Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə121/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   117   118   119   120   121   122   123   124   ...   138

366

ANALİTİK PSİKOLOJİ

kendileri  farkında  olsalar  da  olmasalar  da  birbirine  bağlayan  nesnel  bir 

düşünce örgütünden doğar.

Önceki  tarihsel koşullardır Freud gibi önemli  bir olayın yer almasını 

gerekli kılan. Bu tarihsel anlamda açıktan açığa şartlanmış olan öğretisinin 

temel  ilkesidir,  yani  cinselliğin  bastırılma  olgusudur.  Kendisinden  daha 

büyük  çağdaşı  Nietzsche  gibi,  Freud,  Victoria  Çağının  sonunu  simgele­

mektedir;  Anglo  Sakson  ülkelerinde  olduğu  kadar,  Germen  ve  Protestan 

ülkelerde de aynı özelliklerin egemen olmasına karşın, Avrupa’da Victoria 

Çağı deyimi benimsenmemiştir. Victoria Çağı, duygulan bastırma çağıydı, 

kansız  cansız  ülküleri,  sürekli  ahlâk  kurallanyla  bir  burjuva  saygınlığı 

çerçevesi  içinde yapay olarak ayakta  tutmak  için çabalıyordu.  Bu  ülküler, 

Orta Çağın kolektif dinsel düşüncelerinin son dallanydı; yakın bir geçmişte 

de,  Fransa’daki  Aydınlanma  Çağıyla  ve  onu  izleyen  devrimle  kökünden 

sarsılmışlardı.  Siyasal  alandaki  eski  gerçekler  de  buna  paralel  olarak 

koflaşmıştı,  göçmek  üzereydiler.  Ne  var  ki,  tam  yıkılma  durumunda  da 

değildiler  henüz.  Böylece  bütün  ondokuzuncu  yüzyıl  boyunca,  Hıristiyan 

Orta Çağın  bütün  bütün  silinip  gitmemesi  için,  büyük çabalar gösteriliyor­

du.  Siyasal  devrimler  bastınlıyordu,  ahlâk  alanındaki  özgürlük  girişimleri 

orta sınıf kamuoyunca engelleniyordu, öte yandan onsekizinci yüzyıl  sonu 

eleştirel  felsefesi,  dünyayı  Orta Çağ örneğine  göre kurulu  tek bir düşünce 

örgütü halinde kavramayı amaçlayan, yeni düzenli bir girişimle sona ermiş 

bulunuyordu. Ancak ondokuzuncu yüzyılda Aydınlanma Çağı yavaş yavaş 

doğdu, özellikle de bilimsel maddecilik ve akılcılık yoluyla ortaya çıktı.

Freud’un  beslendiği  dölyatağı  budur,  zihinsel  özellikleri  ise,  önce­

den  belirlenmiş  çizgilere  göre  onu  biçimlendirmiştir.  Tıpkı  onsekizinci 

yüzyıldaki gibi her şeyi akıl ile açıklama tutkusuna kapılmıştır; beğendiği 

özdeyişlerden biri de Voltaire’in «Ecrasez Flnfâme» sözleridir. Billurdaki 

kusuru ne yapıp yapıp bulmaktan için için haz duymaktadır; sanat, felsefe, 

din gibi bütün karmaşık psişik olayları kuşkuyla karşılamakta ve bunların 

cinsel içgüdünün bastırılmalarından ibaret olduğunu düşünmektedir.

Freud’un benimsenmiş kültür değerlerine karşı, basite indirgeyici ve 

olumsuz  davranışının  nedeni,  kendinden  önce  egemen  olan  tarihsel 

koşullardır.  Çağı  nasıl  görmeye  zorluyorsa  onu,  öyle  görmektedir. 

Maddeci  bir  çağın  bütün  önyargılarını  yansıtan  bir  din  görünümü  çizen




SİGMUND FREUD TARİH  SAHNESİNDE

367


Freud’un Bir Yanılsamanın Geleceği adlı kitabında açıkça görülmektedir 

bu durum.

Freud’un  olumsuz açıklamalar yapmadaki  devrimsel tutkusu bir ta­

rihsel olguya dayanmaktadır, buna göre Victoria Çağı,  orta sınıfın dünya 

görüşünü  yansıtmak  amacıyla kültür değerlerini  tahrif etmiştir,  bu  arada 

başvurulan  araçlardan  biri  olan  din  — daha  doğrusu  bağdaşmaz  duygu­

ların bastırılması  dini—  baş  rolü  oynamıştır.  Freud’un  zihninin  takıldığı 

bu  yapay  dindir.  Aynı  şey  Freud’un  insan  üzerindeki  düşüncesi  için  de 

geçerlidir.  İnsanoğlunun  bilinçli  nitelikleri,  ülküsel  bir  davranışla  tahrif 

edilen  persona’sı,  kendisine  uygun  karanlık  bir  zemin  üzerinde,  yani 

bastırılmış  çocuk  cinselliği  temeli  üzerinde  durmaktadır.  Her  olumlu 

eğilim,  ya da yaratıcı etkinlik maddeciliğin nüktesi  olan Der Mensch  ist, 



was  er isst (İnsan ne yiyorsa odur)  sözüne  uygun  olarak,  çocuksu  olum­

suz  bir  niceliğe  dayanmaktadır.  Bu  insan  kavramı,  tarihsel  açıdan  ince­

lendiğinde,  her  şeyi  toz pembe  gören,  ama gene de  her şeyi  mahrem bir 

şekilde  anlatmayı  amaçlayan  Victoria  Çağı  eğilimine  karşı  bir  tepkidir. 

Sonunda,  elinde  çekiç,  felsefe  yapmak  zorunda  kalan  Nietzsche’yi 

doğuran, kendi düşüncesini  söylemekten korkan bir çağdı. Bu bakımdan, 

Freud’un öğretisinde,  insan yaşamını  belirleyici bir öğe niteliğinde, ahlâk 

güdülerinin  bulunmaması  doğaldır.  Bunları  geleneksel  ahlâk  koşulları 

çerçevesi  içinde  görmektedir:  o  koşullar ki,  kendilerini,  iktidarsızlıkları­

nın  acıklı  sonuçlarından  korumak  için  birkaç  huysuz  ihtiyar  tarafından 

çıkarılmıştır;  bu ihtiyarlar olmasaydı,  tabii  bu koşullar da olmazdı.  O gün 

bu  ahlâk  kuralları  yazık  ki  her  bireyin  süperegosunda  (üstbeninde) 

varlığını  sürdürmüştür.  Bu  alabildiğine  gülünç,  küçük  düşürücü  görüş, 

Victoria  Çağı  ahlâkının,  alışkanlığa  dayanan  bir  ahlâktan  başka  bir  şey 

olmadığını,  birtakım  huysuz  (paerceptores  Mundi)  dünya  öğretmenleri 

tarafından ortaya çıkarıldığını gösteren tarihsel olgunun uğradığı, yerinde 

ve âdil olan  bir cezadır.

Tarihe  dönüp  baktığımızda  Freud  bence  yeni  yolların  ve  yeni 

gerçeklerin  habercisi  gibi  değil,  aldanımları,  ikiyüzlülükleri,  yarım- 

gerçekleri,  yapma,  abartılmış  coşkulan,  hastalıklı  ahlâkı,  sahte  ve cansız 

sofuluğu,  berbat  zevki  olan  eski  çağa  karşı  duyduğu  hıncın  savunucusu 

olarak görülmelidir.




368

ANALİTİK  PSİKOLOJİ

Freud  geçmişin  zincirlerini  kırandır.  Bizi,  çürümüş  alışkanlıklar 

dünyasının  sağlığa  zararlı  basıncından  özgürlüğe  kavuşturan  odur, 

Örneğin,  yalnızca  çocukları  için  yaşayan  anababalar,  ömrü  boyunca 

anasına  hayran  kalan  hakikatli  evlat,  ya  da  babasını  çok  iyi  anlayan 

«örnek»  kız çocuğu  gibi,  anababalarımızın  inandığı  değerlerin  bambaşka 

anlamlaı ı  olduğunu  göstermiştir  bize.  Eskiden  bütün  bu  şeyler  eleştiril­

meden  kabul  olunurdu.  Ama  masada  oturmuş  yemek  yerken  şu  tatsız 

düşünceyi, yani yakın akrabalar arası,  nikâh düşmez  ilişkiler düşüncesini, 

tartışma  konusu  yaptığından  beri,  yararlı  kuşkular  uyarılmış  bulunmak­

taydı —  bununla birlikte insanın  sağlığından olmaması için bu kuşkuların 

abartılmaması  gerekti.  Cinsellik  kuramı,  doğru  anlaşılabilmesi  için, 

çağdaş  psikolojimizin  olumsuz  bir eleştirisi  olarak  görülmektedir.  Hangi 

tarihsel koşullara karşı  yöneldiklerini  bilsek, en tedirgin edici önerileriyle 

de  bağdaşabiliriz  belki.  Ondokuzuncu  yüzyılın,  kendi  dünya  görüşünü 

bozmaması  için  tamamiyle  doğal  olguları  nasıl  duygusal  ve  ahlaksal 

erdemlere  dönüştürdüğünü  bir  öğrenirsek,  Freud’un,  büyük  karmaşa 

yaratan,  bebeğin  süt  emerken  cinsel  haz  duyduğu  önerisi  ile  neyi  dile 

getirmek istediğini anlarız.  Bu yorum, bebeğin meme emerkenki gelenek­

sel saflığına, yani anne-çocuk ilişkisi üzerine gölge düşürmektedir. Öneri­

nin baş amacı budur.  «Kutsal Ana»nın yüreğine sıkılmış bir kurşundur söz 

konusu  olan.  Anaların  çocuk  doğurma  olgusu  kutsal  değil,  yalnızca 

doğaldır.  Biri  kalkıp  buna  kutsal  diyecek  olursa,  insanda,  başka  kutsal 

olmayan  bir şeyin  bununla örtbas  edilmeye  çalışıldığı kuşkusu  uyanıyor. 

Freud,  «bunun arkasında olanı»  açıkça söylemiş,  ama yazık ki anne yeri­

ne  bebeğe leke sürmüştür.

Bilimsel  bakımdan,  bebekteki  cinsellik  kuramının  büyük  bir değeri 

yok.  Yaprağı  yerken  normal  bir  tat mı  aldığı,  cinsel  bir haz  mı  duyduğu 

önemli  değil  tırtıl  için,  Freud’un  tarihe  katkısı,  bu  uzmanlaşmış  bilim 

dalındaki  skolastik  yorum  yanlışları  ile  olmamıştır,  ama  ününün  haklı 

olarak  üzerine  dayandığı  bir  olgu  sayesinde  olmuştur;  bu  olgu,  bir Eski 

Ahid peygamberi  gibi putları  kırarak çağdaş ruhun çürüklüğünü kimsenin 

gözünün yaşma bakmadan gün  ışığına çıkarmasıdır.  İnsana iç acısı  veren 

bir  indirgeme  işine  her  giriştiğinde  (ondokuzuncu  yüzyıl  tanrısını 

Baba’nın  yüceltilmiş  ifadesi olarak  gördüğü  zaman,  ya da,  para  ile oyna­




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   117   118   119   120   121   122   123   124   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə