Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə40/42
tarix14.05.2018
ölçüsü5,01 Kb.
#44066
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   42

114 
 
 
topluma  ilişkin  ideallerden  alıyordu  ve  insanların,  bu  idealleri  gerçekleştirmek  için 
farklı toplumsal yükümlülükleri vardı. 
Antik  Çağ’da  ekonomik  konularla  ilgili  yargılar  ahlaki  değerlerce 
belirleniyordu. Platon ve Aristoteles’te öne çıkan etik ideal, tüm  yurttaşların iyi bir 
yaşam sürmesiydi. İyi bir yaşam sürmek için maddi donanım gerekliydi ve yurttaşlar 
bu donanıma sahip olmalıydı. 
Orta Çağ’da ücret düşüncesi ise, dini ve etik referanslarla, genellikle adil fiyat 
kavramı çerçevesinde tartışılıyordu. Orta Çağ düşünürlerine göre ücretin geçimliğin 
altına düşmesi adaletsizdi. Aşırı zenginlik gibi aşırı yoksulluk da iyi yaşamaya engel 
oluştururdu. 
Orta Çağ’da insan, “bireyin keşfi” 12. yüzyılda gerçekleşmiş olsa da (Morris, 
1973),  hâlâ  toplumsallığıyla  ele  alınıyordu.  İnsanlar,  toplumsal  refahı  sağlama 
konusunda  karşılıklı,  farklı  yükümlülükler  temelinde  bir  arada  bulunuyorlardı 
(Tawney, 1963: 29). İnsan ve toplumun Orta Çağ’da bu perspektiften değerlendirildiği 
göz önünde bulundurulunca, birkaç yüzyıl sonra iktisat düşüncesinde meydana gelen 
değişimin ne kadar ciddi boyutta olduğu anlaşılabiliyor: 
Orta Çağ kuramında, ahlaki bir amaçla ilişkili olmayan ekonomik faaliyete yer yoktu ve 
ekonomik  kazanç  iştahının  doğal  kuvvetler  gibi  sabit  ve  ölçülebilen  bir  kuvvet, 
kaçınılmaz ve kerameti kendinden menkul bir veri durum olduğu varsayımına dayanan 
bir toplum bilimi bulmak, bir ortaçağ düşünürü için saldırganlık ve cinsellik gibi zorunlu 
insani güdüleri toplumsal  felsefenin ön  kabulü  yapmak  kadar ahlak dışı veya  akıl dışı 
olurdu (ibid, s. 35).  
Kapitalizmin  gelişimiyle  ve  rekabet  olgusunun  insan  yaşamına  girmesiyle, 
entelektüel  alanda  bireycilik  düşünceleri  gelişti.  17.  yüzyılda  bireyin  davranışlarını 
kişisel çıkar dürtüsünün yönlendirdiği yaygın bir şekilde ifade edilmeye başlandı. 


115 
 
 
Kapitalizmin hâkim üretim tarzı oluşu ve insanların geçimlerinin piyasaya bağlı 
hâle gelmesiyle ücret tanımına arz, talep gibi kavramlar eklendi. 
Adam  Smith’te  ücret,  emeğe  karşı  olan  talep  ve  yaşam  için  gerekli  maddeler 
tarafından belirlenir. Emeğe karşı olan talep, diğer metaların olduğu gibi, emeğin de 
üretimini düzenler.  
Smith’in  ilgisi,  büyük  halk  kitlesinin  maddi  zenginliği  üzerindeydi  (Polanyi, 
2011:  169)  ve  kapitalizmin  bunu  sağlayacağına  inandı.  İşbölümünün,  dolayısıyla 
emeğin  verimliliğinin  artmasıyla  toplumun  sermayesinin  artacağını  ve  bunun  da 
emeğe olan talebin ve emeğin ücretinin artışına yol açacağını düşündü. 
Malthus  ve  Ricardo’da  da  ücret,  emeğe  olan  talep  ve  yaşam  için  gerekli 
maddelerce  belirlenir  ve  emek  talebi,  emek  üretimini  yoluna  koyar.  Malthus  ve 
Ricardo’ya göre ücret, nüfus yasaları gereği geçimlik düzeyde oluşur fakat bir önceki 
kısımda  bahsettiğimiz  gibi,  emekçilerin  geçim  alışkanlıklarını  yükseltmeleri  ve 
neticede geçimliğin, emekçiler için daha yüksek bir refah düzeyinde yeniden oluşması 
mümkündür,  Ricardo  ve  Malthus  tarafından  da  halkın  sefaletine  karşı  istenilen  bir 
çözümdür.  
Marjinalizmle birlikte iktisadi analizin odak noktası üretim alanından mübadele 
alanına kaydı. Toplumsal üretim tarzının sınıfları, yerini tarihsiz, toplumsuz, evrensel 
ve temel güdüsü haz azamileştirme olan bireye bıraktı ve üretim alanındaki sınıfsal 
sömürü ilişkileri, mübadele alanındaki eşit bireyler arasındaki eşit ilişkilere dönüştü. 
Değer de, böylelikle mübadele alanında belirlendi. Emeğin, Marx’ın anlatımıyla emek 
gücünün değeri için de aynı şey geçerliydi: Menger’e göre emeğin değeri, üretilmesine 
hizmet  ettiği  malın  beklenen  değeri  tarafından  belirlenir.  Jevons’a  göre  üretime 
katkısıyla, Walras’a göre ise, işçilerin arzları ve bu hizmetlere olan girişimci talebinin 


116 
 
 
–bu talep ürünlerin fiyatına bağlıdır– fonksiyonu olarak belirlenir. Ücret kavramına 
marjinalist yaklaşımda, insanın herhangi bir üretim aracından hiçbir farkı yoktur
33
 ve 
insana ait bir idealin izine rastlanmaz. Oysa ki, 
iktisadın  kökeni,  önemli  ölçüde,  insanların  iyi  bir  yaşam  sürmek  içim  sahip  oldukları 
fırsatlarla  ve  bunların  üzerindeki  nedensel  etkilere  ilişkin  değerlendirmeyi  inceleme 
ihtiyacıyla  güdülendi.  Bu  fikirlerin  Aristotelesçi  klasik  kullanımı  bir  yana,  benzer 
anlayışlar, on yedinci yüzyılda William Petty'nin öncülüğünde, ardından Gregory King, 
François  Quesnay,  Antonie-Laurent  Lavoisier,  Joseph-Louis  Lagrange  ve  diğerleri 
tarafından  ulusal  muhasebeler  ve  iktisadi  refah  üzerine  yazılan  yazılarda  bol  miktarda 
kullanıldı (Sen, 2004: 41-42). 
İktisat teorisinde, özel olarak da ücret düşüncesinde yaşanan bu dönüşümün öne 
çıkan sebebi, tarihsel bir üretim tarzı olarak kapitalizmin 19. yüzyılın ikinci yarısında 
ulaşmış olduğu gelişim aşaması ve örgütlü işçi sınıfının kapitalist sınıfa ve kapitalist 
mülkiyet ilişkilerine başkaldırısının, üretim araçları sahipliğini iktisadi sömürü aracı 
olarak kullanan sınıfın mülk sahipliğini savunma gerekliliği yaratmasıdır.  
19. yüzyılın ikinci yarısında birçok Avrupa ülkesinin kapitalist gelişime engel 
olan  kurumlarını  tasfiye  etmesi,  hızlı  sanayileşme  atılımları,  kapitalizmin 
uluslararasılaşması  ve  yoğunlaşması,  yani  mekânsal  olarak  genişlemesi  ve 
derinleşmesi  gerçekleşmişti.  Bu  dönemde  ayrıca  işçilerin  örgütlenme  ve  mücadele 
pratikleri  hiç  olmadığı  kadar  gelişkindi.  Kapitalist  mülkiyete  maddi  ve  entelektüel 
                                                 
33
  Bu  anlamda,  “insanları  sadece  üretken  kullanımları  bakımından  değerlendirmenin  insanlığın  doğasını 
önemsememek olduğunu fırsat  düştükçe vurgulayan” (Sen, 2004: 397), “erdem övgüsünün, kullanışlı ya da iyi 
düzenlenmiş  bir  binaya  yönelttiğimiz  övgüyle  aynı  tarzda  olması  ya  da  bir  adamı  bir  konsol  tavsiye  eder  gibi 
övmekten başka bir nedenimizin olmayışı”nın imkânsız göründüğü (Smith’ten aktaran Sen, 2004: 397-398) Adam 
Smith’in analizinden önemli bir farklılık ifade eder.  


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə