43
koyar. Başkalarının acılarını ve mutluluklarını anlamayı sağlayan duygudaşlık (sympathy)
hangi eğilim ve eylemlerimizin başkalarına zarar vermediğini anlamamızı sağlar.
113
Bentham’ın bu ben merkezli ve mekanik anlayışına karşı Mill ve Spencer,
bireysel menfaatle toplum menfaati arasında daha uzlaşmacı bir eğilim teorisi ileri sürerler.
Ancak onları aynı noktada buluşturan düşünce, sonuçlar gözetilerek yapılan ahlâkî bir
eylemin bir yatkınlıktan çıkmasını kabul etmemeleridir. Ancak diğer taraftan onların
sadece haz ve acıdan sakınma duygularını ahlâka temel kabul etmeleri, ahlâkın temelini
doğru yerde aramalarına rağmen eksik bir gözlemle bunu yaptıklarını gösterir. Şefkat,
merhamet, sadakat, güven gibi duygular, haz ve acıdan daha fazla ahlâkî motife sahiptir.
Bu açıdan her ne kadar Mill ve Spencer, Bentham’ın düşüncelerini revize etseler de onun
düştüğü bazı hatalara düşmekten kurtulamamışlardır. Oysa daha önce skoç düşünürler,
ahlâkın sadece belirli bazı duygularla açıklanmaya çalışılmasını eleştirmişlerdir.
Huctheson, bencil istekler ve genel veya açık (public) istekler şeklinde bir ayrım
yapar. Ona göre bencil istekler, ahlakın doğasını anlatmaya yetmez.
114
Hume, arkadaş
canlısı, (sociable), yumuşak başlı, (good natured), merhametli, minnettar, cömert,
hayırsever olma gibi özelliklerin bencillikten daha fazla ahlâkı anlatan şeyler olduğunu
söyler.
115
Smith de başkalarına yönelik ve onların tasvip edebileceği türden açık duyguları,
ahlakın temeline koyar.
116
c) Seçim olarak değer: Değerlerimizi belirleyen şey rasyonel seçimlerimizdir:
Değerlerimiz, seçimlerimizdir. Özellikle yeni Kantçı düşünürler, değer ve seçim arasında
bir ilişki kurarlar. Seçimler, değerlerimizi belirler. Onlar genellikle toplum menfaati ile
bireyin menfaati arasında bir uzlaşmaya girişirler. Ancak bunu Mill ve Spencer’da olduğu
gibi haz veya duygu temelli değil, Kantçı bir rasyonaliteye başvurarak yapmayı denerler.
David Gauthier (d. 1932) bu tarz bir düşünceye örnek olarak verebiliriz.
Gauthier, kendine özgü bir rasyonel seçim teorisi savunur. Onun seçim teorisinin
temel kavramları tercih, fayda ve azamîleştirmedir. Rasyonel seçim teorisi, ahlâkı rasyonel
anlaşma ile açıklar. Gauthier, iki tür seçimden bahseder. Birisi, parametric seçimdir. Buna
göre failler, kendilerini tek başlarına eylemlerin merkezinde görürler. kincisine göre ise
insanların birbiriyle olan etkileşimi stratejik seçimi gerektirir. Buna göre bir kimsenin
seçimi, başkalarının beklentilerine uygun olmak zorundadır; aynı şekilde başkalarının
seçimi de bu kişinin beklentilerine uygun olmalıdır.
117
113
Age
., VI/14, 21.
114
Hutcheson, age., s. 22.
115
David Hume, An Enquiry Concerning the Principles of Morals (EPM), Oxford University Press,
Oxford, 1998, s. 78.
116
Smith, age., s. 322.
117
Gauthier, age., s. 21.
44
Gauthier, bu şekilde ahlâkî değerlerin rasyonel ve stratejik seçimlerin ürünü
olduğunu ileri sürer. Onun rasyonellikten kastettiği şey, kişisel menfaati ve toplum
menfaatini birbirini zedelemeyecek şekilde artıracak olan uygulamalı bir rasyonelliktir. Bu
nedenle en genel anlamda uygulamalı rasyonellik, artırma/azamileştirme ile özdeşleştirilir.
Rasyonel seçim, burada matematiksel bir yapı arz eder; bir kimse, sınırlamalara konu olan
bazı miktarları
azamîleştirmeye
çalışır.
Azamîleştirilmiş
miktar,
tercihlerle
irtibatlandırılmalıdır. Rasyonel seçim teorisi, kesin bir tercih ölçüsü koyar: fayda;
Gauthier, rasyonelliği faydanın azamîleştirilmesi olarak görür. Bu şekilde fayda, tercihle
bağlantılı
olarak
düşünülen
olgu
durumları
ile
irtibatlandırılır.
Faydanın
azamîleştirilmesine getirilecek sınırlamalar, eylemin gerçekleşme imkânı göz önüne
alınarak belirlenir. Rasyonel fail, sınırlı bir eylem grubu arasından seçimde bulunarak
kişisel yararını azamîleştirir.
118
Bizim faydayı temin edeceğimiz davranış biçimlerimiz
bellidir. Fail olarak biz, sadece bunlar arasında kişisel menfaatimizi azamîleştireceğini
düşündüğümüz bu eylemler arasında bir seçimde bulunuruz.
Rasyonel seçim teorisi açık bir şekilde değeri fayda ile özdeşleştirir. Bu
tanımlama fail açısından yeterli olabilir. Ancak bir gözlemci, faydanın
azamîleştirilmesinde bireysel tercihlerin bir ölçü olarak alınmasının uygun olmadığını
ifade edecektir. Gauthier, faille gözlemci arasındaki anlaşmazlığın değerle tercih arasında
kurulan ilişkiden kaynaklandığını ifade eder. Ona göre değerler, tercihlere bağlı değildir;
aksine rasyonel seçimleri değerler belirler. Bu açıdan değer, maddî bir ölçü değil tercihler
için bir kural, bir standarttır.
119
Gauthier’in, “Düşünce değil, arzu ve biliş değil, irade, iyi ve kötünün
kaynaklarıdır.”
120
ifadesi, bu ifadelerle çelişiyor görünebilir. Biz, akıl ve duygu arasındaki
bu çelişkili ifadeleri, kişisel menfaatle toplum menfaatini uzlaştırmaya çalışanlar arasında
genel olarak görürüz. Kişisel menfaati ahlâkın temeline koyanlar için değerlerimiz,
duygularımızın ürünüdür; ahlâkta toplum menfaatini gözetmek ise değerlerimizin rasyonel
bir stratejinin ürünü olmasını gerektirir.
Ludwig von Mises, temelde “değere ilişkin hiçbir hazır yargının bulunmadığını”,
ancak bir piyasa sisteminde (özgürlük ortamında) değere konu olan şeylerin bireylerin
karşılıklı tercihlerinin bir sonucu olarak nesnel değerlerini aldıklarını söyler.
121
“Hazır bir
yargının bulunmadığını” söyledikten sonra nesnel değerlerden bahsetmek, bir çelişki gibi
118
Age.
, s. 22. Buna faydacılığın bir türü denebilir mi? Eylemleri yönlendiren bireysel bir duygu yani haz
veya başka bir şey değildir; her ne kadar bir faydadan bahsedilse de bu terim, hazla özdeş değildir.
Gauthier’de fayda daha çok bireyler arası rasyonel bir paylaşımı ifade eder. Diğerinde ise paylaşmayı
değil, üretmeyi ifade eder.
119
Age.,
s. 22.
120
Age.
, s. 21.
121
Ludwig von Mises, “Sosyalist Devlette ktisadî Hesaplama”, Piyasa, sayı 14, 2005, stanbul, ss. 58-9.
Dostları ilə paylaş: |