Beni Asla Bırakma



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/17
tarix30.03.2022
ölçüsü1,25 Mb.
#84880
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   17
Kazuo Ishiguro- Beni Asla Bırakma

ayaktakımından kopyalandık. Eroinmanlar, fahişeler, tırlaklar,
seks düşkünlerinden. Mahkûmlardan, belki, sapık olmadıkları
sürece tabii. Böyle insanlardan kopyalandık işte. Hepimiz
biliyoruz bunu, o halde niye açıkça söylemiyoruz? Böyle bir
kadın mı? Haydi oradan. Tabii ya, Tommy. Eğleniyoruz biraz.
Rol yaparak eğlenelim biraz. Oradaki diğer kadın, bizimkinin
arkadaşı, galerideki yaşlı kadın. Sanat öğrencileri
olduğumuzu sandı. Gerçekte kim olduğumuzu bilseydi,
bizlerle öyle konuşur muydu sanıyorsunuz? Ona,
‘Affedersiniz, acaba arkadaşınız bir klon modeli mi?’ diye
sorsaydık ne cevap verirdi sanıyorsunuz? Bizi dışarı atardı.
Biliyoruz bunu, söyleyelim o zaman. Olası modelleri aramak
istiyorsanız, bunu doğru düzgün yapmak istiyorsanız, o
zaman sefil yerlere bakın. Çöp tenekelerine bakın. Klozetin
içine bakın, nereden geldiğimizi göreceksiniz.”
Rodney sakin ve hafif tehditkâr bir ses tonuyla, “Ruth,”
dedi. “Olanları unutalım ve gidip Martin’i görelim. Bugün
öğleden sonra çalışmıyor. Onu seveceksin, çok komiktir.”
Chrissie kolunu Ruth’un omzuna attı. “Haydi Ruth.
Rodney’nin dediğini yapalım.”
Ruth ayağa kalktı ve Rodney yürümeye başladı.
“Sizler gidebilirsiniz,” dedim alçak sesle. “Ben
gelmiyorum.”
Ruth döndü ve bana dikkatle baktı. “Buna ne demeli?
Bilin bakalım şimdi kim kızıyormuş?”
“Ben kızgın değilim. Ama bazen saçma sapan
konuşuyorsun, Ruth.”
“Ah, bakın nasıl da kızmış. Zavallı Kathy. Açık
konuşulmasından hiç hoşlanmaz.”


“Hiç ilgisi yok. Bir bakıcıyı ziyaret etmem. Bunu
yapmamamız gerekiyor, hem bu adamı tanımıyorum bile.”
Ruth omuz silkti ve Chrissie’yle bakıştılar. “Peki,” dedi,
“her yere her dakika beraber gitmemiz için bir neden yok.
Küçük hanım bize katılmak istemiyorsa, gitmek zorunda
değil. Bırakın kendi başına dolaşsın.” Sonra Chrissie’ye eğildi
ve abartılı tavırlarla: “Kathy’nin canı sıkkın olduğunda en
iyisi böyle yapmaktır. Onu biraz rahat bırakmalı, yürüyerek
atar sıkıntısını üstünden,” dedi.
Rodney bana, “Saat dörtte arabanın yanında ol,” dedi.
“Yoksa otostop yapmak zorunda kalırsın.” Sonra güldü. “Hadi
Kathy, surat asma. Bizimle gel.”
“Hayır. Siz gidin. Canım istemiyor.”
Rodney omuz silkti, tekrar yürümeye başladı. Ruth ve
Chrissie peşinden gittiler, ama Tommy yerinden kımıldamadı.
Ancak Ruth dönüp ona baktığında konuştu:
“Ben Kath’le kalacağım. Ayrılıyorsak, ben Kath’le
kalacağım,” dedi.
Ruth öfkeyle Tommy’ye baktı, sonra dönüp hızlı
adımlarla yürüdü. Chrissie ve Rodney de yüzlerinde tuhaf
ifadelerle Tommy’ye baktılar ve yürümeye başladılar.


On Beşinci Bölüm
Tommy’yle ben demir parmaklıklara yaslandık ve
diğerleri gözden kaybolana dek manzarayı seyrettik.
Sonunda Tommy: “Öylesine konuşuyorlar,” dedi. Bir an
sustuktan sonra: “İnsanlar kendilerine acıdıklarında böyle
laflar edebiliyorlar,” diye ekledi. “Laf olsun diye
konuşuyorlar. Gözetmenlerimiz bize böyle şeyler söylemedi.”
Diğerlerinin gittiği yönün tersine doğru yürümeye
başladım, Tommy de adımlarıma ayak uydurdu.
“Bu konuda üzülmeye değmez,” diye anlatmaya devam
etti Tommy. “Ruth bugünlerde hep böyle şeyler yapıyor.
Öfkesini boşaltıyor sadece. Her neyse, ona dediğimiz gibi, bu
doğru bile olsa, bir parçacık doğru yanı olsa bile, ne fark
yaratır bilmiyorum. Modellerimizin neye benzediği bizi hiç
ilgilendirmez, Kath. Gerçekten de, bu konuda üzülmeye hiç
değmez.”
“Peki,” dedim ve ona şakacıktan omuz attım. “Peki,
tamam.”
Şehir merkezine doğru yürüdüğümüzü sanıyordum ama
emin olamıyordum. Konuyu değiştirmenin bir yolunu
ararken, Tommy konuşmaya başladı:
“Şu Woolworth’s denen yere gitmiştik ya? Sen
diğerleriyle arka tarafta duruyordun. Ben de bir şey bulmaya
çalışıyordum. Senin için.”


Hayretle yüzüne baktım. “Bir hediye mi alacaktın bana?
Ruth’un bundan hoşlanacağını sanmam. Tabii ona daha
büyüğünü almazsan.”
“Bir tür hediye. Ama bulamadım. Sana söylemeyecektim,
ama şimdi, yani, bulmak için bir şansımız daha var. Tabii
bana yardım etmen gerekebilir. Alışveriş yapmayı pek
beceremem.”
“Tommy, sen neden söz ediyorsun? Bana bir hediye almak
istiyorsun, ama seçmek için yardımıma ihtiyacın var, öyle
mi?”
“Hayır, ne alacağımı biliyorum. Sadece...” Güldü ve omuz
silkti. “Aman, en iyisi söyleyeyim sana. O mağazada bir raf
dolusu plak ve kaset vardı. Ben de senin kaybettiğin kaseti
bulmaya çalıştım. O kaseti hatırlıyor musun, Kath? Ben ne
olduğunu hatırlayamadım.”
“Benim kasetim mi? Bundan haberin olduğunu
bilmiyordum, Tommy.”
“Ah, evet. Ruth insanlara sormuş, kaseti aramalarını
istemişti, kaybettiğin için ne kadar üzüldüğünü anlatmıştı.
Bunun üzerine ben de aradım. Sana o zaman söylemedim,
ama gerçekten bulmak için çok uğraştım. Senin
gidemeyeceğin yerlerde bulmaya çalıştım. Oğlanlar
yatakhanesi gibi yerlerde. Günlerce aradım, ama bulamadım.”
Ona baktım ve keyfimin yerine gelmeye başladığını
hissettim. “Bunu hiç bilmiyordum, Tommy. Ne kadar
tatlısın.”
“Ama işe yaramadı. Yine de, senin için kaseti bulmayı
gerçekten çok istedim. Sonunda ortaya çıkmayacağını
anlayınca, bir gün Norfolk’a giderim ve orada bulurum,
dedim kendime.”


“İngiltere’nin kayıp eşya köşesi,” dedim ve etrafıma
bakındım. “İşte buradayız!”
Tommy de etrafına baktı, durduk. Bir başka ara
sokaktaydık, galerinin sokağı kadar dar değildi. Kısa bir süre
etrafımıza tiyatral bir edayla baktık, sonra gülmeye başladık.
Tommy: “O kadar da aptalca bir fikir değildi yani,” dedi.
“Demin gittiğimiz şu Woolworth’s denen yerde bir sürü kaset
vardı. Seninki de mutlaka aralarındadır diye düşündüm. Ama
yoktu sanırım.”
Sanırım mı dedin? Ah Tommy, doğru dürüst bakmadın
bile yani.”
“Baktım Kath. Ancak, yani, çok sinir bozucu bir durum
ama kasetin adını hatırlayamadım. Hailsham’daki yıllarımız
boyunca erkek çocukların koleksiyon sandıklarını falan açıp
kaseti arıyordum, ama şimdi adını hatırlayamıyorum. Julie
Bridges ya da öyle bir şeydi...”
“Judy Bridgewater. Karanlıktan Sonra Şarkılar.
Tommy ciddi bir ifadeyle başını iki yana salladı. “O kaset
kesinlikle yoktu mağazada.”
Güldüm ve koluna bir yumruk attım. Kafası karışmış
gibiydi, bu yüzden ona: “Tommy, Woolworths’te öyle bir şey
bulunmaz,” dedim. “Onlarda sadece en son albümler vardır.
Judy Bridgewater yıllar öncesinden bir şarkıcı. Bizim
Satışlar’dan birinde tesadüfen ortaya çıktı. Woolworths’te
bulamayız kasetini, seni şaşkın!”
“Yani, dediğim gibi, bu tür şeyleri bilmem ben. Ama o
kadar çok kaset vardı ki orada...”
Bazı kasetler vardı Tommy. Neyse, boş ver. Çok tatlısın,
beni düşünmüşsün. Gerçekten duygulandım. Harika bir
fikirdi. Ne de olsa Norfolk’tayız.”


Yine yürümeye başladık ve Tommy tereddütle konuştu:
“İşte bu nedenle sana anlatmam gerekti. Sürpriz yapmak
istemiştim, ama başaramadım. Nereye bakacağımı
bilmiyordum, hatta albümün adını bile bilmiyordum. Sana
söylediğime göre bana yardım edebilirsin artık. Birlikte
arayabiliriz.”
“Tommy, ne diyorsun sen?” Sitem etmeye çalışıyordum
ama gülmemi saklayamadım.
“Bir saatimiz var. Şansımızı deneyebiliriz.”
“Tommy, seni şaşkın! Buna gerçekten inanıyorsun değil
mi? Şu kayıp köşe hikâyesine?”
“İlle de inanıyorum anlamına gelmez. Ama burada
olduğumuza göre bir bakalım derim. Yani, o kaseti bulmak
hoşuna giderdi, öyle değil mi? Kaybedecek neyimiz var ki?”
“Tamam. Sen tam bir şaşkınsın, ama zararı yok.”
Çaresiz bir tavırla kollarını iki yana açtı. “Evet, Kath
nereye gidiyoruz? Dediğim gibi, ben alışveriş yapmayı pek
beceremem.”
Bir an düşündükten sonra: “İkinci el eşyalar satan yerlere
bakmalıyız,” dedim. “Eski elbiselerle, eski kitaplarla dolu
yerlere bakalım. Onlarda bazen kutular dolusu plak oluyor.”
“Peki. Ama nerede bu dükkânlar?”
O anı şimdi düşündüğümde, Tommy’yle araştırmamıza
başlamadan önce o daracık ara sokakta ayakta dururkenki
halimizi, içim ısınıyor. Birden her şey kusursuz bir hal
almıştı; önümüzde koca bir saat vardı, zamanımızı
değerlendirmenin daha iyi bir yolu olamazdı. Şapşalca
kıkırdamamak ya da küçük bir çocuk gibi hoplayıp
zıplamamak için kendimi zor tuttum. Bir süre önce,
Tommy’nin bakıcılığını yaparken ona Norfolk gezimizi
hatırlattım ve o da bana aynı şeyleri hissettiğini söyledi.


Kayıp kasetimi aramaya karar verdiğimiz andan itibaren sanki
bütün bulutlar yok olmuş, geriye sadece bizi bekleyen eğlence
ve kahkahalar kalmıştı.
Başlangıçta yanlış yerlere gittik; sahaflar ya da eski
süpürge makineleriyle dolu, hiç müzik satmayan eskicilere.
Bir müddet sonra Tommy ondan fazla şey bilmediğime karar
verdi ve gezimize kendisinin liderlik edeceğini söyledi.
Gerçekten de, şans eseri, aradığımız özelliklere uygun tam
dört tane dükkânın sıralandığı bir sokağı buldu. Eskicilerin
vitrinleri elbiseler, çantalar, çocuk kitaplarıyla doluydu, içleri
de tatlı, bayat bir kokuyla. Kenarları kıvrılmış karton kapaklı
kitaplar, kartpostallar ve ıvır zıvırla dolu yığınla tozlu kutu
vardı. Bir dükkânda hippilerin ilgisini çekecek eşyalar vardı,
bir diğerinde savaş madalyaları ve çöldeki askerlerin
fotoğrafları. Ama hepsinde bir ya da iki büyük karton kutu
dolusu plak ve kaset bulduk. Bu dükkânları karıştırmaya
başladık ve birkaç dakika içinde Judy Bridgewater’ı unuttuk.
Birlikte bütün bu eşyalara bakmak çok hoştu; birbirimizden
ayrılıyor, sonra tekrar yan yana geliyorduk, gün ışığıyla
aydınlanan tozlu bir köşede yatan ıvır zıvır dolu kutuya
ikimiz birden aynı anda bakmaya çalışıyorduk.
Derken, elbette buldum onu. Bir sıra kaseti
karıştırıyordum, aklım başka yerdeydi, sonra birden
parmaklarımın altında beliriverdi, tıpkı yıllar önceki haline
benziyordu: Judy, sigarası, barmene cilveyle bakışı, arka
plandaki bulanık palmiyeler.
Beni heyecanlandıran başka şeyleri bulduğum zaman
yaptığım gibi küçük bir çığlık atmadım. Orada sessizce
durdum, memnun olduğumdan emin değildim, plastik kaplı
kasete bakakaldım. Hatta bir an bir yanlışlık olduğunu
sandım. Kaset, eğlenmek için mükemmel bir bahane olmuştu


bize, ama onu bulduğumuza göre durmak zorundaydık. Belki
de bu yüzden, önce ses çıkarmadım, kendim de şaşırdım
buna, kaseti görmemiş gibi yaptım. Gözümün önündeydi ve
ondan biraz utanç bile duyuyordum, sanki geçmişte bırakmış,
unutmuş olmam gerekirdi. Hatta kaseti devirip üstüne sonraki
kasetin düşmesini bile sağladım. Ama kasetin sırtı hâlâ bana
bakıyordu ve sonunda Tommy’yi yanıma çağırdım.
“Bu mu?” Tommy şüpheyle bakıyordu, çünkü hiç tepki
vermiyordum. Kaseti çıkardım, iki elimle tuttum. Sonra
aniden büyük bir zevk duydum ya da başka bir şey, beni
gözyaşlarına boğabilecek, daha karmaşık bir şey. Ama
duygularıma hâkim olmayı başardım ve sadece Tommy’nin
kolunu hafifçe çekiştirdim.
“Evet, bu,” dedim ve ilk kez heyecanla gülümsedim.
“İnanabiliyor musun? Bulduk, gerçekten bulduk onu.”
“Sence aynısı mı? Yani, gerçekten aynısı mı? Senin
kaybettiğin kaset mi?”
Kaseti elimde çevirirken, sırtındaki bütün çizimleri,
şarkıların adlarını, her şeyi hatırladığımı fark ettim.
“Hatırladığım kadarıyla öyle,” dedim. “Ama biliyorsun,
Tommy, etrafta bundan yüzlercesi olabilir.”
Tommy’nin zaferiyle beklediğim kadar övünmediğini
görme sırası bana gelmişti.
“Tommy, benim için pek sevinmiyor gibisin,” dedim, şaka
yaptığımı belli eden bir ses tonuyla.
“Senin adına seviniyorum Kath. Yalnız, keşke ben
bulsaydım.” Sonra küçük bir kahkaha attı ve devam etti: “O
günlerde, kasetini kaybettiğin zaman, onu bulup sana
getirsem nasıl olurdu diye aklımdan geçirirdim. Ne derdin,
nasıl bakardın bana, böyle şeyler...”


Sesi her zamankinden daha yumuşak çıkmıştı ve gözlerini
elimdeki plastik kutudan ayırmıyordu. Sonra birden
dükkânda, hesap kitap yapmaya dalmış olan yaşlı tezgâhtar
dışında kimse olmadığını fark ettim. Dükkânın arka tarafında,
biraz yükseltilmiş bir platformun üzerindevdik, burası daha
loş ve dışarıya daha kapalıydı, sanki yaşlı adam bu köşedeki
eşyaları düşünmek istemiyordu, zihninden silmişti dükkânın
bu bölümünü. Birkaç saniye boyunca Tommy bir tür trans
halinde kaldı, belki de bana kayıp kaseti verişiyle alakalı eski
hayallerini gözünün önüne getiriyordu. Sonra birden kaseti
elimden kaptı.
“Peki, en azından senin için satın alabilirim onu,” dedi
yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Engel olmama fırsat
vermeden dükkânın ön tarafına doğru yürümeye başlamıştı
bile.
Yaşlı adam verdiğimiz kaset kabının içine girecek kaseti
ararken ben de dükkânın arkasındaki eşyalara bakmaya
devam ettim. Kaseti bu kadar çabuk bulduğumuz için hâlâ
hayal kırıklığı duyuyordum ve ancak daha sonra, Kulübeler’e
döndükten sonra, odamda yalnız kalınca kasetin –ve o
şarkının– tekrar elime geçmesinden dolayı memnun olmaya
başladım. Ama o zaman bile aslında nostaljik bir histi
içimdeki ve bugün kaseti çıkarıp bakacak olursam,
Hailsham’daki günlerimiz kadar Norfolk’taki o öğleden
sonrasına ait anılarımı canlandırıyor.
Dükkândan çıktığımızda, önceki kaygısız, neredeyse
şaşkın ruh halini korumaya kararlıydım. Ama bir iki küçük
şaka yaptım ve kendi düşüncelerine dalıp gitmiş olan Tommy
tepki vermedi.


Çok dik bir yokuşu tırmanmaya başladık; ileride,
uçurumun kenarında, denize dönük banklarıyla bir tür
manzara seyir alanını görebiliyorduk. Sıradan bir ailenin
yazları piknik yapması için güzel bir yerdi. Buz gibi esen
rüzgâra rağmen oraya doğru, yokuş yukarı tırmanmaya
başladık, ama hedefimize varamadan Tommy adımlarını
yavaşlattı ve konuşmaya başladı:
“Chrissie ve Rodney bu düşünceyi saplantı haline
getirmişler,” dedi. “Yani, birbirine gerçekten âşık olan
kişilerin organ bağışlarının erteleneceği düşüncesine takmışlar
kafayı. Bizim bu konuda her şeyi bildiğimizi sanıyorlar, ama
Hailsham’da kimse bundan söz etmedi. En azından ben böyle
bir şey duymadım, sen duydun mu Kath? Hayır, son
zamanlarda sadece eskilerin sözünü ettiği bir şey. Ruth gibiler
de bunu körükleyip duruyorlar.”
Ona dikkatle baktım, ama hınzır bir şefkatle mi yoksa bir
tür tiksintiyle mi konuştuğunu anlamak zordu. Zaten aklında
başka bir şey, Ruth’la alakası olmayan bir şey olduğunu
seziyordum, bu yüzden cevap vermedim ve sadece bekledim.
Sonunda Tommy durdu ve ayağının ucuyla yerdeki ezilmiş
kâğıt bardakla oynamaya başladı.
“Kath,” dedi, “Aslında bunu uzun süredir düşünüyorum.
Evet, biz haklıyız, Hailsham’da böyle bir şeyden asla söz
edilmedi. Ama o zamanlar bize anlamsız gelen çok şey vardı.
Şimdi düşünüyorum da, bu rivayet doğruysa, bir sürü şey
açıklığa kavuşur. Çözmeye uğraştığımız şeyler.”
“Neden bahsediyorsun? Ne tür şeyler?”
“Örneğin, şu galeri konusu.” Tommy sesini alçalttı ve ben
de hafifçe ona yaklaştım, sanki hâlâ Hailsham’da akşam
yemeği kuyruğunda ya da göl kıyısındaymışız gibi.
“Galeri’nin ne işe yaradığını bir türlü öğrenemedik.


Madam’ın niçin en iyi çalışmalarımızı götürdüğünü
bulamadık. Ama sanırım şimdi biliyorum. Kath, kuponlar
yüzünden çıkan tartışmayı hatırlıyor musun? Madam’ın aldığı
şeyler karşılığında kupon verilsin mi verilmesin mi diye
tartışılmıştı. Roy J., Bayan Emily’yi görmeye gitmişti bu
yüzden, hatırlıyor musun? O zaman Bayan Emily ona bir şey
söylemişti, ağzından kaçırmıştı. Bunu düşünüp duruyorum
şimdi.”
Yanımızdan köpeklerini gezdiren iki kadın geçti. Çok
aptalca da olsa, onlar yokuş yukarı ilerleyip sesimizi
duyamayacak kadar uzaklaşana kadar ikimiz de sustuk.
Sonra, “Ne demişti, Tommy?” dedim. “Bayan Emily ağzından
neyi kaçırmıştı?”
“Madam bizim işlerimizi neden alıyor diye soran Roy
J.’ye verdiği cevabı hatırlıyor musun?”
“Bunun bir ayrıcalık olduğunu belirtmiş, gurur
duymamızı söylemişti...”
“Hepsi bu değildi.” Tommy’nin sesi artık bir fısıltıya
dönüşmüştü. “Roy’a söylememesi gereken bir şey söylemiş,
ağzından kaçırmıştı, hatırlamıyor musun Kath? Roy’a demişti
ki, resimler, şiirler, bütün bu tür şeyler gerçekte nasıl insanlar

Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə