Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2016, № 2
- 58 -
ladığına değinmek gerekmektedir.
İnceleme: Leo Strauss Açısından Sokrates Problemi
Strauss, Sokrates’in, felsefeyi cennetten aşağı indirip onu hayat ve
davranışlar, iyi ve kötü şeyler üzerine araştırma yapmaya zorlayan ve dola-
yısıyla siyaset felsefesinin kurucusu olarak kabul edildiğini belirtmektedir.
1
Sokrates’in felsefe tarihindeki problematik konumu fark edenlerden biri
Nietzsche’dir. Strauss, Sokrates probleminin, Nietzsche’nin Putların Alaca-
karanlığı (Twilight of the Idols) adlı eserinde bölüm başlığı olarak yer aldı-
ğına işaret ederek, Sokrates’in aşağı tabakaya ait biri olarak diyalektiği bul-
masıyla üst tabaka Atina gençliğine “akıl” açısından üstün gelmeyi başardı-
ğına vurgu yaptığını ifade etmektedir. Bunun yanında, Strauss, Sokrates’in
aklı bir çeşit “tiran” olarak ortaya attığının altını çizmektedir. Ancak
Strauss’un vurguladığı husus, Nietzsche’nin Sokrates ve ondan önceki filo-
zofları, örneğin Heraklitos’u, ele alışındaki yaklaşımdır. Strauss’a göre
Nietzsche’nin, örneğin Heraklitos’u ele almasının sebebi, onunla hem fikir
olmasından değildir. Nietzsche, Sokrates ve öncesi filozofların görüşlerinde-
ki eksik bir tarafa işaret etmektedir ki bu “tarihsel anlam”dır. Dolayısıyla,
Strauss, Nietzsche’nin, Sokrates problemi üzerine çözümünü, tarihsel anla-
ma sahip Thukydides üzerinden yapmaya çalıştığını ifade etmektedir. Çün-
kü Nietzsche’ye göre Thukydides, gerçekle yüzleşebilmekte ve aklı gerçek-
likte arayıp “idealar”da aramamaktadır.
2
Hiç kuşkusuz, Strauss’un, Nietzsc-
he’nin, Sokrates ve diğer Antik Yunan filozofları ele alışında modern yakla-
şımın temellerinden biri olan tarihselciliğe dayandığına vurgu yaptığı göz-
den kaçmamaktadır.
Strauss’a göre Sokrates problemine dair yapılan tarihselcilik vurgusu,
Nietzsche’nin hem yorumcusu hem de eleştirmeni olan Martin Heideg-
ger’de de kendisini göstermektedir. Strauss, Nietzsche’nin Böyle Buyurdu
Zerdüşt (Thus Spoke Zarathustra) adlı eserinde tüm geçmiş felsefelerin za-
1
Leo Strauss, Doğal Hak ve Tarih, çev. Murat Erşen-Petek Onur, İstanbul: Say
yayınları, 2011, s. 147.
2
Leo Strauss, “The Problem of Socrates”, Interpretation, c. 22, S. 3, s. 322.
Fəlsəfə tarixi
- 59 -
manda bir çeşit intikamla ebedî bir dönüş yaptığından bahsettiğine değin-
mektedir. Ancak Strauss, Heidegger açısından bir “ebedîlik” kavramı olma-
dığını yine de onun, Nietzsche’nin özellikle Platon eleştirisini önemsediğine
işaret etmektedir. Çünkü Heidegger açısından, Nietzsche’nin Platon’u tarih-
selci bakış açısıyla eleştirisi, modern düşüncenin başlangıcıdır. Diğer taraf-
tan Strauss, Heidegger’in Nietzsche incelemesinde ise Sokrates’in tamamen
ortadan kaybolduğunu belirtmektedir. Strauss, Heidegger’in Sokrates’i “en
saf” olarak gördüğünü ancak en büyük olarak görmediğinin altını çizerken
onun bireysel saflığı ile yazmamış olması arasında bir bağlantı gördüğünü
ifade etmektedir.
1
Strauss’un vurguladığı husus Heidegger’in, tarihin üzerin-
de bir düşünce görmeyip her düşüncenin bulunduğu döneme, kültüre ve hal-
ka bağlı olduğudur ki bu da tarihselci görüştür. Sokrates’in, Heidegger’in
görüşünde temel yer teşkil etmemesi, onun, modern çağa yönelik eleştirisiy-
le de yakından ilgilidir. Strauss’un ifade ettiği üzere, Heidegger, insanın mo-
dern çağın getirdiği teknoloji sebebiyle bir yozlaşma (degradation) thelike-
siyle karşı karşıya olup teknolojinin ise rasyonalizmin, rasyonalizmin ise
Antik Yunan felsefesinin ürünü olduğunu, bu felsefenin her şeyin insan aklı-
na açık yani bütünün bilgisinin bilinebileceğine dair görüş tarafından des-
teklendiğini düşünmektedir ki bu anlayıştan kurtulmanın ancak ve ancak bu
rasyonalizmin sınırlarının gösterilmesiyle mümkün olabileceğini savunmak-
tadır.
2
Nietzsche ve Heidegger’in Antik Yunan ve özelde Sokrates’i yorum-
larken tarihselci görüşün etkisinde olduklarına böylece işaret eden Strauss,
Antik Yunan düşüncesinde “tarihsel bilinç” kavramının olmamasının onlar
için problem teşkil ettiğini söyleyerek bunun modern düşüncede neden
1
Strauss, “a.g.m.”, s. 324.
2
Leo Strauss, “Existentialism”, Interpretation, c. 22, S. 3, 1995, s. 316-317. Catherine
Zuckert’ın Strauss’un Heidegger okumasında işaret ettiği üzere, Heidegger, Batı düşüncesi-
nin köklerini sadece Sokrates öncesi filzoflarda aramış, filozof olanlarla olmayanlar arasın-
daki farka dikkat etmediği gibi Aristofanes’in Sokrates eleştirisine de gereken hassasiyeti
göstermemiştir. Platon felsefesini sadece idealar ekseninde anlayan Heidegger’in, işin
şiirsel ve siyasî tarafını göremediğini düşünen Strauss, bu sebeple felsefenin orijinal
anlamını anlamayarak tarihselci okumadan kurtulamadığını düşünmektedir; bkz; Catherine
Zuckert, Postmodern Platos: Nietzsche, Heidegger, Gadamer, Strauss, Derrida,
Chicago&London: The University of Chicago Press, 1996, s. 164-166.
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2016, № 2
- 60 -
Sokrates probleminin olduğunu açıkladığını belirtmektedir.
1
Nietzsche’nin Sokrates yorumunda Strauss’un işaret ettiği önemli
husus, onun aklın simgesi yapıldığını çünkü modern düşüncede bulunan
inanca göre ancak akılla insanoğlunun belli ideallere mesela demokrasi, sos-
yalizm, liberalizm gibi, ulaşabileceğidir. Fakat Nietzsche’ye göre bu tarz
ideallerle, dünyadaki kötülüklerden kurtulabileceğine dair bu inanç aklı yü-
celten bir iyimserlikten başka bir şey değildir.
2
Strauss, Nietzsche’nin böyle
bir iyimserliği kabul etmediğini ve modernitenin bir proje olarak amacına
ulaşmasının tek yolunun modern insanın yozlaştırılması yani tüm bağlılık,
adanmışlık ya da kahramanlıklardan özgür olmasıyla mümkün olabileceğini
düşündüğünü ifade etmektedir. Strauss, Sokrates’in, bir iyimserlik olan akıl-
cılığı temsil eden şahsiyet olarak insan mutluluğunun, her şeyin bylinebile-
ceğine ve bilgi edinmenin mutlak gerekliliğine bağlanması sebebiyle Nietz-
sche’nin Sokrates’i sadece antik dönemin değil, tarihin bütününün bir girdap
noktası olarak gördüğünü belirtmektedir. Strauss’a göre Nietzsche’nin göre-
mediği husus, bir iyimserlik olan akılcılığın, insanlık için iyi olanı amaç
edindiği ve bunu bütünün bilinebileceğine dair yaptığı varsayıma dayandırıp
bütün için bir teleolojik anlayış için talep ettiğidir ve bu anlamda Strauss,
Sokrates’in felsefî bir teleoloji oluşturduğunu düşünmektedir. Sokrates’in
bütünün bilgisine ulaşmak için insanî eylemi felsefenin merkezî meselesi
yaptığını söyleyen Strauss, bu sayede “iyi” ve “kötü” gibi kavramları tartışıp
1
Burada şunu da belirtmek gerekir ki Strauss, “tarih” kavramının, Antikler tarafından
farklı anlaşılmış olabileceğini ifade etmektedir. Örnek olarak Ksenofon’un Hellenica adlı
eserinin “sonra” (thereafter) ile başladığını, eserin amacına yönelik herhangi bir şey
söylenmeyip bazı adamların bir dizi eylemlerinden bahsedildiğini belirten Strauss, eserin
yine “sonra” ile bittiğine işaret etmektedir. Strauss’a göre Ksenofon için “tarih” bir dizi
“sonraları” ifade etmektedir; bkz. Strauss, “The Problem of Socrates”, s. 325.
2
Strauss’un işaret ettiği üzere Nietzsche, yaşamın kendisinin en iyi ifadesini Yunan
trajedisi, Aşil (Akhilleus)’in trajedisi ile karşılık bulduğunu ancak bu trajik durumun,
Sokrates’in, bilgiyle her kötülüğün üstesinden gelinebileceğine olan rasyonel iyimserliğiyle
reddedildiğini düşünmektedir. Sokrates öncesi filozofların yalnızca teori odaklı felsefeleri
artık yoktur. Sokrates ile birlikte iradenin eylemleri ve kararları önem kazanmış ve yeni bir
siyaset anlayışı ortaya çıkmıştır. Strauss, Nietzsche’nin kendisinin de bir filozofu anlamak
için onun metafizik iddialarının, ahlakî ve siyasî manalarını anlamak gerektiğini söylediği-
ne işaret etmektedir. Bu sebeple, Strauss, Nietzsche’nin Sokrates’e saldırmasının siyasî ola-
rak anlaşılması gerektiğini iddia etmektedir; bkz. Leo Strauss, Socrates and Aristophanes,
Chicago: The University of Chicago Press, 1966, s. 6-7.
Dostları ilə paylaş: |