Büyük Dinleri Tanımak



Yüklə 379,11 Kb.
səhifə27/52
tarix01.08.2018
ölçüsü379,11 Kb.
#59924
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   52

5. Hz. İsa’nın Yaşamı


Hıristiyanlığın kurucusu, Matta ve Luka’nın nakline göre Beyt’ül Lahim’de dünyaya gelmiştir. Bu şehir, Urşelim’e 8 km. uzaklıktadır. Milattan yaklaşık 1000 yıl önce Davud (as) bu topraklar üzerinde dünyaya gelmiş ve orada büyümüştü. Yahudiliğin vaat edilmiş kurtarıcısı Beyt’ül Lahim’de dünyaya gelmeli ve bu açıdan Davud’a benzemeliydi. O yüzden bu iki İncil’in yazarı, Nasiri olan İsa’nın doğumunu bu şehre çekmişlerdir.

Hz. İsa’nın doğum yılı yaklaşık olarak miladi tarihin başlangıcıdır. Ancak tarihi hesaplamalar şunu gösteriyor ki; eğer o, adı İncillerde geçen padişahların döneminde dünyaya gelmiş olursa doğum tarihi miladi tarihten dört ila sekiz yıl önce gerçekleşmiş olmalıdır.

İncillerin ifadesine göre annesi Meryem, Nasıra şehrinde Yusuf adındaki bir marangozun nişanlısıydı. Hz. İsa’nın dünyaya gelişi Matta ve Luka İncillerinin her birerinin başlangıcında anlatılmaktadır. Markos ve Yuhanna dünyaya gelme meselesine ve Beyt’ül Lahim şehrine değinmemekte ve sadece Nasıra’ya işaret etmektedir (Markos; 1:9, Yuhanna; 1:45-46, Yuhanna; 7:41-42). Matta İncil’inde şöyle geçer:

“İsa Mesih’in doğumu da şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf’la nişanlanmıştı. Ama evlenip birleşmelerinden önce Meryem’in Kutsal Ruh’tan gebe kaldığı anlaşıldı. Meryem’in nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan gizlice ayrılmak niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin bir meleği ona rüyada görünerek şöyle dedi: “Davud oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır. Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından kurtaracak olan O’dur.” Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözün yerine gelmesi için oldu: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak. O’nun adını Immanuel koyacaklar.” İmanuel, “Tanrı bizimle” demektir.

Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin kendisine buyurduğu gibi yaptı ve Meryem’i eş olarak yanına aldı. Ne var ki, Meryem oğlunu doğuruncaya dek Yusuf onunla birleşmedi. Doğan çocuğun adını İsa koydu” (Matta; 1:18-25).

Matta İncil’inin başında ve Luka İncil’inin üçüncü bölümünde Hz. İsa’nın soy ağacı geçmektedir. Birbirinden farklı olan bu iki soy ağacını babası olmayan bir kimse için güzel bir şekilde açıklayabilmek İncilleri tefsir edenlerin sorunlarından biridir.

Doğumundan sonra adını “Yesua” koydular. Anlamı ise “Allah’ın Kurtarması” idi. Yunanlılar ve Rumlar onu “Lesus, Lesous” olarak değiştirdiler. Bu sözcük Arapçada “İsa” olarak geçmektedir.

Hatırlatmakta yarar var; Hz. İsa’nın babasının olmayışı Hıristiyan dininde inançla ilgili bir konudur. Bu da yalnızca İncil’den anlaşılmaktadır. Zahiren İsa Mesih’in Yusuf-i Neccar adında bir babası vardı. Bu konu Kuran-ı Kerim’de tarihi bir olay olarak anlatılmaktadır. Olay şöyledir; insanlar Hz. Meryem’in başına toplanıp kocası olmadığı halde çocuğu olduğu için onu iffetsizlikle suçladılar. Yüce Allah’ın kudretiyle çocuk konuşmalı ve annesine atılan iftirayı temizlemeliydi. O yüzden Hz. Meryem’e susma orucu tutması emredilmişti.[1] (Meryem/26-33)[2]

Hz. İsa’nın yaşantısı ve gençlik yıllarının başlangıcı hakkında İncillerde pek fazla bilgi yoktur. Ancak on iki yaşındayken Hz. Meryem ve Yusuf-i Neccar ile Nasıra’dan ziyaret amacıyla Kudüs’e gittiği ve o ikisinden ayrılıp, Süleyman mabedindeki âlimlerle ilmi müzakerelerde bulunduğu ve otuz yaşından önce vaftiz olmak için Hz. Yahya’nın yanına geldiğinden bahsedilmektedir.

İncillerde Hz. İsa’nın kız ve erkek kardeşlerinden de bahsedilmiştir. Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlarının inancına göre Meryem ömrünün sonuna kadar bakireydi. Dolayısıyla Hz. İsa’nın kardeşlerinin olması imkânsızdır. O halde İncil’in bu sözünü tevil etmek gerekir.

Ancak Protestan Hıristiyanları bu ifadenin zahiri anlamını alarak şöyle demişlerdir:

“İsa’nın bakire Meryem’den dünyaya geldiği doğrudur. Ancak Meryem ve Marangoz Yusuf onun doğumundan sonra normal yaşamlarına devam etmişlerdir. Böylece başka çocukları da dünyaya gelmiştir.”

Matta İncil’inin daha önce de belirttiğimiz cümlesinin son bölümleri bu görüşü onaylamaktadır.

[1] Hıristiyanlıkta sünnet oruçlardan biri de “susma” orucudur.

[2] Hz. Meryem’in suçlanması ve bu suçlamanın giderilmesi, Hıristiyanlıkta konu edilmemektedir.

6. Hz. İsa’nın Kıyamı


Hz. İsa’nın peygamberliğe seçilmesinden kısa bir süre önce Ben-i İsrail içerisinde ün salmış olan genç peygamber Hz. Yahya b. Zekeriya Yahudiye topraklarında kıyam edip, halka nasihat etmeye başladı. Bu peygamber insanlara şöyle diyordu:

“Tövbe edin! Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır.” (Matta; 3:2, Markos; 1:4, Luka; 3:3)

İsrailoğulları açısından göklerin egemenliği, mukaddes bir vizyon olarak gördükleri dini bir devlet şekliydi. Bu yüzden (İncillerin de çeşitli yerlerde belirttiği gibi) Vaftizci Yahya davetinde kayda değer bir başarı elde etmiş ve insanlar üzerinde derin etkiler bırakmıştı. Hatta halkın bütün kesimlerinden insanlar akın akın onun yanına geliyor ve tövbe ediyorlardı. O da onlara vaftiz guslü veriyordu.

Hz. Yahya yavaş yavaş Celile eyaletinin zalim padişahı Hirodes Antipa’ya karşı çıkmaya başladı ve kısa bir süre sonra bu zalim padişahın emriyle zindanda başını bedeninden ayırdılar (Matta; 14:1-12, Markos; 6:14-29, Luka; 9:7-9).

İncillerin belirttiğine göre Hz. İsa yaklaşık otuz yaşlarında risalet görevine başlamıştır (Luka; 3:23). O, Hz. Yahya’nın tutuklandığını öğrenince Celile eyaletindeki Nasıra şehrini terk edip Celile gölü kenarında olan Kfar Nahum şehrine geldi.

İsa, Celile bölgesini köşe bucak dolaştı. Celile halkına havralarda ders veriyor, Göksel Egemenliğin müjdesini duyuruyor, insanlar arasında rastlanan her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. Onun ünü bütün Suriye’ye yayılmıştı. Çeşit çeşit hastalıklara yakalanmış, ıstırap içinde olan, cine tutsak, saralı, felçli hastaların hepsini İsa Mesih’e getirirler, o da onları iyileştirirdi. Celile, Dekapolis, Kudüs, Yahudiye ve Şeria nehrinin ötesinden gelen büyük kalabalıklar onun ardından gidiyordu (Matta; 4:23-25, Markos; 1:14-15, Luka; 4:14-15).

Hz. İsa’da bir nebi[1] olarak tıpkı Hz. Yahya gibi göklerin egemenliğinin yaklaştığından bahsettiği sürece insanlarla bir sorunu yoktu ve daveti göz alıcı bir başarı göstermekteydi. Hz. İsa’ya iman edenlerin çoğu onun çok yakında dini bir devletin padişahı olacağına yakin etmişlerdi. Onun en yakın öğrencisi Petrus dâhil hiç kimse, Allah’ın mesh ettiğinin zahiri bir başarısızlığını tasavvur etmiyordu. (Matta; 16:21, Markos; 8:32)

Yahudi önderler Hz. İsa’nın kendilerinin fatih bir Mesih’in kıyamı arzularını karşılamayacağını hissettiklerinde ve diğer taraftan onların ahlaki olumsuzluklarına karşı savaş açtığını gördüklerinde ona muhalefet etmeye başladılar.

Hakikatte Hz. İsa, İsrailoğullarının beklentisi içinde oldukları dini devleti kurmaya muvaffak olamadı. Bu nedenle havarileri şöyle dedi:

“Birinci olarak o, insanların günahlarının kurbanı olmaya gelmiştir. İkinci olarak da çok yakında son hükmü vermek için geri gelecektir.”

İşte bu iki konu Hıristiyanlığın temeli olmuştur.

Diğer taraftan Yahudiler şöyle dediler:

“İsrailoğullarının vaat edilmiş devletinin İsa eliyle kurulmaması ve onun çarmıha gerilmesi, İsa’nın Mesiha olmadığını, bilakis tarihte Mesiha iddiasında bulunan sayısız kimselerden biri olduğunu ispatlamaktadır.”

İsa Mesih (as), defalarca Hz. Yahya’yı (as) övmüş ve kendi muhalifleriyle yapmış olduğu konuşmalarda o peygamberin örnek yaşantısına isnat ederek onun adını iyilikle anarak faydalanmıştır. (Matta; 21:23-27, Markos; 11:27-32, Luka; 20:1-8)

O, Hz. Yahya’nın yolunu takip etti ve göklerin egemenliğinin gelip çattığı müjdesini vermeye başladı. O, müminlerin ve öğrencilerinin irşat ve rehberliğini üstlenerek, çevre Sinagoglarda nasihatler vermeye başladı. Luka şöyle der:

“O, Celile eyaletine dönerek sinagoglarda şöyle nasihatler vermeye başladı:

Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir. Çünkü O beni, müjdeyi yoksullara iletmek için mesh etti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için beni gönderdi.” (Luka; 4:18-19).

[1] Nübüvvet ve Nebi terimlerinin (tıpkı risalet ve resul gibi) kitap ehli nezdinde geniş bir anlamı vardır. Yahudiler ve Hıristiyanlar, Müslümanların aksine dinlerinin son din oluşunu peygamberlerine değil de dine bağlamaktadırlar. Bu yüzden onlar Yeşaya ve Polos gibilerini rahatça nebi ve resul olarak adlandırmaktadırlar. Oysaki bu unvanlar İslam’da sadece Hatem’ul Enbiya’ya (saa) has kılınmıştır ve Müslümanların Emir’ul-Müminin’e bile bu unvanı vermeye hakları yoktur.


Yüklə 379,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə