BahâÎLİĞİn arka plani ve söylemi Üzerine bir değerlendirme



Yüklə 276,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/8
tarix19.10.2018
ölçüsü276,79 Kb.
#74986
1   2   3   4   5   6   7   8

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                           metin bozkuş 

145

herkes onu orada temaşa edebilir. Beyan kitabında “kendilerinizi ve işlerinizi öyle 

birer ayna haline getirin ki, bunlarda yalnız ve yalnız sevdiğiniz güneşten başka bir 

şey görmeyesiniz” denilir.

15

 

Bâbîlerin bu görüşleri ve yaptıkları propagandalar devrin idarecileri 



tarafından takib edilmelerine sebep olmuş, 16 Ağustos 1852’de Nâsıruddîn  Şah’a 

karşı iki Bâbî’nin giriştiği başarısız suikast teşebbüsünden sonra pek çoğu 

hapsedilmiş veya öldürülmüştür. Bu olaydan sonra, hapsedilen Hüseyin Ali (daha 

sonra Bahâullah adıyla anılacak) ile kardeşi Yahyâ Nûrî, Rus ve İngiliz elçiliklerinin 

teşebbüs ve baskıları üzerine ölümden kurtulmuş ve 12 ocak 1853’te Bağdad’a 

sürgün edilmişler. Bu tarih aynı zamanda Bâbîliğin Bahâîlik adı altında devam 

etmesinin başlangıcı sayılmaktadır.

16

 



 

d. Bahâîlik İnancı  

Bahâîliğin kurucusu Hüseyin Ali (1817-1892) Tahran’da doğdu. Babası 

Abbas Büzürg, İran  Şahı’nın sarayında mali işlerden sorumlu önemli bir mevkiye 

sahipti. Bahâullah, saraya mensup olmanın sağladığı imkanla çocukluğunda iyi bir 

tahsil gördüyse de, Bahâîler onun “ümmî” olduğunu ispat için, hiçbir mektep yada 

medreseye gitmediğini iddia ederler. Bahâullah 1835’te evlendi. 1844’de hiç 

görmediği Bâb’ın çağrısını işitti ve kabül etti. Daveti yaymak için Mazenderen’a gitti. 

1852’da Nasruddin Şah’a, bâbîler bir suîkast girişiminde bulundu. Bu olayda eli 

olduğu düşüncesiyle, o da tutuklandı. Ardından Rus elçiliğinin gayretleriyle İran’ı terk 

etmek üzere serbest bırakıldı. 1853’de Bağdad’a hareket etti. Bağdat’ta bâbîler 

arasında öne çıktı. Kardeşi Yahyâ Nurî’nin kıskançlığı üzerine 1854’de Süleymaniye 

dağlarında inzivaya çekildi. 1856’da tekrar Bağdat’a döndü.

17

 Yakınında bulunanlara, 



kendisinin Bâb’ın önceden haber verdiği “Allah’ın ortaya çıkaracağı zat” (men 

yüzhiruhullah) olduğunu ilan ederek, Bâbîleri kendisine uymaya çağırdı. Bu durum 

bâbîler arasında bir kargaşaya neden oldu. Bir kısım bâbîlere göre, Bâb, “Allah”ın 

ortaya çıkaracağı zat”ın, kendisinin ölümünden 2001 yıl sonra zuhur edeceğini, o 

zamana kadar başka bir zuhur olmayacağını söylemiş ve yerine Yahyâ Nûrî’yi vâsi 

ve halef tayin etmişti.

18

 Bahaullah ise, kendisinin, Bâb’ın 18 sene içerisinde 



geleceğini haber verdiği, bâbîlerden ona itaat etmelerini istediği ve bütün din 

kitaplarında geleceği müjdelenen kimse olduğunu iddia etti. Bu arada İran’ın Bağdad 

konsolosu ve bölge alimleri ona karşı bir cihad çağrısı yaptılar ve onu bir sihirbaz 

olarak gördüler. Nihayet İran’ın Osmanlı sefîri, Sultan Abdülaziz’den Buhaullah’ı 

uzaklaştırma kararı aldı ve 3 mayıs 1863’te İstanbul’a hareket edildi. 16 Ağustos 

1863’te İstanbul’a varıldı. Dört ay sonra da İstanbul’dan Edirne’ye uzaklaştırma kararı 

çıktı. Edirne’den Akka kalesine sürüldü. Edirne’de bulunduğunda devlet başkanlarını 

kendisine inanmaya çağırdı. Yine Edirne’den sürgün olayının durdurulması için, 

orada bulunan yabancı konsoloslar girişimlerde bulundular. Bahaullah Akka’da 13 

sene kaldı. Bu süre içinde dört defa Hayfa’ya gitti ve son gidişinde çadırını Kermil 

                                                 

15

 Huart, Bâb, II, 163-64; Abdülhamida.g.e., s. 72-77; Meşkur, a.g.e., s. 141-147. 



16

 Fığlalı, a.g.m., IV, 465-66; Şevki Efendi, a.g.e., s. 109. 

17

 Adip Taherzadeh, Hz. Bahaullah’ın Zuhuru, çev. Süreyya Güler, İstanbul, 1998, II, s. 80-82; Özşuca, 



Bahai Tarihi, s. 41-49; Neyif Özşuca, Bahaî Dini, Ant Matbaası, Ankara, 1989, s. 1-4. 

18

 Fığlalı, a.g.m., IV, 466; Abdülhamid, a.g.e., s. 161-171. 




 

 

 



 

 

 



 

 bahâîliğin arka planı ve söylemi üzerine... 

146

Dağı eteklerinde şimdiki makamında kurdu. 18 mayıs 1892’de öldü. Cenazesi 

evindeki bir odaya gömüldü ve sağlığında büyük oğlu Abbas’ı, “Abdulbaha” unvanıyla 

yerine görevlendirdi.

19

  

Bahaullah, Bâbîleri Bahâî adı altında kendi etrafında toplamayı başardı. 



Eserleri ve görüşleriyle onların varlıklarını sürdürmelerini sağladı. Bahaullah irili ufaklı 

birçok eser ve risale yazmıştır. Bunların ilki, Bağdat’ta iken yazdığı el-îkân’dır. Farsça 

bir eserdir. Başta Arapça olmak üzere pek çok dile çevrilmiştir. Yine 1871-1874 yılları 

arasında yazdığı Kitâbu’l-Akdes, hareketin temel eseridir. Ayrıca Arapça ve Farsça 

vahyedildiği iddia edilen ve 19 sureden oluşan Kelimât-ı Meknûne, İbnü’z-zi’b, 

Tarâzât, Kelimât-ı Firdevsiyye, İşrâkât ve Tecelliyât adında eserleri vardır. Bunlardan 

ilki (Kelimât-ı Meknüne) “Bahaullah’ın Levhleri” adıyla 1974’te, ikincisi ise (İbnü’z-

Zi’b) “Kurdunoğlu” adıyla 1976’da Mecdi İnan tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

20

 

 



e- Bahaullah’tan Sonra Bahâîliğin Durumu  

Bahaullah, Kitab-ı Akdes’te belirttiği gibi, kendisinden sonra yerine 

eserlerinin yorumcusu ve açıklayıcı olarak büyük oğlu Abbas’ı görevlendirdi. Abbas 

23 Mayıs 1844’te Tahran’da doğdu. Çocukluğundan itibaren babasıyla beraber oldu. 

1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla tamamen serbest kalan Abdülbaha, Bahâîliğin Mısır, 

Avrupa ve Amerika’da yayılmasına çalıştı. Ve bu iş için seyahatler yaptı.

21

    Birinci 



Dünya Savaşı yıllarında barış için yaptığı gayret ve faaliyetlerinden dolayı 27 Nisan 

1920’de  İngiliz hükümeti tarafından “şövalyelik”le taltîf edildi. Abdülbaha, yaptığı 

seyahatlerle, Bahailiğin yayılmasına çalıştı. Bu dönemde Bahâîliğe ait kitaplar farklı 

dillere çevrildi. Bâb’ın  Şiraz’daki evi (Bahâîlerin hac maksadıyla kullandıkları 

yerlerden biri) tamir edildi. Aşkabat’ta 1902’de temeli atılan Meşrikü’l-Ezkâr 

tamamlandı. 28 Kasım 1921’de Hayfa’da öldü ve Kermil Dağına nakledilen Bab’ın 

mezarı yanına gömüldü.

22

 



Abdülbaha, ölmeden önce büyük kızından büyük torunu olan Şevkî Efendi’yi 

“veliyy-i emr” sıfatıyla, Bahâîlerin, ruhanî reisi ve emrin açıklayıcı olarak tayin etti. 

Şevkî Efendi 1 Mart 1897’de Akka’da doğdu. Küçük yaşta eve gelen İtalyan bir hanım 

tarafından eğitildi. Sonra bir müddet Hayfa’daki Hıristiyanlara ait Kardeşler 

Ortaokuluna devam etti. Ardından Beyrut’taki Katolik okuluna yatılı olarak verildi. 

Oradan da Amerikan Kolejine geçti. Kolej sonrasında Londra’da Oxford 

Üniversitesine kaydedildi. 1937’de Amerikalı iki Bahâînin Mrs. ve Mr. Maxwell’ın kızı 

Mary Maxwell (daha sonra Ruhiye adını alacak) evlendi. Dünya’da Bahâîliğin 

yayılması için gayret gösterdi. Kitaplar yazdı, dersler verdi. 4 Kasım 1957’de 

Londra’da öldü ve buraya gömüldü.

23

  Şevkî Efendi’nin çocuğu olmadığından, 



Bahâîliğin idaresini, ölmeden önce “baş koruyucular” diye nitelendirdiği ve Bahâîlerce 

“emrin elleri” kabul edilen yirmi yedi yardımcıya bıraktı. Bunlar Bahaullah tarafından 

esasları belirlenen, Abbas Efendi tarafından da gerçekleştirilen idarî teşkilatı 

                                                 

19

 Şevki Efendi, a.g.e., s. 231-247; Özşuca, Bahai Tarihi, s. 53-72. 



20

 Bkz. Fığlalı, a.g.m., IV, 466; İkân Kitabının tenkidi konusunda bkz. Abdülhamid, a.g.e., s. 101-113; Kurdun 



Oğlu Risalesi, Özdemir Basımevi, İstanbul 1976. 

21

 Bkz. Özşuca, Bahai Tarihi, s. 79-83. 



22

 Özşuca, Bahai Tarihi, s. 84-91; Fığlalı, a.g.m., IV, 466. 

23

 Özşuca, Bahai Tarihi, s. 92-122; N. Özşuca, Bahai Dininde Şer’î Hükümler ve İzahları, Sebat Matbaası, 



Bursa, 1984, s. 59-70. 


Yüklə 276,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə