64
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
bölerek Türkiye’ye ada üzerinde kontrol hakkı vermekti. Darbe başarılı oldu ve
Makarios devrilerek yerine Yunanistan’a bağlı bir hükümet kuruldu (Mallinson,
2005:80). 1964 ve 1967 yılında Kıbrıslı Türklere yapılan saldırılar nedeni ile Tür-
kiye’nin adaya askeri müdahale etmesini önleyen ABD, bu sefer daha ince bir
hesap yaparak Türkiye adaya askeri bir müdahalede bulunmasını onayladı. Rum
hükümetlerinin karşısına Kıbrıslı Türklerin kuracakları Devletini çıkararak Rusya
ile iyi ilişkiler kurmaları yerine sürekli olarak Türklerle siyasi mücadele etmelerini
sağladılar.
1989’da Soviyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) yıkılması sonra-
sında Avrupa Birliği (AB) üzerinde etkisi daha da artan ABD, onayı sonrası ger-
çekleşen 2004 tarihindeki son genişlemeden sonra Avrupa’nın tümü ile Kıbrıs
adası üzerinde de söz sahibi oldu. AB ve Yunanistan kanalı ile Kıbrıs Rum Yöne-
timinin üzerinde kontrol kabiliyetini kurarken, tamamen ABD güdümü ve yöneti-
mi altındaki NATO’nun üyesi olan Türkiye üzerinden de Kuzey Kıbrıs Türk Cum-
huriyeti (KKTC) üzerinde kontrol kabiliyetine sahip oldu. Böylece hem adanın
tümünün Rusya tarafında kaymasını önlemiş oldu, hem de Orta Doğu’yu kontrol
altında tutmak için endirekt olarak kurdurduğu Akrotiri hava ve nükleer silah
üssü ile tamamen kendi yönetimi altındaki Apollon tepesinde bulunan dinleme
üssü ve Echelon merkezi de 3. bir ülkenin hiçbir koşulda müdahale edemeyece-
ği bir koruma kalkanının altına sokmuş oldu. Kıbrıs Rum Yönetimi tüm zamanını
1974 yılında kaybettiği toprakları ve egemenliği geri almaya, KKTC’de BM’nin
18 Kasım 1983 tarih ve 540 numaralı kararı ile alınan izolasyonların kaldırılması
için harcarken, her ikisinin de dikkatini başka yerlere çekmeye ve kendi üsleri ile
uğraşmamalarını sağlamış oldu.
Üst aklın Orta Doğu’daki uzun vadeli hedefi ve stratejisi, İsrail’e tehdit oluştu-
rabilecek bölge devletlerini parçalamak ve daha küçük boyutlarda, kontrol edi-
lebilir, askeri güçleri küçük ve zayıf devletçikler boyutlarına indirgeyerek her tür
tehdidi ortadan kaldırmak.
İsrail devletine ilk tehdit 1948 yılındaki Arap-İsrail savaşı ile oldu ve İsrail’in
zaferi ile sonuçlandı. İkinci tehdit 1967 yılında Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak or-
dularından oluşan Arap Birleşik Ordularının İsrail’e saldırısı ile gerçekleşen “Altı
Gün Savaşı” ile oldu ve İsrail’in zaferi ile sonuçlandı. Son üçüncü tehdit de 1973
yılında Mısır ve İsrail’in ortaklaşa, Irak’tan da askeri destek alarak İsrail’e saldı-
rısı ile gerçekleşen “Yom Kippur” savaşı ile oldu (Britannica,2017). Bu savaşın
ilk dört gününün sonunda İsrail ağır bir yenilgiye uğradı. İsrail’in ABD’den yar-
dım istemesi üzerine ABD’nin kurduğu hava köprüsü ile silah ve asker takviyesi
gönderdi ve savaş ABD takviyeli İsrail’in galip gelmesiyle sonuçlandı. Bu günleri
bir daha yaşamak istemeyen İsrail, ABD kanalı ile “Büyük Orta Doğu Projesi”ni
65
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
geliştirdi ve uygulamaya koydu. Hedef “Yom Kippur” savaşında etkin rol oyna-
yan Suriye ve Irak’ın ilk etap da bölünmesi ve daha küçük devletlere ayrıştırıl-
ması, Mısır’ın ise tamamen ABD güdümüne girmesiydi. Ralph Peters’in çizdiği
yeni Orta Doğu Haritası (Harita 5) bu hedefi ortaya koymaktadır. Buna paralel
olarak Türkiye’nin parçalanarak, Güney Doğu Anadolu’da bir Kürt Yönetiminin
oluşturulması çalışması adımı atıldı. Bu amaçla da Kürdistan İşçi Partisi (Kürtçe:
Partiya Karkerên Kurdistanê - PKK) kurularak Türkiye’de bir iç savaş başlatıldı.
ABD, AB ve İsrail her zaman ve her koşulda PKK ve onun uzantılarına maddi,
askeri ve politik yardımlarını bu amaç doğrultusunda sürdürdü.
ABD’nin 1991 yılında hiçbir gerekçe yokken “Çöl fırtınası” operasyonu adı
altında Irak’a saldırması ile Irak’ın parçalanması başlatıldı (History,2017). İleri-
ki yıllarda da “Arap Baharı” adı altındaki bölgesel provokasyonlarla Suriye ve
Irak’ta iç savaşlar çıkarılmış ve bu devletlerin bölünme süreci başlatılmıştır. He-
def, Türkiye, Suriye ve Irak’ta kurulacak Kürt Yönetimleri ile Batı’nın, ABD ve
AB’nin ortaklaşa güvenebilecekleri, İsrail’in de “Vaat edilmiş Topraklar”ın kuze-
yinde güvenebileceği bir Kürt devletinin kurulmasıydı.
Suriye ve Irak’ta iç savaş ve parçalanma başlatıldıktan sonra sıra Türkiye’ye
geldi ve 15 Temmuz 2016 günü akşam saatlerinde FETÖ tarafından darbe giri-
şimi başlatıldı (Oğur,2017).
Söz konusu darbenin başarılı olması halinde, kurulacak yeni Türk Hükümeti
tamamen ABD yönetimi ve İdaresi altında olacaktı. Yeni hükümetin hedeflerin-
den bir tanesi de Güney Doğu Anadolu’da önce bir “Kürt Yönetimi”nin kurulma-
sı, sonra da Kuzey Irak ve Doğu Suriye’deki Kürt Yönetimleri ile birleştirilerek,
sınırları Batıda Akdeniz’e ulaşan, Doğu’da da İran’a komşu olan yeni bir Kürt
Devletinin yaratılmasını onaylamak ve tanımak olacaktı.
Apo’yu sorgulayan Emekli Albay
Hasan Atilla
Uğur’un “15 Temmuz’dan bir
gün önce hazır bekletilen yabancı askerlerin Türkiye’yi işgal için görevlendirildiği”
iddiası (Sözcü,2016), darbe sonrasında ise ABD ile eşdeğerli ve eşzamanlı hare-
ket eden İngiltere’nin “Darbeden sonra iç savaş başladı, kan gövdeyi götürüyor”
bahanesiyle Kıbrıs’taki İngiliz Üslerine darbeden önce aktardığı ve hazır vaziyet-
te tuttuğu 10 bin İngiliz askeri ile FETÖ’ne yardımcı olacağı nı teyit etmektedir.
(Express,2016)
Darbenin önlenmesi ve başarılı olamaması “Büyük Orta Doğu Projesi”nin is-
tendiği gibi sonuçlanmamasına neden oldu. Türkiye’nin bölgede oynana oyunun
farkına varması sonunda da ABD-Türkiye ilişkileri zayıflama sürecine girerken,
Türkiye’nin de Rusya, Çin, Uzak Doğu Ülkeleri ve Afrika Ülkeleri gibi yeni mütte-
fikleri keşfetmesine yol açtı.