Xvi. YÜZyil türk edebiyati ünite 1 16. Yüzyılda Siyasal, Kültürel ve Edebi Hayat



Yüklə 135,24 Kb.
səhifə3/6
tarix20.08.2018
ölçüsü135,24 Kb.
#63671
1   2   3   4   5   6

Yerli ve Realist Mesneviler
16. yüzyılda gündelik hayat çeşitli biçimlerde sanat eserlerine konu olur.
Surnameler: III. Murat’ın şehzadesi Mehmet için 1582 yılında yapılan sünnet düğünü Gelibolulu Ali’nin Cami’u’l-Buhur der-Mecalis-i Sur adlı 2775 beyitlik eserinde anlatılır. Bu mesnevide 16 ayrı aruz kalıbı kullanılmıştır.
Şehrengizler: Fars edebiyatındaki şehrâşûb adlı eserlerin Türk edebiyatındaki karşılığıdır. Tahmis biçiminde yazılan Cami’nin Manisa Şehrengizi ile muhammes biçiminde yazılmış Ravzi’nin Edincik Şehrengizi gibi istisnalar olduğu halde şehrengizler genellikle mesnevi biçiminde yazılırlardı.

Mesihi ve Zati’nin Edirne şehrengizleri bu türün ilk örnekleridir. Manisalı Cami ve Derzizade Ulvi’nin Manisa şehrengizleri, Lemiî Çelebi’nin Bursa Şehrengizi, Vizeli Behişti’nin Bursa ya da Vize için yazdığı şehrengiz, Bursalı Rahmi’nin Yenişehir Şehrengiz’i, Gelibolulu Ali’nin Gelibolu Şehrengiz’i bu türün 16. yüzyıldaki örnekleridir. İshak Çelebi, Âşık Çelebi, Halili ve Mani de bu yüzyılda şehrengiz yazmıştır.  

Çoğunlukla şairler doğup büyüdükleri yerler için şehrengizler yazmışlardır.

Lamiî’nin Bursa şehrengizi edebiyat tarihi kadar tarih, sosyoloji, etnoloji gibi diğer bilim dallarıyla uğraşanlar için de geniş bilgiler verir.
Hasbihaller ve Sergüzeştler: Mesnevi tarzına en uygun konulardır.
Ebkâr-ı Efkâr

Molla Maşizade Fikri Derviş’in yazdığı eser 1504 beyittir. Şairin Edirne ve İstanbul’da yaşadığı bir aşk hikâyesini konu edinir. Bir divan şairinin yaşadığı aşkı eserinde işlemiş olması bakımından orijinal bir eserdir.
Sergüzeştname/Halname-i Sevadi

Şirvanlı Sevadi’nin 3118 beyitlik eseri kendi hayat hikâyesini konu edinir.
Sergüzeştname-i Zaifi

Zaifi’nin 1543’te yazdığı eser kendi hayat hikâyesini konu edinir.
Hasbihal

Safi, hasbihal’ini 1586’de yazdı. 830 beyittir. Mesnevide toplumun çeşitli kesimlerinden insanlar hakkında bilgilere yer verilir.
Nalan u Handan

Muyi’nin mesnevisi 2759 beyittir. Eserdeki Nalan, şairin kendisini temsil eder. Eserdeki olay örgüsü bir rüya motifiyle başlar. Asıl hikâye bundan sonra başlar.
Hecrname/Hazanname

Bursalı Celili’nin eseri 483 beyittir. Kahramanı Celili olan bir aşk hikâyesini işler.


Mehekname

Celili’nin 87 beyitlik eseri altın, gümüş ve mihank arasında geçen aşkı anlatır. Şair bu eserde değerinin bilinmediğini sembollerle anlatmaya çalışmıştır.
Sakînameler ve İşaretnameler

Eğlence meclisine ait terminolojiyle yazılan sakînamelerin ilk örneği Edirneli Revani tarafından İşaretname adıyla verilmiştir. 694 beyitlik eser, başarısıyla kendisinden sonraki sanatçıları etkilemiştir. Hayreti’nin de 102 beyitlik sakînamesi vardır. Fuzuli de Sakiname / Heft Cam adıyla bilinen 327 bayitlik tasavvufi nitelikte bir mesnevi yazmıştır. Fevri’nin 55 beyit, Taşlıcalı Yahya’nın da 48 beyitlik sakînameleri vardır.  




Ünite 8
16. Yüzyılda Nesir
15. yüzyılda Sinan Paşa’nın Tazarruname adlı eserinden sonra estetik nesrin örnekleri artmaya başlar.

Fahir İz, eski Türk edebiyatında nesri dil özelliklerini dikkate alarak sade nesir, orta nesir ve süslü nesir olmak üzere üç kategoriye ayırır. Fahir İz’in tasnifi Recaizeda Mahmut Ekrem’in hem dil hem de üslup özelliklerini dikkate alarak yaptığı nesr-i sade, nesr-i müzeyyen ve üslub-i âlî biçimindeki tasnifle büyük ölçüde örtüşür. Tahir Olgun eski nesri nesr-i Mürsel ve nesr-i müseca şeklinde sınıflandırır. Mensur eserlerin sınıflandırılmasında metnin söz varlığı dikkate alınır. Metnin söz varlığı ile üslubu örtüşmeyebilir (aynı metnin içinde farklı düzeylerde dil kullanımına rastlamak mümkündür). Bu ayrıntılar Osmanlı nesrini folklorik/şifahi üslup, ilmi üslup, bedii/estetik üslup ve resmi üslup başlıkları altında incelemeyi gerektirir.
Şifahi / Folklorik Üslup

Konuşma diline dayanan üslup düzeyidir. Daha çok dini, tasavvufi ve dini-destani konulu eserlerde görülür. Kısa cümleler kullanılır. Devrik cümle kullanımı yaygındır. Birgili Mehmet Efendi’nin Vasiyetname’si, Sofyalı Bali’nin Etvar-ı Seba’sı, Karamanlı Abdüllatif b. Durmuş’un Âdab-ı Menazil’i ve birçok letayifname ve menakıbnameler bu tarza örnek eserlerdir.


İlmi Üslup

Edebi incelikle yazılmış yine bilgi vermeyi amaçlayan eserlerdir. Çeşitli söz sanatlarına yer verilir. Bu nedenle dil ve üslup ağırlaşır. 16. yüzyıldan itibaren tarih, tezkire ve ilmi eserlerin çoğu bu tarzda yazılmıştır. Eserlerin giriş bölümlerinde sanatlı anlatım tercih edilir. Konunun işlendiği bölümlerde ise anlatım daha sadedir (Gelibolulu Sururi’nin Bahrü’l-Maarif adlı şiir hakkında bilgi içeren kitabından örnekler verilmiş).


Bedii / Estetik Üslup

Bilimsel eserlerin yazımında karşımıza çıkan estetik kaygı taşıyan üslup, eserin sanat değerini yükseltmek düşüncesine paralel olarak ilerler. Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle başlayan dil ve üslup uygulamaları Veysi ve Nergisi ile doruğa çıkar. Bu eserlerin estetik değeri içeriklerinin önüne geçmiştir (biçim, içeriğin önüne geçerse edebiyat / okuyucu ilişkisi bozulur). Bu eserlerde Arapça ve Farsçanın imkânlarını sonuna kadar kullanan müellifler dolaylı anlatımı ön plana çıkaran, peş peşe gelen paralel cümlelerle süslü ve secili anlatımı tercih ederek kolay anlaşılamayan eserler vücuda getirdiler. Âşık Çelebi ve Hasan Çelebi gibi tezkire yazarları ve Hoca Sadettin gibi tarihçilerin eserlerinde çokça örneğine rastlarız. Söz sanatlarına başvurmadan da esteti değer üretmek mümkündür; bunun en güzel örneği Fuzuli’nin Nişancı Celalzade’ye yazdığı mektuptur.


Resmi Üslup

Devlet yazışmaları, kararlar, emirler, hukuk metinleri gibi belgelerde gördüğümüz üsluptur. Bu üslup, resmi, sade, inandırıcı ve mantıklı olmalıdır. Bu metinlerde arkaik ve mahalli sözlere ve argoya yer verilmez. Şeyhülislam Ebusuud’un fetvaları örnek olarak incelenebilir.


Mensur Türler
Tarihler

Yahşi Fakih, günümüze ulaşmayan ilk Osmanlı tarih metninin müellifidir. 15. yüzyılda hızlı biçimde gelişmeye devam eden Osmanlı tarih yazıcılığı (Âşık Paşazade, Neşri, Oruç Bey) 16. yüzyılda Kemal Paşazade ile birlikte farklı bir boyuta ulaşmış ve Tevarih-i Al-i Osman yazmak gelenek haline gelmiştir. Bu yüzyıldan sonra tarih yazıcılığı üslup ve sanat gösterisine dönüşür. Dönemin büyük tarihçileri; Kemal Paşazade, Hoca Sadettin, Lütfi Paşa, Gelibolulu ali ve Selanikli Mustafa’dır.
Kemal Paşazade 1468’de Tokat’ta doğdu. Fatih devrinin önde gelen devlet adamlarından Kemal Paşa’nın torunu olması nedeniyle Kemal Paşazade veya İbn Kemal olarak anılır. Şeyhülislamlığa kadar yükseldi. Çok sayıda eserler neşretti. Tevarih-i Al-i Osman en meşhur eseridir. Eserde Osmanlı devletinde, kuruluşundan itibaren 1533 yılına kadar meydana gelen olaylar defter adını verdiği 10 bölüm içinde ele alınır. Eser, ilk büyük Osmanlı tarihi olarak kabul edilir.
Sultan Süleyman devri sadrazamlarından Lütfi Paşa, devşirme olarak saraya girmiştir. Tevarih-i Al-i Osman’dan başka vezirler için el kitabı mahiyetinde Asafname adlı bir eseri daha vardır.
Celalzade Mustafa Çelebi 1494’te Tosya’da doğdu. Meslek hayatını nişancılıkla noktalamıştır. Fuzuli’nin ünlü mektubu Şikâyetname’nin muhatabıdır. Tabakatü’l-Memalik fi Derecati’l-Mesalik adlı tarihinde Sultan Süleyman devrinin olaylarını anlatır. Eser, Osmanlı toplumsal yapısı hakkında da bilgiler vermektedir. Çelebi’nin bir de Selimname’si vardır. Her iki eser de ağdalı üslupla yazılmıştır.
Küçük Nişancı Mehmet Paşa bin Ramazan Çelebi, Sultan Süleyman’ın teşvikiyle Nişancı Tarihi olarak bilinen Siyer-i Enbiya-yı İzam ve Ahval-i Hulefa-yı Kiram ve Menakıb-i Selatin-i Al-i Osman adlı eserini kaleme almıştır. Eserde biyografilere de yer verilmiştir.
Hoca Sadettin Osmanlı tarihçiliğinin zirve eserlerinden sayılan Tacü’t-Tevarih’i bu yüzyılda neşretmiştir. Yavuz Selim’in nedimi Hasan Can’ın oğludur. Padişah hocası ve şeyhülislam tayin edildi. III. Murat ve III. Mehmet devirlerinin en etkili devlet adamıydı. Haçova savaşında III. Mehmet’in savaş alanından geri çekilmesini engelleyerek zafer kazanılmasına ön ayak oldu. Eser, İsmet Parmaksızoğlu tarafından sadeleştirilerek yayımlanmıştır (Ankara 1979).

Gelibolulu Ali’nin eseri Künhü’l-Ahbar adını taşır. Yazarın rükn adını verdiği dört bölümden oluşur. Eserin ilk üç rüknü Osmanlı öncesi olayları, son rüknü ise Osmanlı devrindeki olayları ele alır.
Selanikli Mustafa Efendi’nin Selaniki Tarihi adlı eseri 1563-1600 tarihleri arasındaki olayları ele alır.
Biyografiler

Biyografiler önceleri/erken dönemde umumi tarihlerin içerisinde karşımıza çıkar. Müstakil ilk biyografi kitabı Lamiî’nin Nefahatü’l-Üns’ün tercüme ve zeylini ihtiva eden Fütuhu’l-Mücahidin li Tervihi Kulubü’l-Müşahidin adlı eserdir. Eserde 650 kadar evliyanın biyografisi yer alır. Bunların 48’i Anadolu evliyasıdır.

Bilgin biyografileri de bu yüzyılda karşımıza çıkar; türün ilk örneği Taşköprizade İsamettin Ahmet’in Arapça olarak kaleme aldığı Şakayıku’n-Nu’maniyye fi Ulemai’d-Devleti’l-Osmaniyye (kısa adı Şakayık) adlı eserdir. Mecdi Mehmet tarafından Hadayıku’ş-Şakayık adıyla Türkçeleştirilmiştir.
Şair Tezkireleri

Şairlerin hayat hikâyelerine yer veren şuara tezkireleri de ilk defa bu yüzyılda görülmeye başlanır. Sahi Bey’in Heşt-Behişt adlı eseriyle başlayan gelenek 20. yüzyılın ortalarına dek devam eder.


Münşeat Mecmuaları

Yazışma kurallarını belirleyen eserlerdir. İlk örnekleri 15. yüzyılda karşımıza çıkar. Bu türün çok değerli bir örneği 16. yüzyılda Feridun Bey tarafından tertip edilmiştir. 1574 yılında Münşeatü’s-Selatin adlı fermanlar, fetihnameler ve mektuplardan müteşekkil eserini III. Murat’a sundu. Bu tür metinlerde saygınlık uyandıracak ifade ve unvanlara özellikle yer verilir. Etkileme amaçlı anlatım Tacizade Cafer Çelebi ile başlamış, Celalzade ve Feridun Bey ile klasik kimliğine ulaşmıştır. Gelibolulu Ali (Menşeü’l-İnşa)ve Lamiî Çelebi de münşeat türünde eser vermiştir.


İlmi Eserler

Gelibolulu Mustafa Sururi / Edebiyat ilmiyle ilgili vezin, kafiye ve şiir sanatları hakkında bilgi veren Bahrü’l-Ma’arif adlı eserin sahibidir. Edebi içerikli bir diğer eser, Muidi’nin Miftahu’t-Teşbih’tir.

Kınalızade Ali Efendi / Çelebi / Dini ilimler / Ahlak-ı Nasıri adlı eserden faydalanarak Ahlak-ı Alayi adlı bir eser neşretmiştir. Eser, yüzyıllarca medreselerde okutulmuştur. Ali Çelebi’nin bir diğeri eseri Münşeat ve İnşa-yı Atik’tir.

Muallim-i Sani diye anılan Ebusuud Efendi, İrşadül-Aklı’s-Selim ila Mezaya’l-Kur’ani’l-Azim adlı tefsiri ile meşhurdur.

Piri Reis ve Seydi Ali Reis coğrafya alanında eserler neşretmiştir. Nevi de Netayicü’l-Fünun adlı eseriyle bilginler arasında sayılmaktadır.
Tasavvufi Eserler

Birgili Mehmet EfendiVasiyetname

Karamanlı AbdüllatifAdab-ı Menazil

Lamiî ÇelebiMenakıb-ı Veysel Karani

Şevki Menakıb-ı Emri Sultan
Şerh ve Çeviriler

Hafız Divanı, Mesnevi, Füsus, Bostan, Gülistan, Kelile ve Dimne tercümelerinden olan Filibeli Alaattin Ali Çelebi’nin Hümayunname adlı eseri en çok okunan eserlerdir. Mustafa Şemi, tercümeleriyle tanınır. Gelibolulu Sururi, Sudi Efendi ve Celalzede Salih Çelebi çeviri yapmış kimselerdir.
Kitap Bitti

Gönderen sozriko zaman: 21:21 Hiç yorum yok: http://img1.blogblog.com/img/icon18_email.gif



Bunu E-postayla GönderBlogThis!Twitter'da PaylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Etiketler: 16. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Türkoloji



Halk Hikâyeleri
HALK HİKÂYELERİ
Ünite 1
Hikâye kelimesi ilk defa 9. yüzyılda al-Cahiz tarafından kullanılmıştır.

Hikâye anlatma ve dinleme geleneği Türklerde ilk dönem törenlerde karşımıza çıkar. Bilhassa sığır ve şölen/şeylan törenlerinde… Anlatıcıların ilk örnekleri ozanlar ve kopuzcular olmalıdır.

Doğu Anadolu Bölgesi’nde serküşte, Çukurova’da bozlak adı verilen hikâyeli türkülerin halk hikâyeleri arasında sayılabilir. Bunlara şiirsiz kara hikâyeler ve koçakların maceralarını konu alan metinleri de dahil etmek gerekir.
Kol: Hikâye, destan gibi metinlerdeki farklı bölümlere verilen ad (=bab).

Otto Spies adlı Alman Türkolog, halk hikâyesini “bir sevgiliyi elde etme yolundaki maceraları anlatan masal” olarak tanımlamış.
Halk Hikâyelerinin Özellikleri

Şekil Özellikleri

Halk hikâyeleri nazım ve nesir karışımı anlatmalık türlerdir. Bu yönleriyle masal, efsane ve fıkradan ayrılırlar. Halk hikâyelerinin değişmeyen kısımları manzum olanlardır. Manzum parçalar çoğunlukla hece ölçüsüyle söylenirler. Usta anlatıcılar 7,8 ve 11 heceli şiirlere ağırlık verirler. Mensur kısımlarda ise konuya sadık kalınmak suretiyle değişiklikler yapılabilmektedir. Metnin aslında olmayan ancak anlatıcının dahil ettiği ek hikâyelere rastlanabilir. Bu ek hikâyelere karavelli denir. Halk hikâyesi anlatma geleneği Doğu Anadolu’ya özgüdür diğer bölgelerde daha az görülür. Bu bölgede anlatılan hikâyeler duvaggapma, peşrov, Selçuk gibi adlarla anılan bir bölümle başlar. Bu bölüm şiirle başlayacaksa en az üç şiir okunması gerekir.



Peşrev: Halk hikâyesi anlatmaya başlamadan önce söylenen mensur ve manzum parçalara verilen addır.

Halk hikâyelerinde şiirler daha çok hikâyenin kahramanları tarafından söylenirler.



Sersuhane: Peşrev, döşeme ve Selçuk gibi, halk hikâyesinde hikâyeye başlamadan önce söylenen manzum anlatılardan biridir. Bu ek bölümlerin, hikâyenin aslında olması şart değildir. Karavelli gibi anlatıcının eklediği parçalardırlar.

Hikâyelerdeki güzel ve çirkin tasvirlerinin dili oldukça ağırdır. Bu metinler seci ve aliterasyonlarla süslenmişlerdir.


İçerik Özellikleri

Konuları genellikle aşk ve kahramanlıktır. Çoğu hikâyenin tarihi olaylarla yakın ilgisi vardır. Gerçek olayların yanında olağanüstülüklere de yer verilir. Kahramanlar genellikle ailenin tek çocuğudur. Dünyaya gelişleri olağanüstüdür. Padişah ve vezirin çocuğu olmaz. Olağanüstü şekilde çocuk sahibi olurlar.

Kahramanların âşık olma biçimleri:

Bade içme yoluyla âşık olma: kahraman rüyasında gördüğü pirin elinden bade içer. Pir dolusu bade, rüyada içilen badenin kahramana şiir söyleme yeteneği vermesine verilen addır.

Kahramanların kardeş olmadıklarını öğrendikten sonra birbirlerine âşık olmaları

İlk görüşte aşk

Resim görerek aşk

Hikâyeleri anlatan özel anlatıcılar vardır. Halk hikâyesi anlatan kişilere hekâtçı, meddah, âşık gibi isimler verilir.

Zorda kaldığında kahramanın yardımına koşan Hazreti Hızır figürüne rastlanır.

Kahramanın atı da kahraman kadar olağanüstülük gösterebilir.

Kahramanlar insanlardan başka diğer canlılar ile de konuşabilirler.

Hikâyelerin başlangıç yeri genellikle Hayber, Herat ve İsfahan’dır. Masal kaynaklı hikâyelerde ise Kaf Dağı, Yemen ve Hindistan tercih edilir (mekân olarak).

Genellikle mutlu sonla biterler.
Halk Hikâyelerinin Kaynakları

Halk hikâyelerinin kökenleri hakkındaki ilk görüş Fuad Köprülü’ye aittir.

-Eski Türk geleneğinden gelen konular: Dede Korkut, Köroğlu

-İslam geleneğinden gelen dini konular: Mevlid, Menkıb-i Seyyid Battal Gazi, Hazreti Ali Cenkleri, Hazreti Hamza’nın Kahramanlıkları, Ebu Müslim Horasani Kıssaları…

-İran geleneğinden gelen konular: Kelile ve Dimne, Sehname…

Pertev Naili Boratav’ın tasnifi:

-Yaşanmış olaylar: Boratav bu başlık altında serküşte, kaside ve bozlak denilen küçük hikâyeleri değerlendirir.

-Âşık hayatları etrafında oluşan hikâyeler: Âşık Garip, 17. yüzyılda yaşamıştır (Garip ile Senem), Âşık Tahir, 17. yüzyılda yaşamıştır (onun hayatı etrafında Tahir ile Zühre hikâyesi oluşmuştur), Cihan, 16. yüzyılda Azerbaycan’da yaşamıştır (Cihan ve Abdullah), Ercişli Emrah, 17. yüzyılda yaşamıştır (Ercişli Emrah ile Selvi Han), Kerem Dede, 17. yüzyılda yaşamıştır (Kerem ile Aslı), Kurbani, 16. yüzyılda Azerbaycan’da yaşamıştır (Gurbani ve Peri), Tufarganlı Âşık Abbas (Tufarganlı Aşıg ve Gülgez Peri)…

Köroğlu menkıbeleri ve bu tipteki diğer menkıbeler: Köroğlu, Bolu civarında yaşamış bir kahramandır.

Klasik manzum hikâyeler: Konularını manzum mesnevilerden alırlar.

Şükrü Elçin’in tasnifi

Türk kaynaklı hikâyeler, Arap-İslam kaynaklı hikâyeler, İran-Hind kaynaklı hikâyeler.



Ali Berat Alptekin’in tasnifi

Türk kaynaklı hikâyeler, Arap-Fars- Hint kaynaklı hikâyeler, Masal-efsane kaynaklı hikâyeler, Âşıkların hayatından kaynaklanan hikâyeler.


Halk Hikâyelerinin Bölümleri

Manzum ve mensur olmak üzere iki temel kısımdan oluşurlar.



Manzum Kısımlar:

Fasıl: Halk hikâyesine başlamadan saz eşliğinde söylenen şiirlere verilen addır.

1-      Divan (Divanî): Halk şiirinin aruzlu türlerindendir. Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün ölçüsüyle söylenir. En az üş dörtlükten oluşur. İlk dörtük (aaxa), diğer dörtlükler (bbba, ccca, ççça) şeklinde kafiyelenir.  Aruzu bilmeyen anlatıcılar 4+4+4+3, 8+7 duraklı nazım şeklini kullanırlar.

2-      Tecnis: Kafiyeleri cinaslı kelimelerden bu şiirler türkü olarak okunurlar. Kafiye yapısı koşmadaki gibidir. Örneklemesi en zor türlerden biridir.

3-      Tekerleme: Gülünç bir konuyu dinleyicileri heyecanlandırmak için türkü biçimde söylendiği bölümdür. Kafiye şekli koşmada olduğu gibidir.

4-      Koşma: Hece ölçüsünün 8 ve 11’li ölçüleriyle söylenir. En az üç dörtlükten oluşur.

5-       Destan: En az beş dörtlükten oluşur. Genellikle kahramanlık konuları işlenir.

6-      Muamma: Anlatıcının mecliste bulunanlara sorduğu bir sorudan oluşur.

Tapşırma: Şiire son vermek için mahlas söylemektir. Özellikle âşık karşılaşmalarında kullanılır.

Mensur Kısımlar

Halk hikâyelerinin mensur kısımları döşeme adı verilen bir tekerlemeyle başlar. Döşemeye Azerbaycan bölgesinde ustadname, Kars ve civarında sersuhane adı verilir.

Döşeme uzunca bir dua ile devam eder. Hikâye anlatılırken dinleyicilerin ilgisini dikkate alan anlatıcı kimi bölümleri kısaltıp kimi bölümleri uzatarak hikâye anlatmaya devam eder. Hikâye âşık ve maşukun kavuşturulmasından sonra güzelleme ile sona erer. Hikâyenin sonunda okunan güzellemeye Doğu Anadolu Bölgesi’nde toy adı verilir.
Halk Hikâyelerinin Sınıflandırılması

Konuyla ilgili ilk çalışma Macar Türkolog Ignac Kunos’a aittir. Kunos, halk hikâyelerimizi üç başlık altında tasnif eder:

a)      Kahramanlık romanları

b)      Saz şairlerinin romanları

c)       Saz şairlerinin kahrmanlık romanları

Fransız araştırmacı Edmond Saussey, köken konusuna dikkat ederek farklı bir tasnif yapmıştır.

a)      Menşe destanları

b)      İslami destanlar

c)       Saz şairleri etrafında teşekkül eden destanlar.
Kahramanlık Hikâyeleri

A)     Köroğlu kolları

İlk kol, Kasab-ı Cömert veya Ayvaz Kolu, Kösenin Kolu, Koca Bey Kolu, Mamaç Bezirgân veya Tekelti Kolu, Demircioğlu veya Telli Nigâr Erzurum Kolu, Kiziroğlu Mustafa Bey Kolu, Bağdat Turna Teli Kolu, Hasan Paşa Silistre Kolu, Hasan Bey-Dağıstan Kolu, Kaytaz Kolu, Kirizoğlu Mustafa Bey Kırım Kolu, Kenan Kolu, Kayseri Kolu, Köroğlu’nun Oğlu Haydar Bey Kolu, Son Kol.

B)      Diğer kahramanlık hikâyeleri

a)      Köroğlu dairesine bağlı olanlar / Celali Bey ve Mehmet Bey, Kirmanşah

b)      Diğer Hikâyeler / Eşref Bey, Salman Bey, Latif Şah, Cihan ve Abdullah, Arslan Bey, Mustafa Bey, Ahmet Han, Şah İsmail, Bey Böyrek, Haydar Bey, Hurşit Bey, Yaralı Mahmut.


Aşk Hikâyeleri

A)     Kahramanları hayali olanlar / Mirza-yı Mahmut, Ülfetin, Derdiyok ile Zülfü Siyah, Elif ile Mahmut.

B)      Âşık şairlerin romanlaşmış hayatları

a)      Yaşadıkları rivayet olunan âşıklar / Ercişli Emrah ile Selvi Han, Âşık Garip, Tufarganlı Abbas, Âşık Kerem, Kurbani, Tahir Mirza.

b)      Yaşadıkları muhakkak olanlar / Âşık Ali İzzet, Sümmani, Gökçeli Ali Esker, Hasta Hasan, Dikmetaşlı Dede Kasım, Kara Gelin (Posoflu Fakiri’nin Maceraları), Karacaoğlan, Vüdat-ı Hasta
Bu Kategorilere Girmeyen Hikâyeler

A)     Aşk Maceraları / Ali Şir Hikâyesi, Gündelişoğlu, Hasan ile Mihrican, Erzurumlu Hoca Fenayi’nin Oğlu Mahzuni, Yahudi Kızı, Namuslu Kız, Kamber’in Beyşehir’deki Macerası, Âşık Ömer’in Şair Olması, Abdullah Çavuş, Furkani

B)      Mehur Kaçaklara ve kabadayılara ait hikâyeler / Deli Yusuf Bey, Kerem Bey, Kazar, Mihrali Bey, Kaçak Nebi
Konuyla ilgili bir diğer önemli tasnif Ali Duymaz’a aittir.

A)     Konuları bakımından halk hikâyeleri

a)      Aşk hikâyeleri

b)      Kahramanlık hikâyeleri

c)       Aşk ve kahramanlık hikâyeleri

B)      Coğrafi yayılışları bakımından halk hikâyeleri

a)      Anadolu’da bilinen halk hikâyeleri

b)      Türk dünyasının bir bölümünde bilinen halk hikâyeleri

c)       Türk dünyasının geneline bilinen halk hikâyeleri
Ünite 2
Halk Hikâyesi İnceleme Yöntemleri ve Hikâye Araştırmacıları
Yöntemler:

Tarihi – Coğrafi Fin Yöntemi

Metinlerin varyantlarının incelenmesi suretiyle ilk metne yani ur-forma ulaşmaya çalışılır. Julius Krohn ve oğlu Kaarle Krohn tarafından geliştirilmiştir. 1966 yılından sonra ülkemizde çokça kullanılmış bir yöntemdir.



Bu incelemede nelere dikkat edilir?

1)      Epizotlara göre: Hikâyenin ana motifleri eler alınır.

aa. Kahramanın ailesi: Genellikle erkek kahramanın ailesinden söz edilir. Baba genellikle padişah veya beydir ve çocuğu yoktur. Bu nedenle yakın arkadaşı vezirinin yanına alarak gurbete çıkar.

ab. Kahramanın durumu: Kahramanların nasıl doğdukları anlatılır. Gurbete çıkan baba, yolda çeşme başında(akarsu, mezar vb.) mola verir. Namazını kıldıktan sonra yemek yer. Bu sırada Hz. Hızır (Pir, kırklar, üçler, yediler, aksakallı dede vs.) yanlarına gelir. Onlara elma, nar veya muska verir. Elmayı ikiye bölerek yarısını eşine vermesini söyler ve ortadan kaybolur. Kahramanlık hikâyelerinde elmanın kabukları ahırdaki kısrağa verilir. Zamanı gelince çocuk dünyaya gelir.

ac. Kahramana ad verilmesi: Elmayı veren, kendisi gelinceye kadar çocuğa ad verilmemesini tembihler. Çocuk adı konmadan büyür, adı yok veya adsız diye anılır. Sonunda derviş gelir ve çocuğun ismini verir.

aç. Kahramanın eğitimi

ad. Kahramanın âşık olması: Hz. Hızır kahramanlara rüyalarında bade içirirler. Badenin birincisi Allah, ikincisi derviş, üçüncüsü de sevgili içindir.

ae. Sevgiliyle karşılaşma: Badeyi içen uzun süre baygın kalır. Hekimler çağrılır ancak derman bulunmaz. Güngörmüş bir kadın hastanın derdini anlar. Kahramanın yanına bir saz bırakır. Sazın sesini işiten kahraman uyanır ve türkü söylemeye başlar. Uzun süren bir gurbet yolculuğundan sonra sevgililer genellikle gül bahçesinde karşılaşırlar.

af. Kahramanın gurbete çıkması: Kahraman ailesinin yanına döner ve yaşadıklarını anlatır. Kız tarafı dünür olunca ağırlığınca altın ister, işler zorlaşır. Kahraman gurbete çıkar.

ag. Sevgilinin başkasıyla evlendirilmek istenmesi: Kızın babası kızını başka birine vermek ister. Damat adayı maddi açıdan iyi durumdadır. Kız, sevdiğini görebilmek için süre ister. Bu süre yedi yıl veya kırk gün olabilir. Süre dolmadan evvel kahraman düğün evine gelir. Mekândaki âşıklarla atışır, hepsini alt eder. Gelin ve damat adayıyla karşılaşır. Gelin, damada sevgilisini anlatır / tanıtır. Böylece ikinci defa kavuşmuş olurlar.

ağ. Kahramanın yurduna dönüşü

ah. Sonuç: Baba ocağına dönen kahraman kırk gün kırk gece düğün yapar. Muradına erer ve ömrünü orada yaşar.

Tahir ile Zühre ve Kerem ile Aslı gibi bazı hikâyelerin sonunda âşıklar kavuşamadan ölürler. Mezarları yan yana yapılır. Her yıl mezarları üzerinde kırmızı ve beyaz olmak üzere birer gül biter. Güller birbirlerine eğilirken aralarında biten bir karaçalı kavuşmalarına engel olur.
2)      Motiflerine göre inceleme:

Bu çalışma, Stith Thomson’un masallar için geliştirdiği motif kataloğuna göre yapılmaktadır. Thomson masal motiflerini 

a) Mitolojik motifler

b) Hayvanlar, 

c) Yasak (tabu)… gibi 22 farklı başlık oluşturur.

Bu yöntem ilk defa Erzurum ve Çevresinden Derlenen Halk Hikâyeleri Üzerinde Araştırmalar (Karadağ, 1984) adlı tezde uygulanmıştır.

1-      Padişahın çocuğu yoktur, vezirin yanına alarak gurbete çıkar.

2-      Yolda Hz. Hızır’la karşılaşılır. Hızır’ın mucizeleri. Gurbet, Evlat sahibi olma…

3-      Zaman gelince iki bebek doğar. Birlikte okula giderler.

4-      Çocuklar büyür. Kahraman, kızla karşılaşır. Bazı hikâyelerde kız çok kuvvetlidir. Deve esir olan kıza yardım edilir. Yardımcı figür olarak kahramanın atı.

5-      Padişah, kızın babasına dünür olur. Sevgililer bazı hikâyelerde beşik kermesi olabilir. Bazı hikâyelerde sevgililer birbirlerini rüyada tanırlar.

6-      Bir cadı kadın hikâyedeki birine kötülükler yapar (kızın babası, kızın annesi, kız veya kızın kardeşleri). Sevgililerin arası açılır.

7-      Kızın düğünden önce süre istemesi. Bu süreyi dokunacak olan halı belirleyebilir veya kırk gün beklenecektir. Son gün sevgili gelir, hasret biter.

8-      Kızını kahraman vermek istemeyen baba başka yere taşınır. Kız bu arada bir ocak taşına mektuplar bırakarak kahramanla haberleşir.

9-      Kahraman, sevgilisinin bulunduğu memlekete gelir/gider. Kılık değiştirerek sevgilisinin odasına ulaşır.

10-   Kahramana yardım eden yaşlı kadın.

11-   Kahraman yakalanır. Saraya götürülür. Öldürülmesi için cellatlara teslim edilir. Kahraman kıyamayan cellatlar, kuş kanıyla lekelenmiş gömleğini padişaha götürürler.

12-   Kurtulduktan sonra sevgilisinin yanına geri dönen kahraman yakalanıp hapsedilir.

13-   Kahramanlar yollarda olağanüstü güçlerle savaşırlar (devler, kırk haramiler). Bu sayede servet kazanırlar.

14-   Kız ve oğlan memleketlerine dönerler. Kahraman, hasta olan babasına yardım eder. Saltanat kahraman kalır. Kırk gün kırk gece düğün yapılır.


Yüklə 135,24 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə