Beni Asla Bırakma



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/17
tarix30.03.2022
ölçüsü1,25 Mb.
#84880
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17
Kazuo Ishiguro- Beni Asla Bırakma

Kayıp bir köşe. Böyle tanımladı orayı ve her şey böyle
başladı işte. Çünkü, Hailsham Evi’nin üçüncü katında bir
“Kayıp Köşesi” vardı. Kayıp eşyalar orada tutulurdu, eğer bir
şey kaybeder ya da bulursanız, oraya giderdiniz. Dersten
sonra biri –kim olduğunu hatırlamıyorum– Bayan Emily’nin,
Norfolk için İngiltere’nin “kayıp köşe”sidir derken ülkede
kaybolan her şeyin orada toplandığını anlatmaya çalıştığını
iddia etti. Her nasılsa bu fikir aklımıza yattı ve neredeyse
bütün yıl boyunca gerçek kabul edildi.
Çok zaman olmadı, Tommy’yle bu konu hakkındaki
anılarımızı konuşuyorduk. O, aslında hiçbirimizin buna
inanmadığını, başından beri bir şaka olarak gördüğümüzü
düşünüyordu. Ama ben yanıldığına eminim. Şüphesiz, on iki
ya da on üç yaşına geldiğimizde Norfolk konusu büyük bir
şakaya dönüşmüştü artık. Ama benim hatırladığıma göre –
Ruth da hemfikirdi– başlangıçta Norfolk hakkında söylenen
her şeye inanmıştık; tıpkı kamyonların Hailsham’a yemek ve
Satışlar için malzeme getirmesi gibi, ama daha büyük çapta
bir operasyon sürüyordu; İngiltere’nin dört bir yanından
araçlar yola çıkıyor, tarlalarda ve trenlerde unutulmuş ne
varsa toplayıp şu Norfolk denen yere taşıyorlardı. Oraya ait
hiçbir resim görmemiş olmamız da gizemini artırıyordu.
Kulağa aptalca gelebilir, ama yaşamımızın o döneminde
Hailsham dışındaki her yer bize bir rüya ülkesi gibi geliyordu;
dışarıdaki dünyada olanlar ve olmayanlarla ilgili sadece


bulanık fikirlerimiz vardı. Ayrıca, Norfolk teorisini detaylı
incelemeye hiç kalkışmadık. Bizim için önemli olan,
Dover’daki o beyaz karolu odada gün batımını seyrederken
Ruth’un da dediği gibi, şuydu: “Değerli bir şey
kaybettiğimizde ve arayıp bulamadığımızda, kalbimizin
kırılması gerekmiyordu. Hâlâ biraz da olsa umudumuz vardı,
belki bir gün, büyüdüğümüzde ve ülkede seyahat etme
özgürlüğüne kavuştuğumuzda gidip Norfolk’ta bulabilirdik
kaybımızı.”
Bu konuda Ruth’un haklı olduğuna eminim. Norfolk
düşüncesi bizi gerçekten rahatlatıyordu; hatta o dönemde
itiraf ettiğimizden çok daha fazla. Bu nedenle, yaşımız
ilerledikten sonra bile hâlâ şakayla karışık da olsa hakkında
konuşuyorduk. Yine bu nedenle, yıllar sonra Tommy’yle
birlikte kayıp kasetimin bir kopyasını Norfolk sahilindeki bir
kasabada bulduğumuzda pek komik gelmedi bize bu, ikimizin
de içi hop etti, bir zamanlar kalbimize gömdüğümüz şeye
tekrar inanmak istedik.
Ama ben aslında kasetim hakkında, Judy Bridgewater’ın
Karanlıktan Sonra Şarkılar adlı albümü hakkında konuşmak
istiyordum. Sanırım orijinali bir uzunçalardı –kayıt tarihi
1956–, ama bendeki bir kaset kaydıydı. Kapağındaki fotoğraf
da plak kapağındaki resmin küçültülmüş hali olmalıydı.
Fotoğrafta Judy Bridgewater mor renkli saten bir elbise
giyiyor, o zamanlar moda olan omzu açık elbiselerden, bir bar
taburesinde oturduğu için belinin üstü görünüyor yalnızca.
Sanırım Güney Amerika’da bir yerde. Çünkü arkasında
palmiye ağaçları ve beyaz takım elbiseli, esmer garsonlar var.
Fotoğrafta, içkisini veren barmenin durması gereken açıdan
görüyoruz Judy’yi. Cana yakın bir ifadeyle, belki biraz çapkın


bakışlarla süzüyor bizi, ama fazla seksi bir ifade takınmamış,
sanki bizi eskiden beri tanıyormuş gibi bakıyor. Kapakta
dikkatimi çeken bir diğer şey de şu; Judy dirseklerini bar
tezgâhına koymuş, elinde de yanan bir sigara var. Ben de
Satışlar’da bulduğum andan itibaren, kaseti bu sigara
yüzünden sakladıydım.
Sizin bulunduğunuz yer nasıldı bilmiyorum ama
Hailsham’da gözetmenlerimiz sigara konusunda çok
katıydılar. Eminim sigara nedir hiç öğrenmemiş olmamızı
tercih ederlerdi; ama buna imkân yoktu ve ne zaman sigarayla
ilgili bir konu açılsa –mesela ünlü bir yazar ya da dünya
liderinin elinde sigarayla fotoğrafını gördük diyelim– dersi
hemen keser, bize uzun söylevler verirlerdi. Bazı klasik
eserler –Sherlock Holmes mesela– kütüphanede bulunmazdı,
çünkü ana karakterler çok sigara içiyordu; resimli bir kitap ya
da derginin bazı sayfaları kopartılmışsa, o sayfalarda sigara
içen birinin resmi var demekti. Ayrıca bazı derslerde,
sigaranın vücudumuza verdiği zararları gösteren korkunç
fotoğraflara bakardık. Bu nedenle, Marge K.’nin Bayan
Lucy’ye o soruyu sorması şok etkisi yarattı.
İngiliz beyzbolu oynadıktan sonra çimenlere yayılmış
oturuyorduk. Bayan Lucy her zamanki sigara karşıtı
konuşmalarından birini yapıyordu ki, Marge K. birden Bayan
Lucy’ye hiç sigara içip içmediğini sordu. Bayan Lucy birkaç
saniye suskun kaldı. Sonra:
“İçmedim diyebilmeyi isterdim,” dedi. “Ama dürüst
olmam gerekirse, evet, bir süre sigara içtim. Yaklaşık iki yıl
kadar. Gençken.”
Bunun nasıl bir şok etkisi yarattığını tahmin edebilirsiniz.
Bayan Lucy cevap vermeden önce, hepimiz Marge’a bu kadar
kaba bir soru sorduğu için öfkeyle bakıyorduk. Bayan


Lucy’ye baltayla birine saldırdı mı diye sormakla eşdeğerdi
bu soru bizim gözümüzde. Sonraki birkaç gün hayatı Marge’a
nasıl zindan ettiğimizi hatırlıyorum, hatta geceleyin Marge’ın
yüzünü pencereye yapıştırıp ormana baktırmamız, bu olay
yüzünden başlayan sürecin bir parçasıydı. Ama o sırada,
Bayan Lucy’nin cevabını duyunca, Marge hakkında daha
fazla düşünemeyecek kadar kafamız karıştı. Sanırım hepimiz
dehşet içinde Bayan Lucy’ye bakakaldık, başka neler
söyleyeceğini beklemeye başladık.
Bayan Lucy konuşmaya başladığında kullandığı her
kelimeyi dikkatle tartıyor gibiydi. “Sigara içmem iyi olmadı.
Zararlıydı, o yüzen bıraktım. Ama şunu bilmelisiniz, sizin
sigara içmeniz benim sigara içmemden çok, çok daha
kötüdür.”
Durakladı ve sessizleşti. Daha sonra biri onun dalıp
gittiğini söyledi, ama ben, dikkatle ne diyeceğini
düşündüğünden emindim –Ruth da öyle. Nihayet şöyle dedi:
“Size anlattılar. Sizler öğrencisiniz. Siz... özelsiniz. Bu
yüzden kendinize iyi bakmanız, bedeninizi sağlıklı tutmanız
çok önemli. Sizin sağlığınıza dikkat etmeniz, benim sağlığımı
korumamdan çok daha önemli.”
Tekrar sustu ve bize garip garip baktı. Daha sonra kendi
aramızda konuştuğumuzda, bazılarımız onun umutsuzca şu
soruyu sormamızı beklediğini söylediler: “Neden? Neden
bizim için daha önemli?” Ama kimse sormadı. O günü
sonradan çok düşündüm ve şimdi, daha sonra olanların
ışığında, biliyorum ki o gün tek yapmamız gereken ona bu
soruyu sormaktı; Bayan Lucy bize bir sürü şey anlatacaktı.
Tek gereken, sigara içmekle ilgili bir soru daha sormaktı.
Peki o gün niçin sessiz kaldık? Sanırım o yaştayken bile –
dokuz ya da on–, bu konulardan çekinmemiz gerektiğini


anlayacak kadar bilgi sahibiydik. Kesinlikle biliyorduk –
detaylarıyla olmasa bile– gözetmenlerimizden ve dışarıdaki
normal insanlardan da farklı olduğumuzu; hatta gelecek
yıllarda bağış yapmamız gerektiğini bile biliyorduk. Ama
bunların ne anlama geldiğini bilmiyorduk. Bazı konuları
görmezden gelmeye özen göstermemizin sebebi,

Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə