Ca'fer es-sâdik



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə17/25
tarix30.10.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#76034
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25

CAM-I CEM

İranlı şair Evhadüddîn-i Merâgi'nin (ö. 738/1337-38) ahlâkî ve tasavvufî mesnevisi.

733 Ramazanının Kadir gecesinde381 tamamlandığı kaydedilen yaklaşık 5000 beyitlik bir mesnevidir. Yazıldığı zaman büyük ilgi gören eser bir ay içinde 400 nüsha istinsah edile­rek çok pahalıya satılmıştır. Şair eseri­ni, meşhur Câmi^ut-tevârih müellifi tarihçi ve vezir Reşîdüddin Fazlullah'ın oğlu Gıyâseddin Muhammed'e ithaf etmiştir. Baş tarafında İlhanlı hükümdar­larından Ebû Saîd Bahadır Han (1316-1335) hakkında bir methiye vardır.

Senâînin Hadîkatü'I-hakîka'sı tarzın­da ve aynı vezinle yazılan Câm-ı Cem'­de o tarihe kadar hiçbir İran şairinin te­mas etmediği ahlâkî disiplin, beşeri mü­nasebetler, çocukların tahsil ve terbiye­si, hâkimlerin vazifeleri ve tasavvuf esas­larıyla ilgili hususlar son derecede ba­şarılı bir şekilde ele alınmıştır.

Câm-ı Cem'in yazma nüshalarına ol­dukça sık tesadüf edilmektedir. Eser Vahîd-i Destgirdî382 ve Sa-ıd-i Nefîsî tarafından383 neşredilmiştir.

Bibliyografya :

Rypka. HIL, s. 254; FMt, I, 252-256; G. Me-redith Owens, "Awhadi", El' (lng ), I. 764; DMF. 1,720.



CAM-I CEM-AYÎN

Bayatı Hasan b. Mahmûd'un kaleme aldığı Osmanlı silsilenamesi.

Müellif hakkında çok az bilgi vardır. Eserinden anlaşıldığına göre Oğuzlar'ın Bayat boyundan olup uzun süre Tebriz'­deki Dede Ömer Rûşenî Dergâhı'nda bu­lunmuş, 886 (1481) yılında Şam hacıla-nyla birlikte Hicaz'a gitmiş, orada yaz­dığı bir Farsça gazel münasebetiyle Şeh­zade Cem'le tanışmıştır. Adını bu şeh­zadeden alan Câm-ı Cem-âyîn, müelli­fin yanında bulunduğunu söylediği bir "Oğuznâme"den Cem Sultan'ın emriyle özetlenmiş ve ona ithaf edilmiştir. Eser­de Osmanoğullan'nın ataları ve Kayı bo­yunun ileri gelenlerinden söz edilmiş. Osmanlı padişahlarının şeceresi efsane-vf bir şekilde Hz. Âdem'e kadar götürül­müştür. Müellif, Cem Sultan'ın Mısır'a dönmek üzere olmasından dolayı eseri­ni bir hafta gibi çok kısa bir sürede ta­mamladığını belirtmektedir. Daha sonra Mısır'a giden Bayatî Hasan, orada iken Cem'in Roma'da başına gelenleri öğren­miş ve Câm-ı Cem-âyin'] tekrar eie alarak bazı ilâvelerde bulunmuştur. Gü­nümüze eserin her iki şekli de intikal et­miştir.

Behcetü't-tevârih müellifi Şükrutlah da Osmanlı silsilesini bir "Oğuznâme"den almıştı. İlk Osmanlı tarihlerinin verdiği silsilenamelerde Osmanlılar'ın Mâverâ-ünnehir'den geldikleri belirtilir, ancak bu bilginin kaynaklan gösterilmez. Da­ha sonraki silsilenameler ise genellikle Âşıkpaşazâde'nin Tevârih-i Âl-i Os­man'i. İMeşrî'nin Cihannümâ's] ve İd-rîs-İ Bitlisfnin Heşt Bihişt'mûeki liste­lere dayanır.

Câm-ı Cem-âyîn'i adı geçen tarih­çiler gibi II. Bayezid zamanında yazmış olan Bayatî Hasan eserini onlardan ön­ce bitirmiştir. Bu sebeple eser bilinen en eski silsilenamedir. Ayrıca kaynağı­nın "Oğuznâme" olduğunu belirtmesi, mahiyeti henüz bilinmeyen Türk tarihi­nin bu en eski kaynağından Şükrullah'ın Behcetü't-tevârih'i dışında nakillerde bulunan bir başka eserin mevcut olma­yışı. Câm-ı Cem-âyîn'\n değerini daha da arttırmaktadır. Müellif kendi zama­nına kadar gelen Osmanlı padişahları­nın her birinin ismini, bu isimlerin mâ­nalarını, her padişahın şahsiyetini açık­ladığı gibi peygamberlerden, halifeler­den, ünlü hükümdarlardan da söz eder. Bayatî Hasan'ın özellikle ensâb* ve ta­rih ilminde geniş bilgi sahibi olduğu an­laşılmaktadır.

Câm-ı Cem-dyih'in ilk neşri Ali Emî-ri tarafından "Nevâdir-i Eslâf Külliyatı­nın beşinci kitabı olarak yapılmış (1131). daha sonra Fahrettin Kırzıoğlu eseri sa-deleştirerek Nihal Atsız'ın "Osmanlı Tarih­leri" serisi arasında yayımlamıştır (1949). Ali Emfrî neşri, naşirin Yanya vilâyetinin Delvine kazasında 1896'da bulduğu, 1005 (1596) yılında müellif nüshasından İstin­sah edilen bir yazmaya dayanmaktadır. Kırzıoğlu'nun neşrinde ise yine Ali Emîrî tarafından daha sonra bulunan. Millet Kütüphanesi'nde kayıtlı384, 1008 (1599) yılında istinsah edilmiş baş­ka bir nüsha esas alınmıştır.



Bibliyografya :

Hasan b. Mahmûd-ı Bayatî. Câm-ı Cem-Syin385 istanbul 1331; a.e. ınşr Kırzıoğ­lu rdhrelün). Osmanlı Tarihleri I. İstanbul 1949, s. 371-403; Osmanlı Müellifleri. İÜ. 29; Atsız. Doku/ Boy Türkleri uc Osmanlı Sultdnldn Ta­rihi. İstanbul 1939. s. 27; Babinger (çok). s. 34; Paul VVittek. "Der Stdmmbdum ik:r Os-manen", İsi. XIV (1925) s. 94-100; TAV, 441.



CÂMASBNÂME

Divan edebiyatında klasik mesnevi konularından biri, XV. yüzyıl şairi Mûsâ Abdi'nin bu konudaki manzum eseri.

ilk örneklerine Farsça'da rastlanan Câ-mâsbnâme'lenn aslı, Keyânîler'den Şah Güştasb'ın kâinat ve yaratılışla ilgili so­rularına, İran mitolojisinde ileri görüşlü ve hakîm diye nitelendirilen Vezir Câ-masb'ın verdiği cevaplardan oluşan. Peh-levîce yazılmış yaklaşık 500 beyitlik bir risaledir386. Bu soru ve cevaplarda çeşitli dinî ve ahlâkî konular ele alınmış, Keyû-mert'ten Lohrasb'a kadar olan dönemin tarihi ve İran hükümdarlarının efsane­leri anlatılmıştır. Risalenin son kısımla­rında İran ülkesinin geleceğinden ve Zer­düşt dinindeki vaadlerden söz edilmiş­tir.387 Eser Yeni Farsça'ya da çevrilmiştir.388

Farsça kaleme alınan bir başka Câ-mâsbnâme ise Nasîrüddîn-İ Tüsî'nin (o 672 1274) gizli ilimlerden bahseden "yıl-dıznâme" türünde otuz üç beyitlik mes­nevisidir.389

Türkçe'de manzum ve mensur birkaç Câmasbnâme tercümesi mevcuttur. Bi­lindiği kadarıyla bunların İlki, Ahmed-i Dâî'nin (ö 824 1421 'den sonra), Nasîrüd-dîn-i Tûsî'nin aynı adlı eserinden biraz genişleterek yaptığı çeviridir. Yetmiş üç beyit olan mesnevi Farsça'sında olduğu gibi "feûlün / feûlün / feûlün / feûl" ka­lıbıyla kaleme alınmıştır. İsmail Hikmet Ertaylan iki nüshadan faydalanarak ese­ri eski harflerle yayımlamıştır.390

Türkçe'deki en önemli Câmasbnâme çevirisi, XV. yüzyıl sairlerinden Mûsâ Ab­di'ye aittir. Kaynaklarda hayatı hakkın­da yeterli bilgi bulunmayan Abdi, II. Mu-rad devri şairlerinden olup eserinde adı­nı Mûsâ, mahlasını Abdi olarak vermek­tedir (vr. 41 -51). Câmasbnâme'y' 11. Mu-rad'ın isteği üzerine kaleme aldığını söy­leyen Abdi [vr. 5", 118). onu aynı adı ta­şıyan bir kitaptan nazmen tercüme et­tiğini bildirmekte (vr 161), fakat eserin aslı ve dili hakkında bilgi vermemekte­dir. Muhtemelen Farsça mensur bir Câ-mâsbnâme'öen tercüme edildiği belir­tilen (Kocatürk, s. 2191 Abdi'nin eseriyle Farsça Câmâsbnâme'\er konuları bakı­mından birbirinden oldukça farklıdır. Bu husus. Abdi'nin eserini başka bir kay­naktan faydalanarak kaleme almış ola­bileceğini düşündürmektedir. Nitekim Gibb, bunun Bin Bir Gece Masalları'n-daki "Yılanlar Kraliçesi" hikâyesinin man­zum tercümesi olduğunu391 M. Melikoff ise Taberi tarihinden alındı­ğını ileri sürmektedir392 Ancak Abdi, Tevrat kaynaklı olan ve sonradan İslâmî sekle sokulan Câmasbnâme'nin konusunu daha geniş bir biçimde naz­ma çekerken eserine pek çok telif un­suru da katmıştır.

Abdi Cömasbnâme'yi Bandırma'nın Aydıncık kasabasında bir yılda kaleme almış ve 833'te (1429-30) tamamlamış­tır. 5122 beyitten meydana gelen mes­nevi "fâilâtün / fâilâtün / fâilün" kalıbıy­la yazılmıştır. Eserde ayrıca aruzun de-gişik kalıplarıyla yazılmış seksen sekiz beyit tutarında on dört gazel vardır. Câ-masbnâme'de bundan başka mesnevi tarzında bir tevhid, bir na't, biri Sultan II. Murad, diğeri Sadrazam Hoca Meh-med Paşa için söylenmiş iki methiye ile gazel şeklinde bir de mersiye yer alır.

Dânyâl peygamberin oğlu Câmasb'ın başından geçenleri ve Şahmaran'ın (Şâh-ı Mârân) yanında geçirdiği günleri anlatan Câmasbnâme, iç içe girmiş birkaç hikâ­yeden meydana gelmektedir. Bunlar Bul-kıya. Sah Sahre. Kaf dağı. Cihan Şah, Mürg Şah, Şah Peri, Gevhernigîn Kale­si. Şems Bânü, Kigal Hindî ve Giriftar-1 Şehrişah hikâyeleridir. Masal unsurları­nın hâkim olduğu eserdeki ana hikâye­nin konusu şöyledir: Dânyâl peygamber kâinatın bütün sırlarını bilen, her derde çare bulan hikmet sahibi bir kimsedir. Öleceğine yakın hikmet dolu kitabını, do­ğacak çocuğuna büyüdükten sonra ver­mesi için hanımına teslim eder. Dânyâl'ın ölümünden sonra doğan oğluna Câmasb adı verilir. Câmasb yedi yaşına girince annesi onu mektebe gönderir; fakat Câ­masb bir harf bile öğrenemez ve herhan­gi bir sanatta da başarı sağlayamaz. Bu­nun üzerine dağdan odun getirip sat­maya başlar. Bir gün arkadaşlarıyla çık­tıkları dağda yağmur dolayısıyla bir ma­ğaraya sığınırlar ve burada bal dolu bir kuyu bulurlar. Kuyuya inen Câmasb'a ar­kadaşları ihanet ederek balı alırlar ve onu kuyu dibinde bırakıp giderler. Ku­yuda açtığı bir delikten yerin altına gi­ren Câmasb bir sarayla karşılaşır. Burası yılanlar ülkesidir. Ancak yılanların şa­hı Şahmaran kendisine iyi muamele eder ve ikramda bulunur. Câmasb başından geçenleri anlatır. Şahmaran da ona Bul-kıya hikâyesini nakleder. Daha sonra Câ­masb Şahmaran'dan kendisini yurduna göndermesini rica eder. Şahmaran, gör­düklerinden hiç kimseye bahsetmemesi şartıyla onu bal kuyusundan dışarı çı­karır. Bu sırada ülkenin hükümdarı olan Keyhusrev çok hastadır. Hastalığına Şah­maran'ın etinden başka hiçbir şeyin ça­re olamayacağını öğrenen hükümdar Câ-masb'dan Şahmaran'ın yerini söyleme­sini ister. 0 da öldürüleceği korkusu ile sırrını açıklar. Şahmaran tılsımla yaka­lanıp öldürülür ve etinden yapılan ilâçla hükümdar kurtulur. Bu arada Câmasb Şahmaran'dan öğrendiği ve babasının kendisine bıraktığı kitaptan edindiği bil­gilerle bütün dünyanın sırlarına vâkıf büyük bir hakfm olur.

Câmasbnâme'nin yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerinde pek çok yazma nüs­hası bulunmaktadır.393

Sade ve akıcı bir üslûpla kaleme alınan, Arapça. Farsça kelimelere az yer verilen Câmasbnâme'de halk söyleyişine ve de­yimlere oldukça sık rastlanır. Kelime ha­zinesi ve dil bilgisi bakımından Eski Ana­dolu Türkçesi'nin özelliklerini taşıyan eser üzerinde Şerif Ali Bozkaplan bir doktora çalışması yapmıştır.394

Türkçe'de Dâî ve Abdi'nin Câmasbnâ-me'lerinden başka bir kısmı Abdi'nin eserinden faydalanılarak yazılmış, yer yer ondan alınmış bazı manzumeler ih­tiva eden mensur Câmasbnâme"ler de vardır (İÜ Ktp., TY. nr. 9542 11 1 59 1746 tarihlil; İstanbul Belediyesi Atatürk Kitap­lığı, Osman Ergin, nr 161). Bunlardan 1196'da (1780) Yazıcı Öksüz'ün kopya ettiği ve yalnız Cihan ŞalYın maceraları­nı ihtiva eden nüshada hikâye Abdi'nin-kinden daha geniş biçimde anlatılmak­tadır395 1911 yılında Ah-med adlı bir halk şairi tarafından der­lenen Müntâzetül-emâsîl /Şahmaran Hikâyesi ise Abdi'nin mesnevisinden kı­saltılmıştır (a.g.e., s. 219). Ayrıca halk arasında dolaşan ve "Şahmaran" adıyla bilinen hikâyeler de IS. Abdullah Hımmet-zâde. Şahmaran Hikâyesi, istanbul 1333; Süleyman Tevfik. $ahmaran [Hikayesi], İs­tanbul 1341} Câmasbnâme'den özetlen­miştir.

Bibliyografya:

Abdî, Câmasbnâme, İstanbul Belediyesi Ata­türk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 587; Ferheng-i FSrsî, V, 419; Nasîrüddîn-i Tûsı. Câmâsbnâ-me, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4795; Ah-med-i Dâî, Câmasbnâme, İÜ Ed.Fak., Türk Di­li ve Edebiyatı Seminer Kitaplığı, nr. 4028, s. 291-299; Gibb, HOP, I, 431-440; Gr.lPh., 11, 110; Ergun, Türk Şairleri, I, 183-186; Köprü­lü. Türk Edebiyatı Tarihi, s. 357; a.mlf., "Ana­dolu'da Türk Dili ve Edebiyatının Tekâmü­lüne Umumi Bir Bakış\ VT, 1/5 (1933). s. 379; İsmail Hikmet Ertaylan, Ahmed-i Dâî Hayatı ue Eserleri, İstanbul 1952, s. 73-79, 144-154; Banariı, RTET, i, 478-479; Kocatürk. Türk Ede­biyatı Tarihi, s. 216-220; Levend, Türk Edebi­yatı Tarihi, s. 126; Özeğe. Katalog, IV, İ623; Rlzâzâde-i Şafak, Târîh-i Edebİyyât-ı İran, Tah­ran 1352 hş., s. 53; Âmil Çelebioğlu, Sultan 11. Murad Deori Mesneoileri (doçentlik tezi, 1976), Erzurum Atatürk üniversitesi İslâmî İlimler Fa­kültesi, s. 272-291; Şerif Ali Bozkapian, Câ-mash-nâme: Dil Özellikleri-Kısmi Transkripsi-yon-Söz Dizini (doktora tezi, 1989), İnönü Üni­versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.mlf., "Ab­dı ve Câmasb-nâmesi", Prof. Dr. Osman Ne­dim Tuna Armağanı, Malatya 1989, s. 11-20; M. Melikoff, "Sur Le Jamaspname", JA, CCXLI (1954), s. 242-243, 453; TA, I, 31; XXXII, 109; TDEA, 1, 9, 10; DMF, III, 725; Günay Kut, "Ahmed-i Dâî', DİA, II, 5




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə