metin bozkuş
147
uygulamaya koydular. Buna göre Bahailik, en üstte Umumi Adalet Evi bulanan,
Mahallî Ruhanî Mahfiller ve Millî Mahfillerden oluşan idarî bir yapı oluşturdu
24
Bahâîlikteki, Bab, Bahâullah, Abdülbaha, Şevki Efendi ile ilgili inanışları ve
Bahâiliğin idarî yapılarının bugünkü durumu ile ilgili Bahâi Mehmet Marufi ve İlhan
Sezgin’le yaptığımız söyleşiyi kısaca sunmak istiyorum. Mahallî Mahfil en küçük
yerleşim yerinde 21 yaşını doldurmuş dokuz Bahâînin olduğu her yerde, seçimle
oluşur, Millî Mahfil, mahallî mahfil üyelerinin seçtiği dokuz kişiden oluşan ülke
mahfilidir. Adalet Evi, Millî Mahfil üyelerinin seçtiği dokuz kişiden oluşur; üyeleri
Hayfa’da otururlar. Bunlar Bahaullah’ın, Abdülbaha’nın ve Şevkî Efendi’nin
görüşlerini değiştiremez ancak şartlara bağlı olarak kendi kararlarını değiştirilebilirler.
Bugün Dünya’da 82 ülkede millî mahfil bulunmaktadır. Türkiye’de ise, İstanbul’da
bulunan Millî Mahfil ile 62 mahallî mahfil bulunmaktadır. Türkiye’de Bahâîlerin nüfusu
net değildir. Sivas’ta ise Bahâîliğe ait bir ofis ve mezarlık bulunmaktadır. Mahallî
mahfîlde yaz ve kış okulları açılır. Çalışma saatlerinde kitap okunur. Siyasi olmayan
işlerle uğraşılır. Bahâîlere göre, tüm Dünya’da 10 milyon Bahâî vardır. Bunların 2
milyonu aslen müslümandır. Hindistan, Afrika ve Amerika Bahâîliğin en çok yayıldığı
bölgelerdir. Bahâîlere göre yayılma gücü açısından dünyada Hıristiyanlık birinci,
Bahâîlik ikinci sıradadır. Şili’de ve Hindistan’da yüksek okul, İsviçre’de akademi
vardır. Batı Samua Kralı Bahâî’dir. Amerika ve Almanya’da Bahâî kürsüleri vardır.
Bolivya’da Nur üniversitesi vardır. Yedi yerde ana mabed vardır. Ana mabedin dokuz
kapısı olup, dokuz dini temsil eder, bir çatı altında toplar. Mabette şekil, resim ve
görevli yoktur, namaz kılınmaz sadece dua edilir. Aynı kişilere göre Bâb, Şia’daki
Onikinci İmam, İncil’deki İlya ve Zerdüşlükteki Behram’dır. Peygamberdir ve kitabı
vardır. Şafaktır, müjdecidir, mehdîdir. Koyduğu prensipler neshedildi. Bağlılarının
çoğu Bahâî oldu. Bir kısmı İran’da varlığını sürdürüyor, ancak nerede olduklarını
bilmiyoruz. Bahaullah ise, zuhuru küllîdir. Güneştir, dönemi, 1844 tarihiyle başlayan
bin yıldır. Direkt vahiy alır. Çünkü O, “Allah bende tecelli etmiştir, ben bilgi akan bir
kanalım” demiştir. Bâb, Bahaullah’ın geleceğini müjdelemiş, Bahaullah ise Bâb’ın
davetini benimsemiş ve yaymaya çalışmıştır. Bab, Baha’ya, mektup yazmış,
saygısını bildirmiş, ancak onunla görüşmemiştir. Aralarındaki fark, Bahaullah yeni
dönemin kurucusudur. Abbas ve Şevki Efendi vahiy almaz, ancak hatasızdırlar.
Bahaullah’ın kapalı sözlerini yorumlarlar. Bahaullah kendi yerine Abbas Efendi’yi
tayin etmiştir. Abbas Efendi ise iki şeyi bırakmıştır. Bunlardan ilki, Şevki Efendi’yi,
Ahdin çocuğu, emrin velisi olarak bırakması, ikincisi ise Yüce Adalet Evi’dir. 1963’te
kurulan Yüce Adalet Evi, kitapta konulmamış kanunlar koyar, Bahaullah’ın koyduğu
kuralları kaldıramaz, ancak yorumlar, birliği, barışı sağlamaya ve siyasete karışanları
engellemeye çalışır.
25
2. Bahâîliğin Söylemi
a- Toplumda Yaşanan sıkıntı ve karmaşanın öne çıkarılması
Bahâîliğin ortaya çıkışında, İran toplumunun o zaman içinde bulunduğu
sosyal, ekonomik ve kültürel şartların önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla Bahâî
24
Fığlalı, a.g.m., IV, 466-67.
25
Mehmet Marûfî, 1943 Tahran, Öğretim Üyesi; İlhan Sezgin, 1954, Mazgirt, Öğretim Üyesi, (Ayrıca Bahaî
hocaların eliyle Bahailerle yapılan mini bir ankette de benzer görüşlerin paylaşıldığı görülmektedir.)
bahâîliğin arka planı ve söylemi üzerine...
148
önderlerin bu şartlara paralel söylemler ileri sürdüklerini görmekteyiz. Ondokuzuncu
yüzyılın başları, birçok ülkede bir kurtarıcıya yönelik beklentiler dönemiydi. Değişik
dini görüşlere bağlı insanlar, bilimsel araştırma ve endüstrileşmenin sonuçlarından
büyük ölçüde etkilenmiş ve bu değişimin giderek hızlanan süreçlerini anlayabilmek
için kendi din kitaplarına yönelmişlerdir. Özellikle ondokuzuncu yüzyıl İran’ında
idarenin son derece zâlimâne ve baskılı bir yönetim kurmuş olması ve kitlelerin
ekonomik olarak giderek ezilmesi gibi hususlar insanların bir kurtarıcı bekleme
ümitlerini canlandırmıştır. Esasen Şiîler, inançları gereği, yeryüzünü adâlete
kavuşturacak, insanları içine düştükleri haksızlık ve kötü hayat şartlarından
kurtaracak ve zamana hükmedecek bir “Mehdî”nin zuhurunu sabırsızlıkla
beklemekteydiler.
Yine bu dönemde Avrupa ve Amerika’da Templer ve Millerite (Hz. İsa’nın
1843 yılında geri döneceğini savunan William Miller’e inananlar) gibi gruplar,
Hıristiyanlığın kutsal kitaplarında belirtilen son günlerin geldiğine ve Hz. İsa’nın
dönüşünün yakın olduğuna inanıyorlardı. Buna benzer bir iddia ile Orta Doğu’da,
Kur’an ve hadislerdeki çeşitli haberlerin gerçekleşme zamanının geldiği
savunulmaktaydı. Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki bu “Bin Yıl” İnanışı” ile, “Nebî kabrinde
bin yıl kalmayacaktır” şeklindeki İslâm kültürüne atfedilen bir söz “mehdî” fikrini
canlandırmıştır. Millenialist (1000 yıllık bir süre inancı) akımların en çarpıcı olanı ise,
İran’da başlayan ve tarihe Bâb olarak geçen Şiraz’lı genç bir tüccarın kişiliğinde
odaklaşan bir hareketti. Buna göre, Şiî-İmamiyyenin Onikinci İmamının hicri 260
yılında kaybolmasının bin yıl sonrasında, hicri 1260 yılında Ali Muhammed kendisinin
“bâb” olduğunu ilan etmiştir. Çünkü karşısında, iddiaları için oldukça hazır bir topluluk
bulmuştur. Mademki, adaletsizlik, eşitsizlik etrafı sarmıştır. O halde vaad edilen
“Mehdî”nin zuhûr vakti gelmiş olmalıdır. Böylece o, kendisinin, önce “Beklenen
Mehdî”ye açılan “kapı” (bâb) olduğunu, sonra da bizzat “mehdî” olduğunu ileri
sürmüştür. Dolayısıyla ona ilk inananlar arasında mollalar ve din adamlarının olması
dikkat çekicidir. Ve bu katılımın sebeplerini anlamak kolaydır. Yine sosyal ve
ekonomik şartlardan etkilenen pek çok orta ve alt tabakadan insan, Ali Muhammed’e
“bâb” olarak inanmış, ancak o, “mehdî” ve “peygamber” olduğunu iddia edince
toplumda bir infiale sebep olmuştur.
26
Bahâî yazarlar, Bahaullah’ın ortaya çıktığı dönemde, insanlığın büyük
sıkıntılar içinde olduğunu, yoksullukların, hastalıkların, cehaletin, ezilmişliğin ve
düşmanlıkların dünyayı sardığını ısrarla vurgulamakta, sıkıntı ve darlık anlarında
kurtarıcı beklentisine işaret etmektedirler.
27
Bahaullah, İkân kitabında, sosyal hayatta yaşanan sıkıntılardan
bahsederken, “Görüşlerin birbirine uymadığını, yolların birbirinden ayrıldığını gören
bir kişi şaşırır kalır. Bu sıkıntı ve darlık her bir Tanrı Zuhuru’nun belirtileridir. Bunlar
26
Hz. Bahaullah, çev. Cüneyt Can, (Türkiye Bahaîleri Ruhanî Mahfîli Yayını) Ankara, 1994, s. 11; Ethem Ruhî
Fığlalı,
Çağımızda İtikâdi İslam Mezhepleri, s. 209-212; Fığlalı,
Bâbîlik ve Bahâîlik, s. 20-28; İlhan,
a.g.e., s. 79-81;
Abdülhamid,
a.g.e., s. 85-93; Ayrıca, Müslümanlar arasında yaşanan siyasî çekişme ve
kavgaların Mehdîlik fikrîni beslediği konusunda, Bkz. İlhan, a.g.e., s. 53-63 Şiî-İmamiyye’de Mehdî’nin
gecikmesinin halkta yarattığı sıkıntı ve bezginlik konusunda Bkz. Öz, a.g.e., s. 46-49, 73-74;
27
Bkz. Bahaullah, Mirzâ Hüseyin Ali, İkân Kitâbı, çev. Mecdettin İnan, İstanbul 1991, s. 16-17; Gloria Faizi,
Bahai Dini Hakkında Açıklamalar, çev. Suna Bozkır, İstanbul, 1994, s. 63-64; Taherzadeh,
a.g.e., I, 18-
19.