Beni Asla Bırakma



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/17
tarix30.03.2022
ölçüsü1,25 Mb.
#84880
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   17
Kazuo Ishiguro- Beni Asla Bırakma

olduğunuzu gösterir, demişti. Ruhunuzu yansıtır, demişti.”
Bunu söylediği anda, birden Laura’nın kendi
bağırsaklarını çizdiği resmini hatırladım ve güldüm. Ama bir
şeyler canlanmaya başladı zihnimde.
“Doğru,” dedim. “Hatırlıyorum. Lafı nereye getirmeye
çalışıyorsun?”
“Ben şöyle düşünüyorum,” dedi yavaşça. “Diyelim ki,
eskilerin söylediği doğruydu. Diyelim ki Hailsham öğrencileri
için gerçekten özel bir düzenleme yapıldı. Diyelim ki iki kişi
gerçekten birbirlerine âşıklar ve birlikte daha fazla zaman


geçirmek istiyorlar. O zaman, Kath, onların gerçeği söyleyip
söylemediklerini anlamanın bir yolu olmalı. Sadece organ
bağışlarını ertelemek için âşığız demediklerinden emin olmak
lazım. Buna karar vermek ne kadar zordur, düşünebiliyor
musun? Hatta belki âşık olduklarını sanıyorlardır, ama
gerçekte birlikte olmalarının tek nedeni sekstir. Ya da sadece
hoşlanmışlardır birbirlerinden. Ne demek istediğimi anlıyor
musun, Kath? Durumu değerlendirmek çok zor olur ve her
seferinde doğru karara varmak imkânsızdır. Demek istediğim
şu, karar veren kim olursa olsun, Madam ya da her kimse,
elinde kanıt olması gerekir.”
Yavaşça başımı salladım. “Yani bu nedenle
çalışmalarımızı alıyorlardı...”
“Olabilir. Madam’ın bir yerlerde, öğrencilerin küçük
yaşlardan itibaren yaptıkları çalışmalarla dolu bir galerisi var.
Diyelim ki iki kişi geldi ve birbirlerine âşık olduklarını
söylediler. Madam her ikisinin de yıllar içinde yaptıkları
çalışmaları bulur. Benzerlikler var mı diye bakar. Birbirlerine
uyuyorlar mı, anlar. Kath, unutma ki onun elindeki çalışmalar
bizim ruhlarımızı yansıtıyor. Karşısında uyumlu bir çift mi
var yoksa aptalca bir ilişki mi, hemen anlayabilir.”
Yine yavaş yavaş yürümeye başladım, nereye bastığıma
bakmıyordum. Cevabımı bekleyen Tommy de adımlarıma
uydu.
Sonunda, “Emin değilim,” dedim. “Söylediklerin elbette
Bayan Emily’nin Roy’a dediklerine bir açıklık getiriyor.
Sanırım gözetmenlerimizin niçin bize resim ya da benzeri
şeyler yapmanın önemli olduğunu sürekli tekrarladığını da
açıklıyor.”
“Kesinlikle. İşte bu yüzden...” Tommy içini çekti ve
kendini biraz zorlayarak devam etti: “Bu yüzden Bayan Lucy


hata yaptığını söyledi, bana resim yapmamın önemli
olmadığını söylerken hata yapmıştı. Bana acıdığı için önemli
değil demişti. Ama içten içe çok önemli olduğunu biliyordu.
Hailshamlı olmak bu özel şansa sahip olmak demekti. Eğer
Madam’ın galerisine çalışmalarını sokamadıysan, bu şansı
tepmiş oluyordun.”
Bunu söylediği anda sözü nereye getirmeye çalıştığını
anladım ve ürperdim. Durup ona doğru döndüm, ama ben
ağzımı açamadan Tommy bir kahkaha koyuverdi.
“Bu konuda haklıysam, şansımı yitirmiş sayılırım.”
“Tommy, yaptığın herhangi bir çalışma Galeri’ye girdi
mi? Belki küçükken yaptığın bir şey girmiş olabilir.”
Ama başını iki yana sallamaya başlamıştı bile. “Hiç umut
vermeyen bir öğrenciydim, biliyorsun. Bir de Bayan Lucy’yle
olanlar var. Niyeti iyiydi, biliyorum. Benim için üzülüyordu
ve yardım etmek istemişti. Buna eminim. Ama eğer teorim
doğruysa, o zaman...”
“Bu sadece bir teori, Tommy,” dedim. “Teoriler nasıldır
bilirsin.”
Onu biraz neşelendirmek istemiş ama ses tonumu iyi
ayarlayamamıştım, hâlâ onun söylediklerini düşündüğüm çok
belliydi. Bir an sonra: “Belki karar vermek için başka
yöntemler de kullanıyorlardır,” dedim. “Belki de sanat bu
farklı yöntemlerden sadece biridir.”
Tommy yine başını iki yana salladı. “Nasıl bir yöntem
olabilir? Madam bizimle asla tanışmadı. Bizleri hatırlaması
imkânsız. Ayrıca tek başına karar vermiyordu bence. Onun
hesap verdiği insanlar da vardı mutlaka, Hailsham’a bir kez
olsun ayak basmayan birileri. Bunun üzerine çok düşündüm,
Kath. Her şey birbirine uyuyor. Galeri bu yüzden çok
önemliydi, bu yüzden gözetmenlerimiz resme ve şiire önem


vermemizi, çok çalışmamızı istiyorlardı. Kath, sen ne
düşünüyorsun?”
Biraz dalmıştım elbette. Aslında, yatakhanede yalnız
kaldığım o öğleden sonrayı düşünüyordum, yeni bulduğum
kaseti dinlerken göğsüme yastığı dayayıp olduğum yerde
sallanışımı ve kapının eşiğinde beni gözleri yaşlı seyreden
Madam’ı. İkna edici bir açıklama bulamadığım bu olay bile
Tommy’nin teorisine uyuyordu. Kollarımda bebek tuttuğumu
hayal ediyordum ben, ama Madam’ın bunu bilmesine imkân
yoktu. Ona göre, kollarımda sevgilimi tutuyor olabilirdim.
Tommy’nin teorisi doğruysa, Madam’ın bizimle bağlantısı
salt daha sonra, âşık olduğumuzda organ bağışlarımızı
ertelememizle ilgiliyse, genelde bize karşı soğuk
davranmasına karşın, böyle bir sahne karşısında
duygulanması doğaldı. Bütün bunlar zihnimde canlandı ve
hepsini Tommy’ye anlatmak istedim. Ama kendimi tuttum,
çünkü onun teorisini ciddiye aldığımı göstermek
istemiyordum.
“Senin söylediklerini düşünüyordum, hepsi bu,” dedim.
“Artık geri dönmeliyiz. Otoparkı bulmamız zaman alabilir.”
Yokuştan aşağı inmeye başladık, ama hâlâ vaktimiz vardı
ve acele etmiyorduk.
Bir süre yürüdükten sonra, “Tommy,” dedim, “bütün
bunlardan Ruth’a bahsettin mi hiç?”
Başını iki yana salladı ve yürümeye devam etti. Sonunda
cevap verdi: “Sorun şu ki, Ruth hepsine inanıyor, eskilerin
söylediği her şeyi ciddiye alıyor. Tamam, bildiğinden çok
daha fazlasını bildiğini iddia etmekten hoşlanıyor. Ama
gerçekten inanıyor. Er ya da geç işi daha ileri götürmek
isteyecektir.”
“Yani, sence o...”


“Evet. Başvurmak isteyecek, ama ayrıntılarıyla
düşünmedi henüz. Bizim biraz önce düşündüğümüz gibi.”
“Ona Galeri hakkındaki teorinden hiç bahsetmedin mi?”
Başını yeniden iki yana salladı ama hiçbir şey söylemedi.
“Ona teorini anlatırsan,” dedim, “ve o da kabul ederse...
Şey, çok öfkelenecek.”
Tommy düşünceli görünüyordu ama hiç sesini çıkarmadı.
Yeniden dar arka sokaklara gelene dek konuşmadı,
konuşmaya başladığında ses tonu birdenbire uysallaşmıştı.
“Kath, ben aslında,” dedi, “bazı şeyler yapıyordum. Belki
gerekir diye. Bunu kimseye anlatmadım, Ruth’a bile. Sadece
bir başlangıç.”
Tommy’nin hayali hayvanlarını ilk o zaman öğrendim.
Yaptığı şeyleri anlatmaya başladığında –gerçekte birkaç hafta
sonrasına kadar resimleri görmedim– fazla umutlanmadım.
Hatta, itiraf ediyorum ki aklıma ilk gelen, Tommy’nin
Hailsham’daki sorunlarının başlamasına neden olan resimdi;
çayırdaki fil resmi. Tommy, Kulübeler’deki kanepelerden
birinin arkasında bulduğu, arka kapağı olmayan eski bir
çocuk kitabından esinlendiğini açıkladı. Keffers’ı, figürlerini
çalakalem eskizlere dökebileceği küçük bir kara kaplı defter
vermeye ikna etmişti. O zamandan beri, Tommy şu fantastik
yaratıklarından en az on iki tane yapmıştı.
“Püf noktası, onları küçücük çizmek. Minicik.
Hailsham’dayken aklıma gelmedi bu fikir. Belki orada yanlış
yaptım. Onları küçük çizdiğin zaman –ki öyle yapmak
zorundasın, çünkü defterin sayfaları şu kadarcık– ondan sonra
her şey değişiyor; kendi kendilerine canlanıyorlar adeta.
Sonra her biri için farklı detaylar çizmek gerekiyor.
Kendilerini nasıl koruyabilirler, bir şeylere nasıl uzanırlar,


bunları düşünmen gerekiyor. Açıkçası Kath, Hailsham’da
yaptığım hiçbir şeye benzemiyor.”
En sevdiği çizimlerini anlatmaya başladı, ama ben
konsantre olamadım; Tommy hayvanlarını anlatıp
heyecanlandıkça ben de giderek huzursuzlanıyordum. Ona,
“Tommy,” demek istiyordum, “kendini yine gülünç duruma
düşüreceksin. Hayali hayvanlar mı? Neyin var senin?” Ama
bunu yapmadım. Sadece ona çekinerek baktım ve: “Kulağa
hoş geliyor Tommy,” deyip durdum.
Biraz anlattıktan sonra Tommy: “Dediğim gibi Kath,
Ruth’un bu hayvanlardan haberi yok,” dedi. Bunu söyleyince
diğer her şeyi, öncelikle niçin onun hayvanlarından söz
ettiğimizi hatırladı ve yüzündeki enerjik ifade kayboldu. Yine
sessizlik içinde yürümeye başladık, ana caddeye geldiğimizde
sessizliği bozdum:
“Peki, Tommy. Teorinde doğruluk payı olsa bile,
öğrenmemiz gereken çok şey var demektir. Bir kere, bir çift
nasıl başvuruda bulunabilir? Neler yapmaları gerekir?
Doldurabileceğimiz bir form falan yok elimizde.”
“Ben de bütün bunları düşündüm.” Sesi yine fısıltı gibi ve
ciddi çıkıyordu. “Görebildiğim kadarıyla başvurmanın tek bir
yolu var. Bu da Madam’ı bulmaktan geçiyor.”
Söylediğini biraz düşündüm, sonra, “O kadar kolay
olmayabilir,” dedim. “Madam hakkında hiçbir şey
bilmiyoruz. Adını bile bilmiyoruz. Nasıl biri olduğunu
hatırlıyor musun? Ona yaklaşmamızdan hiç hoşlanmazdı.
Onu bulmayı başarsak bile, bize yardımcı olacağını
sanmıyorum.”
Tommy içini çekti. “Biliyorum,” dedi. “Sanırım vaktimiz
var. Hiçbirimizin acelesi yok.”


Otoparka döndüğümüzde gökyüzü bulutlanmıştı ve hava
giderek serinliyordu. Diğerleri henüz görünürde yoktu, bu
nedenle Tommy’yle ben sırtımızı arabaya yasladık ve mini
golf sahasını seyretmeye başladık. Saha bomboştu ve küçük
bayraklar rüzgârda dalgalanıyordu. Artık Madam, Galeri ya
da benzer başka konulardan konuşmak istemiyordum, bu
yüzden Judy Bridgewater kasetimi küçük torbasından
çıkardım ve iyice inceledim.
“Bana bunu aldığın için teşekkür ederim,” dedim.
Tommy gülümsedi. “Kaset kutusuna önce ben baksaydım,
sen de plakların başına geçseydin, ben bulurdum onu. Zavallı
küçük Tommy’nin şansı yoktu.”
“Önemli değil. Kaseti bulduysak, bunun sebebi onu
aramayı önermendir. Bu kayıp eşya köşesi konusunu
unutmuştum ben. Ruth öyle konuşmaya başlayınca canım çok
sıkılmıştı. Judy Bridgewater. Eski dostum benim. Sanki hiç
ayrılmamışız gibi. Acaba kim çalmıştı onu benden?”
Bir an dönüp diğerleri geliyor mu diye sokağa baktık.
“Biliyor musun,” dedi Tommy. “Ruth öyle konuşmaya
başlayınca, senin ne kadar üzüldüğünü gördüm...”
“Unut gitsin, Tommy. Artık iyiyim. Ruth döndüğünde de
bu konuyu açmayacağım.”
“Hayır, benim söylemek istediğim bu değildi.” Arabaya
yaslanmaktan vazgeçip doğruldu, dönüp bir ayağını ön lastiğe
yasladı, test edermiş gibi bastırdı. “Demek istediğim, Ruth
öyle konuşmaya başlayınca, senin o porno dergilere niçin öyle
baktığını anladım. Tamam, anladım demeyeyim. Bu sadece
bir teori. Teorilerimden biri. Ama Ruth’un dediklerini
duyunca, birden taşlar yerli yerine oturdu.”
Bana baktığını biliyordum, ama bakışlarımı önüme diktim
ve hiç tepki vermedim.


“Ama hâlâ anlayamıyorum, Kath,” dedi sonunda.
“Ruth’un dedikleri doğru olsa bile, ki bence doğru değil, niçin
olası modelini o porno dergilerde arıyordun? Niçin modelinin
o kızlardan biri olduğunu düşünüyorsun?”
Omuz silktim, hâlâ Tommy’nin yüzüne bakmıyordum.
“Anlamı olduğunu iddia etmiyorum,” dedim. “Öylesine
bakıyordum.” Artık gözlerime yaşlar dolmaya başlamıştı,
onları Tommy’den gizlemeye çalıştım. Ama, “Senin canını o
kadar sıkıyorsa, bir daha yapmam,” derken sesim titredi.
Tommy gözyaşlarımı gördü mü bilmiyorum. Zaten
yanıma yaklaşıp omuzlarımı sevecenlikle sıktığında,
gözyaşlarımı kontrol altına almıştım. Daha önce de
omuzlarımı böyle sıkmıştı, özel ya da yeni bir hareket değildi
bu. Ama nedense kendimi daha iyi hissetmemi sağladı ve kısa
bir kahkaha attım. O zaman omuzlarımı bıraktı, ama sırtımız
arabaya dönük, birbirimize çok yakın, neredeyse dokunacak
kadar yakın durmaya devam ettik.
“Tamam, bu yaptığımız anlamsız,” dedim. “Ama hepimiz
modelimizin kim olduğunu merak ediyoruz, öyle değil mi?
Sonuçta, bugün buraya bu nedenle geldik. Hepimiz merak
ediyoruz.”
“Kath, biliyorsun değil mi, seni kazan dairesinde
gördüğümden kimseye bahsetmedim. Ne Ruth’a anlattım ne
başkasına. Ama anlamıyorum. Derdini anlayamıyorum.”
“Peki Tommy. Sana anlatayım. Beni dinledikten sonra bile
anlamsız gelebilir her şey, ama madem ısrar ediyorsun
anlatayım. Bazen, arada bir, sevişmek istediğimde çok güçlü
şeyler hissediyorum. Birden bu istek bütün benliğimi
kaplıyor, bir iki saat boyunca korkutucu bir hal alıyor. Öyle
ki, Keffers’la bile yapabilirim o işi, durum bu kadar kötü
yani. İşte bu yüzden... Bu yüzden Hughie’yle birlikte oldum.


Oliver’la da. Duygusal bir şey hissetmedim. Onlardan pek
hoşlanmıyorum bile. Sonra, her şey olup bittikten sonra çok
korkutucu şeyler hissediyorum. Bu yüzden düşündüm ki,
yani, bunun bir nedeni olmalı. Bende bir sorun olmalı.”
Sustum, ama Tommy hiçbir şey söylemeyince devam ettim:
“Bu yüzden düşündüm ki, şu dergilerden birinde onun
fotoğrafını görürsem, her şey ortaya çıkmış olur. Yani, benim
neden böyle olduğum bir şekilde açıklığa kavuşur.”
“Ben de bazen öyle oluyorum,” dedi Tommy. “Bazen
gerçekten yapmak istiyorum. Sanırım herkes aynı şeyi
hisseder, tabii kendilerine karşı dürüstlerse. Bence sende bir
acayiplik yok, Kath. Aslında, ben de sık sık öyle
hissediyorum...” Cümlesini yarıda kesti ve gülmeye başladı,
ama ben ona katılmadım.
“Ben farklı bir şeyden söz ediyorum,” dedim. “Başka
insanları izledim. Onlar sevişmek için havaya giriyorlar, ama
bu yüzden bir şeyler yapmıyorlar. Benim yaptığım türden
şeyleri hiç yapmıyorlar, Hughie gibileriyle yatmıyorlar...”
Yeniden ağlamaya başlamış olabilirim, çünkü Tommy’nin
kolunu omzuma attığını hissettim. Ne kadar üzgün olsam da,
nerede olduğumuzu unutmadım ve Ruth’la diğerleri çıkıp
gelirlerse, bizi burada bu halde gördüklerinde bile yanlış
anlamayacaklarını kendime hatırlattım. Hâlâ yan yanaydık,
arabaya yaslanıyorduk, benim bir şeyden dolayı üzüldüğümü
ve Tommy’nin beni sakinleştirmeye çalıştığını anlarlardı.
Sonra Tommy’nin şöyle dediğini duydum:
“Bence bu kötü bir şey olmak zorunda değil. Birini
bulunca Kath, gerçekten birlikte olmak istediğin birini
bulunca, çok güzel olabilir. Gözetmenlerimizin bize ne
dediğini hatırlıyor musun? Doğru insanı bulursan, kendini çok
iyi hissedersin.”


Tommy’nin kolunu çekmesi için omuzumu salladım,
sonra derin bir nefes aldım. “Unutalım gitsin,” dedim. “Zaten,
o hale geldiğim zaman kendimi kontrol etmekte artık çok
daha başarılıyım. Bu yüzden, unutalım gitsin.”
“Kath, o dergilere bakman yine de aptalca bir şey.”
“Aptalca bir şey, evet. Tommy, kapatalım bu konuyu. Ben
artık iyiyim.”
Diğerleri ortaya çıkana kadar nelerden söz ettik
hatırlamıyorum. O ciddi konulara bir daha girmedik, diğerleri
bir şeyler sezmiş olsalar bile yorum yapmadılar. Keyifleri
yerindeydi, özellikle Ruth, daha önceki kötü sahneyi
unutturmaya kararlıydı. Bana yaklaştı ve yanağıma dokundu,
bir şaka yaptı, arabaya oturduktan sonra da neşeli havayı
korumaya özen gösterdi. O ve Chrissie, Martin’le ilgili her
şeyi komik bulmuşlardı ve artık onun dairesinden çıkmış
oldukları için, açıkça gülmekten keyif alıyorlardı. Rodney
ayıplar görünüyordu ve Ruth ile Chrissie’nin ona takılmak
için abartılı davrandığını anladım. Her şey iyi niyetle
yapılıyordu görünüşte. Ama eskiden yaptığı şakaları ve
göndermeleri Tommy’yle bana hiç açıklamayan Ruth, bu
sefer ikide bir benden yana dönüp neden bahsettiklerini
özenle anlatmaya başlamıştı. Bir süre sonra sıkıcı olmaya
başladı, çünkü arabada söylenen her şey bizim –ya da en
azından benim– yararımız için söyleniyor gibiydi sanki. Ama
Ruth’un bu kadar çabalamasından memnundum. Tommy ve
ben, Ruth’un daha önce bize kötü davrandığını anladığını ve
bu şekilde özür dilemeye çalıştığını fark etmiştik. Ruth, tıpkı
yolculuğun başındaki gibi aramızda oturuyordu, ama dönüş
yolculuğu boyunca benimle konuştu, sadece arada bir
Tommy’yi hafifçe sıkıştırmak ya da öpmek için öbür yanına
döndü. Herkesin keyfi yerindeydi ve kimse Ruth’un olası


modelinden ya da benzer bir şeyden söz açmadı. Ben de
Tommy’nin bana aldığı Judy Bridgewater kasetinden hiç söz
etmedim. Ruth’un eninde sonunda öğreneceğini biliyordum,
ama henüz öğrenmesini istemiyordum. Eve dönüş
yolculuğumuzda, uzun ve boş yollara karanlık çökerken,
üçümüzün yine yakınlaştığımızı hissettim ve hiçbir şey bunu
bozmasın istedim.


On Altıncı Bölüm
Norfolk yolculuğumuzla ilgili tuhaf bir detay da,
döndükten sonra hakkında neredeyse hiç konuşmayışımız
oldu. Öyle ki, bir süre bizim orada neler yaptığımıza dair
dedikodular dolaştı etrafta. Buna rağmen sessizliğimizi
koruduk ve sonunda insanlar sormayı bıraktı.
Neden böyle olduğunu hâlâ bilmiyorum. Belki her şeyin
Ruth’un vereceği karara bağlı olduğunu, neler
söyleyeceğimize onun karar vereceğini düşünüyor, ondan
gelecek işareti bekliyorduk. Ruth da şu veya bu nedenle –
belki olası modeli hakkında konuşmaya utandığından, belki
de sadece gizemden hoşlandığı için– konuyu hiç açmıyordu.
Kendi aramızda bile bu yolculuktan söz etmekten
kaçmıyorduk.
Bu gizemli hava, Tommy’nin bana Judy Bridgewater
kasetini aldığını Ruth’tan gizlememi kolaylaştırdı. Kaseti
saklayacak kadar ileri gitmedim aslında. Hep
koleksiyonumda, süpürgeliğin yanındaki küçük kaset
yığınlarından birinin içindeydi. Ama yığının en üstünde
olmamasına dikkat ediyordum. Kaseti Ruth’a göstermeyi çok
istediğim zamanlar oldu, arkada bu albüm çalarken onunla
birlikte Hailsham’daki anılarımızdan söz etmek istedim. Ama
Norfolk yolculuğumuz giderek geçmişe gömüldükçe, kaset de
bana suçluluk duygusu veren bir sırra dönüştü. Tabii sonunda


Ruth kaseti gördü, çok daha sonra oldu bu, üstelik kötü bir
zamanda buldu kaseti, ama talih bazen insana böyle oyunlar
oynuyor.
İlkbaharla birlikte, eskilerden giderek daha fazla kişi
eğitim görmek için aramızdan ayrılmaya başladı; her zamanki
gibi sessiz sedasız gitseler de, gidenlerin sayısındaki artıştan
dolayı, gittiklerini fark etmememiz mümkün değildi. Böyle
gidişlere tanık olduğumuzda neler hissediyorduk,
bilmiyorum. Sanırım ayrılanlara biraz özeniyorduk. Sanki
onlar daha büyük, daha heyecanlı bir dünyaya gidiyorlardı.
Ama kuşkusuz, ayrılışlar bize giderek daha çok huzursuzluk
vermeye başladı.
Sonra, sanırım Nisan ayında, Alice F. adlı arkadaşımız
Hailsham grubundan ayrılan ilk kişi oldu. Ondan kısa süre
sonra da Gordon C. gitti. Her ikisi de eğitimlerine başlamak
için başvurmuşlardı ve aramızdan güler yüzlerle ayrıldılar,
ama ondan sonra, Kulübeler’deki atmosfer en azından bizim
grup için tamamen değişti.
Eskiler de bu peş peşe ayrılıklardan etkilenmiş gibiydi ve
belki de bunun doğrudan bir sonucu olarak, Norfolk’tayken
Chrissie ve Rodney’nin anlattığı türden dedikodular yeniden
dolaşmaya başladı. Ülkenin başka yerlerinde bazı öğrencilerin
sadece âşık olduklarını kanıtladıkları için erteleme aldıkları
söyleniyordu, üstelik dedikodulara bakılırsa bunların arasında
Hailsham’la hiç bağlantısı olmayan öğrenciler de vardı.
Norfolk’a birlikte gitmiş olan beşimiz bu konuşmalara
katılmadık: Bir zamanlar bu tür konuşmaların merkezinde
bulunan Chrissie ve Rodney bile dedikodular yüksek sesle
anlatıldığında huzursuzca başlarını diğer yöne çevirdiler.
“Norfolk etkisi” Tommy’yle beni bile ele geçirmişti. Geri
döndükten sonra, yalnız kaldığımız zaman her fırsatta onun


Galeri’yle ilgili teorisi hakkında konuşuruz sanmıştım. Ama
bilemediğim bir nedenle –ikimizin de suçu değildi– bu
düşüncem asla gerçekleşmedi. Sanırım sadece bir istisna oldu:
Bir sabah Kazevi’nde bana hayali hayvanlarını gösterdiği
gün.
Kazevi dediğimiz ambar Kulübeler arazisinin kıyısındaydı
ve çatısı sürekli aktığı, kapısı asla menteşelerine oturmadığı
için, ılık aylarda çiftlerin baş başa kalmak için kaçıp geldiği
bir yer olmaktan öteye gitmemişti. O zamanlar tek başıma
uzun yürüyüşlere çıkmaya başlamıştım ve sanırım bu
yürüyüşlerimden birinde, tam Kazevi’ni birkaç adım
geçmiştim ki Tommy’nin beni çağırdığını duydum. Dönüp
baktığımda, çıplak ayaklarıyla kocaman su birikintilerinin
arasındaki bir parça kuru zeminin üzerine beceriksizce
tünemiş olduğunu gördüm, bir eliyle ambarın duvarına
tutunarak dengesini korumaya çalışıyordu.
“Botlarına ne oldu, Tommy?” diye sordum. Çıplak
ayakları dışında, üzerinde her zaman giydiği kalın ceketi ve
kot pantolonu vardı.
“Ben, anlarsın ya, resim yapıyordum...” Güldü, Keffers’ın
her zaman yanında taşıdığı siyah kapaklı not defterlerine
benzeyen küçük bir defteri havaya kaldırdı. Norfolk gezisinin
üzerinden iki ay geçmişti ama not defterini görür görmez
durumu anladım. Yine de Tommy şöyle diyene dek bekledim:
“İstersen sana göstereyim, Kathy.”
Çıkıntılı zeminin üzerinde sıçrayarak önden gitti, beni
Kazevi’ne soktu. Karanlık olacağını sanmıştım, fakat güneş
ışığı çatı pencerelerinden içeri akıyordu. Duvarlardan birinin
önüne son birkaç yıldır atılan mobilyalar yığılmıştı; kırık
masalar, saçaklar, böyle şeyler. Anlaşılan Tommy, dolgu


malzemesi siyah plastik kaplamasından fırlamış iki kişilik bir
kanepeyi odanın ortasına çekmişti ve tahminimce ben oradan
geçerken bu kanepeye oturmuş resim yapıyordu. Kanepenin
hemen yanında Wellington marka botları yan devrilmiş
yatıyor, futbol çorapları botların içinden başlarını çıkarmış
bakıyordu.
Tommy kanepenin üzerine atladı, ayak başparmağını
ovuşturmaya başladı. “Kusura bakma, ayaklarım biraz kirli.
Fark etmeden üzerimdekileri çıkarmışım. Galiba ayağımı
kestim şimdi de. Kath, bunları görmek ister misin? Ruth
geçen hafta gördü hepsini, o zamandan beri sana da
göstermek istiyordum. Ruth’tan başka hiç kimse görmedi
bunları. Gel de bak, Kath.”
Hayvanlarını ilk kez o zaman gördüm. Norfolk’ta bana
onlardan söz ettiği zaman, hayalimde çocukluğunda yaptığı
resimlerin küçültülmüş halleri canlanmıştı. Bu yüzden
resimlerin detayları beni hayrete düşürdü. Hatta hayvan
resimleri olduklarını hemen anlayamadım. İlk izlenimim, arka
kapağı çıkartılmış bir radyonun içine bakmak gibiydi; minik
kanallar, kıvrılıp bükülen ince kablolar, minyatür vidalar ve
çarklar saplantılı bir kesinlikle resmedilmişti. Önünüzdeki
resmin bir armadillo ya da örneğin bir kuş olduğunu, ancak
sayfayı yüzünüzden uzaklaştırınca anlıyordunuz.
“Bu ikinci defterim,” dedi Tommy. “İlk defteri kimseye
asla göstermem! Bu işi kıvırmak epey zamanımı aldı.”
Şimdi kanepeye yaslanmış, ayağına çorabını geçirmeye
çalışıyor ve elinden geldiğince sakin davranıyordu, ama
tepkimi endişeyle beklediğini biliyordum. Yine de,
çalışmalarım içtenlikle övmek gelmedi içimden. Belki
endişelenmemin bir nedeni, yaptığı resimler yüzünden başının
yine belaya girebileceği düşüncesiydi. Ama bir taraftan da,


gördüğüm bu resimler gözetmenlerin bize Hailsham’da
öğrettiklerinden o kadar farklıydı ki, ne düşüneceğimi
bilemiyordum. Şöyle bir şey söyledim:
“Tanrım, Tommy, bunları yapmak için nasıl konsantre
olman gerekti kim bilir. Bu ışıkta bu kadar ufak şeyleri nasıl
görebildin, şaşıyorum.” Sayfaları çevirdikçe, belki de hâlâ
söyleyebileceğim en doğru şeyi aradığım için, sonunda:
“Madam bunları görseydi ne derdi acaba?” deyiverdim.
Bunu şaka olarak söylemiştim, Tommy de kıs kıs gülerek
cevap verdi, ama hava değişmişti. Defterin sayfalarını
çevirmeye devam ettim –çeyreği dolmuştu–, onun yüzüne
bakmıyor, Madam’dan söz ettiğim için pişmanlık
duyuyordum. Sonunda Tommy’nin:
“O görmeden önce çok daha iyi olmam gerekir sanırım,”
dediğini duydum.
Bu, çizimlerinin ne kadar güzel olduğunu söylemem için
bir ipucu muydu bilmiyorum, ama artık önümdeki sayfalarda
gördüğüm fantastik yaratıklara gerçekten ilgi duymaya
başlamıştım zaten. Ne kadar karmakarışık ve metalik figürler
olsalar da, her birinde sevimli, hatta savunmasız bir yan vardı.
Tommy’nin Norfolk’ta bana söylediği bir şeyi hatırladım.
Onları yarattığı sırada bile kendilerini koruyabilirler mi,
uzanıp bir şeyi alabilirler mi diye düşünmüştü ve ben de
onlara bakarken aynı kaygıları taşıyordum. Yine de,
anlayamadığım bir nedenden dolayı, bir şey beni resimleri
övmekten alıkoydu.
“Her neyse, hayvanları çizmemin nedeni böyle şeyler
değil, ben sadece onları çizmekten hoşlanıyorum. Kath, acaba
bunu bir sır olarak saklamalı mıyım? Düşünüyorum da, belki
insanların bu resimleri bilmesinde sakınca yoktur. Hannah
hâlâ suluboya yapmaya devam ediyor, eskilerin çoğu bir


şeyler yapıyor. Yani herkesi dolaşıp onlara resimlerimi

Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə