Aşkın Gözyaşları I -şems Tebrizi



Yüklə 0,68 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/50
tarix15.10.2018
ölçüsü0,68 Mb.
#74403
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   50

Derviş:
— Şuna bak ya diye bağırır.
—  Şuna  bak...  Örtünmesi  gerekenin  her  yanı  açık  saçık.  Örtünüp  örtünmemesi  fark
etmeyen  yaşlı  kadının  ise  her  yeri  kapalı.  Bu  nasıl  iştir.  Niye  böyle  açık  giyindin  be  kadın,
der.
— İmdat zaptiye! diye bağırınca genç kız, zaptiyeler gelir.
— Ne vardı?
— Bu adam kulun işine karıştı.
Bizim  dervişe  karakolda  on  dayak  atılır.  Karakoldan  çıkınca  yediği  dayağın  acısından
çok,  bir  kulun  hatasını  uyardığından  dolayı  şikâyet  edilmesi  ve  karakolda  dayak  yemesi
içine dokunmuştur. Karakolun dış avlusunda açar elini yüksek ses ile:
— Allah’ım bu nasıl iş? Kullarını uyardım, dayak yedim. Ey Rabbim bu ne biçim iş?
Dervişin söylediklerini duyan birisi:
— Zaptiye! Zaptiye! diye seslenir. Gelen zaptiyeler:
— Ne oldu?
—  Şu  derviş  Allah’ın  işine  karıştı.  Tekrar  karakol.  Tekrar  on  değnek  daha  yer  sırtına
derviş.  Yorgun  argın  kendini  eve  zar  zor  atar.  İçeri  girip  yatağa  uzanır.  Yarım  saat  sonra
kapısı  çalınır.  Eşi  kapıyı  açar.  Av  arkadaşları  gelmiştir.  Eşinden  evde  olup  ava  gidip
gitmeyeceğini sorarlar. Eşi odaya girer.
— Arkadaşların geldi, birlikte dağa, ava çıkacakmışsınız.
— Beyim evde yok de, yok de.
— Zaptiye! Zaptiye!
— Ne vardı?
— Eşim yalan konuşmamı istiyor. Yalan söylüyor.
Derviş  zaptiyelerce  şehirden  kovulur.  Üstü  başı  toz  topraktır.  Şehre  doğru  bakar,  dizine
vurarak:
— Eyvallahın ayarını bilmeyen eyvah, eyvah diye inler.
Arifler hem arıdır, hem arıtıcıdır.
Aksaray’a geldiğimizde hepimiz yorulmuştuk. Bir hana girdik. Sultan Veled dervişin birisini
Konya’ya  yaklaşmakta  olduğumuzun  müjdesini  vermesi  için  ulak  olarak  gönderdi.  Hanın
balkonunda  otururken  birkaç  derviş  etrafıma  diz  çöküp  oturdular.  Hallerinden  bazı  sorular
sormak  için  bir  telaş  içinde  oldukları  belliydi.  Çekiniyorlardı.  Sultan  Veled’e  danışmışlar
“acaba sorularımızı cevaplar mı” diye, o da:
— Tebrizli Pirimizden mahcupluk duymanıza gerek yok. Yolculuğumuz sırasında ne kadar
yüce  bir  insan  olduğunu  görmediniz  mi?  Çekinmeden  sorularınızı,  merak  ettiklerinizi
öğrenebilirsiniz, demiş.


— Efendim Allah’ı özlemek nasıldır?
—  Eğer  insanlar  Allah’ı  özlemek  durumunda  iseler,  Allah’la  başka  her  şey  arasında  bir
ayrıma  gidebilmeleri  gerekir.  İnsanî  aşk  ve  mükemmelliğin  anahtarı,  yaratıkların
karmakarışık çokluğu içinde Allah’ı gören ferasetli bir kalptir. Âdem âşıklara model olur.
Gerçekte aşk, her iki dünyanın parıltısını silip götürmüştür. Kulluk dünyasında, cennet ile
cehennemin  bir  değeri  vardır.  Ama  aşk  dünyasında,  bunlar  bir  toz  zerresine  bile  değmez.
Seçilmiş  Âdem’e  sekiz  cennet  verdiler.  O  bunları  bir  buğday  tanesine  sattı.  O,  özlem
metaını talih devesine yükledi ve gam dünyasına indi.
“Ey  Âdem,  cennete  girmenin  sence  değeri  nedir?”  “Cehennemden  korkan  biri  için”,  dedi
Âdem,  “Cennet  bin  cana  değer;  ama  Sen’den  korkan  biri  için,  cennet  bir  buğday  tanesi
etmez.” O hâlde, Âdem’in cennetten alınmasındaki hikmet onun özlemini açığa çıkarmaktır.
Âdem’i  büyük  kılan  şey  emanet  yükünü  taşımış  olması  olgusudur  ki  bu  da  Allah
sevgisidir. Sevginin sınırını yalnız o bildi; zira sevgi onun varoluşunun altında yatan sebepti.
Biliyordu ki sevgisi ancak ayrılık acısını tattığında beslenip güçlenebilirdi. Bu yüzden yasak
meyveyi yedi.
Eli  açıklık  ve  cömertlik  Âdem’i  cennete  gönderdi;  o,  orada  izzet  minderine  oturtuldu.
Bütün  cennet  onun  emrine  âmade  kılındı.  O,  cenneti  iyice  seyretti;  ama  aşk  ve  acının
tozuna bile rastlamadı. “Yağla su birbirine karışmaz”, dedi.
— Peki efendim, Âdem babamızın affı nasıl oldu?
—  Ey  derviş!  Sanmayasın  ki  Âdem  bir  buğday  tanesi  yediği  için  cennetten  alındı. Allah
onu dışarı çıkarmak istedi. O herhangi bir emri ihlâl etmedi. Allah’ın emirleri ihlâl edilmekten
beri  kaldı.  Yarın Allah  büyük  günah  işlemiş  binlerce  insanı  cennete  alacaktır.  O,  bir  isyan
eyleminden  dolayı  Âdem’i  cennetten  kovar  mı?  Âdem’in  düşüşü,  aşkın  yüzünde  hicaptır.
Âlemin kendisi bir hicaptır; dolayısıyla onda bulunan her şey de öyledir. Affa götüren yolun
özü aşktır ve tasavvuf da aşk yoludur. Aşkı kelimeler ile tarif etmek çok zordur. Bu, hiç bal
görmemiş ve tatmamış birine balın tadını tarife çalışmak gibidir, bu kişi balı bilemez.
Aşk,  her  şeydeki  iyiyi  ve  güzeli  görebilmektir.  Her  şeye  ibret  nazarıyla  bakıp  ders
alabilmek,  Allah’ın  her  konudaki  lütuf  ve  cömertliğini  görebilmek,  ihsan  ettiği  her  şeye
şükredebilmektir.
— Aşk yolunda acı çekmek bizi isyana götürürse ne yapacağız efendim?
— Aşk, müthiş bir lezzete sahip özel bir ıstıraptır. Bu acıyı ancak kalbinde taşıyanlar bilir.
Bu  acıyı  taşıyanlar,  her  şeyde  Hak  olduğunu  ve  her  şeyin  Hakk’a  götürdüğünü  görürler.
Hak’tan  başka  hiçbir  mevcudun  olmadığını  da  bilirler.  Bu  hakikati  idrak  sürecinde  âşıklar
Hak’ta  yok  olurlar.  Hak  denizine  dalarlar.  Aşktan  her  ne  tadarsanız,  hangi  şekil  ve  hangi
derece  olursa  olsun,  bu  ancak  ve  ancak  ilahi  aşkın  ufak  bir  cüzü  olabilir.  Kadın  ve  erkek
arasındaki  aşkta  bu  ilahi  aşktan  bir  parçadır.  Fakat  bu  dünyevi  sevgi,  aşk  ve  bu  aşka
götüren  vasıtalar  önünde  bazen  perde  olur.  Lâkin  günün  birinde  bu  perde  kalkacak  hakiki


gaye olan hakiki Mahbup bütün ihtişamıyla tecelli edecektir.
Önemli  olan,  ne  şekilde  olursa  olsun  bu  aşkı  kalpte  taşıyabilmektir. Ama  sevilmemiz  de
çok  önemlidir.  Sevmek,  sevilmekten  çok  daha  kolaydır.  Fakat  âşıksanız  hakiki  Mahbup’a
günün birinde mutlaka vasıl olursunuz.
— Aşk meclisinde kim kadehtir, kim şaraptır o hâlde?
—  Mürşitler  aşkın  sakisi,  dervişler  de  kadehtir.  Aşk  ise  asıl  şaraptır.  Kadehler,  yani
talipler,  sakinin  eliyle  doldurulurlar.  Fakat  bu  kestirme  yoldur.  Çünkü  aşk  insana  başka
vesilelerle de sunulabilir. Dediğimiz gibi bu en kısa olan yoldur.
Bir  keresinde  dervişlerimden  biri  bana,  dervişlerin  mürşitlerine  karşı  duydukları  sevginin,
dünyevi  sevginin  bir  örneği  sayılıp  sayılamayacağını  sormuştu.  Bir  derviş  ile  mürşidi
arasındaki  ilişkiyi  anlayabilmek  için  sadece  bu  dünyaya  bakmak  yetmez,  öteki  dünyayı  da
göz önüne almak gerekir.
Züleyha,  Yusuf’a  olan  aşkı  için  her  şeyini;  parasını,  şanını  ve  makamını  feda  etti.  Onun
aşkında o kadar kaybolmuş ki, onu gördüğünü veya ne yaptığını haber verenlere en pahalı
mücevherlerini  verirdi.  Bu  olay,  Mısır  aristokrasisinin  en  büyük  skandalı  haline  gelmişti:
Kocasının kölesine hiç utanmadan âşık olmuş bir kadın.
Burada büyük bir hakikat vardır. Bu, öylesine sıradan aşklardan değildi. İçinde gizli saklı
bir  şeyler  taşıyordu  bu  aşk.  Böyle  aşklar,  size  kim  olduğunuzu  unutturabilir.  Sizi  içinde
yaşadığınız toplumun geleneklerinden ve kınamalarından korur.
Seneler  sonra  Yusuf  ile  Züleyha’nın  konumları  tamamen  tersine  döndü.  Yusuf,  firavunun
arkadaşı  ve  akıl  hocası,  yani  ülkede  en  güçlü  ikinci  adam  olmuş,  Züleyha  ise  dilenerek  ve
zor işler yaparak maişetini temin ediyordu.
Yusuf  ipekli  kıyafetleri  içinde  güzel  kısrağının  üstündeyken  ve  etrafında  danışmanları  ve
askerler  olduğu  hâlde  sokakta  bir  gün  Züleyha’ya  rastladı.  Züleyha  ise  perperişan  bir
hâldeydi. Aradan geçen seneler güzelliğini elinden almıştı. Yusuf:
“Züleyha, benimle evlenmek istediğin zaman seni alamazdım; çünkü efendimin karısıydın.
Artık hürsün ve ben de bir köle değilim. Eğer istersen seninle evlenebilirim.”, dedi.
Züleyha  ona  baktı  ve  gözleri  değişik  bir  ışıkla  parladı.  “Hayır  Yusuf,  sana  olan  aşkım
benimle  gerçek  Mahbup  arasında  sadece  bir  perdeymiş.  O  perdeyi  elhamdülillah  yırttım.
Gerçek aşkı bulduğuma göre artık senin aşkına ihtiyacım yok”, dedi.
Yusuf’a olan o büyük aşkı vasıtasıyla Züleyha hepimizin aradığı gerçek aşka vasıl oldu.
—  Efendim  kalpleri  çürüten  hasletler  nedir?  Biz  aramızda  bazen  tartışıyoruz.  Ancak  bu
hasletler konusunda anlaşamıyoruz. Sizin değerlendirmenizi alırsak çok memnun oluruz.
—  On  kötü  haslet  yüzünden  kalpleriniz  ölmüş.  “Allah,  kalpleri  ölmüş  olanların  duasını
kabul etmez” bu on kötü haslet şunlardır:


Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə