Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə13/42
tarix14.05.2018
ölçüsü5,01 Kb.
#44066
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   42

33 
 
 
karşıtlığı, bilinçli bir şekilde, araştırmalarının hareket  noktası haline  getirir. Ne  var ki, 
böylece burjuva ekonomi bilimi de artık ötesine geçemeyeceği sınırlarına gelip dayandı 
(Marx, 2011: 24).  
Marx’ın “sınırın ötesi” ile ifade etmek istediği, kârın, artık değerden ayrılmasıdır 
(Savran, 2012: 67). Ricardo bunu başaramadıysa da, geliştirdiği emek değer teorisiyle 
Marx’ın  artık  değeri  ve  kapitalist  sömürüyü  anlatabilmesine  giden  yolun  taşlarını 
döşemiş oldu.  
Adam Smith, sınıfsız toplumda metanın değerini, üretilmesi için gereken emek 
miktarının belirlediğini; fakat üretim araçlarının, toprağın ve sermayenin, özel ellerde 
biriktiği durumda bunlara sahip olan toprak sahibi ve kapitalist sınıfın da üründen pay 
alacağını, dolayısıyla metanın değerinin bu üç sınıfın, toprak sahipleri, kapitalistler ve 
işçilerin  gelirlerinin  toplamından  oluştuğunu  söylemişti.  Ricardo,  bölüşümün 
metaların  değerini  değiştirmeyeceğini,  sınıflı  toplumda  da  metaların  değerinin 
üretilmeleri  için  gerekli  emek  miktarıyla  belirlendiğini  göstererek  temelini  Adam 
Smith’in atmış olduğu emek değer kuramını inşa etti.  
Politik iktisadın  ilk saf teorik  sistemi  olan  Principles’ın (Dobb, 2002:  66) ilk 
bölümü “Değer Üzerine”dir. Bu bölüm şu cümleyle başlar: 
Bir malın değerini ya da o mal karşılığında değişilecek malların miktarını, onu üretmek 
için gereken göreli emek miktarı belirler; emeğe ödenen karşılığın çokluğu ya da azlığı 
değil (Ricardo: 2008: 7). 
Ricardo’nun  değerin,  malda  içerilen  emeğe  bağlı  olduğu  konusunda  kuşkusu 
yoktur. Nitekim, “yararlılığın değişim faaliyeti için kesinlikle zorunlu olsa da, değişim 
değerinin  ölçütü  olamayacağını”  (Ricardo,  2008:  8)  söyledi,  yani  değeri  faydanın 
yarattığını  reddetti.  Emeğin  değişim  değerinin  ölçüsü  olması,  Ricardo’ya  göre, 
“siyasal iktisat açısından son derece önemli bir öğretiyi  ifade eder” (ibid, s. 9). 


34 
 
 
Yararlılığa sahip malların değişim değerlerinin kaynağı az bulunur olmaları ve 
elde  edilmeleri  için  gerekli  emek  miktarıdır.  Ricardo  değer  analizini,  çoğaltılabilen 
mallarla  sınırladı,  yani  değerlerini  az  bulunur  olmalarından  alan  malları  değer 
analizinin dışında bıraktı. 
Gerekli emek, malın üretiminde sadece doğrudan yararlanılan emek değil, malın 
üretiminde kullanılan bina, makine gibi üretim araçlarının üretiminde kullanılmış olan 
emektir.  Yani  kapitalist  sınıfın  sahip  olduğu  üretim  araçları,  geçmişte  harcanmış 
emeğin ürünüdür.  
Malların göreli değerleri, içerdikleri emek miktarına göre belirlenir. Ücretlerdeki 
bir  artış,  mallarda  içerilen  emek  miktarları  sabit  kaldığı  sürece,  göreli  değerleri 
değiştirmez. Fakat üretimde farklı değerde, dayanıklılıkta ve farklı devir süresine sahip 
sermayelerin kullanımı durumunda, bağlı sermayelerdeki bu değişiklik malların göreli 
değerlerine, içerdikleri emekle birlikte etkide bulunur. Bununla birlikte, bu malların 
göreli değerlerinde, ücret artışının etkisi en fazla yüzde 6 ya da 7 dolaylarında olur. 
Bölüşümün değerleri etkileyebileceğine dair Ricardo’nun yaptığı bu açıklama (ya da 
“tadilat”),  emek  değer  teorisinin  sorgulanmasına,  hatta  kimi  yazarlarca  %93  emek-
değer  teorisi  olarak  adlandırılmasına  (Stigler,  1958)  neden  olmuştur.  Ricardo’nun 
malda 
içerilen 
değer 
bileşimlerini 
ayıramaması 
ve 
artık 
değeri 
kavramsallaştıramaması dolayısıyla ortaya çıkan bu sorun, daha sonra Marx tarafından 
çözülecektir. 
Rant, Ricardo’nun değer kuramında önemli bir yer tutar. Ricardo’ya göre, rantın 
gelişimini düzenleyen yasalar, kârın gelişimini düzenleyenlerden farklıdır. Bir ülkede 
yerleşimin  başladığı  ilk  zamanlarda  topraklar  bol  ve  bereketlidir  ve  henüz  mülk 
edinilmemiştir.  Bu  topraklar  için  rant  ödenmez.  Toplum  ilerlemeye  başladığında, 


35 
 
 
nüfus çoğaldığında bereketli toprakların hepsi ekime açılmış olacak ve artan nüfus, 
daha az bereketli toprakların ekime açılmasını gerektirecektir. Bu daha az bereketli 
toprakta, aynı ürünün yetiştirilmesi bereketli toprağa göre daha fazla emek zamanına 
gereksinim duyacaktır. Fiyatlar, en zahmetli üretim koşullarında üretilen ürüne göre 
belirlenecek, dolayısıyla malın fiyatı artacak, daha az emekle üretime devam edilen 
bereketli topraktaki ürün de bu daha yüksek fiyattan satılacak, fiyat farkı da rant olarak 
bereketli toprağın sahibine kalacaktır. Dolayısıyla rant, ürünün fiyatının nedeni değil, 
sonucudur.  
Üretim  maliyeti  derken,  her  durumda,  ücretler  ve  kârlardan  bahsediyorum  (Aktaran 
Stigler, 1958: 360). 
Rant  getirmeyen  topraktan  elde  edilen  ürün  iki  parçaya  ayrılır:  Ücret  ve  kâr. 
Ücret, tüketim maddeleri fiyatına bağlıdır, kâr ise ücretlere. Çünü kâr, üründen emeğin 
ücreti  düşüldükten  sonra  kalan  ksımdır.  Kârları  belirleyen  “yalnızca  ve  yalnızca” 
ücretlerdir. Ücretin yükselmesi kârı düşürür, düşüşü kârı artırır. Ricardo, kârları bir 
artık olarak görür (Dobb, 2002: 76). 
 
II.3.1. Emeğin doğal fiyatı 
Emek  de  tıpkı  piyasadaki  diğer  mallar  gibi  doğal  fiyata  ve  piyasa  fiyatına 
sahiptir. Emeğin doğal fiyatı, “emekçilerin soylarını bir artma ya da azalma olmaksızın 
korumaları ve sürdürmeleri için gereken fiyattır” (Ricardo, 2008: 67). Piyasa fiyatı ise, 
emek arzı ve talebiyle düzenlenen fiyattır ve doğal fiyatla buluşma eğilimindedir. 
Emeğin  doğal  fiyatı,  Smith’te  olduğu  gibi,  insanın  salt  biyolojik 
gereksinimleriyle değil, tarihsel ve toplumsal olarak belirlenir: 
Emeğin, besin ve  ihtiyaç  maddeleriyle  hesaplanan doğal  fiyatının sürekli sabit kaldığı 
sanılmamalıdır.  Bu  fiyat,  aynı  ülkede  farklı  zamanlar  arasında  değişikliğe  uğrayabilir, 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə