BahâÎLİĞİn arka plani ve söylemi Üzerine bir değerlendirme



Yüklə 276,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/8
tarix19.10.2018
ölçüsü276,79 Kb.
#74986
1   2   3   4   5   6   7   8

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                           metin bozkuş 

153

c. Hâdiselerin Abartılı Bir Üslupla Sunulması 

Bahâîliğin söylemiyle ilgili dikkat çeken bir diğer husus, anlatımda abartalı 

bir dilin kullanılmasıdır. Bu üslubu Bahaîliğe ait bütün yazılı eserlerde ve Bahâî 

kimselerle yapılan konuşmalarda görmek mümkündür. Ahmet Ahsaî’den Bahaullah’a 

kadar, tüm Bahaî önder ve bağlıların hayat hikayeleri, Bahâîliğin temel referansı olan 

“Beklenen Mehdî” fikri, Allah’a giden yolda Bahaullah’ın önemi, Bahâîliğin geleceği ve 

dünya barışına sağlayacakları konularında bu abartılı yaklaşım öne çıkarılmıştır. Biz 

bu yaklaşıma örnek olması için “Beklenen Mehdî” fikri ve “Tanrı’ya giden yolun 

Bahaullah’tan geçtiğine” dair inançlarla ilgili yaklaşımları sunacağız. Bahâî 

kaynaklarının abartılı bir uslupla anlattıkları hususların başında, “Bütün kutsal 

kitaplarda geleceği vaad edilen (haber verilen) büyük, ulu öğreticinin Tanrı 

habercisinin Bahaullah olduğu ve Onun, kendisinin bu vaadi yerine getirmek için 

geldiğini söylemesi” ile ilgili iddia gelmektedir. Bahaullah’ın  şu ifadeleri bu durumu 

özetlemektedir:” Gerçek söylüyorum, bu gün insanların Vaad Edilmiş Kişi’nin yüzünü 

ve sesini duyacağı Gün’dür. Tanrı’nın sesi yükselmiştir ve O’nun Siması’nın Nuru 

İnsanların üzerine yönelmiştir. Herkesin kendi kalbindeki her boş sözün izlerini 

silmesi, açık ve tarafsız bir zihinle O’nun Zuhuru’nun izlerine, Görevi’nin kanıtlarına 

ve Celali’nin belirtilerine bakması gerekir.”

43

 Yine “Yedi Vadi ve Dört Vadi” adlı 



kitapta, Bahaullah kendisini, “Bâb’ın haber verdiği, tarihin başlangıcından beri 

beklenen adalet ve dürüstlük çağını başlatacak ve Hıristiyanların Yeni Yerusalem 

diye dua ettiği, Tanrı Elçisi” olduğunu iddia etmiştir.

44

 Yine, Bahaullah’ı ziyaret eden 



birisinin “Dünyanın tüm acıları kalbime dolsa, Hz. Bahaullah’ın huzurunda hepsinin 

yok olacağını hissediyorum. Sanki Cennete girmiş gibiydim”

45

 sözleri de bu abartılı 



dili yansıtmaktadır. “Hz. Bahaullah” adlı kitapta, Bahaullah’ı takdim eden şu ifadeler 

de bu yaklaşımı yansıtmaktadır:” Hz. Bahaullah gerçekleşme çağının Tanrı mahzarı 

olarak geçmiş kutsal kitapların tümünde vaad edilen kimsedir, Ulusların Arzusu, Baha 

Sultan’dır. Musevilik için, Ordular Rabbı; Hıristiyanlık için Hz. İsa’nın, Peder’in 

ihtişamı içinde Geri Gelişi’dir; İslâmiyet için Büyük Haber; Budizm için Maitreya Buda; 

Hinduizm için Krişna’nın yeniden doğuşu; Zerdüştlük için Şah Bahram’ın gelişidir.

46

 

Bu konuda görüştüğümüz Bahâîler de benzer düşünceye sahipler. Bir 



Bahâî, “Hıristiyanlıkta,  İsa, Bab, Peder, Baha’dır.  İlya, Bab, Rabbilcunud, Baha’dır. 

Tüm dünyada Mehdî beklentisi vardır. Budistler 5. Buda’yı beklerler. Moğolistan’da 

da Mehdî beklenmektedir.”

47

 dedi. Bu ifadelerden, Bahâîliğin yayılma aşamasında 



bütün dinlerin inançlarını, halkını Bahâîliğe çekme konusunda kullandığını 

görmekteyiz. Örneğin görüştüğümüz bir Bahâîye nasıl bir tebliğ yöntemi 

kullandıklarını sordum, şöyle cevap verdi: “Tebliğ iki şekilde olur. Hem biz gideriz, 

hem de onlar gelir. Biz köylere gittiğimizde, Bahaullah’ın beklenen mehdî olduğunu 

                                                 

43

 Faizi, a.g.e., s. 9, 17, 35, 53. 



44

 Yedi Vadi ve Dört Vadi, (Hz. Bahaullah) Almancadan çev. Atilla Bağçuvan, Kemal Matbaası, Adana, s. 11, 

15; Hz. Bahaullah, s. 11, 27; Mehmet Marufî, Damlalar, Sivas, 1993, s. 2. 

45

  Hz. Bahaullah, s. 19.  Bu abartı  şu ifadelerde daha net görülebilir: Bahaullah’a ilahî vahiy o kadar bolca 



ihsan edilmiş ki, bir saatlik zamanda bin ayete eşdeğerde vahiy nazil olmuştur. Bahaullah, “Bu günde ihsan 

edilen lutuf o derece büyüktür ki, bunları yazabilecek yetenekte katip bulunabilseydi, bir tek gün ve gecede 

ilahî semalardan Farsça Beyan kitabına eşdeğerde bir kitap indirilirdi” der. Bkz. Taherzadeh, a.g.e., I, s. 21-

22. 


46

 Hz. Bahaullah, s. 51. 

47

 Mehmet Marufi, Tahran, 1943. Öğretim Üyesi. 




 

 

 



 

 

 



 

 bahâîliğin arka planı ve söylemi üzerine... 

154

söyleyerek tebliğe başlarız”

48

 Özetle anlatılanlarda aşırı bir abartının olduğu 



görülmektedir. Bütün dinlerde, özellikle Kutsal kitaplarda Mehdi ile ilgili kesin bir 

inancın, açık bir ifadenin olduğunu söylemeyiz. Örneğin Müslümanlar arasında mehdi 

konusunda tam bir inanç birliği yoktur. Mezheplere göre mehdi anlayışı farklıdır. 

Mehdiliğin inanç esası olduğu  İmamiyye  Şîasının mehdilik anlayışı ile Bahâîlik’teki 

mehdilik anlayışı da birbiriyle çelişmektedir.

49

 



Kur’an’da, beklenen mehdiyle ilgili bir ifade yoktur. Ayrıca diğer din 

mensuplarının mehdilik inançları birbirinden farklıdır. Örneğin, Yahudilik ve 

Hıristiyanlıkta “Mehdi” fikri yoktur. “Mesih” vardır. Ancak Yahudilerin Mesih’i ile 

Hıristiyanların Mesih’i arasında kesin fark vardır. Yahudiler, Mesih olarak yeni bir 

şahsın gelmesini beklerken, Hıristiyanlar  İsa b. Meryem’in ric’atine yani dönüşüne 

inanmaktadırlar.

50

 

Bahailik, inanç konularında ağırlıklı olarak Şiîliğin İmamet ve Mehdî inancını 



çıkış noktası kabül etmiştir. Ancak yine, en çok tepkiyi de Şîilerden görmüştür. 

Bahailik başlangıçta bir yönüyle Şiîliğin ve Şiîlerin bir problemi olarak anlaşılmış ve 

takibi de onlar tarafından yapılmıştır. Günümüzde de bu bakış tarzının korunduğunu 

söyleyebiliriz. Örneğin Bahâîlerin ifadesinden, İran’da Bahâîliğin yasak olduğunu, 

Türkiye’de halktan çok bir kısım idarecilerden sıkıntı yaşadıklarını ve Diyanet’in 

Bahâîliğe mezhepmiş gibi davrandığını anlıyoruz. Özellikle Mehmet Marufî’nin, 

İran’dan gelen Kayınpederi, Kayınvalidesi ve eşiyle yaptığımız sohbette, İran’da, 

yönetimin ve halkın Bahâîliğe iyi gözle bakmadığını, Bahâîleri “müşrik” sayarak, 

onlarla tokalaşmadıklarını, pasaport dairesindeki görevlinin, dosyaları bunların 

elinden değil de, yere konulduktan sonra aldığını  öğrendik. Dolayısıyla benimle 

tanışıp, konuştuktan sonra İran’daki durumla Türkiye’deki durumun çok farklı 

olduğunu ifade ettiler. Bu da bizim bu tezimizi doğrulamaktadır. 

Bahâîlikte abartılı bir dille sunulan bir diğer husus, Tanrı’yı bilme ve 

tanımanın, Tanrı habercisini tanımadan geçtiği iddiasıdır. Öyle ki onu tanımanın 

Tanrı’yı tanıma olduğu, Bahaullah’ın, “eğer Tanrı habercisini, tanırsak, onun 

ağzından konuşmuş olanı (Tanrı’yı) da tanırız” ifadesinden anlaşılmaktadır. Buna 

göre Tanrı’yı bir güneşe benzetecek olursak, Tanrı Mazharı, güneşin  ışık,  ısı ve 

hayat verici gücünü yansıtan bir ayna gibidir. O, Tanrı’nın dünyadaki sözcüsüdür. 

Bazen Tanrı’nın sesi ve yetkisiyle seslenir. Eğer Tanrı’nın her şeyi kapsayan 

zuhurlarından biri “Ben Tanrı’yım” derse, kuşkusuz gerçeği söylemiş olur. Tanrı 

Mazharı, yeni yasalar koyar, eskilerini kaldırır ve insanların kalplerini değiştirir. 

Onların iradesi Tanrı’nın iradesidir. Tanrı’ya bağlanma Onunla sağlanır. Ruhani 

sağlık onu tanıma ve öğretilerine uymaktan geçmektedir. Çünkü Tanrı ile insanlık 

arasında “Yeni anlaşma (misak) vardır. Bu anlaşmanın özü de misakın vaadi olan 

Bahaullah’ın gelişidir.

51

 



Bu ifadeler bize, Bahâîlik’te, Şîa’nın  İmama yüklediği fonksiyonun daha da 

ileriye taşındığını ve Yeni Eflatuncu düşüncelerin, Bahailiğin Tanrı-Mazhar-İnsan 

                                                 

48

 İlhan Sezgin, Mazgirt, 1954, Öğretim Üyesi. 



49

 Bkz. Fığlalı, Bâbîlik ve Bahaîlik, s. 40-41; Abdülhamid, a.g.e., s. 150-151. 

50

 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Fığlalı,  İtikadi  İslam Mezhepleri, s. 246-248; Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi 



Mezhepleri, Ankara, 1965, s. 214-216; İlhan, a.g.e., s. 79-81; Öz, a.g.e., s. 35-43. 

51

 Bkz. Faizi, a.g.e., s. 28-53; Hz. Bahaullah, s. 27-29, 39, 51-53; Yedi Vadi ve Dört Vadi, s. 9,17; Saklı Sözler, 



s. 6-7. 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                           metin bozkuş 

155

ilişkisini belirlemiş olduğunu göstermektedir. Görüştüğümüz bir Bahâî “Tanrı 

bilinemez, bilinmesi mümkün değildir. Tanrı gaybtir, idrak edilemez. Ancak ilahi 

mazharı tanımak esastır, ilah ile mahzar arasında ruhani bir ilişki vardır. O, Tanrıya 

giden yoldur. Alt üstü idrak edemez. Örneğin, taş nebatı, nebat hayvanı, hayvan 

insanı, insan Tanrı’yı idrak edemez”

52

 dedi. 


Yine Bahâîliğin geleceği ve dünya barışına sağlayacakları konularında da 

abartılı bir yaklaşımı görmekteyiz. Örneğin, Bâb’ın, kendisine ilk inanan kimseye “Bu 

gece ve tam bu saat, gelecekte bayramların en büyüğü ve en önemlisi olarak 

kutlanacaktır… Sizleri azametli bir Gün’ün doğuşuna hazırlıyorum”

53

 demesi gibi. 



Yine Bahaullah’ın, bulunduğu her yerde yöneticileri uyarması, uyarılarına itibar 

edilmediği zaman acı sonuçlarına katlanacaklarını bildirmesi, onları gelecekle 

korkutması gibi hususlarda da bu abartıyı görmek mümkündür. Bahâîlik, her şeyin 

gelecekte daha iyi anlaşılacağı tezini savunmakta ve bununla da, insanları yeterince 

bilmedikleri, anlamadıkları ve tatmin olmadıkları konularda geleceğe yönlendirme, 

gelecekle, umutla tatmin etme yöntemini kullanmaktadır. Özellikle dünya barışı, 

insanlığın birliği konularında hedeflerin büyük, ancak vasıtaların muğlak ve bu 

hedeflere neyle, nasıl ve kiminle ulaşacağı belli değildir.  İnsanlığın, Bahâîliğin 

getirdiği prensiplerle altın çağını yaşayacağı, kemâle ererek dünya çapında bir 

medeniyeti kuracağı gibi hususlar Bahâîliğe ait kaynaklarda hep abartılı olarak öne 

çıkarılmaktadır.

54

 Görüştüğüm Bahâîlir de benzer düşüncelere sahipler. Örneğin M. 



Marufi, “Bahâîlik bir tarikat veya mezhep değildir. Dinin özelliklerine sahip, ümmeti 

evrenselliğe dönüştürmeye çalışan bir harekettir” derken, İ. Sezgin ise, ”Önce küçük 

barış sonra büyük barış olacaktır. Dört çağ vardır. Bunlar: 1. Resulî Devri= 

(Kahramanlık çağı/1844-1921), 2. Oluşum çağı (1921 …………), 3. Altın çağı, 4. Bir 

başka Peygamberin geldiği çağdır. Bahâîlik tahmini olarak 43 yıl sonra dünyada 

belirgin bir etkiye kavuşacaktır” dedi. Netice itibariyle, Bahâîliğin dünya barışı adına 

söylediklerine katılmak mümkündür. Ancak, bütün dinlerin geçerliliğini yitirdiği iddiası, 

diğer dinlere karşı bir yargısız infazı ve saygısızlığı beraberinde getirmektedir. Bize 

göre, Bahâîlik tarikat ve mezhep kanallarını çok iyi kullanan, evrensel barış ve 

hoşgörü iddiasında bulunan yalın ve yaptırımsız  siyasi bir harekettir. Yine  İlahiyât 

açısından Bahâîliğin semavî bir din olma iddiasını kabül etmek imkânsızdır. Farklı 

coğrafyalarda, pek çok milletten insanlar tarafından benimsenmiş olması gibi 

hususlar, semavî bir din olma özelliğini sağlamazlar. Çünkü bugün dünyada yaygın 

olduğu halde semavî olmayan pek çok din vardır. Ayrıca Bahaullah’ın hayatının her 

aşamasında, dönemin Rus ve İngiliz elçilerinin ve hükümetlerinin ilgili devletler 

nezdinde devreye girmeleri, onu korumak için girişimlerde bulunmaları, onun 

ziyaretine gelen ve ona övgü dizenlerin, Edward G. Browne, David Starn Jordan ve 

J.E. Esslemont gibi

55

 batılı  şarkiyatçılar olmaları, bu konuda müslümanların 



zihinlerinde hep soru işaretleri bırakmıştır. Öyle ki, bu  ülkeler Bahâîliği korumakla 

birlikte, onu kendi ülkelerinin resmi dini veya halkının inanç sistemi kılma yoluna 

                                                 

52

 Mehmet Marufi, Tahran 1943, Öğretim Üyesi. 



53

 Faizi, a.g.e., s. 10-11. 

54

 Bkz. Vaad Edilen Dünya Barışı, Türkiye Bahaîleri Ruhanî Mahfîli Yayını; Emrin Velisi Şevki Rabbanî, 



Bahaullah’ın Dini “Bir Dünya Dini”, Çev. Mecdi İnan, İstanbul, 1974; Yedi Vadi ve Dört Vadi, s. 14; 

55

 Bkz. Yedi Vadi ve Dört Vadi, s. 11-14;  




 

 

 



 

 

 



 

 bahâîliğin arka planı ve söylemi üzerine... 

156

gitmemişlerdir. Aksine, Bahâîliğin İslam ülkelerinde insanların inanç dünyalarında bir 

zihni karmaşaya ve  İslam devletlerinin bir tür ayrılık unsuru olarak varlığını devam 

ettirmesine çalışmışlardır

56



 



KAYNAKÇA 

Abdülhamid, Muhsin, İslam’a Yönelen Yıkıcı Hareketler (Bâbîlik ve Bahaîliğin İçyüzü), çev. M.S. 

Yeprem-H. Güleç, Ankara, 1973. 

Ateş, Ali Osman, Ehli Sünnet ve Şia’nın Delil Olarak Aldığı Bazı Hadisler, İstanbul, 1996. 

Bahaullah, Hüseyin Ali, Hz. Bahaullah’ın Levihleri, çev. M. İnan, İstanbul, 1994. 

Bahaullah, Kurdun Oğlu Risalesi (İbn-i Zi’b), çev. Mecdettin İnan, İstanbul, 1976. 

Bahaullah’ın Sesi, çev. Mecdi İnan, İstanbul, 1987. 

Bistâmî, Butros, “Babiyye”, Dairetü’l-Mearif, 5/26-28. 

Ebu Zehra, Muhammed, İslam’da Siyasî ve İtikadî Mezhepler Tarihi, çev. H. Karakaya-K. 

Aytekin, İstanbul, 1983. 

Faizi, Gloria, Bahai Dini Hakkında Açıklamalar, çev. Suna Bozkır, İstanbul, 1994. 

Fığlalı, Ethem Ruhi, “Bahâîlik”, DİA, IV, s. 464-468. 

Fığlalı, Ethem Ruhi, Bâbîlik ve Bahâîlik, Ankara, 1994. 

Fığlalı, Ethem Ruhi, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, İstanbul, 1996. 

Fığlalı, Ethem Ruhi, İmamiyye Şiası, Ankara, 1984. 

Huart, Cl, “Şeyhîler”, İA, XI, 479. 

Huart, Cl, “Şeyhiler”, İA, XI, 480. 

Huart, Cl., “Bâb”, İA, 2/163. 

Huart, Cl., “Bahaullah”, İA, 2/223. 

Hz. Bahaullah, Bahai İnternational Community, çev. Cüneyt Can, Ankara, 1994. 

Hz. Bahaullah, Saklı Sözler (Levihleri), çev. M. İnan, İstanbul 1990. 

Hz. Bahaullah, Yedi Vadi ve Dört Vadi, çev. Atilla Bağçuvan, Adana, trs. 

İkan Kitabı (Hz. Bahaullah’ın Kutsal Eserlerinden), çev. Mecdettin İnan, İstanbul, 1991. 

İlhan, Avni, Mehdilik, İstanbul, 1993. 

Kuçani, Akdes, Aranan Gerçek, Adana, 1991. 

Kutluay, Yaşar, İslam ve Yahudi Mezhepleri, Ankara, 1965. 

Kutluay, Yaşar, Tarihte ve Günümüzde İslam Mezhepleri, Ankara, 1968. 

Marufi, Mehmet, Damlalar, Sivas, 1993. 

Marufi, Mehmet, Makalat (Makaleler), İstanbul, 2000. 

Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi (E. Ruhi Fığlalı Bşk.lığında Bir Kurul), İstanbul, 1987. 

Öz, Mustafa, İmamiyye Şiasında Onikinci İmam ve Mehdi İnancı, İstanbul, 1995. 

Özşuca, Neyir, Bahai Dini, Ankara, 1989. 

Özşuca, Neyir, Bahaî Dininde Şer’i Hükümler ve İzahları, İstanbul, 1984. 

Özşuca, Neyir, Bahaî Tarihi Özeti, İstanbul, 1987. 

Şaşifu’l-Gitâ, Caferi Mezhebi ve Esasları, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul, 1979. 

Şevki Efendi, Bahai Dininin I. Yüz Yılı, çev. Suna Bozkır, İstanbul, 1995. 

Şevki Rabbanî, Bahaullah’ın Dini, “Bir Dünya Dini”, çev. Mecdi İnan, İstanbul, 1974. 

Taherzadeh, Adib, Hz. Bahaullah’ın Zuhuru, çev. Süreyya Güler, İstanbul, 1995 (I ve II. ciltler) 

Türkdoğan, Orhan, Etnik Sosyoloji, İstanbul, 1997. 

Uludağ, Süleyman, İslam’da İnanç Konuları ve İtikadî Mezhepler, İstanbul, 1996. 

Vaat Edilen Dünya Barışı, yay. Türkiye Bahaileri Ruhanî Mahfili, İstanbul, trs. 

Yurdagür, Metin, 

Yurdagür, Metin, “İslam Düşünce Tarihinde Hatm-i Nübüvvet Meselesi, Marmara Ü. İlahiyat 

Fakültesi, sayı 13-15, İstanbul, 1997.

 

 

                                                 



56

 Bahâîliğin Emperyalist ülkelerle ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Abdülhamid, a.g.e., s. 141, 241-49; 



Ebu Zehra, a.g.e., s. 264-272. 

Yüklə 276,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə