Din fəlsəfəsi
- 121 -
ortak sayan yaklaşımı dinî çoğulculuğun örnekleri arasında kabul edilir.
1
Bütün dinleri tek bir ilâhî gerçekliğe insanoğlunun kendi tarihsel ve kültürel
sınırları içinde vermiş olduğu ve bir biriyle üç aşağı beş yukarı eşdeğer olan
karşılıklar olarak gören Raimundo Panikkar, Paul Knitter gibi teologlar,
bunların bir anlamda takipçileri sayılabilir.
Dinî çoğulculuk, Tanrı’nın kendisini bildirmesi bakımından ve insan-
ları kurtuluşa erdirmek bakımından hiçbir dinin biricik veya normatif ko-
numda olmadığı, Tanrı’nın ya da mutlağın bilgisi hususunda, insanları ilâhî
gerçekliğe götürmede ve kurtuluşa erdirmede bütün dinî geleneklerin olma-
sa bile, en azından belli başlı büyük dini geleneklerin aynı hükümde olduğu
görüşüdür. Dini çeşitliliği çoğulcu bir şekilde yorumlamanın İslam dini bağ-
lamındaki karşılığı, Kur’an’ın metninin evrensel, herkese ve her çağa hitap
eden ve bağlayıcı bir metin olmayıp, ilahî gerçekliğe yönlendiren pek çok
yoldan birini teşkil ettiğinin kabulüdür. Muhammed’in (a.s.) peygamberliği-
nin ve mesajının küllî ve cihanşumûl olmadığını, belli şartlarla mukayyet ol-
duğunu benimsemeyi gerektirecektir. Dinî çeşitliliğe böyle bakmanın Hristi-
yanlık açısından karşılığı, İsa Mesih’in kişiliğinin hiç de özel bir yeri olma-
dığı, diğer dinî geleneklerdeki kurucu veya peygamber gibi bir konumda ol-
duğu, türünün yegâne örneği değil, örneklerinden biri olduğu şeklinde orta-
ya çıkmıştır. Hristiyanlık, aynı ilâhî gerçekliğe verilmiş olup birbiriyle eşit
derecede meşru olan pek çok karşılıktan biridir (Netland, 1991: 10).
Dinî çoğulculuğu dinî dışlayıcılık ve kapsayıcılıktan ayıran en temel
vasıf, onun belli bir dine diğerlerinden üstün bir makam ya da bir ölçü mer-
tebesi vermemesi, hepsiyle eşit mesafede olmasıdır. Bu sebeple, ilâhî vahyin
dindeki yeri dinî dışlayıcılıkta ve kapsayıcılıkta olduğundan daha farklı bir
hususiyete sahiptir. Vahiy eseri olarak ortaya çıkan dini metinlerdeki öğreti-
lerin bize kutsaldan haber verme tarzı ve geçerliliği birbiriyle çelişen iddia-
ları bir arada tutabilecek şekilde değerlendirilmektedir. Hem dışlayıcı yakla-
şımda hem de kapsayıcı yaklaşımda temel öge, dinin vahye dayanması
gerektiği, dinlerin doğruluk veya yanlışlığının, hak veya batıl oluşunun veya
insanları kurtuluşa erdirip erdiremeyeceklerinin temelde vahiy yoluyla bili-
1
Zikredilen üç düşünürün görüşlerinin müzakeresi için bkz. (Knitter, 1985: 21-71).
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2016, № 2
- 122 -
nebileceğidir. Bunlara kısaca Tanrı’nın dâhili sıfatları diyebiliriz. Sıfat
terimini burada biraz geniş bir anlamda kullanıyorum. Belli dini öğretileri
buna göre ifade edebiliriz. Mesela, İslam dini açısından örnek verecek olur-
sak, “Tanrı, Muhammed’e (a.s.) vahyedendir”, “Tanrı beş vakit namaz kıl-
mayı emredendir”, “insanları ve cinleri imtihan için yaratandır” gibi örnek-
ler verilebilir. Buna karşılık dinî çoğulculukta belli bir dine ait vahyin, di-
ğerlerinden daha farklı görülmemesi temel esastır. Dolayısıyla dinî çeşitlilik
karşısında çoğulcu bir izah belli bir dinin içinden değil, dinî zeminin dışında
ya tamamen aklî zeminde, yahut da mistik tecrübe zemininde yapılan bir
izahtır.
1
Burada benim değerlendirmelerim tamamen aklî zeminde geliştiri-
len izahla ilgili olacaktır. Bu izaha göre, dini çoğulculuk yaklaşımında, Tan-
rı’nın ne olduğuna, bizimle ilişkisinin ne olduğuna dair hükümler, yani bir
anlamda Tanrı’nın dâhili sıfatları ile ilgili yargılar tamamen aklî bir zeminde
bilinebilir.
Dini çeşitliliği çoğulcu surette yorumlamak, Tanrı veya nihâî gerçek-
lik hakkında tümüyle aklî bir düzlemde elde edilen bilginin kapsamı ve de-
rinliği hakkında oldukça iyimserdir. Dini çoğulcu bir tavırda, niçin tek bir
dinin inançlarının doğru değil de pek çok dinin inançlarının aynı şekilde
doğru olduğunun izah edilmesi gerekir. Belli bir dinî bağlamda Tanrı veya
nihâî gerçeklik hakkında o dinin bildirdiklerini kabul edebiliriz. Fakat bu
kabul, kabul eden kişinin Tanrı hakkında doğrudan bilgi sahibi olduğu gibi
bir iddia içermemektedir. Mesela hiç Edirne’ye gelmemiş bir kimseye, Edir-
ne’yi görmüş birisinin Edirne hakkında bilgi verdiği
zaman onu tasdik etme-
si böyle bir şeydir. Tasdik eden kişi, bu tasdikini gerçekten Edirne’yi bildiği
için değil, Edirne hakkında bilgi veren kişiyi güvenilir bulduğu için tasdik
etmektedir. Ama dini çoğulcu bir kimse Tanrı veya nihâî gerçeklik ile ilgili
olarak herhangi bir dinin bildirdiklerini kabul edemez. Bu durumda dini öğ-
retilerin doğruluğunu veya dini öğretilerin insanları kurtuluşa erdirdiğini ta-
yin etmek için Tanrı’nın veya nihâî gerçekliğin ne olduğuna dair bir takım
1
Dini çoğulculuğu tamamen aklî bir zeminde temellendirme girişimin oldukça meşhur
ve çok tartışılmış bir örneği John Hick’in teorisidir. John Hick’in dini çoğulculuk teorisini
geliştirdiği şaheseri olarak bkz. (Hick, 1989) Dini çoğulculuğu mistik tecrübe zemininde
temellendirme girişimin oldukça iyi bir örneği olarak bkz. (Schuon, 1993).