1. Allah’ı tanıdığınızı iddia ediyor; fakat ona olan borcunuzu vermiyorsunuz. Bu borcu,
fakir ve muhtaçlara ihsanda bulunarak ödeyin.
2. Kur’an-ı Kerim’i okuyorsunuz fakat hüküm ve kurallarından haberiniz yok.
Okuduklarınızı uygulayın.
3. Şeytanın düşmanınız olduğunu iddia ediyor; fakat ona itaat ediyorsunuz. Onun
tekliflerini geri çevirin.
4. Kendinizi Ümmeti Muhammed’den sayıyor; fakat sünneti seniyeyi uygulamaya
çalışmıyorsunuz.
5. Cennete girmek istediğinizi söylüyor; fakat ona girmek için gerekli amellerin hiçbirini
işlemiyorsunuz.
6. Ateşten mahfuz olmak istiyor; fakat günahlarınızı ve kötü amellerinizle kendinizi
mütemadiyen ona sürüklüyorsunuz.
7. Ölümün herkese geldiğini biliyor; fakat ona hiçbir hazırlıkta bulunmuyorsunuz.
8. Bütün din kardeşlerinizin kusurlarını görüyor; fakat kendi kusurlarınızı görmüyorsunuz.
9. Allah’tan gelen bütün nimetleri şükretmeden yiyor ve kullanıyor; fakat ona olan
minnettarlığınızı size verdiği nimetlerden muhtaçlara tasadduk ederek göstermiyorsunuz.
10. Ölülerinizi, aynı sonun sizin de başınıza geleceğini bile bile, ibret almadan
gömüyorsunuz.”
Peygamberler ve veliler ayna gibidirler; nasıl ki aynalar bize yüzümüzdeki kirleri gösterir,
evliyâullah da size hatalarınızı gösterirler.
— Duyduğumuza göre Şems ismini Şems Sûresi’nden etkilenerek almışsınız. Âyette
belirtilen, “Nefislerinin boyunduruğundan kurtulanlar; işte onlar felâha, kurtuluşa erenlerdir.”
Buradaki hikmeti açıklar mısınız?
— Ruh bu dünyaya ait değildir, Hâk katından gelmiştir. Ruh bedene girdiğinde kafese
tıkılmış gibi olur. Orada hapis hayatı yaşar. Bedenimizde birçok değişik şey yapabilmemize
imkân sağlayan organlar vardır; meselâ kalbimiz. Fakat bedende bu fiziksel güdüleri fiiliyata
dökecek güç olmadığı için ruhtan destek görür. Güç ruhtadır; fakat vasıtalar bedendedir.
Ruh, bu vasıtaları istenmeyen fiiliyata döktüğünde, o zaman ruhun vasıfları söz konusu
olur. Allah çirkin ve kötü olan hiçbir şey yaratmamıştır. Kötü ve çirkin olan, bizim kendi cüzi
irademizle yaptığımız suistimallerdir.
Şimdi bu durumda kötü hareketlerimizden kim sorumlu, beden mi, ruh mu? Kıyamet
gününde beden ruhu, “Kötülük yapacak gücüm yoktu” diye; ruh da bedeni, “Kötülük
yapacak vasıtam yoktu” diye suçlayacaklardır. Birbirlerini suçlamalarına şu cevap
verilecektir: Siz kötülükte birbirlerine yardım etmiş olan kötürüm ve kör gibisiniz. Kötürüm
görüyor ve kararları veriyordu; fakat körde kötülüğü yaptıracak beden ve güç vardı. İkisi
suçluydular.
Nefis kendi içinde kötü bir şey değildir. Nefsinizi asla suçlamayın. Tasavvufi eğitimin
önemli bir gayesi de nefsin mertebesini yükseltmektir. Nefsin en düşük mertebesinde
etrafınız tamamen bedenî ve şehvanî arzularla kuşatılmıştır. İkinci seviyede yaptığınız
bütün kötülükleri fark edip kendinize kızarsınız ve her şeyi Allah’ın rızasına uygun yapmaya
çalışırsınız. Bir sonraki seviyede ise hayır veya şer, Allah’tan her gelene razı olursunuz.
Allah, “Biz Âdem’e kendi ruhumuzdan üfledik” diye buyurmuştur. İşte ölüm anındaki
“Rabbine dön!” emrine kadar bedende hapis olan ruh, bu ruhtur. Ruhun en alt seviyeleri
bedeni terk etmek istemez. Artık âdeta bedenin bir parçası haline geldikleri için orayı terk
etmemek için isyan ederler.
— Peki, peygamberlerin ve velilerin ruhları nasıldır?
— Onların ruhları bizimkilerden tamamen farklıdır. Çok daha temizdirler. Bu insan-ı
kâmillerin bedenindeki dünyevi maddeler dünyanın en mübarek ve temiz yerlerinden
alınmıştır. Bedenleri kötülük işlemediği ve tamamen temiz olduğu için ruh böyle bedenlere
girince hiçbir şekilde kirlenmez. “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözünü hemen hemen herkes
bilir. Bunun iki anlamı vardır.
İlk anlamı şudur; kendi ihtiyaç, arzu ve zayıflıklarımızı bilir, bunun yanında sonsuz kudret
sahibi olan Allah’a iman ederiz. Daha sonra da bizi bu dünyada besleyen, giydiren ve
barındıran bir koruyucuya ihtiyacımız olduğunu biliriz.
İkincisi daha gizemli bir açıklamadır. Allah, “Size şah damarınızdan daha yakınım”
buyurmuştur. Kendimizi tanıma sürecinde Allah ile olan bu derin bağlantıyı keşfetmeye
başlarız. Bu bağlantıyı kullanarak Hakk’a vasıl oluruz. Bu dünyadayken Allah’a dönebilme,
yani ölmeden sadece ve sadece O’nun emirlerini tutmakla mümkündür. Allah’ı takip etmeyip
şeytana uyanlar ayrılacaklardır.
Bir salkım üzümü düşünün. Salkımdan kopan her tane hemen çürür; fakat
koparılmayanlar uzun yaşar. Üzüm tanesi salkımda kaldığı sürece beslenir. Her şey aynıdır
ve zati itibariyle güzeldir. Çirkin olan sadece zahiri sıfatlardır.
— Rüyalarımız ruhumuzun yolculuğundaki görüntülerden mi oluşuyor?
— Kandilden çıkan bir ışık misali ruh, uykudayken bedenle olan bağını koparmamak
suretiyle onu terk eder. Bu ışık levh-i mahfuza kadar uzanır ve kendi ile alakalı olan
bölümleri “okur”. Uyanırken, el fenerinin kapatılması gibi ruh da vücuda geri döner. Ruhun
bu şekilde uzaklara uzanması sonucu normalde ilmimiz olması imkânsız olan birtakım şeyleri
öğrenebiliriz. Fakat bu öğrendiğimiz her zaman için ilahi ilmin bir cüzüdür.
Rüyadaki nesneler ve semboller vardır; onları sadece gerçekten bilgili olanlar
okuyabilirler; fakat bu sembollerden çıkarılan anlam seviyeden seviyeye, kişiden kişiye ve
ruhtan ruha farklılık gösterir.
— Ruhlar da mı bizler gibi çeşit çeşittir?
— Herkeste yedi tane ruh vardır. Ruh-u madeni, ruh-u nebati, ruh-u hayvani, ruh-u insani,
Dostları ilə paylaş: |