Aşkın Gözyaşları I -şems Tebrizi



Yüklə 0,68 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/50
tarix15.10.2018
ölçüsü0,68 Mb.
#74403
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   50

 
 
Ey Celaleddin! Talipsen yüreğime,
yalnızlığını adayacaksın bana.
 
Sadece  halk  değil  Mevlâna  da  merak  içindeydi  olup  bitenlere  karşı.  Kırk  yıllık  yaşantısı
günden  güne  değişmişti.  Merak  ettikleri  vardı.  Şems’in  karşısında  hem  etkileniyor  hem  de
içinde  bazı  merakları  silemiyordu.  Mevlâna  da  şaşkındı  kendince.  Onun  da  merak  ettikleri
vardı. Aklındakileri silmeden aşkı ateşleyemem. Sor ne soracaksan.
— İsa’nın nefesi gibi nefesin var.
— Evet, başka?
— Kimya ilminde eşin benzerin yok.
— Olabilir, başka?
—  Yıldıznameleri  okumakta,  riyâziyat,  ilahiyat,  felsefi  sözler,  astroloji,  tefsir,  hadis  vb.
bütün  ilimlerde  mahirsin.  Bu  nasıl  oluyor?  Okula  gitmedin,  dergâhlarda  ikame  etmedin,
mürşidin olmadı, bütün bunlara nasıl sahip oldun?
—  Yürek  devletimi  kurdum.  Yürekten  maharetli  mürşit  mi  var?  Senelerce  aramaktan
yoruldum,  meğerse  aradığım  bendeymiş,  meğerse  bulduğum  sendeymiş.  Hz  Muhammed
efendimiz okul mu okudu?
— Hayır.
— Okuma yazma biliyor muydu?
— Hayır.
— O hâlde mağarada işi neydi?
...
Anlatayım...  Kuyu  Yusuf’un  okuluydu.  Çöl  İsa’nın,  Musa’nın  dergâhıydı.  Mağara  da  Hz.
Muhammed’in yürek okuluydu. İlim sadece kitaplardan, hocalardan mı akar? Bazen onlarca
ciltli  kitapların  anlatamadığını  bir  deve  anlatır.  Allah  Kur’an’da  “Deveye  bakmaz  mısın?”
diyor.
Peki, biz devede neleri okuyacağız… Mevlâna işte senin hamlığın burada. Kitaplara fazla
müptelâsın.  Kâinat  kitaptır.  Hz.  Muhammed  yürüyen  kitaptır.  Ağaç,  ateş,  su  kitaplarının


satırlarını da okusana.
Benzi bembeyaz oldu Mevlâna’nın.
—  Bir  sorum  var,  ama  önce  şu  emanetleri  bir  daha  elime  almamak  üzere  sandığa
koymam gerek. Kalktı. Pencere kenarındaki birkaç parça hikâye kitaplarını eline aldı, ceviz
işlemeli sandığı açtı, kitapları öperek içine yerleştirdi. Bana doğru dönüp:
— Akli ve nakli ilimlerde bu kadar yıldızlaştıktan sonra onlardan sıyrılıp, bir kalemde silip
niçin tecrit, tefrit ve tevhit âlemini seçtin?
— Bu sorunun cevabı sende. Sen de bir zamanlar babanın kitabını, F. Attar’ın hediyesini
ve  diğer  başucu  kitaplarını,  vaaz  etmeyi  olmazsa  olmazın  görürken  bunlardan  niye
vazgeçtinse, bileceksin ki; Şems, niçin tevhit âlemini seçmiş.
Bu  insanları  kemik  yığını  gördüm  göreli  bazen  beni  hayrete  düşürürler.  Bir  gün
medresenin  kapısında  oturuyordum.  Bağdaş  kurdum.  Onca  gölge  varken  kapının  önündeki
taşın  üzerinde  güneşin  tam  altında  oturmaya  başladım.  Her  yer  mavi,  yeşil,  sarı  ve
beyazken tek siyahlık üzerimdeki feracem. Uzlet halindeyim. O anda hiç kimsenin sesinden
halimin  bozulmasını  istemem.  Tam  o  sırada  yoldan  mesleği  cellâtlık  olan  iri  yarı  bir  adam
geçiyordu. Meraklı üç beş kişi de sağımda solumda dikiliyorlardı. Cellât meraklı kalabalığa
beni kastederek:
— Bu adam velidir dedi.
Sustum.
Aynı sözü bir daha tekrar etti. Duyuyordum ama susuyordum da. İçimden “Hadi git adam
işine,  ayan  etme  hâlimizden”  demek  geçti.  Sustum.  Adam  aynı  cümleyi  ardı  ardına
söyledikçe  başımdaki  kalabalık  arttı.  Baktım  ki  gidesi  yok,  uzletim  bozulacak,  cümlesini
tekrar etmesini bekledim.
— Bu adam velidir.
Benden önce kalabalıktan birisi dayanamadı ve içindekileri kustu.
— Bu adam Mevlâna’nın cellâdıdır, dedi. Sesimi yükselterek:
—  Evet,  ben  bir  veliyim  ya  da  deliyim.  Mevlâna’yı  beden  zindanından,  cisim  kafesinden
kurtardığım için veliyim, sırrı size ifşa etmeyecek kadar da deliyim, şimdi herkes işine gitsin.
Mevlâna’nın  yakını  kim  varsa  Mevlâna  gibi  onları  da  cezp  ediyordum.  Bir  insanı  çok
seviyor  ve  iyiliğini  istiyorsanız  yarenlerini  de  fethetmeniz,  mutlu  etmeniz  gerek.  Beni
başlangıçta ilk zamanlarda sevmeyen hatta temkinle yaklaşan Âhi Hüsamettin de bunlardan
birisi idi.
Sabah  namazında  imam  Mevlâna;  müezzin  Hüsameddin,  ben,  Sultan  Veled  ve  dervişler
cemaat  idi.  Kamet  getirmek  için  ayağa  kalkan  Hüsameddin’e  tebessüm  ederek  bakınca
oraya bayılıp düştü. Onu odasına taşıdılar. Namazdan sonra yanına uğradım.
—  Kardeş  geçmiş  olsun.  “Sınavdan  bir  bakışla  geçtin”  dedim.  Yatağından  kalktı  elime
sarıldı. Sana buğzeder dururdum. Beni affet, dile benden ne dilersen dedi.


“Ey  Hüsameddin!  Bu  böyle  olmaz;  din  parayla  olur”  sözü  gereğince  bir  şey  ver  ve  kulluk
et ki, bize yol bulasın, dedim.
Hüsameddin  hemen  kalkıp  eve  gitti,  evindeki  eşyasından  ne  varsa,  para  pul,  kap  kaçak
ve kadınların süs eşyalarına varıncaya dek ne bulduysa alıp getirdi, önüme koydu. Gilistra
köyünde  de  tıpkı  cennet  bağına  benzer  bir  bağı  vardı.  Hemen  onu  da  satıp  parasını
pabuçlarımın  içine  döktü.  Böyle  bir  padişah  kendisinden  bir  şey  istediği  için  yerlere
kapanıyor, ağlayıp sızlıyor, Allah’a şükürlerde bulunuyordu.
— Evet, Hüsameddin. Ben Allah’ın inayetinden ve erlerinin himmetinden öyle ümit ederim
ki  bugünden  sonra  en  olgun  velilerin  gıpta  ettiği  bir  makama  erişecek,  temiz  kardeşlerin
kıskanıp  sevdiği  bir  kişi  olacaksın.  Her  ne  kadar  Allah  erleri  hiçbir  şeye  muhtaç  değiller,
hiçbir  şeyden  fakirlik  çekmez  ve  iki  dünyadan  ellerini  çekmişlerse  de;  sevilen  kişi,  ilk  adım
olarak  sevenin  sevgisini  ve  dünyayı;  ikinci  adım  olarak  da  Allah’tan  başka  her  şeyi  terk
etmesiyle  imtihan  eder.  Çok  isteyen  mürit  hiçbir  şekilde  muradına  yol  bulmaz;  ancak  kulluk
ve  bol  bol  yemek  yemekle  bulunabilir.  “Verenler, Allah’tan  korkanlar,  fenalıktan  çekinenler”
âyeti  Sıdk-ı  Ekber’in  (Ebu  Bekir  Sıddık)  bayrağının  nişanıdır.  Çok  sadık,  doğruların  da  bu
Sıddık gibi olmaları lâzımdır. Şeyh’inin yolunda altınlarını feda eden her mürit ve âşık başını
da feda edebilir. Dünyada içtenlikle inanan ve her türlü ikiyüzlülükten arı duru olmuş âşıklar
kalmamıştır.”
Altınla  dolu  keseyi  eline  al!  ‘Allah’a  borç  veriniz’  âyetine  uyarak  gel.  Eğer  bir  parça  altın
verirsen, ona karşılık yüz bin altın madeni ele geçirirsin.
Hüsameddin’in önüme koyduğu bütün bu mal ve paradan yalnızca bir dirhem aldım. Geri
kalanın  hepsini  tekrar  Hüsameddin’e  bağışladım  ve  anlatılmayacak  derecede  iltifatlarda
bulundum.  Hüsameddin  sonunda  öyle  bir  makama  erişti  ki  sineleri  açılmış  olanlar  onun
sadrına baş koydular. Mevlâna Hazretleri ona “Arş hazinelerinin emini” diye hitap ederdi.
Allah bir insanı senin elinle ayağa kaldıracaksa,
sen nasıl elini uzatmazsın? Allah seni insanlara sevdirmek istiyor,
Allah senin dağılmış parçalarını topluyor.
Aşka nankörlük etme
 
Bizi  görenler  kimin  mürşit,  kimin  mürit  olduğunu  ayırt  edemiyordu.  Perdeler  kalktıkça,
lisanın sisi, görünürdeki sınırlar yanarak yok olurken uyuyoruz ve başka bir uykunun içerisine
uyanıyoruz; tekrar uyuyoruz ve tekrar…
Beni  Konya’da  bir  meclise  davet  ettiler,  amaç  oraya  bir  de  meczup  getirip  o  meczubun
herkesin  içinde  beni  mahcup  etmesini  sağlamaktır.  Plan  kurulur.  Gittim,  meclisin  sol


Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə