Aşkın Gözyaşları I -şems Tebrizi



Yüklə 0,68 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə27/50
tarix15.10.2018
ölçüsü0,68 Mb.
#74403
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   50

ardından  sabah  oluyor,  yine  bin  bir  eza  ve  cefa  ile  kahroluyorum  işte!  O  ayrılıktan
kahroluyorum…  Biliyorsun,  hünkârım  sensin…  Sevgilim  ve  mabedim…  (sensin).  Muradım;
yedi göğün mevlâsı; bizi, bu kahırdan azat edesin…”
Kelebekler  senin  yüzünün  değdiği  bahçelere  yayıyor  kanatlarını.  Şu  dar  göğsümün
kozasından çıkmaya çalışıyorum. Sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. Bir
kelâm  söyle  ne  olur!  Her  hecenin  tınısında  duymak  istiyorum.  Rüzgârlar  savursun  beni,
yağmurların  hepsi  alnıma  düşsün,  taşların  hepsi  göğsüme  düşsün.  Senin  ayaklarını  öpen
kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki
yürüdüğün  yollara  toz  olayım.  Çöldeyim,  susuzum.  Kuyularda  Yusuf’um.  Sözlerin  bana
Züleyhâ.  Ateşlerde  İbrahim’im.  Gözlerin  bana  derya.  Sancılar  içinde  Meryem’im.  Bakışın
bana İsa. Yaralar içinde Eyyub’um. Hasretin bana şifa. Ölüler içinde bir ölüyüm. Ellerin bana
musalla.
Ey  kalbimizde  olan  nur!  Gel  didinmelerimin  ve  arzumun  sonu  gel.  Hayatımız  senin  elinde
olduğunu biliyorsun. Hayatı, kullarını sıkıntılı yapma gel. Ey aşk! Ey maşuk! Engelleri aş ve
inadı bırak da gel. Ey Hüdhüdlerin sahibi olan Süleyman! Lütfedip de bizi aramak üzere gel.
Ruhlar seni kaybolmadan ötürü inleyip feryat etmedeler; miadını doldur da gel. Ayıplarını
ört, iyilikleri saç. Cömert olanların âdeti de böyledir gel. Farsça ‘gel‘ nasıl derler? ‘Biya‘ mı?
Ya  gel  veya  bizim  davetimize  hak  ver  de  gel.  Geleceğin  zaman  muradımız  ne  de  açılır.
Gelmeyeceğin  zaman  da  muradımız  ne  de  kesat  olur;  gel.  Ey  Arabın  Küşadı!  Ey  İran’ın
Kubad’ı!  Kalbimi  hatıranla  fethedersin  gel.  İçim  sana  gel  deyicidir.  Ey  varlığından  olacak
olan varlık, gel.
Gittin ya. Kalsan güzel olurdu, gitmişin neye yarar? Sen gittin ama bak senle ilgili olan bir
şey bende. Sensizlik bende. Gittin. Heyhat! Pervane’ye döndü narin yüreğim sensizliğinde.
Her  yalnız  âşık  değildir;  ama  her  yanmış  aşkın  kuytusunda  yalnızdır.  Ateşinden  değil
ateşsizliğinden  yanmışım  diyorum.  Ey  aşkın  sesi,  nefesi  gel  bir  an  evvel.  Dinsin  artık
kıyametin gürültüsü…
Mektubu  okuduktan  sonra  kokladım  göğsüme  koydum.  Cevap  yazmadım. Aradan  bir  ay
geçti. İkinci mektup geldi. İkinci mektup ilkinden daha uzun, daha iç açıcıydı:
“Ey  dünyanın  zarifi!  Selam  senin  üzerine  olsun.  Benim  hastalığım  ve  sağlığım  senin
elindedir. Kulun derdinin dermanı nedir, söyle. Bu, eğer alırsam senin dudaklarından aldığım
öpücüktür. Eğer vücudumla senin hizmetine ulaşmazsam ruhum ve kalbim senin yanındadır.
Mademki sözsüz hitap oluşmuyor, o hâlde dünya niçin “buyur”la doldu?
Ah  ah!  Gönlüm  çilem,  aşkım,  kederim,  acım,  gönlüm!  Sustukça  hoş  geçimlim,  dile
geldikçe  parlayan  alevim.  Kopup  saçılan  gerdanlığında  soylu  nedimelerin,  savrulan  incileri
yere inen hüzünlerim. Aramadan bulduğum yola koyulmuş göçüm. Bir türlü kavuşamadığım,
kavuşmaya  doyamadığım.  Dışında  olamadığım,  içinden  çıkamadığım.  Gecelerin  hâkimi,
gözyaşlarımın  pınarı  efendim.  Tozunu  yıkamaya  erişemediğim,  pasını  silemediğim.


Karanlığım,  Güneş’im.  Gönlüm,  aziz  dostum!  Nerelerdesin,  ya  dön  artık  yurduna,  ya  da  iki
satır yaz bize... Kim gücendirdi senin o nazende yüreğini, hangi kem söz, hangi sinsi nazar
seni  benden  kopardı  ey  Şems.  Varım  yoğum  sensin.  Sen  de  yoksan  ben  bir  hiçim  bilmez
misin? Kavline mestân olan Mevlâna’ya ayrılığı hediye etme. Etme Şems.
 
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun, etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun, etme
 
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme
Âşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehri o şekerle sen bir ediyorsun, etme…
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun, etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme!
 
Senden  önce  kitaplarda  arıyordum  derinliği.  Kitaplardan  utanıyorum.  Sen  bütün
kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku.
Karanlıklardaydım  ve  cinnetin  sesi  yüzümü  kamçılıyor:  bir  baykuş  kahkahası,  bir  kobra
ıslığı…  Karanlıklardayım.  Zindanımı  aydınlatan  tek  ışık  cıvıltılarınızdı.  Yıldızım  benim  ve


uzaklardasınız.
Ey  Şems,  sen  kalbî  bir  gözyaşı  kadar  temiz  ve  bir  çocuk  bakışı  kadar  aydınlık  bir
insansın. Çöldeki çakallar su içmiş. Kaynağa ne?
Seninle öyle doluyum ki, kafatasım çatlayacaktı. Damarlarımda akan kan, sendin. Göğüs
boşluğumdaki  kalp  senin  kalbindi.  Damarlarım  çatlayacak,  göğsüm  yarılacaktı.  Seni
teneffüs  ediyordum.  Hicran  kanatları  beni  gökten  yere  indirdi.  Oysa  seninle  kanat
çırpıyorduk.
Sensiz her geceyi hummalı yaşadım. Belki humma daha güzeldi. Ne belkisi? Ama uzviyet
ne  kadar  dayanabilir  ki  bu  gerginliğe?  Aşka  teşekkür  borçluyum.  Ben  o  hummanın  içinde
erimek istiyorum. O alevin içinde yanmak, kül olmak biricik muradım. Kül olmak, ışık olmak,
efsane olmak.
Ben  senim,  sen  de  bensin.  Aynı  kokuları,  aynı  heyecanları,  aynı  acıları  yaşıyoruz.
Cennete Araf’dan  girilir.  Mecdelli  Meryem,  İsa’nın  yaralı  ayaklarını  gözyaşlarıyla  yıkadı  ve
saçlarıyla  kuruladı.  Gelsen  de  yılların  yorgunluğuna  düçar,  yolların  dikenlerine  bizar
ayaklarını yıkayan olsam ey Sertaçım..
Ey  Şems’im!  Senin  hasretin  yanında  Selahaddin  Zerkubumun  gözyaşları,  içimdeki  ateşi
bir nebze dahi söndüremiyor. İlla sen. Ancak sen. Ah bir gelsen…
Meccanen  bir  deli  gibi  yollara  düşsem,  yalvarsam,  ağlasam,  çatlasam  göklerin  sidresine
namzed.  Sanemler  devşirsem  şahikalardan,  sırf  senin  için  uçurumlar  yutsam.  Fasıl  fasıl
anlatsam  yürek  sancımı  ve  ağlasam.  Çatlarcasına  ağlasam.  Gururum  halvethane  olmuş
desem,  hece  yok  desem.  Yollarında  üryan  olan  gözlerimde  çiseler  umut  umut  dökülüyor
desem. Yine de gelmez misin Şems’im!
Bu  sergüzeştin  neresindeyim,  bilemiyorum.  Kah  kalkıyor,  kahdüşüyorum.  Ölü  şiirlerle
yatıyor ve üşüyorum. Bilmiyorum acep var mıdır bu kör uykunun dibi?
Ey  Şems,  hangi  söz  gücendirdi  nazende  gönlünü.  Hangi  kem  göz  incitti  gece  karası
bakışlarını da ansızın çekip gittin bilinmez diyarlara. Sen gittin ya bilmez misin bu dostun deli
divane  dolaşmakta.  Gel  ey  Şems.  Sina’da  bayılan  Musa  aşkına,  Kudüs’te  kan  ağlayan  İsa
hatırına,  Medine’de  “ümmetim  ümmetim”  diye  feryat  eden  Muhammed  Muhtar  nuru  için  gel
Şems. Konya artık aşk kokmuyor Şems.
“Senin Mevlâna’n”
Mektubu okudum, pencereden göğe doğru baktım. Gökten bir taş düştü, gözden bir yaş
düştü sineme. Pencere kenarında düşünürken Mevlâna’ya içimden şunları mırıldanıyordum.
Kelimelerin  birer  buse,  dudaklarınla  mı  yazdın  mübarek  insan?  Birer  ateşti  kelimelerin,
kalbini  yarıp  da  zarfın  içine  mi  sürdün  be  âşık  insan?  Avuçlarıma  alıyorum  kelimeleri,
okşuyorum.  Kimi  bir  elmas  gibi  sert,  kanatıyor;  kimi  kadife  gibi  yumuşak,  gözyaşı  gibi  ılık.
Bütün  acılarımı  takdis  ediyorum.  Cevap  yazmaya  hâlâ  niyetim  yok.  Sabır  gösterene
sabırdan güzel cevap olamazdı.


Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə