Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/42
tarix14.05.2018
ölçüsü5,01 Kb.
#44066
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   42

60 
 
 
üstlenilen kaçınmanın, riskin ve çabanın karşılığını ödemesi gerektiğini düşündü. Mill, 
burada da önce emek değer teorisini benimseyip daha sonra ondan uzaklaştı.  
Mill’e göre değer, politik iktisatta sadece mübadele değerini ifade ediyordu. Bu 
doğrultuda Mill, bütün değerler ve fiyatların piyasadaki rekabetle, yani arz ve talep 
güçleriyle belirlendiğini ileri sürdü.  
Ücret  de  tıpkı  diğer  nesneler  gibi,  rekabet  ve  görenekle  (geçim  alışkanlığı) 
belirleniyordu.  Ücret,  emeğin  geçimi  için  ayrılan  sermayeye,  yani  ücret  fonuna  ve 
emekçi sayısına bağlıydı. Fakat Mill, 1869’da William Thornton’un On Labour, its 
Wrongful Claims and Rightful Dues, its Actual Present and  Possible Future (Emek, 
Emeğin Haksız Talepleri ve Meşru Hakları, Bugünü ve Muhtemel Geleceği Üzerine)  
eserine  yazdığı  eleştiride,  ücret  fonu  teorisini  reddetti.  Thornton,  eserinde  emeğin 
ücretinin ödendiği sabit bir fon olup olmadığını sormuştu. Mill, ücret fonunun sabit 
olmadığını, üründen işverenlerin kendilerini ve ailelerini geçindirmeye yetecek miktar 
çıkarıldığında arta kalan miktara kadar ulaşabileceğini söyledi. Ücret fonunun gerçek 
sınırı, işverenlerin işlerini sürdürebilmesine izin verecek miktardı. 
Ücret fonu teorisi, Malthus’un teoriyi geliştirdiği zamandan 1869’a kadar sürekli 
eleştiriye  maruz  kalmaktaydı.  Çünkü  teorinin  açıklayıcılığı  oldukça  zayıftı.  Fakat 
Mill’in  Principles’ı,  aldığı  çeşitli  eleştirilere  rağmen  1870’lere  kadar  iktisat 
öğretiminin temel kitaplarından biri olarak kabul görmüştü. Mill’in 1869’da ücret fonu 
teorisinden  vazgeçmesi,  ileride  değineceğimiz  diğer  sebeplerle  birlikte,  klasik 
iktisadın bilimdeki hâkimiyetinin sona ermesine etkide bulunmuştur.
23
  
                                                 
23
 İktisadi düşünce yazınında, klasik iktisadın bilimdeki hâkimiyetinin sona erdiği tarihi, Mill’in ücret fonu 
teorisinden vazgeçtiği 1869 yılı olarak belirleyen görüşler bulunmaktadır (Kurmuş, 2009:84). 


61 
 
 
Mill,  iktisat  biliminin  klasik  politik  analizinden  marjinalist  analizine  geçiş 
döneminin yazarı olması anlamında oldukça önemlidir.  
[Mill’in]  eseri  önemlidir  çünkü  19.  yüzyıl  Avrupa  geleneğinin  dönüm  noktasında 
bulunmaktadır. (…) Özgünlüğü, klasik iktisadi düşünceden neoklasik iktisadi düşünceye 
geçişteki uzun sürecin ortasında durmasındandır ve eklektizm izlenimi verir. (…) Teorik 
güçlükleri,  yeniyi  algılamasının  ve  eskiyle  kopuşu  gerçekleştirmedeki  cesaretsizliğin 
birleşiminden kaynaklanmaktadır (Screpanti ve Zamagni, 2005: 114).  
Ronald  Meek’e  göre  ise  “iktisadi  düşüncenin  gelişimi  bakış  açısından  Mill’in 
sisteminin  gerçek  önemi,  Ricardo  karşıtlarının  görüşlerinin  içerilmiş  olması  ve  bu 
fikirlerin gelecekteki gelişimi için yolun açılmış olmasıdır” (Meek, 1972: 84).  Meek’e 
göre Mill’in “yolun açılması”nı sağlayan katkılarının ilki, değeri açıklamada arz talep 
güçlerine maliyetten daha fazla önem atfetmesidir. Mill, ayrıca üretim ve bölüşümü 
birbirinden  ayırmıştır.  Ekonominin  üretim  alanının  yasalarıyla  bölüşüm  alanının 
yasalarının  birbirinden  farklı  olduğunu  söyleyerek,  üretim  ve  bölüşümü  aynı 
ekonomik sürecin farklı iki alanı olarak gören Smith, Ricardo ve Marx’tan ayrılmıştır. 
Üretim ve bölüşüm arasındaki bağı koparınca bu konuda klasik gelenekten kaçış ve 
bölüşümün yasalarının üretim ilişkilerinden soyutlanması kolaylaşmıştır (ibid, s. 86). 
Mill’in iktisadi düşüncenin gelecekteki gelişimine bir diğer önemli katkısı da statik ve 
dinamik ayırımı ve durağan durum analizidir. 
Mill, Meek (1972) ve Screpanti ve Zamagni (2005)’nin de belirttiği gibi, klasik 
politik iktisadın düşüşü ve ana akım iktisada geçiş döneminin çok önemli bir ismidir. 
Mill, klasik politik iktisadın emek değer  yaklaşımıyla bağları tamamen koparmamış 
olmakla birlikte, faydacı kuramı benimsemiştir. Eserlerinde, iki kuramın birbirinden 
tamamen ayrılacağı 1870’leri önceleyen geçiş döneminin izleri belirgindir. 
 


62 
 
 
II.6. Klasik Politik  İktisadın Eleştirisi: Karl Marx 
19.  yüzyılın  ikinci  yarısına  gelinirken  Birleşik  Krallık,  dünyanın  atölyesi  olma 
başarısını kazanmıştı. Örneğin İngiltere 1830 yılında dünya imalat sanayii çıktısının 
%9,5’ini üretiyorken, en yakın rakibi Fransa %5,2’sini üretmekteydi. 
Tablo 4. Dünya imalat sanayi çıktısında göreli paylar, 1750-1900 (%) 
 
1750 
1800 
1830 
1860 
1880 
1900 
Bir Bütün Olarak Avrupa 
23,2 
28,1 
34,2 
53,2 
61,3 
62 
Birleşik Krallık 
1,9 
4,3 
9,5 
19,9 
22,9 
18,5 
Habsburg İmparatorluğu 
2,9 
3,2 
3,2 
4,2 
4,4 
4,7 
Fransa 

4,2 
5,2 
7,9 
7,8 
6,8 
Alman Devletleri/Almanya 
2,9 
3,5 
3,5 
4,9 
8,5 
13,2 
İtalyan Devletleri/İtalya 
2,4 
2,5 
2,3 
2,5 
2,5 
2,5 
Rusya 

5,6 
5,6 
7,0 
7,6 
8,8 
 
 
 
 
 
 
 
Birleşik Devletler 
0,1 
0,8 
2,4 
7,2 
14,7 
23,6 
Japonya 
3,8 
3,5 
2,8 
2,6 
2,4 
2,4 
 
 
 
 
 
 
 
Üçüncü Dünya 
73 
67,7 
60,5 
36,6 
20,9 
11 
Çin 
32,8 
33,3 
29,8 
19,7 
12,5 
6,2 
Hindistan/Pakistan 
24,5 
19,7 
17,6 
8,6 
2,8 
1,7 
Kaynak: Freeman, Louçã (2013: 231).
 
Makineleşmedeki  sürekli  gelişme,  çıktıyı  görülmemiş  düzeyde  artırıyordu. 
İngiltere,  bu  sayede  Avrupa’daki  bütün  rakiplerinden  daha  ileri  konuma  gelmişti. 
Tablo  5’te  görüldüğü  üzere  İngiltere,  kişi  başı  sanayileşme  düzeyinde  üstünlüğünü 
1800 ile 1880 yılları arasında giderek artırmıştır. 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə