Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə123/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   138

372

ANALİTİK  PSİKOLOJİ

çıkarıyor. Adler’in de başka bir tek-yanlı olduğu gerçek, ancak Freud’un- 

kiyle  birlikte  alındığında,  ondokuzuncu  yüzyılın  ruhuna  karşı  duyulan 

öfkenin daha geniş kapsamlı  ve açık görünümünü sunmakta.  Babalarımı­

zın ülkülerinden  bütün çağdaş sapmalarımız gene Adler’e yansımakta.

Bununla birlikte, insan ruhu, yalnızca Zeitgeist’ın bir ürünü değildir; 

çok  daha  değişmez,  sabit  bir  şeydir.  Ondokuzuncu  yüzyıl,  insanlığın 

çağlarboyu yaşamış ruhu üzerinde ince bir toz tabakası bırakıp gitmiş olan 

yerel  ve geçici bir olgudan başka bir şey değil.  Bu  toz tabakası  silindi  mi 

ve  mesleki  gözlüklerimizin  camları  temizlendi  mi,  ne  görmekteyiz? 

Psişeye  ne  gözle  bakacağız,  bir  nevroz  vakasını  nasıl  açıklayacağız? 

Çocukluk  çağındaki  bütün  cinsel  yaşantılar  deşilip  yüzeye  çıkarıldıktan 

ve bütün kültür değerleri kişiye ürkü salan öğeleri bir bir ayrıldıktan, hatta 

hasta şu tuhaf hayal  ürününe, yani «normal» insan durumuna geldikten ve 

sürü hayvanı olduktan sonra dahi iyileşmemiş bulunan vakalar her analis­

tin  karşılaştığı  bir sorundur.

Bilimsel olduğunu savunan genel bir psikoloji kuramı, ondokuzuncu 

yüzyılın  bozukluktan  üzerine  dayandırılmalıdır;  bir  nevroz  kuramı,  aynı 

zamanda  Maori  yerlilerindeki  histeri  vakasını  da  açıklayabilmelidir. 

Cinsellik  kuramı  nevroz  psikolojisinin  dar alanından  ayrılıp,  başka alan­

lara, örneğin ilkellerin  psikolojisine uzandığında, tekyanlılığı ve yetersiz­

liği  apaçık  ortaya  çıkmaktadır.  1890-1920  yılan  arasında  Viyana’daki 

nevroz  vakalarının  gözlemi  sonucu  doğan  görüşler,  totem  ve tabu  sorun­

larına  uygulandığında  (bu  uygulama  ne  kadar  ince  ve  hünerli  olursa 

olsun) yaya kaldığı görülmektedir.

Freud  bütün  insanlara  ortak  olan  o  daha  derinlerde  yatan  tabakaya 

erişememiştir.  Tarihsel  görevine  ihanet  etmeden  yapamazdı  bunu.  Bu 

görevini  ise  yerine  getirmiştir  —   bütün  bir  yaşam  yapıtına  yetecek  ve 

kazanmış olduğu  üne layık bir görevdir bu.




SİGMUND FREUD’UN ANISINA

Q)ON elli  yılın  kültür  tarihi  geçenlerde  ölen  psikanalizin  kurucusu 

Sigmund  Freud  adından  ayrılamaz.  Freud’çu  görüş,  müsbet  bilimler 

dışındaki,  çağdaş  düşüncemizin  hemen  hemen  her  alanını  etkilemiştir. 

İnsan  psişesinin  Önemli  rol  oynadığı  her  yerde,  başta  psikopatolojinin 

geniş alanı olmak üzere, psikoloji, felsefe,  estetik, etnoloji ve din psikolo­

jisi  üstünde,  bu  görüş,  izini  bırakmıştır.  Bildiğimiz  gibi,  sosyal  bilimler 

dışında  tıp  alanı  içinde,  gerçekten  çok  önemli  buluşlar yapılmış  olsa  da, 

psişenin  niteliği  konusunda  insanoğlunun  diyebileceği  her  şey,  ister 

gerçek,  ister sözde gerçek olsun —  ister istemez bütün  insana değgin bi­

limlerin temeli  ile ilgilidir.

Freud,  her  şeyden  önce,  sözcüğün  tam  anlamıyla;  bir  sinir  uzmanı 

idi; sinir uzmanı olarak da kalmıştır. Psikiyatri, psikoloji ve felsefe eğitimi 

görmemişti.  Felsefe  eğitiminin  en  ilkel  öğelerini  bile  bilmezdi.  Bir 

keresinde  bana,  Nietzsche’yi  okumanın  aklına  bile  gelmediğini  söyle­

mişti.  Bu  özellik  Freud’un  tuhaf  görüşlerini  anlama  bakımından  son 

derece önemlidir;  çünkü  Freud’un  görüşleri,  en  basit felsefe  ilkelerinden 

bile  uzaktır.  Kuramlarının  muayenehane  damgası  taşıdığı  kesindir.  Bir 

türlü  değişmeyen  çıkış  noktası  nevrotik  bakımdan  dejenere olmuş  psişe- 

dir,  hekimin  eleştirel  gözü  önünde,  bu  psişenin  sırlarını,  sanki  istemeye 

istemeye  ve gizleyemediği  bir sevinçle açığa çıkarmaktadır.  Ama nevro­

tik  hasta,  kendi  hastalığı  bir  yana,  aynı  zamanda  yerel  ve  çağdaş  zih­

niyetin  de  temsilcisi  olduğu  için,  işin  daha  başında,  hekimin  bu  vaka 

üzerindeki  görüşü  ile bazı genel  varsayımlar arasında kurulmuş bir köprü 

var  demektir.  Freud,  bu  köprü  sayesinde,  sezgisini,  muayenehanenin 

sınırlı çerçevesinden dışarı aktarabilmiş ve onu geniş bir ahlâk, felsefe ve 

dinsel  düşünceler  dünyasına  yöneltebilmiş,  bu  düşünceler  dünyasını 

eleştirel araştırmaya elverişli kılmıştır.




374

ANALİTİK PSİKOLOJİ

Freud’u  ilk  teşvik  eden  Salpetriere’deki  hocası  Charcot  olmuştur. 

Freud’un  orada  ilk  öğrendiği  şey  hipnotizma  ve  telkin  yöntemi  idi. 

1888’de Bernheim’m telkin konusundaki yapıtını çeviren Freud’un aldığı 

ikinci  ders  de,  Charcot’nun  ortaya  çıkarmış  olduğu,  hastanın  «beynini» 

ele  geçiren  düşünceler  sorunuydu.  Charcot’nun  öğrencisi  Pierre  Janet, 

Nevroses  et  ldees  Fixes  (Nevrozlar  ve  Saplantdar)  adlı  geniş  kapsamlı 

yapıtında bu kuramı etraflıca ele aldı. Freud’un Viyana’daki eski meslek- 

daşı Joseph Breuer (birçok aile hekimince de ne zamandır bilinen) bu son 

derece önemli buluşun doğruluğunu kanıtlamak üzere bir örnek verdi,  bu 

buluş üzerine bir kuram kurdu. Freud bu kuramın Orta Çağ görüşü ile aynı 

olduğunu  söylüyor,  biricik  aynlığın  rahiplerin  «cin» dediği  şeyin  yerine 

bir  psikolojik  formül  konulmuş  olduğunu  ileri  sürüyordu.  Janet’nin 

«Ecinni» yerine daha ılımlı  bir davranışla «saplantı» diyeceği Orta Çağın 

Ecinni  Kuramı,  böylece  Breuer  ve  Freud  tarafından,  daha  olumlu  bir 

biçimde devralınmış, cin de — Faust mucizesini tersine döndürmek için—  

okuspokusla  zararsız  bir  «psikolojik  formüle»  çevrilmiştir.  Breuer  ile 

Freud’un,  akılcı  Janet gibi önemli bir anlam  içeren bu ecinni benzerliğini 

küçümsemeyerek, tersine Orta Çağ kuramını izleyerek amaç sanki bedeni 

cinden  kurtarmakmış  gibi,  ecinni  durumu  oluşturan  nedeni  araştırmış 

olmaları,  her  iki  araştırıcı  için  övünülecek  bir  şeydir.  Breuer,  hastalık 

doğuran  «fikirlerini»,  «travmatik» diye adlandırdığı bazı olayların anıları 

yüzünden oluştuğunu ortaya çıkaran ilk kimsedir. Bu buluş SalpetriĞ’deki 

ilk  çalışmaları  ileri  götürmüştür  ve  Freud’un  kuramlarının  temelini 

oluşturmuştur. Daha  1893 yılında, ikisi de buluşlarının ne denli geniş kap­

samlı  olduğunun  bilincindeydiler.  Araz-doğuran  «fikirlerin»  kökünün 

duygular ve coşkusal davranışlarda olduğunu  biliyorlardı.  Bu davranışla­

rın özelliği yüzeye tam olarak bir türlü  çıkmamasıydı.  Yani  bilince hiçbir 

zaman gelemiyorlardı. Terapistin görevi, demek ki, duygu ve heyecanlan 

anımsatma yoluyla yeniden  yaşatmaktı.

Bu  ilk çözüm yolu  elbette basitti —  genel olarak nevrozların özünü 

açıklayabilecek  nitelikte  değildi.  Bu  noktadan  yola  çıkan  Freud,  kendi 

başına araştırmalara  koyuldu.  Zihnini  ilk kurcalayan  şey  «travma»  soru­

nuydu.  Çok  geçmeden travma etkenlerinin  acı  ile yüklü  olmaları yüzün­

den, bilinçdışında bulunduklarını  açığa çıkardı  (ya da çıkardığını  sandı).



Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə