalık hizmetlerinde bulunup daha sonra Osmanlı bürokratı olarak çalışmış olan İdris-i Bitlis ve hemşerisi Şükrü Selimname yazmışlardır. Şükri-i Bitlisi’nin Fütuhat-ı Selimiye veya Fütuhat-ı Selim Han mesnevisi I. Selim’in 1490-1520 yılları arasındaki hayatını anlatmaktadır.



Hadidi’nin Süleymanname olarak da bilinen Tevarih-i Al-i Osman (y. 1523) adlı eseri Süleyman Şah’tan başlayarak 1522 yılına kadar cereyan eden olayları anlatır. Tatavlalı Mahremi Şehname’sinin birinci bölümünde II. Bayezid’in seferlerini, ikinci bölümünde Yavuz’un İran ve Mısır seferlerini, son bölümde de Sultan Süleyman’ın Rodos ve Belgrat seferlerine kadar geçen olayları anlatır. Niğde kadısı Haki, Sultan Süleyman’ın Erivan ve Nahcivan seferlerini anlatan bir Süleymanname yazar. Eyyubi’de Menakıb-ı Sultan Süleyman adlı eserinde Belgrat, Rodos ve Budin seferleri hakkında bilgi verir. Fevri, Ahlak-ı Süleyman adlı mesnevisinde Muhibbi’nin şiirlerini şerh ederek onun dünya görüşü ve kişiliği hakkında bilgi verir.

Osmanlı fetihlerinin gazilik fikri üzerine kurgulanmış arka planı dini ve mitolojik motiflerle bezenerek gazavatname ve fetihnameler yazılır. İran’ın mitolojik tarihi güncelleştirilerek Osmanlı sultan ve devlet adamlarına uyarlanır. Priştineli Bahari’nin Sultan Süleyman’ın Macaristan seferini anlattığı Fetihname-i Engerus adlı mesnevisi, Fütuhi Hüseyin Çelebi’nin aynı konuyu ele aldığı Enisü’l-Guzat, Asafi’nin Şecaatname adlı eserleri gazavatname türünün başlıca örnekleridir.  


Yüklə 135,24 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə