GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
98
“Bizim tarikatımızda aşk ve muhabbetle terakki ediliyor”
Kayseri, 1990
Allah'ı bulmak isteyene, huzura gitmek isteyene bir meşayih
lazımdır. Bir meşayihi bulmak için de ne lazımdır?
“Sefer der vatan” diye tasavvufta bir kaide var: Sefer der vatan, bir
de “Nazar ber kadem” var.
"Sefer der vatan” tarikatta şart koşulmuş, bir talip demir ayakkabı
giyecek, demir değnek alacak, bunların ikrarına kadar meşayih
arayacak. Fakat bu, tarikatlara göre değişir. Bazı tarikatlarda “Sefer
der vatan”ı meşayihi bulduktan sonra emir ederler. Bizim
tarikatımızda ise meşayihi bulana kadar “Sefer der vatan” vardır.
Meşayihi bulana kadar talip arayacak, meşayihi bulduktan sonra
daha aramayacak.
Yani bakın! Bazı tarikatlarda da, seyahat tarikatları var, meşayihi
bulurlar, meşayih onlara seferi emreder. O çok meşakkatli ve
çilelidir.
Onun için, Allah'a şükür bizim tarikatımız bütün tarikatların en
kolayı ve bütün tarikatların en kısası, kesesidir.
Niçin?
Bizim tarikatımızın kısası, kesesi şu ki:
Diğer tarikatlar nefis yoluyla terakki ediyorlar.
Bizim tarikatımızda aşk ve muhabbetle terakki ediliyor.
Onlar nefis yoluyla kendilerini, fazla ibadet, elkab, riyazet, uzlet
yapmakla, nefislerine çile vermekle, nefislerini arındırıyorlar ve bu
çok çetin oluyor ve uzuyor.
Onun için Nakşibendi Efendimiz buyurmuş ki: Mektubat’ı
okuyanlar rastlamıştır, “Sair tarikatların nihayet karını biz bidayete
getirdik”. Sair tarikatlardaki bir talip çalışır, çalışır ve en son elde
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
99
etmiş olduğu bir kemalatı, kâr-ı kemalatı, biz ilk talibimize, biz ilk
salikimize başlangıçta veriyoruz.
Bu nedir? Bu ne işte?
Kalpte tecelli eden aşktır, Allah aşkı, Allah sevgisidir.
Onda çünkü, muhabbetül Mevla, muhalefetül heva var.
Nakşibendi efendimiz, mübarek Hicaz’a giderken, Bağdat’ta bir
gence uğramış. Genç dersek yani bir mağazanın önünden geçerken,
bakmış ki on sekiz yaşında bir genç var. Başında öyle bir kalabalık
var ki. Kimisi mal beğeniyor, kimisi fiyat soruyor, kimisi para
veriyor, kimisi alışverişle meşgul. Bu kadar onlarla meşgul olduğu
halde, gönlü hiç Allah'tan ayrılmıyor. Nakşibendi efendimiz buna
çok gıpta etmiş, on sekiz yaşında, bu genç yaşta bunu nasıl böyle
kazanmış diye.
Bu kemali nasıl elde etmiş?
Bütün şeriat, tarikat, ibadet, zikir, fikir, bütün hepsinden maksat
kalbi uyarmak, kalbi diriltmektir.
Kalp dirilince artık o insan daha kendisini Allah'tan gafil edemiyor.
Her ne kadar zahirde meşgul olursa olsun, o Allah'ı daha
unutamıyor. İşte Cenabı Hak da zaten öyle buyuruyor;
“Ayakta, otururken, yatarken, hatta her halde beni zikredin
1
”
buyuruyor. Daha başka zikir ayetleri var. Çok zikredin buyuruyor.
Cenabı Hak, “Ancak sizin kalbiniz zikrullah ile mutmain olur
2
”,
sizin kalbinizi ancak zikrullah doyurur, başka bir şey doyurmaz,
tatmin etmez” buyuruyor.
Nakşibendi efendimiz onda bunu görünce gıpta etmiş ve sormuş.
Demiş ki:
— Sizin tarikatınızın bidayeti nedir? nihayeti nedir?
1 Al-i İmran 3:191
2 Ra’d 13:28
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
100
O da demiş ki:
—Bidayeti muhalefetül heva’dan başlar, nihayeti muhabbetül
Mevla’ya ulaşır.
— Ne kadar çetin, demiş.
— Efendim sizin ki nedir?
— Muhabbetül Mevla’dan başlar, muhalefetül heva’ya ulaşır.
— Ne kadar kolay, demiş.
Muhabbetül Mevla’dan başlayıp da, muhalefetül heva’yı terk
etmek çok kolay oluyor.
Ama muhalefetül heva’dan başlayıp, muhabbetül Mevla’ya
ulaşmak çok çetindir, çok uzuyor.
Ne demek oluyor mesela, diyelim ki, bir köyden diğer bir köye
gideceksin, yakın bir yolu var, tam böyle bir hatla çizilmiş, o köye
gidiyor. Veya o köyü bulamıyorsun, oraya batıya doğru, doğuya
doğru köylerden dolaşıp gidiyorsun. Halbuki oradan doğrudan
geçecektir, mesela bir kilometre yol yerine, on kilometre yol
dolanıp, oraya geliyorsun.
Bu böyle işte; muhalefetül hevadan başlayan tarikatların yolu
uzuyor ve çok çetindir.
Bir de şu var ki onlar Cenabı Hakk’ın isimleriyle, esmalarıyla
zikrediyorlar. Cenabı Hakk’ın bin bir ismi vardır. Bin bir isminin
içinde doksan dokuz tane esmayı hüsna, güzel isimleri var, seçkin
isimleri var. Fakat haşa, hepsi güzel de, nihayet seçkin olandır.
Bir de zatına mahsus olan bir ismi var ki,
Bu da “Lafza-i Celal”, “Allah” ismidir.
Allah'ın zatına mahsus olan bir isimdir.
Diğer isimler, bütün sıfatlarına mahsustur.
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
101
Onun için işte, diğer isimleriyle, Allah'ın öbür isimleri, bin bir
ismiyle zikir edenler, esma nurundan başlıyorlar. Ondan sonra sıfat
nuruna geçiyorlar, sıfat nurundan da zat nuruna geçiyorlar.
Halbuki bizde burada esma nuru, sıfat nuruyla uğraşmıyorlar.
Ya?
Doğrudan doğruya zat, senin hedefin Allah'ın zatıdır diyorlar.
Allah'ın zat nuruna doğru direk geçiyorlar. Bu da işte Lafza-i
Celal’dir. Hani bütün diğer sair isimleriyle Allah'ı zikredenler,
ahiri sonunda bu Lafza-i Celal’e getiriyorlar. Allah kelimesine
geliyorlar. Bu da kalpte yazılı olan bir şey. Kalpte yazılıymış.
Hatta bir kalp profesörü bana, Kalpte Allah lafzı yazılı olduğunu
bir filmde göstermiş idi. Hatırlarım ben onu, Allah kelimesi orada
yazılı zaten, Cenabı Hak, “Kulum ben sana şah damarından daha
yakınım
3
”,
buyuruyor.
Öyleyse, şah damarından daha yakın olan bir Allah'ı zikretmek
için, lisanen Allah demeye ihtiyaç kalmıyor.
Kalbini Allah ile meşgul et, tamam. İşte zikrin hülasası budur.
Yolun da en kısası budur. Bundan daha kısa yol, bundan daha
hülasa zikir olmaz. Çünkü Cenabı Hak Ayet-i kerime’de: “Kulum
ben sana şah damarından daha yakınım” buyuruyor. Peygamber
Efendimiz de buyuruyor ki: “Zikrin en hayırlısı gizli yapılandır”.
Reşahat’ta yazılı bir macera vardır. Muhammed Şemseddin-i Rucî
Hazretleri, çok alim ve genç yaştadır. Onun da gönlüne bir tarikat
sevdası düşmüş, bir meşayih sevdası var, onu arıyor ve çok aramış.
Bütün çevreyi aramış, aramış, Kaşgar vilayetine gelmiş.
Nakşibendî halifelerinden Sadeddin Kaşgarî Hazretlerinin
zamanında oluyor. Kendisi de evladı Resulden, çok da insan irşat
ediyor. İki tane de halifesi var. Muhammed Şemseddin-i Rucî
Hazretleri ona gelmiş ve halifesi olmuş. Ama daha henüz
3 Kaf 50:16
Dostları ilə paylaş: |