Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/42
tarix14.05.2018
ölçüsü5,01 Kb.
#44066
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   42

48 
 
 
sınıfının beslenme alışkanlıklarını değiştirip refahlarının artmasına neden olur (ibid, s. 
226). İşçiler, bugünkü zevklerini, gelecekteki refahlarına tercih ederlerse, ücret artışı 
durumunda ailelerini kalabalıklaştırırlarsa, geçim düzeyleri ve refahları yükselemez. 
Kadim ülkelerde yüksek reel ücretler genellikle ilk sonuca yol açar. İkinci sonuç 
gerçekleştiği durumda ise, alt sınıfların karakteri yücelir, kendilerinin ve çocuklarının 
saygı duyulan, erdemli ve mutlu kişiler olmalarının araçlarından yoksun bırakılmasına 
razı olmazlar. Fakat ücret artışının muhtemel etkisi nüfusu artırma yönündedir çünkü 
beslenme alışkanlıklarının değişmesi zordur ve zaman ister (ibid, s. 231). 
Malthus,  emeğe olan talebi ise,  emeğin  geçimine ayrılan fonlarla açıkladı. Bu 
konuda  Smith  ve  Ricardo’nun,  emeğe  olan  talebi  toplumun  sermayesindeki  artışla 
açıklayan teorilerinden ayrıldı. 
Emeğe  olan  talebin  genellikle  sabit  değil  dolaşır  sermaye  ile  orantılı  olduğu  söylenir. 
Fakat gerçekte emeğe olan talep ne sermaye artışıyla orantılıdır ne de yıllık toplam ürünle; 
sadece emeğin geçimi için ayrılan fonların miktarı ve değerindeki artışla orantılıdır (ibid, 
s. 234). 
Ricardo  ve  Malthus’ta  ücretler,  nüfus  yasası  gereği  geçimlik  düzeyde  olma 
eğilimindedir. Fakat “emekçi sınıfın geçimlerini sağlama konusundaki alışkanlıkları, 
“ücretlerin çelik yasasının kurtarıcı bir maddesi”dir (Polanyi, 2011: 186). İki iktisatçı 
da,  yoksulların  durumunun  düzetilmesini  gerekli  görüyorlardı  ve  bunu  sağlama 
konusundaki  tek  çözüm  olan,  işçilerin  geçim  alışkanlıklarının  yükseltilmesini 
savunuyorlardı.  
19.  yüzyılın  ilk  yarısında  değeri  açıklamaya  yönelik  iki  rakip  yaklaşım 
bulunuyordu:  Emek  değer  teorisi  ve  fayda  değer  teorisi.  Emek  değer  teorisini 
inceledikten  sonra,  marjinalizmin  ve  sonrasında  neoklasik  iktisadın  entelektüel 
temelini oluşturacak olan fayda değer teorisini incelemeye geçebiliriz. 


49 
 
 
 
Kapitalizmin  gelişmesiyle  ve  kapitalizmin  doğal  unsuru  rekabetin  insan 
yaşamına  girmesiyle  insan  doğasına  ilişkin  yeni  tartışmaların  gündeme  gelip,  yeni 
kuramların ortaya atıldığından bahsetmiştik. 17. ve 18. yüzyılda Thomas Hobbes, John 
Locke,  Bernard  Mandeville  gibi  yazarlar,  bireyci  ve  insan  davranışını  çıkarın 
yönlendirdiğini  ileri  süren  düşünceler  ileri  sürmüşlerdi  ve  bu  düşünceler  giderek 
yaygınlık kazanmaktaydı. Emeğin artan uzmanlaşması ve daha genel olarak kapitalist 
üretimin  doğası,  bireyleri  bütünün  birbirleriyle  ilişkili  parçaları  değil  de,  piyasa 
güçlerine  karşı  savaşan  atomistik  yapılar  olarak  görülmesine  zemin  sağlamıştı 
(Screpanti ve Zamagni, 2005: 83).  
İnsan doğasına ilişkin bu düşünceler, Jeremy Bentham (1748-1832) tarafından 
iktisat politikasının kuramsal temeli hâline getirildi. Bentham, insan motivasyonunun 
temel  kaynağını  hazza  ulaşma  ve  acıdan  kaçınma  olarak  niteleyen  faydacılık 
yaklaşımını geliştirdi.  
İlk baskısı 1780 yılında yapılan An Introduction to the Principles of Morals and 
Legislation (Ahlak ve Yasamanın İlkelerine Giriş) kitabının giriş cümlesinde Bentham, 
“Doğa[nın] insanlığı iki egemen gücün, acı ve hazzın denetimine verdiğini” söyledi. 
“Fayda prensibi, bu itaati gerçekleştirir; akıl ve hukukun elleriyle inşa edilen mutluluk 
binasının  temelidir”  (Bentham,  2010:  6).  Fayda  prensibini,  Bentham,  1822  yılında 
eklediği bir notla, ‘en fazla mutluluk prensibi’ olarak değiştirdi. Çünkü ‘fayda’, acı ve 
haz  düşüncesini  ‘mutluluk’  kadar  açık  ifade  edemiyordu  ve  kaç  tane  çıkarın 
etkilendiğini söylemiyordu. 
II.5. Fayda Değer Teorisi: Bentham, Say ve Senior 


50 
 
 
Bentham’a göre, acıdan kaçma ve haz ölçülebilirdi. Yasamanın görevi de, acıdan 
kaçma ve hazzın değerlerini bilip, bunları gerçekleştirmekti.  
Smith,  faydanın  değerin  temeli  olamayacağını,  ünlü  elmas-su  örneğiyle 
göstermişti  ve  değerin  kaynağının  emek  olduğunu  söylemişti.  Bentham’a  göre  ise, 
değerin  kaynağı  faydadır.  Smith’in  değerin  kaynağını  emek  olarak  gören  yaklaşımı 
Ricardo’nun  emek  değer  kuramı  oluşturmasına  ve  sonra  Marx’ın  kuramı 
mükemmelleştirmesine  zemin  hazırlamıştır.  Bentham’ın  fayda  değer  yaklaşımı  ise, 
izleyen  faydacı  düşünürlerin  kuramlarının  ve  nihayetinde  hâkim  neoklasik  kuramın 
temelini oluşturmuştur.  
Bentham, toplumun bireylerin toplamından oluştuğunu ve genel çıkarın sadece 
bireyin çıkarını anlamakla mümkün olabileceği düşüncesindeydi. Çünkü toplum, üyesi 
olan  bireylerden  oluşan  simgesel  bir  kurumdur  ve  toplumun  çıkarı,  üyelerinin 
çıkarlarının toplamıdır. Bu hesap, Bentham’ın ahlakın ve yasamanın temeli olduğunu 
düşündüğü en çok sayıda insan için en fazla mutluluğu sağlamanın yoludur (Haney, 
1949: 249-50).  
Bentham’ın  faydacılığı,  toplumun  toplam  faydasının  olabilecek  en  yüksek 
düzeye çıkarılması amacındaydı ve bunu sağlayacak reformlar önerdi. Bentham’a göre 
bölüşüm, geliri az olan lehine yapılmalıydı. Çünkü servetin mutluluğa etkisi azalan 
oranlıdır. Servetin her ilave parçası git gide daha az mutluluk üretir. 
On  bin  kat  miktar  servet,  on  bin  kat  miktar  mutluluk  getirmez.  On  bin  kat  miktarda 
servetin, iki kat miktarda mutluluk üreteceği bile şüphelidir (Bentham, 1952: 113). 
Örneğin, bir tarafta hayatı boyunca salt geçimlik ücret alan, yıllık, diyelim 20£ geliri olan 
bir işçi alalım. Diğer tarafta ülkenin en zengin adamı olsun, gelirine 1.000.000£ diyelim. 
Bu  iki  gelirin  ürettiği  mutluluğun  birbirine  oranı  ne  olur?  En  zengin  adamın  geliri, 
emekçinin aynı sürede  kazandığı gelirin 50.000 katıdır. En zengin adamın  gönlündeki 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə